Defin işlemi devam ediyordu. Barış Dedeoğulları da defnedildi, üzerine toprak atılırken izleyenlerden biri “Ah Barış ah” diye iç geçirdi. Sesin geldiği yöndekilere dönüp konuşmaya başladık. “Bu aile neden hedef oldu? Özel sebep ne?” diye sorduğumuzda ters ters baktılar; “Özel sebebe gerek var mı?”
30 Temmuz akşamı ırkçı bir katliamda yaşamını yitiren Dedeoğulları ailesinin 7 ferdinin cenaze törenine katılmak için Ankara’dan yola çıkan heyetlerle birlikte Konya’ya gittik.
Bu izlenim yazısında katliamın teknik olarak nasıl gerçekleştiği, tarafların ne dediği gibi çokça işlenen konulara girmeden katliamın yaşandığı ve tarafların sözlerini söylediği ortama dair ayrıntılar aktarmaya çalışacağız.
Konya’ya doğru yola çıkmadan önce öğleye doğru HDP Genel Merkezi’ni ziyaret ettik. Genel merkez binasına, üstü jiletli tellerle çevrili, girişi bütünüyle kaplayan siyah boyalı bir ön kapıdan geçerek giriyorsunuz. Polisin gözü önünde kundaklanan, defalarca saldırıya uğrayan bir bina için başka türlüsünün mümkün olmadığını bilseniz de bu gerçek sizi görsel olarak tokatlıyor.
İçeride bir salona 18 Haziran’da HDP’nin İzmir İl Binası’na gerçekleştirilen silahlı baskında yaşamını yitiren Deniz Poyraz’ın adı verilmiş. Kapıda adı yazıyor.
Misafirlerin kabul edildiği odaya geçip çay içiyoruz. Yola bakan pencerelerde, hareket halindeki bir araçtan “Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan” diye keyifle böğüren bir kişinin sesi geliyor. Konya Katliamı’nın ardından bir anlamda yas evi de olan HDP Genel Merkezi için şaşırtıcı bir durum değil maalesef.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar yanımıza gelerek uzun süredir dillendirdiği ancak yeterince dikkate alınmadığını düşündüğü uyarıyı yineliyor: “Kaos planı devrede!” Demokrasi güçlerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini söylediklerinde bunun “seçime yönelik bir hamle” olarak algılanmasından duyduğu rahatsızlığı ifade eden Sancar, bu gidişatla bir seçim de olmayabileceği öngörüsünü paylaşıyor.
Ankara’dan yola çıktığımızda CHP’nin Konya’ya bir heyet gönderdiğini, AKP’nin de kalabalık bir katılım sergileyeceğini öğrenmiştik. Konya’ya vardığımızda CHP, HDP, Halkevleri heyetleri Saraçoğlu Mezarlığı’nda buluşuyor. Demokrasi güçlerinin sınırlı katılımı dikkat çekici. Cenazeler henüz gelmemiş, mezarlıkta buluşanların üstüne de sıkıntılı bir hava çökmüş.
Derken daha bir gün önce hayatta olan Dedeoğulları ailesinin 7 ferdi tabutlar içinde mezarlığa getiriliyor. Cenaze namazı kılmak isteyenler saf tutmaya başlıyor. Parti yöneticilerinin ve milletvekillerinin aralarında bulunduğu kalabalık bir AKP’li heyet de tam bu sırada mezarlığa geliyor. Heyet telaşla öne doğru hareket edince imam da cemaati gelenlere yer açmak için geriye doğru açılmaya çağırıyor. Çağrı birkaç kez tekrarlanınca saf tuttuğu yerden geri adım atmak zorunda kalanlardan birisi dişini sıkıp “Ne var yani onlar da öne geçmese” diyerek bu protokol meselesine tepkisini gizlemiyor. Büyük çoğunluğu yerel halktan olan katılımcılar mezarlığa sığmıyor, saflar yola taşıyor.
Cenaze namazı kılındıktan sonra tabutlar omuzlara alınıyor, geride yan yana kazılmış 7 mezara doğru taşınıyor. Kürek vurdukça savrulan kuru toprak üzerlerine örtülüyor.
Defin işlemi sürerken cenaze törenine katılmak üzere gelen az sayıda kadının bulunduğu yerden asabi sesler yükseliyor. Kulak verdiğimizde bir kadının telefonla çekim yapılmasına itiraz ettiğini duyuyoruz. Sonra öğrendik ki öfkeli çıkışların bir hedefi de HDP heyetiyle gelen kadınlar. Tartışma büyümüyor. Ancak bu kısa gerilim anında tetikleyici olarak boy gösteren iki kişinin başka girişimlerinin de olduğunu ve defin alanına gelmeden önce bir başka noktada da HDP’lilerin “provokasyon çıkarmak” için geldiği şeklinde tezvirat yaptığını öğreniyoruz.
Ama Kürt…
Defin işlemi devam ediyordu. Barış Dedeoğulları da defnedildi, üzerine toprak atılırken izleyenlerden biri “Ah Barış ah” diye iç geçirdi. Sesin geldiği yöndekilere dönüp konuşmaya başladık.
“Bu aile neden hedef oldu? Özel sebep ne?” diye sorduğumuzda, ters ters baktılar. Gazeteci olduğumuzu söylediğimizde sorgulayan gözlerle bakıp ırkçılığa değinip değinmeyeceğimizi sordular.
“HDP’liler miydi?” diye sorduk, “Değil… Ama Kürt. Kürdün adresi belli. Sürekli hedef gösteriliyoruz, özel sebebe gerek var mı?” dediler.
Mezarlıktan çıktık, çıkışta açıklama yapan Mithat Sancar hakikati öğrenmek isteyenlerin Dedeoğulları ailesinin yakınlarını, komşularını dinlemesi gerektiğini söyledi.
Ancak ne hikmetse AKP’nin bölgede yaptığı incelemelerin ardından Meclis İnsan Hakları Komisyonu 2 Ağustos’taki Konya ziyaretini “ortamın uygun olmadığı gerekçesiyle” iptal etti. Hakikat, meseleyi “Türk-Kürt meselesi değil, aileler arası husumet” şeklinde açıklamak isteyen iktidarın bükebileceği gibi değildi. Çünkü “11 yıllık husumet” denen olayın çıkış noktası da fail tarafın Kürtlere küfretmesi ve Dedeoğulları’nın buna itiraz etmesi ile başlayan bir tartışmaydı. Husumetin başlangıç nedeni bir başka mesele bile olsa, siyasi iktidarın Kürt hareketini sürekli hedef gösterdiği, Kürtlerin kendi kimliklerini gizlemedikleri her türlü siyasal faaliyetin yasal ya da yasa dışı olduğuna bakılmaksızın kriminalize edildiği, Kürtlere yönelik saldırıların cezasız kaldığı, yangınların Kürt örgütler tarafından çıkarıldığı şeklinde asılsız haber ve açıklamaların yapıldığı siyasal atmosfer, apolitik husumetlerin bile apolitik kalmasına izin vermiyor.
İktidar, Konya Katliamı’nın adının bir “ırkçı saldırı” olarak konmasına itiraz ederken hem suçunu gizlemeyi ve bizzat örgütlediği şiddet ortamının sürekliliğini sağlamayı hem de Konya’da da ciddi bir nüfusa denk düşen muhafazakâr Kürtleri kendisinden uzaklaştırmamayı hedefliyor olmalı. Onunki de kolay iş değil.
30 Temmuz Konya Katliamı ilk değildi, maalesef son olacağa da benzemiyor.
Kürtler başta olmak üzere bu ülkenin ezilenleri ve demokrasi güçleri açık hedef konumunda. Bunun tartışılacak tarafı yok. Örgütsüzlüğün sonu ise çok ağır. Konya’da bir aileden 7 kişinin tabutunu taşıyan omuzlara çöken ağırlık biraz da bu ağırlıktı.
Sendika.Org (Ali Ergin Demirhan)