Ne üniformalı polisler geldi ne de oradaki sivil polisler herhangi bir ikazda bulundu. Mesela Kasımpaşa’ya yürüyen gruba ya da önce yürüyüşçülere sonra da bize saldıranlara “Biz polisiz, dağılın” uyarısı bile yapmadılar. Biz gazeteciler, polisler ortaya çıktıktan sonra hedef alındık
31 Temmuz’da İstanbul Beyoğlu’nda Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin Konya’nın Meram ilçesinde ırkçı bir saldırı sonucu aynı aileden 7 kişinin canice katledilmesine ilişkin “Irkçılığa ve faşizme karşı birleşelim” sloganıyla düzenlediği basın açıklamasını takip etmek için alandaydık.
Çağrı saat 19.00’da Beyoğlu Tünel’e yapılmıştı. Açıklama başlamadan yarım saat önce oradaydım. İnsanlar yavaş yavaş toplanıyordu, endişeli bir bekleyiş vardı. Öfke, üzüntü, yas… yüzlere yansımıştı.
İstiklal Cadddesi’nin birçok noktası polis bariyeriyle kapatılmış, yüzlerce polis TOMA’lar, akrepler eşliğinde halka devletin gücünü gösteriyordu.
Terörize bir ortamda açıklama başladı. Sözler alındı. Irkçılığa ve faşizme karşı omuz omuza durma ve birliktelik çağrıları yapıldı. Yaklaşık yarım saat süren eylem basın açıklamasının okunmasıyla sonlandırıldı.
Şimdi Kasımpaşa’da yaşananları anlatmak istiyorum. Tünel’de basın açıklaması bittikten sonra insanlar yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bir grup Şişhane’ye yöneldi. Önde onlar arkada polis bir süre böyle yüründü. Kitleden ara ara sloganların yükselmesi karşısında polis “Slogan atmadan yürüyeceksiniz” diyerek uyarı yapıyordu. Bir yerden sonra üniformalı polisler takibi bıraktı. Ancak kitle yürümeye devam ediyordu. Onlar önde biz arkada bir süre böyle devam ettik. Pek çok gazeteci arkadaşımız da takibi bırakmıştı ama bir olumsuzluk yaşanması durumunda bunu kaydetmememiz hata olur diye düşünerek yürüyüş yapan grubun ardından Kasımpaşa’ya kadar inmiştik.
Ancak polisin neden takibi bıraktığını ve gazeteci arkadaşlarımızın çoğunun neden bu bölgeye inmekten kaçındığını Kasımpaşa’ya indiğimizde fark ettik. Oraya inene kadar kitleye kimse engel olmamıştı. Ben polisin bir şekilde yürüyüşe müdahale edeceğini, kitlenin önünü kesip bazı eylemcileri gözaltına alacağını düşünüyordum.
Ama beklediğim gibi olmadı. Eylemcileri ve benimle birlikte olan birkaç gazeteciyi bozkurt işareti eşliğinde küfürler savuran bir faşist erkek grubu karşıladı.
Ben daha ne olduğunu anlamadan gruplar arasında sözlü tartışma başladı ve bir anda sözlü sataşmaların yerini fiziksel saldırı aldı. Birkaç kişiden oluşan saldırganlar “Kasımpaşa’yı yakıyorlar” diye bağırdı, bu işaret fişeğinin atılması ile saldırganlar çoğaldı. Kasımpaşa’da yangın yoktu, birileri bir yere molotof kokteyli atmamıştı, çakmak çakan dahi görmedik. Ama kitlelerin günlerdir dehşet içinde izlediği orman yangınları ve sosyal medyadan iktidar medyasına kimi zaman muhalefetin hedef gösterildiği asılsız sabotaj iddiaları vardı. Bu ortamda “Kasımpaşa’yı yakıyorlar” da gayet işlevli bir sözdü. Taşlar, çivili sopalar, levyeler ve daha sayamadığım pek çok saldırı aleti ellerde belirdi. Yürüyüş yapan gruba şiddetle saldırdılar.
Biz alanda olan beş gazeteci de işimizi yapmaya devam ettik. Baştan beri bizim orada olduğumuzu, çekim yaptığımızı gören saldırganlar da bunun farkındaydı. Derken bir araç geldi ve iki kişi indi. Biri hemen yanıma gelip kolumu sıkarak, “Muhabir misin?” diye bağırdı. Öyle bağırdı ki saldırganların dikkatini üzerime çekti. “Evet gazeteciyim” dememin üzerine kimlik istedi. Kendisine “Niye soruyorsun, polis misin?” diye sorduğumda da hızlıca cüzdanından polis kartını gösterdi. Ben kartımı çıkarmaya çalışırken bir anda uzaklaşıp saldırganların olduğu tarafa geçti.
O sırada ben başka bir gazeteci arkadaşımın, Mezopotamya Ajansı muhabiri Enes Sezgin’in hedef alındığını, dövülerek bir minibüsün arkasına çekildiğini, gördüm ve o tarafa doğru gittim. Benim çekim yaptığımı fark etmeleriyle birlikte Enes’i bıraktılar. Çok geçmeden saldırganlar bana yöneldi. Küfürler eşliğinde beni hedef alıp saldırmaya başladılar. “Ne yapıyorsunuz? Gazeteciyim ben, işimi yapıyorum” dedim ama bunlar saldırganları durduracak sözler değildi. Üstüme gelmeye devam ettiler. O esnada bir başka saldırgan hızlıca gelip, elinde içinde ne olduğunu bilmediğim sert bir poşetle önce kafama sonra ekipmanıma vurup, çekim yaptığım telefonumu yere attı. O sırada bunu gören çalışma arkadaşım Derya “Ne yapıyorsunuz?” diye bağırdı. Sonra ikimize birden saldırdılar. Olayların başından itibaren saldırgan grupla hareket eden bir kurye üstümüze motor sürdü, motorla ikimize de çarpıp uzaklaştı. Ben can havliyle uzaklaşmaya çalışırken bir başkası elindeki sopayla vurdu.
Ben Derya’nın uzaklaştığını düşünürken karşıya bakmamla kalabalık bir erkek grubunun onu yere yatırarak tekmelediğini gördüm. Yolun karşı tarafında kaldığım ve hızlı bir trafik akışı olduğu için hemen yanına geçemedim. Etraftaki insanlardan yardım istedim. Kimse kılını kıpırdatmadı. Bir şekilde tekrar karşıya geçtim Derya’yı çantasından tutup çekmeye çalışınca, “Tutun bunları, tutun terörist bunlar, götürelim başka yere öldürelim” gibi şeyler söylüyorlardı. Bu sırada başka bir gazeteci arkadaşımız Hayri Tunç bize yardım etti ve saldırganların elinden aldı. Biz daha uzaklaşmadan saldıranlar arasından yine bir ses yükseldi: “Telefonlarını alın, vermeyin, kırın.” O sırada fark ediyorum ki ne kendilerini polis diye bana tanıtanlar müdahale ediyor ne etrafta biz gazetecilerden başkası kalıyor. Oradan uzaklaşıncaya kadar da saldırganlar bizi kovalayarak küfrediyorlar.
Saldırı yaklaşık yarım saat sürdü. Ne üniformalı polisler geldi ne de oradaki sivil polisler herhangi bir ikazda bulundu. Mesela yürüyüş yapan gruba ya da önce yürüyüşçülere sonra da bize saldıranlara “Biz polisiz, dağılın” uyarısı bile yapmadılar. Biz gazeteciler, polisler ortaya çıktıktan sonra hedef alındık.
Kasımpaşa’dan kurtulmayı başardıktan sonra, hızlıca taksi çevirip Taksim İlkyardım Hastanesi’ne gittik. Muayene olup darp raporu almak için beklerken bize saldıranların da orada olduğunu fark ettik. Bize laf atmaya başladılar, kısa bir tartışma yaşadık. Güvenliğin araya girmesiyle çıktık içerden ve daha fazla sorun yaşamamak için bizi dışarıda bekleyen arkadaşlarımızla birlikte ayrıldık.
Biz darp raporu alıp çıkınca hastanenin yakınında bekleyen gazeteci arkadaşlarımızı gördük. Yine alanda olup darp edilen meslektaşımız Özgür Gelecek muhabiri Taylan Öztaş’a darp raporu almak için gelmişlerdi. O sırada, darp edilirken görüntülediğim Enes’ten haber alınamadığını, kendisine hiçbir şekilde ulaşamadıklarını öğrendim. Taylan için hastaneye giden arkadaşlardan ayrıldıktan sonra, başka bir gazeteci arkadaşım “Enes için sosyal medya kampanyası yapıyoruz, bilgin olsun” dedi. Hastaneye varan arkadaşlar tesadüfen Enes’i görüyor. Meğer Enes eylem bittikten sonra haber yazdığı parkta birinin hedef göstermesiyle gözaltına alınmış ve işkenceye uğramış. Enes’in telefonuna el koyan polis, avukatına ulaşmasına dahi izin vermemiş. Enes’i görünce yanına gitmeye çalışan arkadaşlarımıza polis izin vermemiş, bu sırada darp raporu almak için hastaneye giden Taylan’ı da gözaltına almışlar. Arkadaşlarımız serbest bırakıldıktan sonra bir günlük gözaltı sürecinde de kendilerine şiddet uygulandığını belirtti.
Kasımpaşa’da uğradığımız faşist saldırıda yer alan saldırganlarla ve bu saldırıyı önlemesi, bizim güvenliğimizi sağlaması gerekirken saldırganları bizzat kışkırtan polislerle ilgili suç duyurusunda bulunduk. Ayrıca hem Çağlayan Adliyesi hem de İnsan Hakları Derneği’nde basına yönelik artan şiddeti protesto etmek için açıklamalarda bulunduk.
Son dönemde muhalefeti ve gazetecileri hedef alan şiddet vakaları sıradanlaştırıldığı, satır aralarında değinilip unutulduğu, saldırılar yapanın yanına kâr kaldığı için, her seferinde daha da şiddetlisi ile karşılaşıyoruz. Diğer şiddet vakalarını küçümsemiyoruz ancak Kasımpaşa’da ve sonrasında maruz kaldığımız saldırının “sıradan” bir saldırı olmadığının altını çizmek istiyoruz.
Bu nedenle yaşadıklarımızı o gün orada olmayan ve neler yaşandığını merak edenler için olduğu gibi yazmak istedim. Durumdan hepimize vazife çıkıyor, belirtmek istedim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.