Aslanlar bir hileye başvurmaya karar vermişler. Öküzlere gidip, “Bizim aslında hepinizle bir sorunumuz yok, şu iri sarı öküz birçok arkadaşımızı öldürdü ve yaraladı, sadece onu verin sizi rahat bırakalım” demişler. Öküzler arasında bir tartışma başlamış
Bayram tatilinde, bizim kuşağın ortaokul Türkçe kitaplarından bildiği Beydeba’nın Kelile ve Dimne kitabını bir sahafta görünce alıp okudum. Milattan önce birinci yüzyılda yaşamış Hint filozofu Beydeba masal içinde masal, mesel içinde mesellerle krala nasihatler veriyor. Esinlendim ve Beydeba bugünlerde yaşıyor olsaydı, hangi meselleri anlatırdı diye hayal ettim.
Kral Debşelim filozof Beydeba’ya “Bana düşman tehdidi ve tehlikeleri karşısında tedbir almak yerine kendisini kandırıp felakete sürüklenenlere dair bir mesel anlatmanı istiyorum” dedi.
Beydeba: Bu dediğine dair bir olayı Aziz Nesin adlı Türk yazardan okumuştum.
Kral: Anlat.
Beydeba anlattı: Bir gün, eski kuşaktan yaşlı bir eşek, kırlarda tek başına otlamaktaymış. Bir ara burnuna bir koku gelmiş; ama güzel bir koku değil, kurt kokusu. Eski kuşaktan eşek, burnunu yukarı dikip, havayı derin derin koklamış, hava keskin keskin kurt kokuyormuş.
– Yok canım, Kurt değildir… diyerek otlamağa devam etmiş. Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş. Belli ki Kurt yaklaşıyor. Kurt yaklaşıyor demek, ölüm geliyor demek…
Eşek:
– Kurt değildir, Kurt değildir… diye kendini avutmaya devam etmiş. Ama kurdun kokusu da gittikçe ağırlaşıyor. Yaşlı eşek hem korkuyor hem de oralı değilmiş gibi görünerek, kendi kendine:
– İnşallah Kurt değildir. Kurt buraya nereden gelecek, nereden beni bulacak? diyormuş. Böylece kendi kendini avutma içindeyken kulağına sesler gelmeye başlamış. Ama güzel ses değil, Kurt sesi… Yaşlı eşek kulaklarını dikip sesi dinlemiş; evet Kurt sesi…
Gönlü bir türlü Kurdun gelmesine razı olmadığından,
– Yok canım, bu ses Kurt sesi değil, bana öyle geliyor… der, otlamaya devam edermiş. Ama ses de gittikçe yaklaşıyor… Eski kuşaktan eşek yine avunurmuş:
– Kurt değildir. Hayır, bu ses Kurt sesi olamaz! O korkunç ses, büsbütün yaklaşmış. Eşek kendi kendine söylenirmiş:
– Yok, yok… Dilerim bu Kurt olmasın… Kurdun işi yok da buraya mı gelecek!
Bir yandan da yüreğini korku sardığından gözü çevresindeymiş. Bir de bakmış; karşı dağın tepesinde, sisler, dumanlar içinde bir Kurt …
– A-ah, demiş, bu benim gördüğüm, Kurt değil, başka bir şey…
Başını otlara sokmuş.
Kurt yaklaşmış. Kurtla aralarında elli adım, kalınca, o yine avunuyormuş:
– Şu karşımda gördüğüm yaratık Kurt değildir inşallah. Canım, ne diye Kurt olsun… Belki devedir, belki fildir, belki de başka bir şey, belki de hiçbir şeydir. Ben de her şeyi Kurt görmeye başladım.
Kurt sırıtarak yaklaşmış, yaklaşmış. Aralarında ancak birkaç adım kalınca:
– Ulu Tanrım, bu gelen Kurt bile olsa, Kurt olmasın ne olur… Kurt değil canım, ben de boşu boşuna korkuyorum.
Böyle deyip adımlarını açmış. Kurt da onu izliyormuş. Kart eşek koşmaya başlamış. Kurt da onun ardından koşmuş…
Eşek kaçmış, Kurt kovalamış. Kurdun ıslak burnu, eşeğin apış arasına değince, yaşlı eşek de sıfırı tüketmiş. Azgın, aç kurt keskin dişleri ile eşeğin sağrısını ısırmış, budundan büyük bir parça koparmış. Can acısıyla yere yıkılan eşeğin birden dili tutulmuş. Kurt, boynuna, gerdanına saldırmış. Eşeğin her yanından kanlar fışkırmaya başlamış. İşte ancak o zaman eşek,
– Aaa kurtmuş… Aaa o imiş… Aaa, o imiş!… diye bağırmaya başlamış.*
***
Kral Debşelim, bilgin Beydeba’ya “Bu örneği dinledim. Şimdi de bana aynı tehlikeyle karşı karşıya olanların içlerinden en kolay hedef alınabilene yönelik bir saldırı karşısında güç birliği yapmadıklarında başına geleceklere dair bir mesel anlat” dedi.
Beydeba: Herkesin büyük tehlike altında olduğu zaman aynı tehlike altında olan diğer öküzlerle güç birliği yapmadığı için felakete kurban giden öküzlerin hikayesini anlatayım.
Kral: Anlat
Beydeba: Bir zamanlar büyük bir çayırlıkta otlayan öküz sürüsüne bir aslan sürüsü musallat olmuş. Öküzlere saldırıyorlar fakat öküzler kıç kıça vererek daire oluşturuyor, boynuzları ile aslanlara karşı kendilerini savunuyorlarmış. Bu güç birliği karşısında çaresiz kalan aslanlar bir hileye başvurmaya karar vermişler.
Öküzlere gidip, “Bizim aslında hepinizle bir sorunumuz yok, şu iri sarı öküz birçok arkadaşımızı öldürdü ve yaraladı, sadece onu verin sizi rahat bırakalım” demişler.
Öküzler arasında bir tartışma başlamış. Siyah ve boz öküzler, “verelim” demiş. Kırmızı öküz “sarı öküz de aslanlara çok sert vurup onları yaralamak hatta öldürmekle hata etti, vermekten başka çaremiz yok” demiş. Kahverengi öküz, “sarı öküz zaten çok ot yiyor, onu verirsek, ot bize kalır, verelim” demiş. Alacalı öküz, “vermeyelim arkadaşlar, sonra sıra bize gelir” demiş ama sözünü dinletememiş.
Sarı öküzü kendilerinden ayırmışlar ve aslanlar, tek başına kaldığı için kendisini savunamayan sarı öküzü diğer öküzlerin korku dolu gözleri önünde parçalayıp yemişler. Sarı öküzü yiyen aslanların gücü artarken, saflarındaki en güçlü öküz eksilen diğer öküzlerin morali bozulmuş, yüreklerini korku doldurmuş, birbirlerine güvenmez olmuş ve dağılmışlar. Aslanlar da acıktıkça birliği dağılmış öküzleri tek tek avlarken her öküz sıranın kendisine geleceği korkusu içinde sürekli köşe bucak kaçarak otlamış. Alacalı öküzün dolaşıp diğer öküzlere “sarı öküzü vermeyecektik, bak dağıldık, hepimizi tek tek avlıyorlar, bir an önce tekrar bir araya gelmeliyiz” diyerek öküzleri tekrar toplamaya çalıştığını gören aslanlar, onu da avlamışlar. Birbirlerine olan güvenlerinin sarsılmasıyla kendilerine olan güvenleri ve inançları da sarsıldığı için her biri kendi kendine “ama sarı öküz de şöyleydi, böyleydi, vermekten başka çaremiz yoktu” diye de avunmaya devam etmişler.
Kral Debşelim, filozof Beydeba’ya “hikâyenin sonunu sevmedim, değiştir” demiş.
* Aziz Nesin’in hikayesini kısalttım, okumadıysanız orijinal halini okumanızı tavsiye ederim
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.