Ekoloji Birliği Tuz Gölü’nde binlerce flamingonun ölmesiyle ilgili açıklama yaptı. İlgili tüm kurumları bölgeye uygun doğru tarım ve su politikaları uygulamaya çağıran yaşam savunucuları, “Su tüm canlıların yaşamsal hakkıdır! flamingoların ölümüne yol açan ve ekokırım suçunu işleyenler yargılansın” dedi
Ekoloji Birliği, Konya havzasında bulunan Tuz Gölü’nde binlerce flamingonun ölmesiyle ilgili açıklama yaptı. Açıklamada alınmayan önlemlere ve uyulmayan sözleşmelere dikkat çekilerek, yaşanılanların ekokırım olduğu vurgusu yapıldı.
Yaşam savunucuları yaptıkları açıklamada Tuz Gölü’nde yaşananların görüntülerini dehşetle, öfkeyle ve derin üzüntüyle karşıladıklarını belirterek şu ifadelere yer verdi:
Tuz Gölü ve Konya kapalı havzası sadece ülkemizin değil Avrupa ve Afrika kıtaları için de çok nadir bir ekosistem ve doğal yaşam alanıdır. Bu alan, ölümlerine derin üzüntü içinde şahit olduğumuz flamingolar gibi onlarca başka tür göçmen kuşun da barınma, beslenme ve üreme alanıdır. Kuşlarla beraber iç su balıkları, bozkır bitkileri gibi tüm canlılarıyla zengin bir habitattır.
Dolayısıyla soruyoruz; korumakla yükümlü olduğunuz yerin geldiği durumdan memnun musunuz? Değilseniz, acil eylem planlarınız nelerdir? Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’te, Özel Çevre Koruma Bölgesi şöyle tarif edilmiştir: “Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynak değerlerinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekli olan alan”. Soruyoruz, gelinen durumla bu tarifin uzaktan yakından bir ilgisi var mıdır? Uymakla yükümlü olduğunuz mevzuata uymayarak görevi ihmal ettiğinizi söylemek yanlış mı olur?
Benzer şekilde, Tuz Gölü bölgesel, ulusal, uluslararası düzlemlerde çok önemli bir sulak alandır. Gölün ve havzanın geldiği noktada ve buraya kadar olan süreçte, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği de açıkça hiçe sayılmıştır. Çünkü yönetmeliğin 6. maddesi der ki:
b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için ilgili idaresince gerekli tedbirler alınır veya aldırılır.
d) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.
e) Sulak alanlarda su kuşları popülasyonlarının korunmasına ve arttırılmasına itina gösterilir.
f) Havzada yapılacak proje ve faaliyetlerin sulak alana etkisi dikkate alınır.
Madde 8’de ise, “(1) Koruma bölgeleri içerisinden tabii sulak alanların ekolojik karakterini ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyecek ölçüde yerüstü ve yeraltı suyu alınamaz, sistemi besleyen akarsular ile diğer yüzey suların yönleri izinsiz değiştirilemez veya sistemde su depolanamaz.” denilmektedir.
Dolayısıyla soruyoruz, sulak alanların korunması görevi ve sorumluluğu kendisine verilen Tarım ve Orman Bakanlığı sulak alanın geldiği durumdan memnun mudur? Korumaya değil de kullanıma ağırlık verildiği gün gibi ortaya çıkmışken, acaba Bakanlık yine kendisine bağlı bir kurum olan Devlet Su İşleri’ne teslim mi olmuştur? Sulak alanların korunması hakkında mevzuat çok açık iken Tuz Gölü’nün geldiği bu durumda Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesindeki birimlerin ne gibi ihmalleri, sorumluluk/sorumsuzlukları vardır?
Diğer yandan, Anayasanın 90. maddesi itibariyle kanun hükmünde sayılan, imzacısı ve tarafı olduğumuz ilgili uluslararası sözleşmeler de ihlal edilmiştir. Bern Sözleşmesi (Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi) özellikle uluslararası iş birliği gerektiren, göçmen türlerin, göç yollarının, habitatlarının, beslenme, barınma ve üreme alanlarının korunmasını sağlamak için oluşturulmuştur ve onlarca göçmen kuş türünün habitatı olan Tuz Gölü’nün vardığı bu nokta ile bu sözleşme birden çok açıdan ihlal edilmiştir. Ramsar Sözleşmesi, özellikle su kuşlarının ve sulak alanların korunması taahhüdüyle imzacısı ve tarafı olduğumuz bir sözleşme iken, 5000 civarında flamingonun ölümüne sebebiyet vererek uluslararası düzlemde yaban hayat koruma taahhüdümüzü yerine getiremediğimizi göstermiş olduk. Bunu üzüntü, utanç ve öfke ile karşılıyoruz.
Son olarak, yine imzacısı ve tarafı olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 2022-2024 yılları arasında dönem başkanlığını yürütecek olan devletimiz ve ilgili kurumları, bu sözleşmenin değil başkanı sanığı olma yolunda, kendi topraklarındaki biyolojik çeşitliliği koşar adım yok edercesine ilerlemektedir. Doğrudan şahit olduğumuz flamingo ölümleri yanında alanda başka hangi kayıpların yaşandığına dair hiçbir bilgi yoktur. Böyle bir bilgi paylaşımı, araştırma niyeti şöyle dursun, ilgili kurumlar sorunun temelini inkar ve günü kurtarma çabası içindedirler. Bakanlık düzeyinde yapılan açıklamalardan bu anlaşılmaktadır.
Fakat bizler sorunun temelini yine dile getireceğiz. Yanlış tarım politikaları sonucu bölgeye uygun susuz, buğday gibi tahıl tarımı yerine şeker pancarı, mısır, yonca, ayçiçek üretimi gibi yoğun su talep eden ürünler teşvik edilmekte ve zaten susuz olan bölgenin olanca suyu tarım alanları için denetimsiz şekilde kullanılmaktadır. Kuyulardan sular çekilerek yeraltı suyu düşürülmüştür. Yüzey suları ciddi oranda azalmıştır. Sulak alanı besleyen nehirler ve dereler üzerinde barajlar yapılmış ve yapılan kanallarla sular tarım alanlarına kaydırılmış ve gölün beslenmesi engellenmiştir. Yıllardır bilim insanları, uzman sivil toplum örgütleri defalarca raporlayıp uyarmış olmasına karşın, uyarılara hiç kulak asmayan kurumların keyfi tutumları nedeniyle bugün bir sulak alanın daha ölümüne şahitlik ediyoruz.
Bu yıl bölgede doğan hiçbir flamingo yavrusu hayatta kalmamıştır. Bu sadece doğrudan tespit edebilip, görebildiğimiz boyutudur. Daha ne kadar canlının yok olduğunu bilmiyoruz. Görebildiğimiz kadarı bile bize yeter: Bugün Anadolu’nun orta yerinde, tüm ilgili kurumların bilgisi dahilinde ve hepimizin gözleri önünde bir EKOKIRIM yaşanmaktadır. Üzgünüz, kızgınız.
Sendika.Org