Nefesi kesilen Hindistan – Aditya Bahl

Kitlesel ölüm heyulasının karaltısı ortalıkta dolaşırken, dramatik bir politik dönüşüm işbaşında. Bir grup şirket, geleneksel olarak Hindistan devletine ait olan rolü oynamak için ortaya çıktılar. Geçen ay, Amazon, Paytm ve Hindistan’ın ikinci en zengin adamı Gautam Adani’ye ait olan Adani grubu hava yoluyla binlerce oksijen silindiri, BiPAP makinası, ventilatör ünitesi, dondurucu tankı, taşınabilir oksijen yoğunlaştırıcısı ve jeneratörü taşıdı

Nefesi kesilen Hindistan – Aditya Bahl

Sadece geçtiğimiz ay içinde, Hindistan resmi olarak 10 milyon COVID pozitif vakası ve 100 bin COVID ilintili ölüm kaydetti. Pandeminin ikinci dalgası kontrolden çıkarken, Hindistan’ın sağlık sistemi kronik oksijen, hastane yatağı, aşı ve kritik öneme sahip ilaç kıtlığıyla yüz yüze. Geçen ay, Yeni Delhi’nin en büyük üç hastanesinde oksijen kalmadığı için 62 hasta öldü. Benzer trajediler ülkenin her tarafında meydana geliyor: Mumbai, Amritsar, Gurgaon, Kurnool, Nasik, Moradabad, Jammu ve Goa’da. Buralarda ve diğer yerlerde yüzbinlerce hasta kendilerini hastane binalarının dışında, son nefeslerini alırken ya da hızla tükenmekte olan oksijen silindirine bağlı, mahsur kalmış olarak buldular.

Geçen ay Yeni Delhi’deki krematoryumlarda odun kalmadı. O zamandan beri, krematoryumlarda cenazelerin yakıldığı platformlar ve küllerin konulduğu kaplar da bulunamıyor ve 20 saatlik kuyruklar kaydedildi. Cesetlerin yakıldığı odun yığınları artık ulusun başkentinin parklarında ve araba parkı için ayrılmış yerlerde kuruluyor. Bu arada, pandeminin kırsal Hindistan’ın geniş alanlarını nasıl etkilediğine dair haber yok. Geçtiğimiz günlerde, popüler bir Hindi gazetesi olan Dainik Bhaskar’ın gazetecileri, Uttar Pradeş’te Ganga kıyısı boyunca gizlice gömülmüş 2000 cesedi ortaya çıkardı. Bazıları çaylaklar ve sokak köpekleri tarafından yenmiş, bu yarı gömülmüş, yarı yanmış gövdeler şu anda Hindistan kırsalında ortaya çıkmakta olan felaketin göze ilişen kısmı. Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nün (IEHM) yeni raporuna göre Hindistan’da COVID ilintili ölümlerin sayısı 650 bin civarında, yani resmi rakamın üç katı. Eylül ayına gelindiğinde bu rakamın 1 milyonu geçeceği öngörülüyor.

Kitlesel ölüm heyulasının karaltısı ortalıkta dolaşırken, dramatik bir politik dönüşüm işbaşında. Bir grup şirket, geleneksel olarak Hindistan devletine ait olan rolü oynamak için ortaya çıktılar. Geçen ay, Amazon, Paytm ve Hindistan’ın ikinci en zengin adamı Gautam Adani’ye ait olan Adani grubu hava yoluyla binlerce oksijen silindiri, BiPAP makinası, ventilatör ünitesi, dondurucu tank, taşınabilir oksijen yoğunlaştırıcısı ve jeneratör taşıdılar. Reliance Endüstri’yi de içeren, Tata Çelik Ltd., ArcelorNippon Çelik ve JSW Çelik gibi dev anahtar şirketler de tıbbi oksijen üretmeye ve çeşitli eyalet hükümetlerine ve hastanelerine dağıtmaya başladılar. Hindistan’ın en zengin, Asya’nın ikinci zengin kişisi Mukesh Ambani’ye ait olan Reliance de dahil olmak üzere bazıları yeni sağlık tesisleri kurmaya başladılar.

Bunun tersine, hükümetin yardım çabaları büyük ölçüde farklı eyalet hükümetleri arasındaki tedarik zincirlerini koordine etmekle sınırlı kaldığı için önemsiz kaldı. BJP (Bharatiya Janata Party – Hindistan Halk Partisi; başında Narendra Modi’nin olduğu iktidar partisi; -ç.n.) burada bile, sorumluluğunu yerine getirmek yerine,  tıbbi malzeme eksikliğinin suçunu iktidarda olmadığı eyaletlerin hükümetlerine yükledi. Oksijen üretimi üzerindeki kontrolü daha da kötü. Geçenlerde yayımlanan bir raporda, Ekim ayında -ki o zaman milyonlar enfekte olmuş ve binlerce ölü vardı- oksijen jeneratörü üretecek 150 tesisin ihalesi söylentilerinin dolaştığı ortaya çıktı. Altı ay sonra, kitlesel nefessizliğin ölümcül çırpınışları arasında, bu tesislerin nerede olduğu hâlâ bilinmiyor.

Hindistan devletinin düşmanları

Şimdi hükümet artan eleştirilerle karşı karşıya ama önemle kavranması gereken şey hükümetin başarısızlığının nedeninin, sadece ‘kötü planlama’ ve ‘kötü politika yapmak’tan kaynaklanan cinsten bir yönetişim hatası olmadığıdır. Hükümet başarısızlığa uğramadı, mevcut krize müdahale etmeyi tamamen reddetti. Ve bu reddetme bir kereliğe mahsus değil. Doğası itibariyle sistemiktir; bu, bu türden her bir reddetme olduğunda ona eşlik eden ve devletin sorumluluklarını yerine getiren şirketlere büyüyen bağımlılığa eşlik eden güçlü bir neoliberal dönüşümün parçasıdır.

Mesela, bu senenin başında Maliye Bakanı Nirmala Sitharaman’ın sunduğu yıllık bütçeyi düşünün. Pandemi bağlantısı dolayısıyla, politik yorumcular tarafından abartıldı; Sitharaman’ın kendisi, “Bu bütçe gelecek 100 yıl boyunca hatırlanacak” dedi. Ama, arkasından gelen, trajik bir şekilde her yıl tekrarlanan maskaralık oldu: daha çok kamusal varlığın özelleştirilmesi; Mahatma Gandhi Ulusal Kırsal İstihdam Garantisi Programı’na (%34,5 civarında) ve Kadın ve Çocuk Gelişimi Bakanlığı’na (%18,5 civarında) kesintinin devam etmesi; Büyük Şirket Vergisi/GSMH oranının çok düşük (%2,5) bir seviyeye indirilmesi; öyle ki, Hindistan yurttaşları büyük şirketlerden daha çok vergi ödeyecekler.

Hindistan devletinin sürekli olarak özellikle yoksulların hayatından çekilmesi, COVID tedbirlerinin neden dev şirketlere bağımlı hale geldiğinin sebebidir. 2018’de, ülkede 1453 kişiye bir doktor ve 2000 kişiye bir hastane yatağı düşüyordu, hastanelerin %70’i özel sektörün elindeydi. Sitharaman her ne kadar bütçede sağlığa ayrılan parada %137 gibi rekor bir artış olduğunu iddia etse de bu artış zaten sürmekte olan COVID tedbirleri çabalarını kapsıyordu ve gerçekte harcama GSMH’nin sadece %0,34’üydü. Hiçbir hayırsever yardım miktarı mahvedilmiş bu altyapının yerine geçemez; aslında, bu yardım derin bir eşitsizlik sistemi içerisinde dolaşıma girdiği sürece, sadece onu yeniden üretmeye hizmet edecektir.

Yorumcular bu krizin devasa ölçüsünü ve evrilme hızını sürekli küçümsediler. Gerçekten de, bu krizin her şeye sirayet eden karakteri, sadece belli sektörleri ve grupları etkileyen ülkedeki diğer ‘yerel krizler’le keskin bir zıtlık içerisindedir: tarım ve eğitimin özelleştirilmesi; yurttaşlık yasasındaki Müslüman karşıtı değişiklikler; Keşmirlilere karşı yerleşimci-sömürgeci şiddet; Dalitlere (Ekonomik ve tarihsel olarak ötekileştirilmiş, marjinalleştirilmiş gruplara verilen isim; -ç.n.) karşı linç olaylarının rutin hale gelmesi; çalışanları koruyucu hakların ortadan kaldırılması; ordu eliyle Orta Hindistan’daki kabilelerin ve Maoistlerin mülksüzleştirilmesi. Bu ‘Hindistan devletinin düşmanları’ listesi kabarmaya devem ederken, bayat anti faşist espri –sabah bizim için geldiler akşam sizin için gelecekler– Hindistan kamusal alanında giderek popüler oldu. Buradaki uyarı genel olarak, baskın bir şekilde hükümeti destekleyen ve göreli olarak siyasal istikrar yaşayan, Hindu orta sınıflara yöneliktir. İkinci dalga yükselirken, öyle gözüküyor ki tarihin kurdu nihayet onları da kapanına kıstırdı. Ama bu birisinin onların peşinde olduğu anlamına gelmiyor. Daha çok, kimsenin onları kurtarmadığı anlamına geliyor. Ne ambulans var ne de sağlık çalışanı. Sadece, orta sınıfı birkaç ay içinde 32 milyon daraltan ve şimdi onları nefeslerini keserek ölüme gönderen kapitalist piyasaların görünmeyen eli var.

IMF’ye rahmet okutmak

Binlerce insan hastanelerin dışında çaresiz kalmışken, etraflarında bir kara borsa belirdi: oksijen silindirleri ve kritik ilaçlar fahiş fiyatlara satılırken bir yandan da hastanelere oksijen taşıyan araçlar çalınıyor. Ama, milyonlarca işsize “kendi kendinize yeterli olun”, “börek yapın ve işyerlerinin önünde satın” şeklinde akıl vermeye bayılan bir başbakan için bu “resmi olmayan ekonomi” hayıflanacak bir şey değil.

Geçen sene, pandeminin ilk dalgası sırasında, Narendra Modi, Atmanirbhar Bharat Abhiyan adını verdiği büyük bir ulusal kendi kendine yeterlilik planı açıkladı. İş dünyasında kısa süreli bir paniğe yol açtı, pek çok kişi Nehru’nun atmanirbhartam ‘sosyalist’ vizyonuyla esrarengiz bir benzerlik fark etti. Hükümet sosyal altyapı özel sektör yatırımlarını arttırmayı ve savunma, uzay ve madenciliği özel sektöre açma planlarını açıklayınca, ‘ithal ikamesi’ ve ‘lisans kuralları’nın (1947-90 arasında geçerli iş kurmak/yürütmekle ilgili düzenlemeler; -ç.n.) geri geleceği korkusu kısa zamanda geçti. Modi’nin retoriği aslında pastişti: ülke değil halk kendi kendine yeterli hale getirilecekti, bir yandan sistematik olarak devlete dayanmaktan uzaklaştırarak diğer yandan da devletin kendisini büyük şirketlere daha da bağımlı hale getirerek.

Bu neoliberal “reddetme” ve “bağımlılık” uygun adım yürüyüşü belki de en iyi geçen seneki yardım paketinde vücut bulmaktadır. Aniden empoze edilen 75 günlük ulusal kapanma 450 milyon göçmen işçiyi evsiz ve işsiz bıraktı. Onları binlerce kilometre yürüyerek köylerine dönmeye mecbur ettikten sonra, hükümet, dünyadaki en düşüklerden biri olan -GSMH’nin sadece %1’i- destek paketini açıkladı. Her aileye sadece 5 kg’lık pirinç veya buğdaya ek olarak kişi başına günde 4 Rupe maddi destek verecek, halbuki kırsal ve kentsel yoksulluk sınırı kişi başına sırasıyla 50 Rupe ve 75 Rupe.

Geniş bir heterodoks ekonomistler ve sosyal aktivistler grubu kemer sıkma politikalarını eleştirdi. Bazıları alternatifler de önerdi. Heterodoks Ekonomistler Kolektifi, hükümeti gelecek 6 ay için tahıl, baklagil ve yemeklik yağı ücretsiz sağlamak için Kamu Dağıtım Sistemi’ni evrenselleştirmeye; en yoksul %80’i oluşturan ailelere kaybedilmiş ücretlerinin karşılığında 15 bin Rupe ödemeye; köylerine dönmeye mecbur edilen göçmen işçiler de dahil olmak üzere herkese 200 günlük iş garantisi vermeye çağırdı. Önde gelen kalkınma ekonomisi uzmanı Jayati Gosh da dahil olmak üzere diğerleri sallantıda olan bir ekonomiyi canlandırmak için tasarlanmış farklı planlar sundular: hem talebi teşvik edecek kısa dönemli tedbirler hem de Mali Bütçe Düzenleme Yasası’nı geçici olarak askıya almak, büyük şirketlerin vergisini arttırmak, en tepedeki %1’e %2’lik servet vergisi koymak gibi bir dizi tedbirle fonlanan uzun dönemli planlar.

Fakat hükümet bu önerileri dikkate almayı bile reddetti. Uzlaşmazlığı konusunda bir perspektif sunmak için: bu yılın başlarında, her şeyi Yapısal Uyum Planı’na dönüştürmesiyle bilinen IMF bile, üyelerine kamu harcamalarını arttırma ve borçlanmaktan endişe etmeme çağrısı yaptı. Hindistan hükümeti bu konuda IMF’den daha ileri gidecek gibi gözüktü. Kamu harcamasını arttıracağına, yüzbinlerce insanın hayatına mal olması pahasına ‘doğru’ seviyede bütçe açığı bağlı kaldı.

“BJP hariç herhangi biri olabilir” mi?

Daha da çarpıcı olan, tamamıyla gerçekleştirilebilir olan bu karşı-önerilere kamusal alanda dikkat gösterilmemiş olmasıdır. Gerçekte ütopik olan sorular hakkında ne kadar az konuşulursa o kadar iyi. (Nüfusun iyiliği, örneğin, niçin getiri oranlarına bağlı olsun?) Ortaya çıkmakta olan karşılıklı yardım ağları, her gün genişleyen yeni virüs silsileleri ve mutantları ile mücadelede ayakta kalmaya çalışırken, liberal ve sol yorumcular arasında, demokratik politikayı mümkün kılmanın yolunun BJP’yi iktidardan düşürmek olduğu konusunda mutabakat artıyor. Geçenlerde Batı Bengal’de yapılan seçimlerde “BJP’ye Oy Yok” sloganı geniş bir popülerlik kazandı, özellikle kentlerdeki genç seçmenler arasında ve partiyi iktidarın dışında bırakmayı başardı. Her ne kadar henüz ulusal bir cazibeye ulaşamadıysa da bu slogan mevcut konjonktüre ilişkin elzem bir şey söylüyor.

Bu bir araya gelme BJP’nin şu anda celbettiği yaygın tiksintinin acil seçim tedbirine yöneltilmiş bir ifadesidir. BJP hariç herhangi biri olabilir. Ama bu stratejinin gizli tehlikeleri var. Bunlardan biri mesela şu olabilir, ya BJP’ye karşı kısa dönemli seçimsel bir alternatif sunsa bile ülkenin krizlerle yarılmış neoliberal gidişatına bir alternatif olmayan seküler popülizmin saçma bir biçiminin içine düşersek? Böyle bir durum beş yıl içinde daha güçlü, sağcı bir Hindutva’yı (Hakiki bir ‘Hindistanlı’, ‘Hinduluk’ anlamına gelen ‘kültürel, ulusal ve dinsel kimliğe’ ilişkin bir kavram; -ç.n.) iktidara getirebilir. Parlamenter solun uzun zamandır düşüşte olduğunu dikkate alırsak -geçenlerde Batı Bengal’de yapılan seçimlerde, 34 yıldır iktidarda olduğu, pek çok liderinin, kadrosunun ve seçmeninin BJP saflarına katıldığı bir eyalette CPM (CPM, Hindistan Komünist Partisi -Marxist’in kısaltılmış adı; Kerala, Batı Bengal ve Tipura eyaletlerinde tarihsel olarak güçlü olmuştur. ç.n.) önderliğindeki Sol Cephe tek bir sandalye bile kazanamadı; hakiki bir siyasal alternatifin olmayışı acil bir sorundur. Sadece başka birisi olsun olmaz.

27 Mayıs 2021

[New Left Review dergisinin Sidecar adlı blogunda yayımlanan İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur