HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası’nın üçüncü duruşmasının yedinci oturumu devam ediyor
HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası’nın üçüncü duruşmasının yedinci oturumu, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Sincan Cezaevi Kampüsü salonunda görülmekte olan duruşmaya, HDP milletvekillerinin yanı sıra parti yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı.
HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önceki dönem Eşbaşkanı Gültan Kışanak, HDP önceki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Zeynep Ölbeci tutuklu bulundukları cezaevlerinden SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı. Geçen duruşma tahliye edilen HDP eski MYK üyeleri Can Memiş, Berfin Özgü Köse ve Cihan Erdal da İstanbul’dan SEGBİS ile bağlandı.
Tutuklu yargılanan, eski milletvekili Gülser Yıldırım, Aysel Tuğluk ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Emine Ayna ile tutuksuz yargılanan İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk, Gülfer Akkaya ve Altan Tan mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunmasına hazırlandığı, yerine kayyım atanan Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmadan vareste tutulduğu için katılmadı.
HDP ve DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP önceki dönem Sözcüsü Günay Kubilay, HDP Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Üyesi Ali Ürküt, eski milletvekili Emine Beyza Üstün, İbrahim Binici, HDP Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Nazmi Gür, HDP yeni dönem MYK Üyesi Alp Altınörs, Meryem Adıbelli, HDP eski saymanı Zeki Çelik, HDP önceki dönem MYK üyeleri Pervin Oduncu, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Dilek Yağlı ve Sibel Akdeniz ile yazar Nezir Çakan duruşma salonunda hazır bulundu.
İlk olarak Ayla Akat Ata’nın avukatı Çiğdem Pozan söz alarak başladı. Milletvekili olan müvekkilinin Meclis konuşmalarının iddianamede suçlama konusu yapılmasının yasama sorumsuzluğuna müdahale ve seçmen iradesinin çiğnenmesi anlamına geldiğinin altını çizen Pozan, Ata’nın hem milletvekili hem de İmralı heyetinde yer aldığını belirterek, “Çözüm Süreci sanki yaşanmamış gibi suçlama konusu olarak iddianamede yer alıyor” değerlendirmesinde bulundu. Pozan, suçlama konusu yapılan HDP tweetinin; düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ve bunun da AİHM Büyük Daire tarafından tespit edildiğinin altını çizdi. Pozan AİHM kararlarına işaret ederek, AİHM’in yargılamayı “muhalefeti susturma girişimi” olarak değerlendirdiğini söyledi.
Pozan, Akat’ın Çözüm Süreci döneminde yaptığı açıklamanın suçlama konusu yapılarak iddianameye alındığını ancak bunun Çözüm Sürecini güvenceye alan yasaya göre suçlama konusu yapılamayacağını söyledi. Gizli tanık ifadelerinin yasaya aykırı bir şekilde savcılık tarafından emniyette alındığını hatırlatan Pozan, “Görüyoruz ki savcılık bu dosya için tanık arıyor” diye konuştu.
Akat’ın avukatlarından Atiye Arıkan da kapsamlı değerlendirme haklarını saklı tuttuklarını söyledi. Akat’ın 6-8 Ekim 2014 döneminde Batman’dan Diyarbakır’a geçerken saldırıya uğradığını ve şikayetçi olduğunu hatırlatan Arıkan, “Bugün burada fail olarak yargıladığınız müvekkil, ilerleyen dönemde asıl faillerin kimler olduğunu ortaya koyacaktır. ‘Neden hiçbir HDP binası saldırıya uğramamıştır?’ Sözüne atfen bu dosya açılmışken, birçok müştekiden ifadeler alınmışken, nasıl oluyor da müvekkilimizin suç duyurusunda bulunduğu soruşturma dosyası bu davaya eklenmemiştir. Buradan anlıyoruz ki kurgulanmış bir dosya ile karşı karşıyayız” diye konuştu.
Daha sonra söz alan HDP önceki dönem MYK Üyesi ve milletvekili akademisyen ve ekoloji aktivisti Beyza Üstün, Deniz Poyraz’ı anarak konuşmasına başladı. “Deniz sadece oraya annesinin emeğine destek vermeye gelen bir yoldaşımız değildi, Deniz biziz. Emeği ve kadın siyasetini bizimle birlikte büyüttüğü için kendisini saygıyla anıyorum” diyen Üstün saldırıyla Türkiye halklarına bir mesaj iletilmek istendiğini belirtti ve şöyle devam etti:
Son derece planlı, organize bir saldırı olduğunu gördük. Saldırgan özel eğitim almış, zamanlaması tam da bu davaya ve davayla birlikte açılan diğer süreçlere denk getirildi. Bu davada tahliye olan siyasetçi arkadaşlarımızı sloganlarla uğurlamıştık. Sonrasında İzmir’de bu saldırgan silahından çıkan kurşunla bir mesaj iletilmek için görevlendirildi.
Üstün, “Bu bir azmettirme davası, çok bilinerek yapılıyor. HDP’ye, HDP ile birlikte yol alan özgürlük arayışına karşı egemen sistemin bozulması paniğiyle açılan bir azmettirme davası” diye konuştu.
9 aydır tutsak olduklarını, esasen aynı iddialarla daha önce ifadeleri alındığını ancak siyasi müdahaleyle çok sonra tutuklandıklarını belirten Üstün, “Tutuklanmamızın sebebi siyasi müdahaledir, bunun altını çizmek istiyorum. Siyasi olarak Kobanê olaylarının araştırılmasını defalarca istedik. Bütün bu gerçeklerin araştırılması her defasında AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Karl Marks’ın önemli bir sözü var: Görünenle gerçek aynı olsaydı araştırmaya gerek kalmazdı”. Gerçeklerin ortaya çıkarılması bu topraklarda barış isteyen, eşit ve özgür yaşam isteyen herkesin sorumluluğuydu” diye konuştu. Üstün, “Ağızlarından köpükler aka aka bizi bu süreçle suçlayan siyasetçiler, konunun araştırılmasını son derece ironik bir biçimde reddettiler” ifadelerini kullandı. Üstün şöyle devam etti:
Bu müdahale siyasi bir müdahaledir. Bu müdahale siyasi olarak HDP’ye, HDP’nin politikalarına, programına, HDP siyasetini benimseyen parlamentoda temsiliyetini HDP’ye veren halkların iradesine siyasi olarak yapılmış bir müdahaledir. Sizi de alet ediyorlar ve bu müdahale sürüyor.
Davanın asıl olduğunu buna rağmen kaçma şüphesi bulunmayan siyasetçilerin bunca zamandır heyet tarafından “özgürlüklerinden yoksun bırakıldığını” hatırlatan Üstün, “Somut bilgi ve gerekçe olmaksızın her ay alınan kararlarla özgürlüğümüzden yoksun kalmamızı ısrarla sürdürdünüz. Halen sürdürüyorsunuz” diye konuştu. Kendisiyle ilgili dosyada iki delil sunulduğunu bunlardan birinin “Devrimin Rojava Hali” isimli kitap olduğu bilgisini paylaşan Üstün, “Ben akademisyen ve araştırmacıyım. 7 Haziran’da beni ben eden özellikleri siyasete taşımak için, o dönem Sevgili Eş Genel Başkanım olan Sebahat Tuncel’in daveti üzerine üniversiteden ayrılarak siyasete girdim ve milletvekili seçildim. Topluma karşı sorumluluğumu siyasete taşıdım” dedi.
7 Haziran’da milletvekili seçildikten sonra geçen dört ayda parlamentoda müdahale ile sadece 4 oturum yapılabildiğini vurgulayan Üstün, “1 Kasım müdahalesiyle halkın iradesi yok sayıldı ve seçim yenilendi. Sistem adım adım değişti, siz bu değişime kendi kurumunuz içinde tanıksınız, Türkiye’nin değişimine tanıksınız. Bu süreç halkın iradesine müdahaleydi” şeklinde konuştu.
“Ben kitapları önemserim, kitaplar gerçeğin satırlarını yansıtırlar. Bu kitap Rojava’da IŞİD katliamına direnen kadınların hayatını, çabalarını, o dönem yaşadıklarını konu alıyordu. Kitaba Ankara’da bir kitabevinde rastladım” dedi. Üstün, ikinci delil olarak hakkında dosyaya konulan suçlamanın “HDP ile birlikte dört siyasi örgütün, parti ve kongre temsilcilerinin artmakta olan gerilime ve provakasyonlara” uyarı açıklaması olduğunu sözlerine ekledi ve açıklamanın tümünün dosyaya konulmasını istedi.
HDP’nin toplantılarında IŞİD saldırılarının yoğun olarak değerlendirildiğini, HDP tweeti sonrasında olayların yaşanmadığını vurgulayan Üstün, “Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü düşüyor’ açıklamasına kadar herhangi bir olay yaşanmadı. IŞİD ile ilgili olarak bu iddianamede herhangi bir şey geçmiyor. Son derece ilginç, bu olayların tümünün oraya alınması gerekiyor. Muş Varto’da polisler sivillerin üzerine ateş açana kadar da bir ölüme rastlayamazsınız. ‘Düştü düşüyor’ ve ilk ateş hepimizi panikletti. Buna rağmen bu dört örgüt ‘sakin olun, provokasyona gelmeyin’ açıklaması yaptı” dedi.
Daha önce Şengal’de korunmayan halkları Kobanê’de korumak için mücadele ettiklerini ifade eden Üstün, “Bu bizim borcumuzdu. Ama 7 Ekim’den sonra ciddi anlamda ölümler yaşandı. Biz bu ölümler yaşanmasın diye siyaset yapıyoruz. Biz bu topraklarda kardeşliğin, barışın, yan yana duruşun siyasetini örmeye çalışıyoruz” şeklinde konuştu. Üstün; halkları, farklı kimlikleri bir araya getiren HDP’ye yönelik sistematik bir saldırı olduğunu söyledi. HDP’lilerin tek tek tutuklandığını ve halk iradesine kayyım atandığını hatırlatan Üstün, HDP’ye yönelik müdahalelerin, Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin sözlerinin ve IŞİD’in yaptıklarının da dava dosyasında olması gerektiğini belirterek şunları söyledi:
Bu bir müdahale davasıdır. Bu iş HDP’nin kapatılmasına kadar geldi. Tarihlerde son derece ilginç ve ironik. 6-8 Ekim iddianamenin kabul edilmesine denk geliyor. 7 Haziran AYM’ye iddianamenin sunulduğu tarih. 7 Haziran 2015 aynı zamanda halkın iradesinin temsiliyet tarihi. Ben bir araştırmacıyım olasılıkları hesapladığımda bu tarihlerin bu günlere denk gelmesi çok güç. Siyasi bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır ve bunun üzerinden oluşturulan iddianameler de torba iddianamelerdir.
“IŞİD saldırıları bu dosyada yok, orada katledilenler yok. Oysa bütün gerçeklerin bu dosyada olması gerekiyor. Gerçekler sınır tanımıyor” diyen Üstün, Şengal sürecini hatırlatarak “Orada tüm halklar katledildi, kadın ve çocuklarına el konuldu, tutsak edildi. Biz bu sürece de müdahale etmeye çalıştık. Bizler Şengal’de yaşananları hazmedemiyoruz. Biz her 3 Ağustos’ta bulunduğumuz yerde kırmızı karanfil bırakırız. Bir yerde rastlarsanız bilin ki onları HDP’li kadınlar bırakmıştır. Çünkü bizim hazmedemediğimiz şey halklara, kadınlara katliam yapılmasıdır. Engelleyemediğimiz için kendimizi hiç affetmediğimiz bu katliamlar maalesef bugün hala devam ediyor. Olaydan 3 yıl sonra Kırşehir’de polis biri 5 diğeri 7 yaşında iki çocuğu IŞİD’çi olduğu düşünülen kişinin elinden kurtarıyor. Sonrasında tarih 31 Temmuz 2020 yani biz daha tutuklanmadık. Yer Sincan. Şengal Katliamı sırasında 16 yaşında olan Zozan K. isimli bir kadın Sincan’da hemen yanı başımızdan IŞİD’li olduğu belirtilen bir kişinin elinden satın alınarak kurtarılıyor” diyerek benzer olayları anlatmayı sürdürdü.
Üstün, “6-8 Ekim olaylarını yaratan ise Kürt, Êzidî, Ortadoğu halklarına yapılan, yapılmak istenen katliam tehdidi, yaptırımları devam eden IŞİD katliamları ve saldırılarıdır. Eğer o olaylar anlaşılmak isteniyorsa o dönem yaşanan bütün provokasyonları tek tek konuşmamız lazım. Yoksa bir tweet ve sonrasında yaşananlara illiyet bağıyla bunlar anlaşılmaz. Benim önerim siz mahkeme heyeti olarak buna taraf olmayın. Biz yaşamı özgür kılmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
Duruşma öğleden sonra Beyza Üstün’ün savunmasıyla devam edecek.
Sendika.Org