Kamu yönetimi anlayışının piyasa mantığıyla değişime uğraması, emekçilerin farklı statülerle parçalanması ve güvencesizleştirilmesi sendikal hareketin yeniden inşa edilmesini dayatmaktadır. Yapmamız gereken KESK’i sınıfın bugünkü ihtiyaçlarına yanıt verecek gerçek bir sendikal odak olarak yeniden kurmak ve emekçilere hak mücadelesinin gerçek adresini göstermektir
Önce emekli amirallerin bildirisi ile beliren iktidar bloğu içindeki huzursuzluk, üstü çizilen bir mafya babasının ifşaatları ile derin bir krize dönüştü. Siyaset, mafya ve sermayenin kaynaştığı bir kontrgerilla ittifakı üzerine kendisini oturtmuş bu iktidar, uyuşturucu ticaretinden mülkiyete el koymaya, siyasi cinayetlerden İslamcı teröristlere silah yardımına kadar bütün kirli çamaşırların ortaya saçılmasına neden olan kontrgerilla içindeki çatışma, faşist iktidar bloğuna ölümcül darbeler indirirken burjuva muhalefete yönelik provokasyonların “bunlar daha iyi günleriniz” denilerek desteklenmesinin ardından HDP İzmir İl Binasına yönelik saldırı ve Deniz Poyraz’ın katledilmesi bize yakın tarihi hatırlatıyor.
7 Haziran 2015 seçimlerinde kaybettiği iktidarı bırakmayarak ülkeyi katliamlarla yaratılan kaos ortamına sürükleyip 1 Kasım 2015 seçimini halkın üstüne korku salarak alan Saray rejiminin gölgesindeki suç imparatorluğunu, bugün ayrı düştüğü dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu “konuşursam insan içine çıkacak halleri kalmaz” cümlesi ile ima ediyordu.
Ekonomiden dış politikadaki başarısızlıklara bağlı olarak açığa çıkan yönetememe krizi, ortalığa saçılan mafya, siyaset, medya ve sermaye arasındaki iç içe geçmiş kirli ilişkiler iktidarın halk nezdinde ömrünün tükendiğini gösterirken yine aynı kanlı senaryo uygulamaya konulmak istenmektedir.
Bir tarafta ömrünü uzatmak için kanlı kaos planları yapan iktidar, diğer tarafta ise işçi, kadın ve doğa direnişleri, esnaf ve köylüler gibi toplumun farklı kesimlerinden yükselen tepkiler, AKP’nin kalesi gibi görülen bölgelerde duyulan feryatlar, borç batağından çıkamayarak intiharı kaçış olarak gören toplumun yaşadığı çöküntü ve geleceği çalınmış gençliğin öfkesi…
İşte böyle bir siyasal iklimde ve kapitalist uygarlığın krizi olarak yaşanan COVID-19 pandemisinin etkisi altında Konfederasyonumuz KESK’in 10. Olağan Genel Kurulu 24-25 Haziran 2021 tarihlerinde Ankara’da toplanıyor.
Konfederasyonumuza bağlı sendikaların pandemi kısıtları altında yaptığı genel kurullarda ciddi eksikliklerin/sorunların yaşandığını, bu eksikliklerin/sorunların bir kısmının salgına bağlı olduğunu, diğer kısmının emek hareketinin yapısal sorunlarından kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu yapısal sorunların derinleşmesinde kuşkusuz ki birtakım sendikal yaklaşımların etkisinin olduğu ortadadır.
Konfederasyonumuzun 10. Olağan Genel Kuruluna giderken bu temel yapısal problemlere değinmemek, konjonktürel olduğu sanılan sorunların kronikleşmesine göz yummak olacaktır.
Tüm bu kronikleşen sorunları çözmenin ve içerisinde bulunduğumuz krizi aşmanın yolu emek hareketini yeniden kurmaktan geçmektedir. Elbette bu inşa sürecine girişirken sağlam adımlar atmak için dünün birikim ve deneyimi ile yarının dinamizmini birleştirmekten başlamalıyız.
Belki de KESK’in kuruluş tartışmalarına geri dönmek, geçmişe saplanıp kalmak için değil, bir adım öne sıçramak için gerekli olabilir.
80’li yılların sonunda neoliberal saldırıya esaslı bir yanıt olarak açığa çıkan ve yenileyici bir dinamik olarak örgütlenen kamu çalışanları sendikal hareketi, konfederasyonlaşma sürecinde başlangıç tartışmalarından uzaklaşarak işçi konfederasyonlarının yanına bir “memur konfederasyonu” olarak yukarıdan aşağıya örgütlenerek kurulmuştur.
KESK’in kurulduğu 90’lı yılların aynı zamanda sosyalist hareketin de yeniden oluştuğu ve devrimci geleneklerin sağa savrulduğu yıllara denk gelmesi, kamu emekçileri hareketinin yöneliminde belirleyici olmuş, bir ayağı işyerlerinde bir ayağı sokakta bulunan ve fiili, meşru mücadele veren militan bir hareketin “memur konfederasyonu” olarak doğması ve yasallık sınırlarına hapsolmasıyla sonuçlanmıştır.
Yapısal sorunların yarattığı kendi statükosuna teslim olmayı ve kimi hatalı yaklaşımları da eklediğimizde kamu çalışanları hareketinin daha ileri taşınmasında ciddi engeller oluşturduğu görülmektedir. KESK’in son dönemlerine baktığımızda geçmişten taşıdığı bu hatalı yaklaşımların, fiili, militan kitle mücadelesinin yerini kurumsal ağırbaşlılık, kurumsal aidiyetin aldığı, bunun da hızlı ve yerinde müdahale etmeyi sağlayacak reflekslerin kaybedildiği, ağır, hantal ve bürokratik eğilimlerin güçlendiği bir yapıyı ortaya çıkardığı görülmektedir.
Öte yandan KESK’in memur sendikası anlayışıyla kurulmuş olması, bugün kamuda yaşanan dönüşümü kavramasını güçleştirmiş, sınıfın yeni katmanlarını kapsamaktan uzak kalmasına neden olmuştur. Özellikle eğitim ve sağlık alanlarında yaşanan metalaşma, proleterleşme, yeni kontrol mekanizmalarının hayata geçirilmesi, piyasa mantığının hakimiyet sağlaması gibi dönüşümler bu alandaki kamu emekçilerinin müthiş bir itibarsızlaştırma yaşamasına neden olmuştur. Bu dönüşüm çerçevesinde ortaya çıkan yeni istihdam biçimlerinin örgütlenme girişimi sendika yönetimleri tarafından dirençle karşılaşmış, sendika tabanını kamu emekçilerinin görece rahat, güvenceli kesimlerinde oluşturmayı tercih etmiştir. Zamanın güvencesiz çalışma biçimleri lehine akması sendikalarımızın ayağını bastığı zemini daraltmıştır. Gelinen noktada KESK üye profilinin 90’lı yıllardan arta kalan kadrolardan oluşmasının şaşırtıcı bir yanı yoktur.
Neoliberal yıkım politikalarına bağlı olarak kamusallığın ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, emek alanında ciddi altüst oluşların yaşandığı bu süreçte kamusal alanın kamu yararını gözeten bir şekilde yeniden örgütlenmesi, sendikal hareketin de ufkunda böylesi bir yeniden inşa hedefini bulundurarak kurulması önem arz etmektedir.
Gerek iktidar bloğunun gerici, ırkçı, piyasacı ve otoriter yönetim anlayışı gerekse çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşması kamu çalışanlarının boş vaatlerle oyalanmasını zorlaştırmaktadır. Bu uyanışın değerlendirilebilmesi başta var olan örgütlenmemizin yenilenerek büyütülmesi mücadelenin önüne yeni kanallar açacaktır.
AKP’nin işçi sınıfı üstündeki hegemonya kaybına paralel olarak yandaş sendikaların da kamu çalışanlarını boş vaatlerle oyalamakta zorlandığı bir döneme girdiğimiz gözlenmektedir. Memur Sen’in toplu sözleşme sürecinde KESK’i yedeklemeye çalışması bu kaygının yol açtığı bir manevra olarak okunmalıdır. Ne yazık ki KESK bünyesinde yandaş sendikaları emek örgütü olarak gören anlayışlar da bulunmaktadır. ILO ve uluslararası konfederasyonlar tarafından bile hükümetten bağımsız olmadığı gerekçesiyle sendika olarak kabul edilmeyen Memur Sen’e sahip olmadığı bir vasıf atfetmek sosyalistlerin asla düşmemesi gereken bir hatadır.
Kamu yönetimi anlayışının piyasa mantığıyla değişime uğraması, emekçilerin farklı statülerle parçalanması ve güvencesizleştirilmesi sendikal hareketin yeniden inşa edilmesini dayatmaktadır. İş güvencesi ve çalışan sağlığı başlıkları ekonomik taleplerin önüne geçmektedir. Sendikalarımız işkollarında bulunan farklı statülerde çalışanları kapsayabilmelidir. Birleşik emek hareketinin yolu sınıfın parçalı yapısını ortadan kaldırabilen ortak mücadeleden geçer, yandaş sendikalarla aynı masada oturmaktan değil. Yapmamız gereken KESK’i sınıfın bugünkü ihtiyaçlarına yanıt verecek gerçek bir sendikal odak olarak yeniden kurmak ve emekçilere hak mücadelesinin gerçek adresini göstermektir.
Buraya kadar yürütmeye çalıştığımız tartışmalar bağlamında emekçilerin farklı statülerle parçalanmasının ve güvencesizleştirilmesinin KESK ve bağlı sendikaların ortak sorunu olduğu tespitinden hareketle yeniden yapılanmanın, yeniden inşa perspektifiyle değerlendirilmesi gerektiğini göstermeye çalıştık.
Güvencesiz çalıştırmanın yasaklanması talebi ile artan iş cinayetlerine karşı mücadele acil ve öncelikli gündem olarak mücadele programına dâhil edilmelidir. Bu bağlamda KESK’e bağlı sendikalarda güvencesizlerin örgütlenmesi sendikal hareketimizin dinamizmini artıracağından, güvencesiz çalışanların üyeliklerinin hiçbir engelle karşılaşmadan yapılması için somut uygulamalara geçilmelidir. KESK’in yeniden yapılanmasının sendikal hareketin yeniden yapılanmasından ayrı ele alınamayacağı gerçeğinden yola çıkarak KESK ve bağlı sendikalar için somut önerilerimizi sıralayacak olursak:
Sınıf hareketinin önemli bir bileşeni olan KESK; kamu emekçileri başta olmak üzere emekçilerin, ekmeğini, sağlığını, geleceğini çalmaya kalkan iktidarın kokuşmuş karanlığını yırtmak, yoksulluğa mahkûm edilen emekçilerin hakkını aldığı, barışın egemen olduğu laik, eşit, özgür bir ülkeyi kurmak için zaman kaybetmeden birleşik mücadelenin örülmesinde diğer emek örgütleriyle birlikte etkin bir tutum alarak ayağa kalkıp yürüyüş kolunu oluşturmalıdır.
Devrimci Kamu Çalışanları olarak gelinen bu noktada payımıza düşeni almakla birlikte KESK’in kuruluşundan bu yana taşıdığı örgütsel ve yapısal sorunları ve bunlara dayalı olarak mücadele çizgisindeki sorunlar ve bunların çözümün önerilerinin sahada örnek teşkil edecek örnek çalışmalarla görünür kılmamızın zorunluluğu bir kez daha kendisini dayatmıştır. DKÇ Sınıf hareketinin önemli bir bileşeni olan KESK’i kamu emekçileri başta olmak üzere tüm emekçilerin hakkını aldığı, barışın egemen olduğu laik, eşit, özgür bir ülkeyi kurmak için zaman kaybetmeden birleşik mücadelenin örülmesinde emek örgütlerinin diğer bileşenleri ile birlikte hareket etmesini sağlama görevi ile karşı karşıyadır. Bunun için Devrimci Kamu Çalışanları; TÖS, TÖB DER, TÜM DER ve TÜS DER’in mücadele mirasını devralarak 1990’ların başında kapıkulu zihniyetini kırıp, kamu emekçisi kimliği bilincini kavramış, politik olarak işveren devletten koparak sınıf hareketinde yerini alan bir anlayışının yaratıcısı ve taşıyıcısıdır.
Devrimci Kamu Çalışanları geçmişten bugüne taşıdığı mücadele birikimi ve değerlerine de sahip çıkarak önümüzdeki süreçte kamu çalışanları hareketinin yeniden inşa edilmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket edip KESK’i sınıf hareketini önemli bir dinamiği olarak kavrayarak birleşik bir sınıf hareketinin kurulması için mücadele edecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.