Almanya ve Fransa’nın Mali’deki askeri varlıklarını terörle mücadele ve mülteci akımının kesilmesi ile gerekçelendirmesi, uzun bir süre çekilmeyeceklerine ve orada kalıcı bir pozisyon oluşturduklarına işaret ediyor. Söylenenlerin tam tersine varlıklarını diğer ülkelere yayarak kendilerine Mali’den Çad’a kadar uzanan daha büyük alanlar açıyorlar
Dünyayı paylaştılar
Beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık
Bana Çeçenistan’ı verirsen
Sana Ermenistan’ı veririm
Bana Afganistan’ı bırakırsan
Sana Pakistan’ı bırakırım
Sen Haiti’yi boşaltmazsan
Seni Bangui’e sürerim
Irak’ı bombalamama yardım edersen
Sana Kürdistan’ı ayarlarım…
Tiken Jah Fakoly
(plus rien ne m’étonne)[1]
Sömürü söz konusu oldu mu NATO’nun askeri operasyonlarla destek vermesi kaçınılmaz oluyor. Özellikle Korona Kaosu dönemindeki gelişmeler birçok sırrı ortaya çıkardı. Mehmet Ağar’ın “biz burada olmasak mafya gelir buraya çöker” sözü Afrika’da “Biz olmazsak teröristler gelir buraya” argümanı ile hayata geçiriliyor. Öyle ki neoliberalizmle ılımlı diktatörlerin bile son kullanım tarihleri gittikçe kısalıyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD sadece Latin Amerika, Ortadoğu ve Asya’da değil Afrika’da da boş alanları doldurmak için hamlelerde bulundu. 54 Afrika ülkesinden ikisi Eritre ve Zimbabve hariç hepsi ile askeri ilişkilerini kurdu ya da genişletti.
ABD her yerde olduğu gibi 1990’lardan itibaren Sahel bölgesindeki Mali silahlı kuvvetlerini eğitmeye başladı. 2005-2007’de bağımsızlık için mücadele eden etnik Tuareg grubunun isyanlarını bastırma ile ilgilenmeye başladı. Mali’nin Başkenti Bamako yakınlarında bir askeri havaalanına üs kurdu ve Mali ordusuna bu üsten ekipman ve lojistik yardımı yapmaya başladı. 2007 yılında Tuareglerin bir C-130 Hercules transportunu vurması ve daha sonra da bir ABD askerinin öldürülmesi üzerine operasyon isyan bastırmadan terörle mücadeleye döndü.
El Kaide ya da diğer cihatçı gruplarla hiçbir ilişkisi olmayan birçok gerilla grubu (Kolombiya’da FARC, Filipinler’deki Ulusal Kurtuluş Ordusu ya da Tamil Eelam Kaplanları) gibi Tuaregler de bu kara listeye alındı. Oysa Tuaregler yüz yıllık bir mücadele geçmişi ile geleneksel bir bağımsızlık halk hareketi kategorisine girmektedir. İçlerine bazı İslamcıların sızmış olması bu gerçeği değiştirmiyor.
2011 yılında Gaddafi’nin tasfiye edilmesi ile ülke kaosa saplandığında Libya’da çalışan ya da Gaddafi’nin ordusunda görev yapan Tuareg isyancıları ülkelerine geri dönmüştü. ABD bunu kullanarak onları terörist ilan etmeye başladı. Ama sonradan ortaya çıkan haberlerde Tuareg savaşçılarının Gaddafi sonrasında batının desteklediği gruplarda yer aldıkları ve daha sonraları ülkelerine geri döndükleri yazıyordu.[2]
Ama bu Amerika ve NATO için hiçbir şey ifade etmiyordu. Mali, Fransa ve Almanya için vazgeçilmez bir ülke. NATO içinde kurulan “NATO-Quad” grubunda Fransa ve ABD’nin yanında Almanya ve Suudi Arabistan yer alıyordu. Şimdi sormak gerekiyor: NATO üyesi olmayan Suudilerin bu grupta ne işleri var? Sanırım Müslüman bir halka sadece Hıristiyanlardan oluşan bir yapı ile saldırmak tepki yaratmasın diye Suudiler de gruba alınmıştı. Ayrıca Tuareglerin Arapça konuştuğu da göz önüne alınırsa bir anlam kazanıyor. “NATO-Quad”ın Yemen savaşındaki koalisyonla aynı işlevde olduğuna dair bir kanıt olmadığı gibi tersini iddia eden de yok.
2012 yılında Mali’de gerçekleşen askeri darben sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile terörizme karşı mücadele adı altında diğer ülkelerin Mali’ye asker göndermelerinin önü açıldı.
Fransa, Mali’nin Sahel bölgesine 5 bin asker konuşlandırmış durumda. NATO-Quad içinde yer alan ülkelerin sadece Mali’ye değil komşu ülkelere de müdahalesi söz konusu. Nijer ve Çad bunların arasında önemli yer tutuyor. Almanya, Çad’a askeri eğitmenlerinin yanında çeşitli ekipman, teçhizat ve 15 zırhlı aracı vereceğini açıklamıştı.
Mali’de Alman ordusunun kullandığı büyük bir hava üssü bulunmakta. Buradan operasyonlara lojistik destek veriliyor. Suudi Arabistan 400 askeri ile Mali’de bulunurken aktif olarak Fransa’nın operasyonlarına katılıyor.
Eski Fransız sömürgesi Mali 22 Eylül 1960’da bağımsızlığını ilan etti. İlk başlarda sosyalist düşünceleri savunarak sosyalist ülkelerle ilişkilerini geliştirdi ve buna denk düşen politikalar izledi. Öte yandan batı ülkeleri ile ilişkilerin kopmamasına dikkat etti. 2012 yılına kadar demokratik yapısı ile Afrika’da örnek gösterilen bir ülke olarak tanınıyordu.
1980’lerde izlenen yanlış ekonomi politikaları sonucu tarım alanında ciddi sıkıntılar yaşanmaya başladı. Batı için kaçırılmaz olan bu fırsat karşısında “yardım”a koşan başta Fransa olmak üzere bir dizi ülke Mali’yi batıya bağımlı kılacak reformlar dayattı. Ülkenin doğal kaynaklarının yağmalanmasının önü açıldı. Özelleştirmeler arka arkaya geldi. Çok geniş ve çeşitli doğal kaynaklara sahip bir ülke olmasına rağmen Mali halen Afrika’nın en borçlu ve en fakir ülkeleri arasında yer almakta.
Bir tarım ülkesi olan Mali ağırlıkla hayvansal ürünleri satıyor. Ülke genelinde 9,2 milyon sığır, 12 milyon koyun, 16 milyon keçi, 922 bin deve, 490 bin at, 900 bin eşek ve 75 bin domuz besleniyor. Balıkçılık sadece nehirde yapılmasına rağmen 500 bin balıkçısı ile 95 bin 640 ton balık ağırlıkla yerel pazarlarda tüketilse de dış pazarlara da satılıyor. Mali’nin ve batı Afrika’nın en büyük nehri Nijer ve onunla birleşen yan nehir Bani ve ona bağlanan kolları bu kadar yüksek sayıda balıkçıya çalışma olanağı sağlıyor.
Tarımda en önemli yeri %40 ile mısır tutuyor. Mısır ekiminde toplumun %75 den fazlası çalışıyor. Bunu pamuk ve diğer ürünler izliyor.
Malinin esas doğal zenginliği ise toprak altında yatıyor. Altın, uranyum, doğalgaz, elmas, bakır ilgi çekmekte. 50 ton altın ihracat kapasitesi ile Afrika’nın üçüncü sıradaki ülkesi konumunda bulunmakta.
Diğer Afrika ülkeleri ile kıyaslanamayacak kadar az olan 20 milyona ulaşan nüfusu ile Mali’de doğum oranı çok yüksek. Öyle ki daha 10 yıl öncesinde nüfusu 11 milyonu aşmıyordu. Sömürgeciler tarafından yerleşim alanlarının ortasından çekilen cetvelle çizilmiş sınırları olan Mali’de resmi dil Fransızca, ayrıca 35 dil konuşuluyor ve ülkenin dinsel yapısında %85 ile Sünni Müslümanlar ağırlık taşıyor. Kültürel ve etnik grupların sınırlarla bölünmesi kültürel ve dilsel ortaklıklar ciddi bir öneme sahip.
2012 ve 2013 yıllarında çeşitli Tuareg gruplarının birleşmesi sonucu gerçekleşen 4. büyük Tuareg ayaklanması ülkeye yeni bir askeri darbe getirdi. 18 Ağustos 2020’de Albay Assimi Göita iktidara el koydu.
Ülke 2013 yılında, cunta tarafından defalarca ertelendikten sonra gerçekleşen seçimle iktidara gelen İbrahim Boubacar Keïta’nın Ağustos 2020’de istifa etmesi ile yeni bir maceraya atıldı. (Keïta 2018’de yapılan seçimleri de kazanmıştı.)
Batının desteğinde terörle mücadeleden çok Afrika’da artan Rusya ve Çin etkisini kırmak için (doğal kaynakları yağmalama rekabeti) Mali’de yeni bir “askeri darbe” yaşandı.
24 Mayıs 2021’de Albay Assimi Göita iktidardaki geçici hükümeti görevden aldı, cumhurbaşkanını ve başbakanı tutukladı. Birkaç gün sonra serbest bırakılmalarına rağmen tekrar görevlerine iade edilmediler.
İki darbe arasında Fransa ve Almanya hiçbir şey olmamış gibi Mali ordusuna desteği sürdürdü ve 10 binin üzerinde Mali askerine eğitim ve ekipman desteği verdiler. Yaşanan, ilk bakışta Afrika’da olağan bir darbe gibi görünse de sebepler farklı. 2020 darbesinden sonra askeri rejimin üç yıl içerisinde normale dönüleceği ve seçimlerin yapılacağı yönündeki sözü 8 ay içinde unutuldu.
Almanya ve Fransa’nın bölgedeki varlıklarını terörle mücadele ve mülteci akımının kesilmesi ile gerekçelendirmesi, uzun bir süre çekilmeyeceklerine ve orada kalıcı bir pozisyon oluşturduklarına işaret ediyor. Söylenenlerin tam tersine varlıklarını diğer ülkelere yayarak kendilerine Mali’den Çad’a kadar uzanan daha büyük alanlar açıyorlar.[3]
Özellikle Fransa’nın nükleer santraller ve nükleer gemiler için uranyum kaynaklarını kontrol altında tutmasının yanında ülkeye dayatılan neoliberal programlar ile Afrika’nın doğal kaynaklarının yağmalanması kalıcılaştırılıyor. Bu anlamda yeni-sömürgeleştirme ABD ve Çin’e karşı ekonomik belki de askeri güç oluşturma planlarında Avrupa’nın geleceği için hayati bir önem taşıyor.
Örneğin yeni teknoloji yenilebilir enerji kaynakları açısından gerekli hidrojen üretimi için Avrupa’da yeterli kapasitenin olmaması ya da maliyetinin çok yüksek olması Almanya ve Fransa’yı alternatifler aramaya zorladı. Hidrojen üretmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç var. Yakıt olarak hidrojen kullanan arabaların üretilmesi ancak bu sorunu diğer ülkelerin sırtına yüklemekle olabiliyor. Ortadoğu’da petrol, Afrika’nın Sahel bölgesinde güneş enerjisi kullanılarak üretilmesi, büyük tesislerin inşası ve ucuz işgücü sayesinde mümkün görünüyor. Bu işin bir de “ama”sı var. Tüm bu tesislerin ya iktidara getirilecek neoliberalizmle uyumlu diktatörler tarafından garanti altına alınması ya da Körfez ülkeleri gibi ülkelerde de kirli petrol yakarak “temiz enerji” üretilmesi gerekiyor. Birinci seçeneği kendi toplumuna Afrika’ya yardım ediyoruz ve temiz enerji üretiyoruz maskesi altında satabilirler. Ayrıca çip ve akü üretiminde gerekli madenlerin de garanti altına alınması ancak bu şekilde olabiliyor.
Askeri varlığın her geçen gün genişletilmesinin sebebi, projelerin askeri diktatörler aracılığı ile hayata geçirilmesini sağlamak. Bu anlamda diktatörlerin kullanım süresi bilinmediği için “alternatifler” yaratmak da zorunlu. Kukla hükümetleri yolsuzluklarla iktidarda tutmak Mali örneğinde olduğu gibi her zaman işlemiyor. Şiddet birinci seçenek olarak görülüyor.
Alman Parlamentosu 14 Nisan 2021’de terörle mücadele ve illegal mülteci akımını kesme misyonunu uzattı ve aynı gün Mali’de görev yapan asker sayısını 450’den 600’e çıkardı.
Gerek Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (AKK) gerekse Yeşillerin Eş Genel Başkanları savaş borazanlarını çalmaya devam ediyorlar. Bu sene eylülde yapılacak parlamento seçimlerinde Hıristiyan Demokratlar (CDU) ve Yeşillerin iktidara gelmesi büyük ihtimal taşıyor. Bu da Almanya’nın artık “küresel oyuncu” olarak daha sık savaş alanlarında görüleceğine işaret ediyor. Mali’ye ya da onun komşularına daha fazla asker gönderilmesi söz konusu olur mu, onu seçimlerden sonra göreceğiz.
Son günlerden Afganistan’dan çekilme kararı üzerine yapılan tartışmalarda Savunma Bakanı AKK, Fransa’nın Mali’de sürdürdüğü kanlı savaşla arasına mesafe koyma diye bir sorunu olmadığını belirtmişti.
Alman hükümetine yakın bir vakıf (Stiftung Wissenschaft und Politik; SWP), Mali tartışmaları konusunda bir belirleme yapmıştı. Alman politikacıların Mali programına bakıldığında hangi girişimlerin daha olumlu olacağına bakılmaksızın sadece Fransa’nın girişimlerine gözü kapalı destek verildiğini belirtiliyordu.[4]
Bu açıklamalarla Alman askerlerinin Sahel bölgesindeki misyonunun en az Afganistan’daki gibi onlarca yıl sürmesinin önünde herhangi bir engelin olmadığı ortaya çıkıyor. Dörtlü çete “NATO-Quad” tüm katılımcıları ile savaşı tırmandırmaya ve Mali’nin komşularına yaymaya devam edecekler. Çin’in Afrika’da ağırlık kazanmasını engellemenin tek yolu bölgeyi oldukça çok istikrarsızlaştırmak gibi görünüyor. İşin en ilginç yanı ise 26 Eylül’de yapılacak seçim öncesinde hiçbir partinin Sahel sorununu gündeme getirmemesi. Gözümü kaparım, vazifemi yaparım anlayışı içinde seçimlere gidiliyor.
Tüm bu sömürüden en fazla zararı gören Tuareg isyancılarının mücadelesi şimdilik bastırılmış olsa da tekrar alevlenip gündeme oturabilir. Bakalım o zaman kim ne söyleyecek.
Dipnotlar:
[1] Afrika’nın ünlü müzisyeni Tiken Jah Fakoly‘un 1990 yıllarda yaptığı bir parçayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Fakoly, Fildişi Sahilinde doğan ve müziğe orada başlayan siyasi bir sanatçı. Siyasi müziğinden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve Mali’ye yerleşmiştir. Aşağıdaki video Tüm Afrika ülkelerinde en fazla tanınan parçası. Parçanın sözleri Batının Afrika’ya bakışını anlatıyor.
plus rien ne m’étonne – Tiken Jah Fakoly
Dünyayı paylaştılar
Beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık
Bana Çeçenistan’ı verirsen
Sana Ermenistan’ı veririm
Bana Afganistan’ı bırakırsan
Sana Pakistan’ı bırakırım
Sen Haiti’yi boşaltmazsan
Seni Bangui’e sürerim
Irak’ı bombalamama yardım edersen
Sana Kürdistan’ı ayarlarım
Dünyayı paylaştılar
Beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık
Bana uranyum verirsen
Sana alüminyumu bırakırım
Bana doğal kaynaklarını verirsen
Sana Taliban’ı kovman için yardım ederim
Bana buğday verirsen
Senin yanında savaşa katılırım
Senin altınını çıkarmama müsaade edersen
Generali kovmana yardım ederim
Dünyayı paylaştılar
Beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık
Afrika’yı böldüler
Bize hiç sormadan
Bizim birleşemediğimize çok şaşırdılar
Mandingo medeniyetinin bir kısmı
Voloflarda bulunuyor
Mossi medeniyetinin bir kısmı
Ghana’da bulunuyor
Soussou medeniyetinin bir kısmı
Mandingo medeniyetinde,
Mandingo bölgesinin bir kısmı
Mossilerin bölgesinde
Afrika’yı böldüler
Bize hiç sormadan
Bize hiç sormadan, bize haber vermeden!
Dünyayı paylaştılar
Beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık
[2] http://www.antikrieg.com/aktuell/2021_04_30_natostaaten.htm
[3] African-led International Support Mission to Mali
[4] http://www.imi-online.de/2021/05/21/neue-strategische-leitl
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.