Gezi Direnişi’nin üçüncü kez yargılanmaya çalışıldığını belirten Taksim Dayanışması bileşenler bugün YouTube üzerinden basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, Mücella Yapıcı, Akif Burak Atlar, Can Atalay, Esin Köymen, Aysun Gezen, Evren İşler, Emin Koramaz, Tayfun Kahraman, Mehmet Bozgeyik ve Arzu Çerkezoğlu katıldı. Toplantıda ilk sözü Akif Burak Atlar aldı. Atlar, Anayasal düzeyde meşru oldu daha önce iki kere mahkemelerce tescil edilmiş Gezi Direnişi’nin temel hak ve taleplerinin suç unsuru gösterilmeye çalışıldığını ifade etti. Atların ardından ilk sözü Gezi Davası avukatlarından Evren İşler aldı. İşer, Gezi davasının içerisinde hiçbir delil barındırmayan bir iddianameyle yürütülmeye çalışıldığını ifade etti
Gezi Direnişi’nin üçüncü kez yargılanmaya çalışıldığını belirten Taksim Dayanışması bileşenler bugün YouTube üzerinden basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, Mücella Yapıcı, Akif Burak Atlar, Can Atalay, Esin Köymen, Aysun Gezen, Evren İşler, Emin Koramaz, Tayfun Kahraman, Mehmet Bozgeyik ve Arzu Çerkezoğlu katıldı.
Toplantıda ilk sözü Akif Burak Atlar aldı. Atlar, Anayasal düzeyde meşru oldu daha önce iki kere mahkemelerce tescil edilmiş Gezi Direnişi’nin temel hak ve taleplerinin suç unsuru gösterilmeye çalışıldığını ifade etti. Atların ardından ilk sözü Gezi Davası avukatlarından Evren İşler aldı.
Sözlerine “Gezi yargılaması duruşmalarını senelerdir bitiremedik” ifadeleriyle başlayan İşler, Gezi davalarında yaşananları şöyle özetledi:
Direniş devam ederken başlatılan soruşturmalarda “örgüt kuruldu” ve “2911 sayılı kanuna muhalefet” iddiasıyla çok sayıda soruşturma açılmış bunların bir kısmı da dava haline gelip yargılamalar yapılmıştı. Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenlerinin de içinde olduğu arkadaşlarımız yargılandı ve beraat ettiler. Daha gezi devam ederken yapılan soruşturmalarda bile burada bir suç örgütü olmadığı, Anayasal düzene karşı bir suç işlenmediği aslında yargı kararı ile saptanmış durumdaydı. Fethullahçı çetenin yargıya hakim olduğu dönemde yapılan hukuka aykırı soruşturmalarla, hukuka aykırı dinleme ve fiziki takiplerle yürütülen bu soruşturmalar yargının raflarında ihtiyaç olduğunda kullanılmak üzere bekletilmiş olmalı ki Gezi Direnişi’nin altıncı yılında yeniden soruşturmalar ve bir dava ile yeniden karşı karşıya gelindi. Delile dahi ihtiyaç duyulmadan, varsayımlar üzerinden başsavcılığın görüşleri üzerinden yürütülen soruşturmalar ile karşı karşıya geldik.
Açılan ilk davadan çıkan beraat kararının ardından Gezi dosyasının istinafa götürüldüğünü belirten İşler, “İstinaf sonrasında dosyanın Çarşı davası ile birleştirilmesi ve dosya sanıklarından Osman Kavala açısından da hakkında 15 Temmuz’da bir rolü olduğu iddiasıyla bir diğer dava dosyası ile birleştirilmesi gerektiği düşüncesiyle bir bozma kararı verdi istinaf mahkemesi. Ceza dosyası içinde olmayan bir veri, yargılamayı yürüten hakim açısından yoktur. Dolayısıyla istinaf mahkemesi de bu incelemeyi yaptığı tarihte Gezi davasının içinde Çarşı davası ile ilgili herhangi bir bilgi de yoktu” dedi.
“Geldiğimiz aşamada ise bir torba dava ile karşılaşma aşamasındayız” diyen İşler, “Özellikle Gezi dosyasının istinaf kararı aslında şunu söyleyen bir karar, tamam delil bulamadım diyorsun mahkeme o zaman şuraya da bak. Olmadı mı buraya da bak. Yine mi olmadı? Gezi dosyası içinde hiçbir delil içermeyen iddianameyle yürütülmeye çalışılıyor. İstedikleri kadar, hangi dosyayla birleştirirlerse birleştirsinler bu delilsizlik hali var olduğu sürece Gezi dosyasından beraat dışında bir karar çıkması asla hukuka uygun olmayacaktır” diye devam etti.
İşler’in ardından sözü Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu aldı. Çerkezoğlu, “Gezi direnişi demokratik, barışçıl, Anayasa temelli ve bu ülkede yaşayan 83 milyon insanın ülkesine sahip çıktığı demokratik bir mücadele sürecidir. Bugün Gezi’yi yeniden yargılamalarının altında yatan temel gerçeklik emekçiler açısından tüm topluma bir çeşit gözdağı vermektir. Gezi davasının sendikasızlaştırmaya, açlık sınırının altındaki asgari ücrete, pandemi sürecinde bile asgari ücretten hala vergi alınmasına, Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybını yaşadığımız, gençlerin kadınların işsiz olduğu bu süreçte, bir baskının aracı olduğunu düşünüyorum” dedi.
Çerkezoğlu sözlerine şöyle devam etti:
Gezi, bu ülkenin tüm yurttaşlarının parçası olduğu iradedir. Gezi bugün bize yaşatılmak istenen ülkeye ilk büyük itirazdır. Gezi’nin bu haklı kimliği asla yargılanamaz, karalanamaz. Geziye sahip çıkmak emeğimize, geleceğimize ve memlekete sahip çıkmaktır.
Ardından sözü Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Aysun Gezen aldı. Gezen, “Davanın sekiz sene sonra birleştirme kararlarıyla yeniden yeniden açılması topluma verilen gözdağı ve bireylerin cezalandırılarak aslında Gezi’nin cezalandırılması pratiğinin bir örneğiyle karşılaşıyoruz” dedi. Gezen sözlerini şöyle sürdürdü:
Gezi’yi dış mihraklara bağlayarak, darbe mekaniği ile eşitleyerek Gezi’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Gezi parkına, doğasına sahip çıkanların mücadelesiydi. Gezi gençlerin geleceksizleştirilmesine karşı bir hareketti. Emek hareketiydi, laiklik hareketiydi… Bir araya gelebildiğimiz, kolektif karar verebildiğimiz bir kamusal alan hareketiydi. Bir kent hakkı mücadelesiydi. Gezi barış içinde bir arada yaşama talebiydi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Başkanı Şebnem Korur da şunları ifade etti:
Bu yaşamımıza, mücadele alanlarımıza dönük bir dava. Binlerce kişinin yaralandığı, gözünü kaybettiği; yurttaşlarımızın polis saldırısında yaşamını yitirdiği dönemde “Emri ben verdim” diyen bir Başbakan vardı. Eğer bir dava olacaksa bu dava iktidara açılmalı. Çünkü sorumlular oradadır. İktidarın kaygı duyduğu kolektif iradedir. Bugün İkizdere’de ya da başka talan ettikleri herhangi bir alanda da bu dayanışmadan korktukları için özel hayatın gizliliğinin arkasına sığınarak görüntü alınmasını bile engellemeye çalışan bir iktidar anlayışı var, bir tek adam rejimi var.
Korur, pandemi yönetimine ilişkin de “Bugün salgını idare etme davranışı açısından da bakarsak, yine insanların bir araya gelecekleri alanları, parkları, sahilleri kapatıyorlar” dedi.
Toplantıda Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Emin Koramaz da Gezi davasına ilişkin değerlendirmede bulundu. Ülkede insanların aynı suçtan iki üç kere yargılandığını ifade eden Koramaz şunları kaydetti:
Yaşananlardan anlaşılan şudur ki, siyasi iktidar her defasında hedef aldığı Gezi direnişini bir suç eylemi gibi gösterebilmek için arkadaşlarımızın beraat etmesini istemiyor. yargıyı da bu doğrultuda bir araç kullanıyor. Bizler bu ülkenin mühendisleri, mimarları ve şehir plancıları olarak bu direnişin bir parçası olmaktan onur duyuyoruz. AKP’nin bu dava ile beklentisi toplumsal muhalefeti baskı altında tutmaktır.
Taksim Dayanışması Sekreteryasını yürüten Yüksek Mimar Mücella Yapıcı ise Gezi direnişinin korku zincirlerini kırdığını ifade ederek şunları kaydetti:
Şu aşamada tekrar o korku ikliminin inşası için birtakım kişiler seçilerek topluma gözdağı verilmek isteniyor. Haklı olan kesimler korkmazlar ve susmazlar. Tarihin akışı böyledir. Gezi yargılanamaz. Gezi ancak yargılar. 8 gencimizi aldınız. 1 polis arkadaşı öldürdünüz. 40’a vardı gözünü kaybedenlerin sayısı. Anneleri perişan ettiniz. O çocukların katillerine ödül gibi cezalar verdiniz. Türkiye’nin en büyük, aydınlık direnişinde anılmak onurdur. Eğer korkacağımızı zannediyorsanız, korkmuyoruz. Çünkü şimdi korkmanın ve susmanın zamanı değil.
Sendika.Org