Mor Çatı, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çekilme kararının ardından oluşacak sonuçları derleyerek yanlış yorumlanmış bilgileri düzeltti. Açıklamada Danıştay’a iptal davası açmayı planladıklarını duyurdu
Mor Çatı, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çekilme kararının ardından oluşacak sonuçları derledi. Açıklamanın sonunda Danıştay’a iptal davası açmayı planladıklarını duyurdu.
Mor Çatı’nın yaptığı açıklamada “İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmiş olması sadece devletin verdiği uluslararası sözlerden feragat etme anlamına gelmemekte, Türkiye’de yaşayan kadınların ve LGBTİ+’ların üstünde somut sonuçlar doğurmaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadeleye yönelik bakış açısı ve yol haritası sunan bu sözleşmeden geri adım atmış olmanın somut sonuçlarını siz ilgililer için derledik” denilerek yanlış ve yanıltıcı iddialar tek tek düzeltildi.
Açıklamada 4 iddiayı düzelten kadınlar ilk olarak “Sözleşme işe yaramıyordu; Sözleşme yürürlükteyken kadın cinayetleri arttı” iddiasına karşı “Sözleşmelerin etkili olması için uygulanması gerekir” dedi.
Açıklama şöyle devam etti:
Türkiye 2011 yılında ilk imzacısı olduğu, 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’ni hiçbir zaman tam anlamıyla uygulamamıştır. Kadına yönelik şiddetin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele etmek, failleri yargılamak ve cezalandırmak, kadınların şiddetten uzaklaşabilmesi için destek mekanizmaları ile ülke çapında kurumlar arası koordinasyon kurmak başta olmak üzere bütüncül mücadelenin önemini vurgulayan sözleşmenin gereklilikleri hiçbir zaman tam anlamıyla yerine getirilmemiştir. Sözleşmenin uygulamasında siyasi irade eksikliğine bağlı oluşan uygulama sorunları nedeniyle sözleşmenin yaratabileceği dönüşümü Türkiye’de maalesef hiç deneyimleyemedik.
“Türkiye’de gerek İstanbul Sözleşmesi’nin gerek 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasında ciddi sorunları yaşanmaktadır” diyen kadınlar şunları söyledi:
Devletin yasalarının uygulayıcılar tarafından yok sayılması ve ihmalleri nedeniyle herhangi bir yaptırımla karşılaşmaması yaygın bir durum haline gelmiştir. Bu durum kadınların haklarına erişebilmek için mücadele etmek durumunda kalmalarına neden olmaktadır. Bunlara rağmen devletin kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi nedeniyle uygulanmayan kanunlar “zaten işe yaramıyor” denilerek ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Kadınlar ikinci olarak “Sözleşme zaten uygulanmıyordu, o yüzden çıkmak çok da bir şey değiştirmez” iddiasına karşı “İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyorken neden kalmasında ısrar ediyoruz?” sorusunu sorarak şunları söyledi:
Uygulamadaki sorunlara rağmen kadınlar için sözleşme hayati öneme sahip çünkü kadına yönelik şiddetle mücadelede devletin sorumluluklarını hatırlatıyor, mücadelenin başarıya ulaşması için atılması gereken adımları tarif ediyor. Bu sayede kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin rol alan kadın örgütlerinin ve şiddetten uzaklaşma mücadelesi verirken haklarına erişmeye çalışan kadınların devlete baskı yaparken kullanabilecekleri önemli bir referans oluşturuyor. Şiddete maruz kalan kadınlara birebir destekler veren örgütler için Sözleşme, iç hukukta düzenlenmemiş, uygulayıcıların kanunlara rağmen uygulamamakta ısrar ettiği ya da kadınların özellikli ihtiyaçları nedeniyle ortaya çıkan yeni durumlar için geliştirilen taleplerde önemli bir dayanak oluşturur.
Ardından “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış olması, devletin kadınları ve çocukları bu gibi tehlikelerden korumayacağına, uygulayıcıların var olan kanunları kadınlar lehine yorumlamayacağına dair bir niyet beyanı ve bir kanıt niteliğindedir” denildi.
Kadınlar üçüncü olarak “Sözleşme değerlerimize aykırı” iddiasına karşı “Sözleşme hangi değerlere dayanıyor?” sorusunu sorarak şunları söyledi:
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma gerekçesi olarak “değerlerimize uygun değil”, “aile yapımıza aykırı” gibi soyut, spekülatif ve manipülatif argümanlar ortaya atılıyor. Sözleşme birbirinden farklı onlarca imzacı ülkenin tamamının kültürel yapısına aynı anda aykırı olamayacağı gibi, doğrudan ve spesifik olarak kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismarı töre, kültür ve gelenekler bahane edilerek meşrulaştırılmasını önlemeyi hedefler. Sözleşmenin ortaya koyduğu yegâne değer hiçbir kadının cinsiyeti nedeniyle şiddete maruz kalmayacağı, eşit ve özgür bir dünya değeridir. Bu nedenle mülteci/göçmen statüsü, engellilik, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği başta olmak üzere herhangi bir gerekçe ile ayrımcılık yapılmasını yasaklar.
Açıklamada “Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada da değinildiği üzere Avrupa’daki kimi ülkelerin de sözleşmeye dair benzer gerekçelerle çekincesi var. Bu ortaklık, hiçbir kültürel ya da inanç benzerliği olmayan bu toplumların tek ortak özelliğinin kadınlara karşı ayrımcı tutumları olduğunu gösteriyor” denilerek şöyle devam edildi:
İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetle mücadele eden, kadınların deneyimlerini gören, onlardan öğrenen, şiddetin her kadının hayatındaki farklı tezahürlerini ve şiddetten uzaklaşmaya çalışırken karşılarına çıkan engelleri gören uzmanlar tarafından yazılmıştır. Bu denli kapsayıcı, açık ve detaylı bir metin olmasının nedeni kadınların deneyimleri ve ihtiyaçları merkeze alınarak yazılmış olmasıdır.
Kadınlar dördüncü olarak “Bunlar Batı’nın değerleri” iddiasına karşı “Kadın hakları evrenseldir!” dedi.
Açıklama şöyle devam etti:
Kadınların eşitlik ve şiddetten uzak bir hayat sürme haklarına dair taleplerini “yabancı” ve “aykırı” olarak damgalayan argümanlar toplumda var olan cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor; kadınların şiddetten uzaklaşma hakları bu bahanelerle engelleniyor; yetkililer benzer saiklerle görevlerini yapmıyorlar; ve kadınlara sunulan destekler kadınları merkeze alarak onları güçlendiren bir odaktan hızla uzaklaşarak aile yapısının korunması odağında politikalara kayıyor.
Yapılan açıklamada “Sözleşmeden çıkılması tartışmasında kullanılan bu söylemler Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal etmektedir” denilerek İstanbul Sözleşmesi’nden öncesinden bahsedildi. Açıklamanın sonunda da “Sözleşme için verilen mücadele kadınların kamusal alanda eşit ve özgür var olabilmesi mücadelesidir” denilerek şunlar belirtildi:
Mor Çatı, pek çok kadın örgütü gibi Danıştay’a iptal davası açmayı planlıyor. Hukuksuz bir şekilde alınan bu kararının iptalinin takipçisi olacağız.
Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların şiddetten korunma ve şiddetten uzaklaşma sürecinde hayatlarına ne kadar doğrudan etkisi olduğunu öne çıkarmaya devam edeceğiz.
İstanbul Sözleşmesi’nin halen uygulamada olduğunu ve bu kararı tanımadığımızı hatırlatarak sözleşmenin sunduğu haklarda ısrar etmeye, erkek şiddetine karşı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bu sürecin kadınlar açısından cesaret kırıcı olabileceği gibi uygulayıcıların da keyfi tutumlarını artırarak uygulamadaki sorunları derinleştireceğini düşünüyoruz. Oluşacak olası sonuçların takipçisi olacağız.
Açıklamanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Sendika.Org