HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirerek HDP’ye yönelik saldırılar, Türkiye’de yaşanan yoksulluk, yolsuzluk, mafya-iktidar ilişkilerine değindi
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Sancar, halkın birinci gündeminin “ekonomik anlamda çöküş” olduğunu söyledi.
Sancar’ın, HDP’ye yönelik saldırılar, Türkiye’de yaşanan yoksulluk, yolsuzluk, mafya-iktidar ilişkilerine değindiği konuşmasından başlıklar şöyle:
Gündemimiz yoğun, ülkenin ve halkın gündemi oldukça kabarık. Halkın birinci gündemi ekonomik çöküştür. Cumartesi günü bayramlaşmak için Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde, soğan tarlalarında çalışan mevsimlik işçileri ziyaret ettik. Sevgili Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan da İstanbul Pendik’te tekstil atölyesi işçileriyle bir araya geldi, sorunlarını dinledi. Şunu açık söyleyeyim, hayatımdaki en buruk ve en ibretlik bayramlardan biriydi. Burası, gittiğimiz yer mevsimlik tarım işçilerinin sadece bir bölümünün yaşadığı bir bölgedir. Derme çatma çadırlarda aileleriyle birlikte bin 500’e yakın insan var ve bu insanların 700’ü doğrudan tarlalarda emek sarf etmektedir. Bunların bir kısmı, Urfa’nın Suruç ve Siverek ilçelerinden, bir kısmı Mardin’in Derik ilçesinden gelmişlerdir. Ayrıca, yine Urfa’da ikamet eden Suriyeli göçmenler de bu tarlalarda ter dökmektedir.
Sorduk, bulunduğumuz bölgede yani Ankara çevresinde yaklaşık 15 bin insan çalışmak için burada bulunacak aileleriyle birlikte. Sadece burada, oysa Türkiye’nin pek çok bölgesinde aynı şartlarda, aynı sefalet koşullarında yaşayan başka yüzbinler var. Milyonlarca insandan söz ediyoruz. Ve yaşadıkları ortam, gerçekten insanlık adına utanılacak. Peki neden bu sefalet? Cevap bellidir.
Cevap, insanları köleliğe zorlayan bu bozuk ve kirli düzendir. Cevap, ülkenin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çeken, işçiyi ve emekçiyi düşman olarak gören bu rejimdir. İşte bu düzeni değiştirmek bizim temel hedefimiz ve mücadele gerekçemizdir. Bu düzeni hep birlikte değiştireceğiz. İnsanlarımızı onurlarına yaraşır şartlarda yaşaması için varımızı, yoğumuzu ortaya koyacağız, koyuyoruz da. Bu bizim en büyük borcumuzdur, en önemli görevimizdir.
Halkın cebi ve sofrası yangın yeri. 17 günlük güvencesiz kapanmada insanların çaresizliğe mahkum edildiği, açlık ve sefaletle karşı karşıya bırakıldığı bir süreci hepimiz birlikte yaşadık. Halkın sosyal ölüm ortamına sürüklendiği vicdansız bir düzeni herkes iliklerine kadar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Uluslararası araştırma raporlarında, Türkiye sefalet endeksinde Güney Afrika’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. AKP iktidarının borç vermekle övündüğü İMF son raporuna göre, Türkiye’de mutlak yoksul sayısı son iki yılda 3 milyon kişi artarak toplamda 10 milyona varmıştır. Yoksullara dair gerçek sayının ise daha fazla olduğunu biliyoruz; 15 -16 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Genç işsizlik yüzde 40’lara dayandı. Neredeyse her iki gençten birisi işsizdir.
Şimdi hiçbir şey olmamış gibi ‘kademeli normalleşmeye geçiyoruz’ diyorlar. Test sayılarını düşürüyorlar, böylece vaka sayılarını da düşük gösteriyorlar. Turizm sezonuna ayarlı bir pandemi yönetimi var. Öncelikleri, hep söylüyoruz; asla halk sağlığı değildir. Esnafa, işsize, çalışana, yoksullara ve kadınlara yine destek yok. Topluma yaşattıkları ağır ekonomik ve sosyal yıkımı, normalleşme olarak gösteriyorlar. Salgın olur, halktan fedakarlık isterler. Kapanmaya giderler, esnaftan, işyerlerinden ve çalışanlardan fedakarlık isterler. Bu ülkede ne yaşanırsa yaşansın halktan fedakarlık isterler. Bir kez de kendileri fedakarlık yapmayı düşünmezler.
128 milyar dolar nerede? Yok. Aşı nerede? O da yok. Sağlıkta da tablo aynı. Değişen bir şey yok. 4 aydır aşılamada gelinen nokta henüz yüzde 12 seviyelerinde. Almanya günde bir milyon doz, Amerika günde 2-3 milyon doz aşılama yapıyor. İngiltere ve İsrail aşılama işini bitirdi. Bu iktidar, daha önce söz verdiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi aşı konusunda da aynı tutumu sürdürdü. Ne demişlerdi? “Günde 1,5 – 2 milyon aşı yapacağız” demişlerdi. Şimdi sadece 80 bin civarında aşı yapılıyor. Neden?
Çünkü bu bozuk düzen, bu kirli düzen, bu sömürü, talan, rant ve israf düzeni bütün kaynakların halktan alınıp buralara aktarılmasına yol açıyor ve halka kendi kaynaklarından verilecek başka bir şey kalmıyor. Bu düzen değişecek. Bu düzen değişmek zorunda bunu de hep birlikte mutlaka başaracağız. Emekçilerle, yoksullarla, halkların bütün ötekileştirilenleri ezilenler ile birlikte bu düzeni değiştirmek zorundayız.
Pandemide de halka destek yok. Ne var? Yoksullukla mücadele etme politikası olmayan iktidar yoksullara saldırıyor, yoksullarla mücadele ediyor. İşte şimdi karşımıza yeni bir milis gücü gibi bekçi çetesini çıkardılar. Ve bekçiler her yerde pervasızca saldırıyor. Şiddeti yönetemeyen, halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan ve rızasını alamayan iktidarların ortak yönetimidir. Polis şiddeti olur, yargı eliyle tasfiye olur, şimdi de bekçi şiddeti! Örnekleri saymama gerek yok ama bütün bunlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor ve hepsi bu bozuk ve kirli düzenin doğrudan sonuçlarıdır. Yönetmek için başvurdukları başka bir yol da var: Nefret söylemi, kutuplaştırma ve ırkçılık. Böylece halkları birbirine düşürecekler, böylece kendilerine stabil bir taban yaratacaklar. Bu gerilim ortamında güvenliğin garantisi olarak kendilerini sunacaklar ve iktidarlarını sürdürecekler. Yok öyle yağma! Buna izin vermeyeceğiz.
Koçhisar’da işçilerle konuşurken her dilde; Kürtçe, Türkçe ve Arapça konuştuk. Bu dillerde konuştuğumuzda birbirimizin dertlerini de çok iyi anladık. Aynı dili konuşmayanlar, aynı hayatı yaşadıkları için bir araya gelmeyi mutlaka başarırlar. Bizim yapmamız gereken de budur.
Bu nefret söyleminin ve kin politikasının bir örneğini de geçen gün Mersin’de yaşadık. Kürt düşmanı politikalardan beslenen beslenen ırkçı saldırının bir örneğiydi. Erbilli bir Kürt aliye ırkçı saldırı yapıldı. Bundan önce de görmüştük bu tür saldırıları. Hem de çok fazla sayıda. Sakarya’da, Yozgat’ta, Afyon’da mevsimlik Kürt işçilerine yönelen bu ırkçı saldılıar iktidarın politikalarının bir sonucudur. Halkı soyup soğana çevirdiler. Kaynakları savaşa, ranta, yandaşa aktaran bu iktidar, çareyi şiddette, nefret söylemlerinde kutuplaştırmada buluyor. Orada arıyor. İşte bu politikaya herkesin çok dikkatle her an ve her duruma çok dikkatle yaklaşması gerekiyor.
İktidarın bu oyunlarını, bu politikalarına herhangi bir şekilde bırakın destek vermeyi nefes aldıracak bir tutum bütün bu olanlardan, o tutum sahiplerini sorumlu kılar. Eğer aynı nefret dilini, aynı kutuplaştırıcı anlayışı, başkalarına mesela bize mesela Kürtlere, mesela mücadele eden gençlere karşı kullanan olursa buradan açıkça ilan ediyoruz; bu düzenin devamının sorumlusu olur.
O nedenle; bizim ilkemiz, yolumuz ve yönümüz bellidir. Halklar arasında kini, düşmanlığı reddediyoruz ve bununla amansız bir şekilde mücadele edeceğiz. Halkların ortak sorunlarını çözmek için hakların birliğini sağlayacağız. Bizim varoluş sebebimiz budur ve buna uygun sorumlulukla yolumuza devam edeceğiz ve bunu her seferinde tekrar edeceğiz.
Pandemide aşı yok dedik. Milyonlarca öğretmene, fabrikada, atölyede kalabalık işyerlerinde çalışan işçiye, emekçiye aşı yok ne var, halkı aşağılama var. Utanmadan halkı ekonomide çarklar dönsün, turizm işlesin diye halkı neredeyse köle gibi reklam malzemesi yapmaya çalışıyorlar. Şu maske olayı, hani turizm bölgelerinde çalışanlara taktıkları maske. Ne yazıyor orada? Turistler bakacaklar ve şunu görecekler; “keyfine bak ben aşılandım” Bu bir utanç vesikasıdır. Bu, iktidarın halkını parya olarak gördüğünün en açık itiraflarından biridir. Buna hakları yok, buna izin vermeye de bizim hakkımız yok. Bunu durdurmaya da bizim sorumluluğumuz ve sözümüz var. Bunu mutlaka yapacağız.
Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı “bir kereye mahsus diyor”, oysa pandemi 15 aydır devam ediyor. 15 aydır, esnaf ve işyerleri kan ağlıyor. Esnafa gelince, “bir kereye mahsus” ama yandaş 5’li çeteye geldiğinde dikkat, son 10 ayda 128 kez vergi indirimi var. Bu 128 rakamında da bir şey var gerçekten. Yani 128 Milyar Dolar Merkez Bankası kaynakları çarçur ediliyor. Son 10 yılda 5’li çeteye sağlanan vergi indirimi ve affı 128 kere gerçekleşti. Yaptıkları yardım, susuzluktan ölmek üzere olan bir insanın dudağına parmakla su damlatmaktan başka bir anlam ve etki taşımıyor. Saray’a ve yandaşa kaynak aktarmada sıkıntı çekmeyen bu iktidara sesleniyoruz.
AKP Genel Başkanı helallik istiyor. Helallik istenebilir, helalleşme de önemli bir iştir. Doğrudur. Ama öyle bunu sadece sözle ifade etmenin bir anlamı yok. Pek çok kaynaktan ‘helalleşme’ ile bir sürü şey söyleyebilirim. Sadece herkesin anlayabileceğini düşündüğüm iki noktaya vurgu yapalım; helalleşme istiyorsanız önce yüzleşeceksiniz, sebep olduğunuzu itiraf ettiğiniz sorunların nedenlerini açıklayacaksınız. Yüzleşme bunu gerektirir. Neden esnaftan helallik isteme noktasına geldiğinizi açık ve samimi bir şekilde anlatacaksınız. Biraz önce saydım, daha da fazlasını sayabiliriz, ama önce bu niyeti ortaya koyması lazım. Bunu yaptıktan sonra diğer adım da gasp edilen kul hakkının geri vermek için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız.
O zaman biz ne yapacağız, hesabını soracağız. Neyin? Halkı mahkum ettikleri açlığın, işsizliğin, yoksulluğun hesabını soracağız. Bu iktidar yüzünden hayatını sonlandıran, sonlandırma noktasına gelen insanların hesabını soracağız. Bu kötü salgın yönetimi nedeniyle hayatını kaybeden insanların hesabını soracağız. Söndürdükleri umutların, kararttıkları geleceklerin, yıktıkların hayallerin hesabını soracağız. Geleceği çalınan gençlerin hesabını soracağız.
İktidarın yarattığı çürüme ve yozlaşmanın ülkeyi getirdiği yer tam anlamıyla mafya düzenidir, suç örgütleri düzenidir. Evet, bugün ortalığa saçılanlar hiçbirimize yabancı değil, hele bize değil. Biz bu kirliliği geçmişten biliyoruz, biz bu kirliliğin sebeplerini de çok iyi biliyoruz. Bir iktidar Kürt sorununu inkar ederse, Kürt sorununa sadece güvenlikçi bir bakışla yaklaşırsa geleceği yer çürümedir. Bu çürüme devleti de çözer ve çökertir, toplumu da çürütür. 90’ları hatırlıyoruz binlerce, onbinlerce faili meçhul binlerce yakılan köy, topraklarından edilen milyonlarca Kürt ve bunları yapan ahlaktan yoksun bir yönetim anlayışı, Ne oldu? Her taraf suç mahali haline geldi. Her türlü kaçakçılık, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü mafyatik ilişki bu ülkenin her alanına yayıldı. Sebep buydu. Kürt sorununda temel sebep bu. Kürt sorununda inkarı ve imhayı tek yol olarak gören iktidarlar toplumu da çürütür devleti de çökertir.
Biz bugün ortalığa saçılan videoların, açıklamaların tek tek üzerinde durmayı gerekli görmüyoruz. Ayrıca bunların buzdağının görünen kısmı olduğunun farkındayız, meselenin kaynağından gözümüzü ayırmayalım; o bunu dedi, şu bunu dedi değil. Buraya nasıl ve neden geldik, onu görelim. Buraya neden geldik, bunu görelim. Buraya gelmemizin temel nedeni Kürt sorununda inkar ve imha zihniyetidir. O zaman zehirli yılanlarla aynı torbaya girmek zorunda kalıyorsunuz bu politikayı seçtiğinizde. Zehirli yılanlarla aynı torbaya girdiğinizde ne olacağını AKP Genel Başkanı çok iyi biliyor.
Bir başka yangın yeri Filistin. İnsanlık Filistin’de saldırı altında. İsrail yönetimin Filistinlilerin yerleşim bölgelerine artan saldırıları sonucu çoğunluğu çocuk olmak üzere şu ana kadar 200 civarında insan hayatını kaybetti. Filistinlilere ait tarih ve hafıza adım adım yok ediliyor. Filistin halkının acılarını paylaşıyoruz ve temel ilkelerimizden olan enternasyonalist anlayışımızın gereği olarak zulüm gören Filistin halkıyla dayanışma içindeyiz. Bir gerçeği burada yeterince görmek isteyenler olabilir. Biz hatırlatalım, İsrail toplumunda hakkaniyeti, adaleti, barışı savunan geniş kesimler var. Sayıları hiç az değil. İsrail yönetiminin her saldırısında da sokağa çıkıyorlar. Bu meseleyi o kısır döngüye, sağcı ırkçı yönetimlerin veya çevrelerin – her iki taraftan da – oyununa terk etmemek için Filistinlilerle birlikte adalet ve barış istiyorlar. Eğer bizler bu konuda burada da aynı şeyi yapabilirsek hem Türkiye hem Filistin’e hem de Ortadoğu’ya barış ve adalet için hizmet etmiş oluruz, bunu hatırlatayım.
Ortadoğu’da barış ancak bütünlüklü bir halklar mücadelesiyle mümkün olacaktır. Bu iktidar Kürt sorunda inkar ve imhayı esas alırken Filistin’de başka bir yol savunuyor rolüne girerse kimse bunu bunu kabul etmez ve inanmaz. Eğer çağrılarında samimi ise bu iktidar Kürt sorununda da Ortadoğu’daki diğer sorunlarda da aynı anlayışı savunsun. Biz barışı diyalogu savunuyoruz, sorunların ancak müzakerelerle çözüleceğine inanıyoruz. Bunu Filistin’de de burada da savunuyoruz, bütün çatışma alanlarında savunuyoruz, biliyoruz ki bütün bu değerlerin nihai güvencesi halkların ortak mücadelesidir. HDP de hakların ortak mücadele partisidir işte.
Sendika.Org