Hayatlarımızdan, taleplerimizden, birbirimizden, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz. Toplumsal muhalefetin en yaratıcı dinamiğinin kapatma koşullarında da şenlikli bir elbirliği ile yeni mücadele pratikleri geliştireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın
COVID-19 salgınının başladığından bu yana gerek dünyada gerek Türkiye’de erkekliğin korona kadar öldürücü olduğunu, erkek şiddetinin en az 3 kat arttığını deneyimledik. Pandemide salgınla mücadelede uygulanan sosyal izolasyon, sokağa çıkma kısıtlamaları ve “evde kal” çağrıları kadınları şiddet failleri ile aynı evde yaşamak zorunda bıraktı. Kadınlar şiddeti önleyecek mekanizmalara ulaşamadı. Şiddet uygulayan erkeklerle 24 saat aynı evde olduğundan hastanelere gidip yaşadığı şiddeti belgeleyemedi. Müdahale olanakları zorlaştı. Kısacası evde kalmak hayatta kalmaya yetmedi, yetmiyor. Başından bu yana pandemiyi sermayenin çıkarları ve kendi koltuklarını sağlamlaştırmak için yöneten iktidar, kadınlar için hiç bir önlem almadı. İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ü uygulamadı. Üstüne üstlük bir gece yarısı operasyonu ile çıkartılan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedileceğini açıklayarak kadınlara açıkça savaş açtı. Pandemi koşulları giderek ağırlaşırken kadınların maruz kaldığı şiddete karşı hiç bir önlem alınmıyor.
Şimdi ise sözde “tam kapanma”nın, aslında bir kapatılmanın ortasında kadınları şiddet karşısında savunmasız bırakan bir akılla karşı karşıyayız. Çarkların döndüğü, halkın yaşamsal gereksinimleri için hiç bir sahici önlemin alınmadığı sözde tam kapanma yani “kapatma” kadınlar açısından ne anlama geliyor? Daha fazla sosyal izolasyon, daha fazla bakım emeği, daha fazla denetim ve şiddete daha fazla açık olması anlamına geliyor.
Pek çok sektörde çarklar dönmeye devam ederken mesai saatleri dışında aslında aylardır evlere kapatılıyoruz. Nefes duraklarımız bir bir elimizden alınıyor. İktidar halkı ya ölümüne üretime, ya da üretmiyorsa eve kapatıyor. Ev içindeki yeniden üretiminin kesintiye uğramaması için de kadınları ölümüne aileye kapatıyor. Kadınlarla birlikte üretimde yer alamayan tüm nüfusu da. Çocuklar, yaşlılar gibi. Okullar yine kapandı ve zaten büyük bölümü uzun zamandır kadınların omuzuna yıkılan eğitim yeniden tamamen eve döndü.
Kadınların omuzlarındaki bakım emeği yükünü tam “kapatma” ile iyice ağırlaştıran iktidar, kadınlara açtığı savaşı kapatmanın ilk gününde daha da şiddetlendireceğini ilan etti. 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılacağı Resmi Gazete’de yayınlandı. 20 Ağustos’tan bu yana sokakları terk etmeyen kadınların tüm itirazlarına rağmen, şiddet uygulayan erkeklerle aynı evlere kapandığımız bir süreçte İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284 sayılı yasaya bu kadar ihtiyacımız olmasına rağmen bu karar bir kez daha kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların hayatlarının yok sayılmasıdır. Kadınların şiddete kapatılmasıdır.
Devletin yükümlülüğünde olan temel hizmetler kadınların omzuna yıkılarak, kadınlar şiddet gördüğü evlere kapatılarak salgınla mücadele edilemez. Devlet sermayenin çıkarlarını korumak yerine halkın sağlığını koruyacak önlemler almalı, halkın temel ihtiyaçları karşılanarak gerçek bir tam kapanma sağlanmalıdır. Erkek şiddetini önleyici, koruyucu tedbirler alınmalı, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uygulanmalı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı geri çekilmelidir.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 çerçevesinde devlet tarafından alınması gereken tedbirler, yani taleplerimiz nettir. Şiddet failleri hakkında delil aranmaksızın caydırıcı tedbirler uygulanmalıdır. Sığınma evlerinde salgın tedbirleri alınmalı, kadınların çocukları ile birlikte kalabileceği her açıdan sağlıklı koşullar yaratılmalı, alınan önlemler kamuoyu ile paylaşılarak kadınların sığınma evine başvurmaları önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yalnızca kadına yönelik şiddete karşı çok dilli acil bir danışma hattı 7/24 erişilebilir hale getirilmeli, sağlıklı müdahale koşulları yaratılmalıdır. Sözleşmenin devletlere yüklediği koruyucu ve önleyici tedbirler alınmalı, erkek şiddeti karşısında cezasızlık politikalarına son verilmeli, kadına yönelik şiddetle mücadele için kadın örgütleri ile beraber etkin politikalar geliştirilmelidir. Yerel yönetimler de kadına yönelik şiddete karşı koruyucu, önleyici tedbirlerin geliştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kadın örgütleri ile birlikte politikalar geliştirmelidir. Belediyelerin kadın da(ya)nışma merkezleri, eşitlik birimleri salgın önlemleri alınarak, “kapatma” sürecinde de açık olmalı, psikolojik, hukuksal ve sosyal destekler sürdürülmedir.
Hayatlarımızdan, taleplerimizden, birbirimizden, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz. İktidar tam “kapatma”nın ilk gününde 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılacağını açıklarken, zaten yasak var diye sesimizi kısarak rahatça İstanbul Sözleşmesi’ni gasp edeceğini sanıyorsa yanılıyor. Biz kadınlar; hayatın olağan akışında en ağır yükler omuzlarına yıkılanlar, hayatı var eden ücretsiz emekçiler, hayatın olağan akışını tersine çevirebilecek güce de sahibiz. Bizler milyonlarız, her mahallede, her sokaktayız. Toplumsal muhalefetin en yaratıcı dinamiğinin kapatma koşullarında da şenlikli bir elbirliği ile yeni mücadele pratikleri geliştireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmak, devlete İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülüklerini yerine getirtmek için sokağımızda, apartmanımızda, sitemizde birbirimizi bulalım, savunma ağlarımızı kuralım. Komşumuzdan gelen sese kulak verelim. Mahallemizde şiddet ihbarına gelen polis görevini yapmadığında 6284‘ü hatırlatalım. İstanbul Sözleşmesi’ni savunalım. Kadın düşmanı iktidara sesimizi hep birlikte yükseltelim:
Kadınları şiddete kapatamazsınız! İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın!
Bu yazı Kadın Savunması ile eş zamanlı olarak yayımlanmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.