Kadınlarla Dayanışma Vakfı’nın Mart-Nisan raporunda “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına giden süreç ve devamında kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele açısından cinsiyet eşitsizliğine dayalı argümanlar ve medyanın yürüttüğü antipropaganda şiddet faillerini güçlendirmiş, şiddete maruz bırakılan kadınları ise güvensiz ve güvencesiz hissettirmiştir. Buna karşın dayanışma içerisinde olduğumuz kadınlar şiddete karşı hakları ve önleyici, koruyucu mekanizmalara erişimleri olduğunu öğrendiklerinde daha net ve kararlı adımlarla süreçlerini başlatabilmişlerdir” denildi
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılan göçmen ve Türkiyeli kadınlara yönelik dayanışma danışma çalışmaları yürüten Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) 2021 Mart-Nisan raporunu yayımladı.
KADAV tarafından yayımlanan raporda, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği açıklanmasına dair, hem ulusal hem uluslararası hukuk alanında bununla ilgili gerekli adımlar atılmış olduğu belirtilerek “Feshedildiği varsayılsa dahi Sözleşme hala 1 Temmuz’a kadar yürürlüktedir” denildi. Öte yandan kadınlar ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesine dair en geniş kapsamlı ve bağlayıcı uluslararası hukuk metni olan İstanbul Sözleşmesi kadınların yüzyıllarca sürdürdüğü mücadelenin bir kazanımı olduğu söylenen raporda, “Bu bağlamda, biz KADAV olarak İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele açısından önemini her fırsatta ifade edeceğimizi ve kazanılmış haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi belirtmek isteriz” denildi.
Raporda şunlara dikkat çekildi:
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına giden süreç ve devamında kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele açısından cinsiyet eşitsizliğine dayalı argümanlar ve medyanın yürüttüğü antipropaganda şiddet faillerini güçlendirmiş, şiddete maruz bırakılan kadınları ise güvensiz ve güvencesiz hissettirmiştir. Buna karşın dayanışma içerisinde olduğumuz kadınlar şiddete karşı hakları ve önleyici, koruyucu mekanizmalara erişimleri olduğunu öğrendiklerinde daha net ve kararlı adımlarla süreçlerini başlatabilmişlerdir.
Mart ve Nisan aylarında karakollara yapılan başvurularda eşlik ve acil müdahale gerektiren durumlarda ilgili polis memurlarının görevlerini yerine getirmediklerini ve can güvenliği riski bulunan göçmen ve Türkiyeli kadınlara gerekli güvenliği sağlamadıklarını gözlemlemiş bulunmaktayız.
Kadınların güvence olarak gördükleri uzaklaştırma kararı, ihlal neticesinde faillerin herhangi bir yasal yaptırımla karşılaşmamaları sebebiyle işlevsizleştirilmekte ve failler tarafından önleyici etkisi zayıflatılmaktadır. Uzaklaştırma kararını defalarca ihlal eden faillere karşı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun’a aykırı olarak gerekli işlemlerin yapılmadığı, tazyik hapsi ya da elektronik kelepçe alternatiflerinin uygulanmadığı görülmüştür.
İstanbul Sözleşmesi’nden feshedilme kararının ardından hak ihlallerinin büyük ölçüde arttığı şöyle ifade edildi:
Bu kararın alınmasının ardından sahada şimdiye dek karşılaştığımız aksaklıkların ve hak ihlallerinin büyük ölçüde arttığını gözlemlemiş bulunmaktayız. Sözleşmeyi en azından 1 Temmuz’a kadar uygulamakla yükümlü olan kamu kurum ve kuruluşlarının, şimdiden uygulamadan kaldırmaya yönelik tutumları benimsemelerinin oldukça endişe verici bir tablo çizdiğini görmekteyiz.
Raporun devamında şunlar söylendi:
Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadının insan haklarını yok sayan politikaların benimsenmesi sebebiyle şiddete maruz kalan kadınlar üzerinde kamusal ve toplumsal baskılar artmaktadır. Bu baskılar, kadınların karar verme süreçlerini olumsuz etkileyerek şiddet sürecinin içerisinde çözümsüz hissetmelerine neden olmaktadır.
Gözlemlenen bir diğer hususun da medya yoluyla kadınlara aktarılan yanlış bilgilerin, kadınların şiddete karşı harekete geçmeleri yönünde bir engel teşkil etmesi olduğu söylenen raporda şunlar söylendi:
Yaptığımız birçok görüşmede, maruz kaldıkları şiddet sebebiyle dava sürecinde olan ya da dava sürecine girecek olan Türkiyeli ve göçmen kadınlar, psikolojik destek almaktan çekindiklerini ve psikolojik destek almanın dava sürecini olumsuz etkileyerek haklarını almalarının önünde bir sorun olacağını düşündüklerini aktarmışladır. Bu yanlış algı sebebiyle şiddete maruz kalan kadınların güçlenmesi engellenmektedir.
KADAV, Mart-Nisan ayları boyunca dayanışma içinde olduğu kadınların uyrukları ve taleplerine ilişkin grafikleri şu şekilde sıraladı:
2021 Mart ve Nisan aylarında KADAV’a ulaşanların %59’unun Suriye, %31’inin Türkiye, %3’ünün İran, %2’sinin Kırgızistan, %1’inin Irak, %1’inin Fas, %1’inin Cezayir, %1’inin Filistin ve %1’inin Ürdün uyruklu olduğu gözlemlendi.
Taleplere göre hazırlanan grafikte, KADAV’a ulaşanların %30’unun hukuki destek, %18’inin nakit destek, %11’inin koruma desteği, %10’unun sığınak desteği, %10’unun kimlik desteği, %6’sının istihdam desteği, %4’ünün psikolojik destek, %3’ünün psikososyal destek, %2’sinin bilgilendirme desteği, %2’sinin 3. ülke talebi, %1’inin aile birleşimi ve %1’inin eğitim desteği talepleri olduğu gözlemlendi.
KADAV’ın Mart-Nisan ayları boyunca dayanışma içinde olduğu kadınların deneyimleri ve gözlemlerinin bir kısmı ise şu şekilde:
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Sendika.Org