TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca “Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız” diyor ve yeni dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmek gerektiğini vurguluyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“Pandeminin geldiği son aşamada büyük kitlesel bir kutlamanın olamayacağının hepimiz farkındayız” diyen TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca, yine de pandemi tedbirlerinin alındığı ve tek bir güne sıkıştırılmamış 1 Mayıs etkinliklerin pekâlâ yapılabileceğine ve yapılabildiğine dikkat çekiyor.
Koca son yıllarda 1 Mayıs’ların sönük geçmesine ilişkin olarak “Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız. 1 Mayıs’a yansıyan şey, o tarihe kadar olan toplumsal mücadelelerdeki konumlanmamızın düzeyidir” diyor ve yeni dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmek gerektiğini söylüyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Perihan Koca: Dünya denkleminde kapitalizmin yaldızlarının dökülmeye başladığı, neoliberalizmin kendi sınırlarına gelip dayandığı, ekonomik krizin derinleştiği, yapısal bir çoklu kriz tablosunun üzerine gelen pandeminin mevcut sistemi ve iktidarları temellerinden sarsıp, zorladığı çok özel koşullarda 2021 1 Mayıs’ına adımlıyoruz.
Herkesin malumu olduğu üzere, ekonomik krizi ve pandemiyi yönetemeyen siyasi iktidar tüm stratejisini kendi bekası üzerine oturtmuş durumda. Ve bunun için de başta işçi sınıfı olmak üzere, kadınlara, gençlere, kimliklere, halklara, inançlara, toplumun tüm kesimlerine karşı topyekûn ve ardışık bir saldırıya geçilmiş, faşizmin kurumsallaşması sürecine tempo verilmiş vaziyette. Ancak buna rağmen, halkın barajı da aşılamıyor, halk güçlerinin itirazı ve arayışı da güçleniyor.
Bugün memleketin ana ve yakıcı gündemi: ekonomi ve pandemideki kriz.
Pandemi koşullarında krizin ağırlaşan basıncı türlü uygulamalarla halka reçete edilmeye devam ediyor. İşsizlik nüfusu kalıcılaşıyor. Salgın döneminde sözde işten çıkarma yasakları getirilip Kod-29 uygulamasıyla 180 bin işçi işten çıkarıldı. Emekçiler, ne pahasına olursa olsun çarklar dönsün diye, hastalığın ve ölümün pençesine itiliyor. Bu bir kıyım süreci olarak, ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak yaşanıyor.
“Demokratik cumhuriyet-demokratik anayasa taleplerimizle yürüyoruz”
2021 1 Mayıs’ına tam da böylesi olağanüstü koşullarda giderken, pandemi gerekçesiyle getirilen yasaklamalarla, salgını durdurmaktan ziyade muhalefeti, halkı durdurmaya çabalayan bir çizgi izliyorlar.
Toplumsal Özgülük Partisi olarak, haklarımızı da halk sağlığını da sonuna kadar savunacak, insanca ve güvenceli yaşam için, taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlarda, meydanlarda olacağız. Temmuz ayında partimizin kuruluş deklarasyonuyla birlikte başlattığımız “Artık Yeter Devir Değişsin” kampanyası ardına, “Sağlık Haktır” kampanyasıyla ve ardından gelen “İnsanca Güvenceli Yaşam” kampanyasıyla bulunduğumuz tüm yerellerde işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların inançların, halk güçlerinin özgürlük arayışlarına cevap üretecek hareketli yürüyüşümüzü; şimdi 1 Mayıs çalışmalarına akıtarak sürdürüyoruz. Çeşitli il ve ilçelerde başlattığımız kampanyalarla, halk kürsüleri kurarak, bulunduğumuz her yeri halkın haklarının mücadele alanına çevirmeye odaklanmış durumdayız. 1 Mayıs’a işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların inançların başka bir yaşamın inşası talebiyle, demokratik cumhuriyet-demokratik anayasa taleplerimizle yürüyoruz. İşçi havzalarından semtlere, mahallere, yerellere, yaşamın olduğu her yerde 1 Mayıs’ı örgütlüyoruz.
Yerellerde yürüttüğümüz eylem ve etkinlikler, emek forumları, emek kürsüleri ve çeşitli yan yana gelişlerle çalışmalarımız sürüyor. 1 Mayıs’ta da bu taleplerle, alanlarda olacağız.
“Yapacak hiçbir şeyimiz gerçekten yok mu?”
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1 Mayıs’ın pandemi ve yasakların gölgesinde geçmesinin gerekçeleri artık herkesin malumu, buna sonra değinelim ancak ortadaki hava bu yasakların gerekçelerini aşan bir vasatlıkta. Bunun üzerine daha fazla tartışmamız gerekiyor.
Bazı kitle örgütleri açısından “yasaklansa da geçiştirsek” anlayışı geçerliyken, kimi sol yapılarda da “gelse de biraz kendimizi göstersek” anlayışı öne çıkıyor ki, her ikisi de 1 Mayıs’ın içeriğine denk düşmüyor…
Belki kitlesel bir miting yapmanın koşulları yoktur, belki büyük, coşkulu bir kutlamanın koşulları yoktur, belki salgın çok yakıcı bir gerçekliktir. Ki pandemi koşullarında önceliğimiz halk sağlığıdır. Ancak yasaklamaların halk sağlığı ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığı pandeminin başından beri yürütülen (daha doğrusu yürütülemeyen/yönetilemeyen) iktidar politikalarını da düşünürsek, apaçık ortadadır.
Ama 1 Mayıs havasının, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların, tüm ezilenlerin taleplerini yüksek sesle dillendirmek, bunlar için harekete geçmek, yıkıcı krizler yaşayan düzene bir güçlü darbe indirmek için bir engelimiz yok. Yapacak hiçbir şeyimiz gerçekten yok mu?
Parlamentarist ve sol sekter uçlara hapsetmeden…
Olan biteni izlemek, izlediğimiz şeylere şaşırmamak, devrimci görevlerimizden imtina etmek solun ve sendikaların bir kısmına ne yazık ki sirayet etmiş durumda.
AKP-MHP öncülüğündeki iktidarın saldırılarından herkes bıktı ama bizim bıkmadan usanmadan mevzilerimizi inşa etmemiz gerekiyor.
Bu konuda samimi olan ve halkın çıkarlarını parlamentarist ve sol sekter uçlara hapsetmeden, gündelik politika yapmaya ihtiyaç olan sosyalistlerin yan yana gelişi zaruri bir ihtiyaçtır.
Öte yandan salgının sınıfsallığını hepimiz biliyoruz, çok acı bir şekilde deneyimledik bunu. Hem bulaşma ortamları işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksulların yaşam alanlarında oluyor hem de tedavi olanaklarına ya da aşıya ulaşma konusunda en büyük mağduriyeti yine ezilenler yaşıyor.
Dolayısıyla bu konuda başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin bu durumu karşısında sorumlu davranmalıyız. Pandeminin geldiği son aşamada büyük kitlesel bir kutlamanın olamayacağının hepimiz farkındayız. Ancak pandemi tedbirlerinin aldığı kutlamalar, emek ve halk kürsüleri, omurgasında yerellerin, havzaların, toplumsal dinamiklerin olduğu salt 1 Mayıs gününe sıkıştırılmamış tedbirli etkinlikler pekâlâ yapılabilir, yapılıyor da.
Eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
1 Mayıs’ın eski görüntüsü eski bir dönemin görüntüsüydü, o dönem kapandı. Yeni bir dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmemiz gerekiyor. Bu yalnızca salgınla ilgili bir şey değil, ezilenlerin salgının yarattığı yıkımın taleplerini de içeren ama onu da aşan, güncel taleplerinin toplamıyla ilgili bir şey.
Gezi’den Boğaziçi’ne kadar çok şey değişime uğramaya başladı. Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız. 1 Mayıs’a yansıyan şey, o tarihe kadar olan toplumsal mücadelelerdeki konumlanmamızın düzeyidir. Biz toplumsal alana ne kadar nüfuz edersek, 1 Mayıs kortejlerimiz ya da 1 Mayıs kitlemiz o denli artar.
Örneğin Kod 29 mağduriyetlerini dile getirmenin yolları var. Hiç Kod 29 direnişlerine değmeden, “kaldırılsa iyi olur” demek var, ama öte yandan Kod 29 direnişlerini örgütlemek, onlarla nefes alıp vermek var. İkincisi az yapıldığı için tabloya olumsuz yansıyor.
Örneğin son bir yılda inanılmaz bir oranda artan doğal alan yağmasına karşı aynı tutum söz konusu. Gençlik ve kadın hareketlerinin Boğaziçi ve İstanbul Sözleşmesi eylemleri neden bu kadar kitlesel oldu? Dönemin ihtiyacını karşılayabilen tarzları keşfetme yolunda adımlar attıkları için.
Tüm direnişleri ortak talepler etrafında örgütleyecek bir siyasal güce ihtiyacımız var. Böyle bir dönemdeyiz. Bunu örgütlediğimiz ölçüde 1 Mayıs’ın havası değişecektir.