Mersin Kadın Platformu, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı çarşamba günleri Özgecan Aslan (Barış) Meydanı’nda eylemlerine devam ediyor. Kadınlar bugünkü nöbette eylemlerden dolayı kesilen para cezalarını yeniden sergiledi
Mersin Kadın Platformu, bu hafta 3. kez Özgecan Aslan (Barış) Meydanı’nda saat 16.00 ile 19.00 arasında İstanbul Sözleşmesi için nöbetteydi. Bu hafta gündem platforma en son 20 Mart’ta İstanbul Sözleşmesi eylemine kesilen ve yazdan bu yana 100 bine yaklaşan para cezalarıydı. Kadınlar kendilerine kesilen para cezalarının belgelerini 3. kez nöbet alanında sergiledi. Kadın müzisyenlerin erbaneleriyle yer aldığı nöbette basın açıklaması yapıldı. AKP yönetimindeki Akdeniz Belediyesi, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan 3 kadını Kod 29’la işten çıkarmıştı. İşten çıkarılan kadınlar da nöbette söz aldı.
Basın metnini Nalan Turgutlu Bilgin okudu. Turgutlu şunları söyledi:
Bugün de birimiz hepimiz, hepimiz İstanbul Sözleşmesi için nöbetteyiz.
Bildiğiniz gibi geçen ay bir gece vakti uykusu kaçmış Cumhurbaşkanımızın halkımıza adeta müjde veriyormuşçasına sabahı dahi bekleyemeden duyurduğu İstanbul sözleşmesinden geri çekilme kararını da, hukuksuz yöntemini de tanımadığımızı haykırmak için tutuyoruz bu nöbetleri.
Her mecrada, her fırsatta söylediğimiz gibi aklınızdan bile geçirmeyin, İstanbul Sözleşmesi bizimdir! Yıllardır sokakta mücadelemizle kazandığımız haklarımızdan öyle sizin uykularınız kaçmaya başladı diye vazgeçecek değiliz.
Biz mücadelemizden yorulmadık, yorulmayız da… Gücümüzü herhangi bir makamdan değil, birbirimizden alıyoruz. Varlığını, düşüncelerini, vicdan ve adaletini temsil ettiği koltuk, makam ve kurumlardan alanlar, biz kadınların gücünü ve dayanışmasını anlayamazlar.
Bu güce dayanarak gözlerinizin içine bakıp söylüyoruz: sisteminiz bozuk, düzeniniz kokuşmuş, aileniz suç mahalli!
Gelin beraber düzeltelim diyoruz. Eşitsizlikleri, tehlikeleri, suçu birlikte bertaraf edelim, oyunu ve kuralları baştan birlikte yazalım diyoruz. Değişime direnmeyin, daha iyisini birlikte yapabiliriz diyoruz.
Bu gerçeklikten korktuğunuz, kaçındığınız her an istismar edilen bütün çocukların, öldürülen tüm kadınlar ve LGBTİ+’ların kanları elinizde. Şiddetin sorumlusu da, sebebi de sizsiniz diyoruz.
Ama siz durumun kendisinden değil, bunları yüzünüze karşı söyleme cesaretimizden rahatsız oluyorsunuz. Bakmayalım, görmeyelim, söylemeyelim istiyorsunuz.
Ancak kaçırdığınız nokta: burada makamlarınız değil hayatlarımız söz konusu!
Turgutlu açıklamanın devamında şöyle söyledi:
Ve biz susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz.
O yüzden yetkililere görevlerini, işlerini doğru yapmaları gerektiğini hatırlatıyoruz.
Yüce devletimizin ve görkemli güvenlik güçlerimizin bütün araçlarına rağmen kadına yönelik şiddet ve kadın katliamı rakamları ortada: Bu ülkede bir cins kırımı, bu ülkede bir kadın katliamı var!
Bu devlet kadınların ve LGBTİ+’ların can güvenliğini sağ-la-ya-mı-yor!
Yanlış anlamayın: en doğal, en temel hak olan yaşam hakkımız için sokaklara dökülüyoruz. Ölmek istemiyoruz, öldüremezsiniz diyoruz. Öldürürseniz devletin sistematik olarak göz kaçırdığı, kafasını çevirdiği, halının altına süpürmeye çalışıp hesabını sormadığı her taciz, tecavüz, istismar ve katledilişin hesabını biz feministler sorarız diyoruz. Gördüğünüz gibi devletin yapması gereken işi de biz kadınlar yapıyoruz!
İstanbul Sözleşmesi İçin Nöbetteyiz eylemlerini gerçekleştirmeye başladığımız geçen yazdan beri 235 kadın öldürüldü, 140 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.
Bu vahim tabloya rağmen devletin herhangi bir resmi kurumundan bir eleştiri, hesap sorma, ya da bir özeleştiri, bir düzeltme, düzenleme önerisi duyanınız, okuyanınız var mı? Belki istifa etmek isteyen? Belli ki biz bu işi yapamıyoruz diye şapkasını önüne koyan? Kadınların katledilmesinden vicdanen rahatsız olup, uykuları kaçan?
Tam aksine, devlet sanki bu konuyu çözüme kavuşturmuş, kadınların ve LGBTİ+’ların güvenliğini sağlamışçasına İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekileceğini duyuruyor.
Bu akıl almaz karara itiraz eden kadınları da işinden, ekmeğinden ederek, ya da hiçbir hukuki dayanağı olmayan para cezaları keserek ıslah etmeye çalışıyor.
En son 20 Mart 2021’de yaptığımız İstanbul Sözleşmesi eyleminde güvenlik güçleri yine 6 kadın arkadaşımıza toplam 20.814TL para cezası kesti. Bu son cezalarla birlikte Mersin Kadın Platformu’na geçen yazdan beri kesilen para cezası 100bin TL’ye yaklaştı. Para cezalarıyla ilgili toplu itirazımızı dün gerçekleştirip, erkek adalet değil, gerçek adalet talebimizi dün yine dile getirdik.
Peki nasıl olur da barışçıl bir basın açıklamasında herkesi tek tek saptayıp, cezalandırabilen resmi makamlar: en ufak bir kıskançlık krizini, cinneti, erkeklik onurunu bahane ederek yasadan, yargıdan, koskoca devletten hiç çekinmeksizin kadınların canlarına kast edebilen erkeklerin bu cinayetleri işlemesinin önüne geçemiyor?
Görevi; yani bütün işi güvenlik sağlamak olanlar: bu kadınların ve LGBTİ+’ların tam da onlar görevlerinin başındayken öldürüldüğünü ve bu durumun bir güvenlik ve sistem açığı olduğunu idrak etmiyorlar mı? Devletin: kadınlar ve LGBTİ+’ların can güvenliğini sağlayamadığının farkında olmama ihtimali var mı?
Tabii ki yok. İşlerine gelmiyor. Hayatlarına, haklarına, bedenlerine sahip çıkmak için ses çıkaran kadınlar işlerine gelmiyor. Bu sebeple varlığımıza, sesimize tahammül edemiyorlar.
Kadın cinayetleri politiktir dediğimiz yer tam da burası.
Yaşamak istiyoruz diyen kadınlara soruşturma açarak, keyfi idari para cezaları kesen bu anlayış: katillere ve potansiyel katillere: “Rahat ol ben senin arkanı toparlarım, minareyi kılıfına uydururum” diyor. Kadınlara da “öyle yaşamak istiyoruz diye sokaklarda bağıramazsınız, devlete can güvenliğinizi neden sağlayamadığının hesabını soramazsınız” diye aklı sıra gözdağı veriyor.
Sorarız! Siz sorma zahmetine girmezseniz biz sorarız!
Engelleyemediğiniz bir cins kırımı var ve tam da bunun hesabını sorduğumuz için kesiliyor bu cezalar! Yaptıklarınızın sorumluluğunu almak zorundasınız. Yapamadıklarınızın da. Kestiğiniz para cezalarının gerekçeleriyle tarihin karanlık sayfalarında yer alacaksınız. Emre aykırı davranışmış, izinsiz gösteriymiş…
Yaşamak istiyoruz demek için tam olarak devletin hangi merciinden izin alınması gerekir? Yaşamak istiyoruz demek nasıl olur da suç sayılır?
Can güvenliğimiz sağlanana kadar yerel, ulusal, uluslararası mecralarda gerekli tedbirlerin alınmasını, yasaların uygulanmasını talep etmeye devam edeceğiz. Hakkımız olanı hatırlatmak için sokaklardayız “Eşit yurttaşız, bunu önce siz kabul edeceksiniz! Bu konuyu pazarlığa açmayı aklınızdan bile geçiremezsiniz!” diyoruz.
“Yasaları uygulayın! İstanbul Sözleşmesini Uygulayın! ” diyoruz.
Yasaları uygulayın dediğimiz için cezalandırılıyoruz! Devletseniz, önce siz yasalara uyacaksınız. Yasaları uygulamamak gibi bir lükse sahip değilsiniz.
Eşit yurttaşlık haklarımız sağlanana kadar,
Öldürülen kadınların hesabını resmi kurumlar sorana kadar,
Kadına yönelik şiddetin suç olduğunu her bir yurttaş kavrayana kadar,
Resmi kurumlar ve güvenlik güçleri işlerini layıkıyla yapana kadar,
Bizler de hesap sormaya devam edeceğiz.
Önce her kişi gibi, her kurum da kavramalı: yaşamak istiyoruz demenin suç olmadığını, olamayacağını!
Mersin Kadın Platformu’na kesilen cezalarla ilgilenen ve süreci takip eden gönüllü kadın avukatlar, 13 Nisan’da platform üyeleriyle birlikte Mersin Adliyesi’ne giderek para cezalarına karşı itiraz dilekçelerini verdi.
İlgili haber:
Sendika.Org