8 Mart’tan aldıkları dayanışma ruhunu 1 Mayıs’a taşıyacaklarını belirten kadın ve LGBTİ+ örgütleri İstanbul Sözleşmesi’nin feshini de 1 Mayıs yasaklarını da tanımadıklarını söylüyor
1 Mayıs’a giderken birçok kadın ve LGBTİ+ örgütü de alanlarda olacaklarını açıkladı. 8 Mart’tan aldıkları dayanışma ruhunu 1 Mayıs’a taşıyacaklarını belirten kadın ve LGBTİ+ örgütleri İstanbul Sözleşmesi’nin feshini de 1 Mayıs yasaklarını da tanımadıklarını söylüyor.
Demir Leblebi, Üniversiteli Kadın Kolektifi, Halkevci Kadınlar, Kırkyama Kadın Dayanışması, Kadın Komiteleri, Kadınların Kurtuluşu, Kadın Savunması, Sosyalist Kadın Hareketi, HDK İstanbul Kadın Meclisi, Sosyalist Kadın Meclisleri, Yeni Demokrat Kadın, Tevgera Jinên Azad, Kızıl Okyanus LGBTİ+, Mor Dayanışma Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Geleceksizliğin kıyısına itilmiş, geçinebimek için hem okumak hem çalışmak zorunda bırakılan, İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede “badem bıyıklı, kel adamlar” tarafından feshedilmesi ile aslında, “sizin bu memlekette can güvenliğiniz yok!” denilen çalışan üniversiteli kadınların, 1 Mayıs nezdinde ne sıkıntılar yaşadığı üzerine eğilmek amacımız. Hem çalışıp hem okumak pandemi ile birlikte daha da zorlaşmıştır. Bir de üzerine, üniversiteli kadınların yoğunluklu olarak çalıştığı yer olan kafe ve barların, iktidarın keyfi düzenlemelerine göre sürekli açılıp kapanması ile hayatlarımız ile oynanmaya devam ediyor.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Kadınlar ve LGBTİ+’lar hayatlarını, haklarını savunmak için pandemiye rağmen 8 Mart’ta her yerde umudun kalabalığı olmuştu. Çünkü bizler pandemiden daha çok erkek şiddeti tarafından öldürüyoruz. Erkeklik bizim için koronadan daha öldürücü. Bu nedenle kaybedecek bir şeyin kalmadığında pandemi önünde engel olamıyor. Şimdi o kalabalık, o enerji ve coşku, görülmeyen, ikincilleştirilen emeğimizi gün yüzüne çıkarmak için kendisini 1 Mayıs ruhuna akıtarak bu keyfi yasakları kadın hareketinin yaratıcılığı ile aşabilir.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Bu yıl 1 Mayıs’ı pandeminin yükünün emekçiler, kadınlar, işsizler, üniversiteliler ve toplumun diğer kesimleri üzerinde giderek ağırlaştığı bir manzarayla karşılıyoruz. Bunu bilerek 1 Mayıs’ın siyasal sorumluluğunu sırtlandığımızda sokağın güçlendirici ve cüret veren yönünü açığa çıkarmak yani görevini vurgulamak önemli. Özellikle son kapatma kararlarıyla birlikte kadınların şiddet merkezi evlere devletin hiçbir sorumluluk almadan, hazırlık yapmadan kapatıldığı ve hatta aksine bizleri koruyan anayasal sorumluluklarını yakın zamanda kararnamelerle kenara fırlattığı koşullarda sokak çağrısı ayrıca önem kazanıyor. Üniversiteli kadınlar için de pandemi daha çok aile baskısı, niteliksiz eğitim bu sene hayatlarımızın tam da ortasından yaşamaya dair kararlılığımızı vurgulayarak “Hayatlarımız, İstanbul Sözleşmesi, Üniversiteler bizim” diyerek “feminist isyanla sokaklardayız”.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Aslında bu yılın tek coşkulu süreci 8 Mart değildi. Boğaziçi direnişi AKP’nin pandemiyi fırsata çevirerek bastırdığı tüm itirazlardan çok daha güçlü bir şekilde toplumsal muhalefete de güç veren bir hareketlilikle sürüyor. Hemen sonrasında 8 Mart’ta kadınların ve LGBTİ+’ların renkli, ısrarlı eylemleri, ardından sözleşmeden kararnameyle çıkılmış olmasına karşı yaygın ve yine kararlı eylemler memlekette her yıl olduğu gibi baharı müjdelerken toplumsal muhalefetin en güçlü iki öznesi üniversiteliler ve kadınların hareketliliği bu baharı ve 1 Mayıs’ı başka türlü çağırmış oldu. 1 Mayıs gününün arifesinde daha çok akıl dışı kapanma konuşuluyor olabilir ama o gün memleketin her yeri, her sokağı, her ekranı eylem alanı olacak.
Bizim için de ikili cinsiyete dayalı erkek egemen aklın ürünü kadın üniversitesi projesine, Kayyumlara, hayatlarımızdaki erkeklere keyfi yetki atayanlara ve tüm atanmış sevgilere karşı itirazlarımızı ortaya koyduğumuz bir gün olarak geçecek.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Bu yıl kadınlar aleyhine yapılan düzenlemelere, LGBTİ+‘lara ve kadınlara yönelen şiddete, kadın emeğinin görünmez kılınmasına, kadınların güvencesiz çalıştırılmasına karşı mücadelemizi sokaklara taşımak için tüm kadınları 1 Mayıs’a çağırıyoruz.
Güvencesiz ve esnek çalışma kadınların temel çalışma biçimi haline getirilirken, Kod 29 yalanı işten çıkartmalara bahane ediliyor. Kadın emeğinin yok sayıldığı Türkiye’de emeğine ve iş güvencesine sahip çıkan kadınlar olarak 1 Mayıs’tan güçlü bir ses vereceğiz.
Eşit işe eşit ücret talebi için sendikal haklarımızı için 1 Mayıs bayrağını elimizde taşıyacağız. Kadının ev içi ücretsiz emeğinin sömürüldüğü; çocuk, yaşlı ve engelli bakımı “toplumsal cinsiyet rolleri” üzerinden kadınlara yıkıldığı bu düzeni kabul etmiyoruz.
1 Mayıs’ta şiddete, ayrımcılığa, tacize, tecavüze, yok sayılmaya karşı “emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir” diyeceğiz.
Doğa talanının karşısında kadınların isyanı sokaklara taşıyacağız. Toprağına, taşına, deresine sahip çıkan Çapaklı, Cerrattepe, İkizdere kadınlarının haykırışı yolumuza kılavuzluk edecek.
Kayyumlarla demokrasiyi yerle yeksan eden, kadın derneklerini kapatan AKP faşizmine karşı özgürlük ve demokrasi için 1 Mayıs alanlarından ses vereceğiz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Patriyarkanın yarattığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği bugün tüm dünyada şiddeti, tacizi, krizi, yoksulluğu, işsizliği, ayrımcılığı ve ev içi emek sömürüsünü derinleştirirken; bu saldırının tam karşısında önü alınamayan kadın isyanı yükselmeye devam ediyor. Kadınlar eşitlik ve özgürlük şarkılarını her yerde cesurca söylüyorlar. İnsanca ve güven içinde bir yaşam talebi kadınların çığlıklarıyla her yerden duyuluyor. Ülkeleri ayıran sınırlar artık kadınları ayıramıyor. Çünkü “geleneksel aileyi kadınların özgürlüğünün önüne bir duvar gibi koyan” gerici cinsiyetçi siyasetin karşısına feminist isyan dikiliyor.
Ülkemizde de kadınların haklarına ve hayatlarına AKP ve Saray eliyle yapılan saldırılar, tek adamın bir gece vakti İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasıyla başka bir boyuta geçti. Tek bir imza ile anayasanın ve meclisin güvencesindeki bir uluslararası sözleşmeden çekilmek olsa olsa bir güç gösterisidir. AKP iktidarının daha otoriter bir siyaset kurma pratiğidir ve hukuk dışına, anayasa dışına çıkmayı huy edinmiş bir siyaset yapma biçiminin resmileşmesidir. Kadınlar olarak bu dayatmayı asla kabul etmiyoruz! Tek adamın kararının hükümsüz olduğunu ilan etmek için sokaklardan ses vereceğiz. 8 Mart pankartını 1 Mayıs’a el ele tutuşturarak ulaştıracağız ve “İstanbul Sözleşmesi Bizim, Vazgeçmiyoruz!” diye haykıracağız.
Eşitsizliğin giderek arttığı bu yeni dünya düzeninde; damlalarca biriken öfkemiz deryaya dönüşmüştür. Yıkan ve yeniden kuran bir altüst oluşun eşiğinde biz kadınlar “1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü”nde daha çok eşitlik ve daha çok özgürlük için Feminist İsyanımızı yükselteceğiz.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
2021 1 Mayıs’ını kadınlar olarak derin ekonomik krizin yaşandığı bir ortamda karşılıyoruz. Pahalılık zamlar işsizlik güvencesizlik en çok biz kadınları etkiliyor.
Bu ekonomik krizi yaratan siyasi iktidarın bir seneden beri var olan pandemi ile baş edememesi yaşadığımız sorunları daha da ağırlaştırıyor.
Genç kadın işsizliği rekor kırdı. Genç kadınlar ekonomik güçsüzlükle baş etmeye çalışıyor. Evin iş yükü daha çok bizim omuzlarımıza bindi. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı için harcadığımız vakit arttı. Bizlere yönelik erkek şiddeti de arttı. Biz Kırkyama Kadın Dayanışması olarak bu sene “Emeğimizin sömürülmemesi için salgında ücretli izinle ve güvenceli şekilde evde kalabilmek için; işten atılmamak için, evin tüm iş yükünü çekmemek için; daha da yoksullaşmamak için; şiddete uğramamak için; kadınlar olarak iş, yaşam ve gelir güvencesi istiyoruz” talebiyle 1 Mayıs’ta sokaklarda, meydanlarda buluşma çağrısı yapıyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Bu sene 1 Mayıs’ın yasaklanması konusunda pandeminin bahane olduğunun herkes farkında. Çok yönlü kriz yaşayan siyasi iktidar baskılarını daha da artırarak ayakta kalmaya çalışıyor. En direngen güç olan kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik baskılarını artırıyorlar.
Bizler de “gücümüzü, inancımızı, umudumuzu, 8 Mart kalabalığından alarak” 1 Mayıs çağrısı yapıyoruz. O güne dair yasaklamaları boşa düşecektir. Birlikteliğimiz dayanışmamız daha da güçleniyor saldırılar arttıkça. 1 Mayıs’a giderken pazar yerlerinde, iş yerlerinde, mahallelerimizde, meydanlarda kadınlarla buluşuyor taleplerimiz için bir araya geliyoruz. 1 Mayıs günü içinde yasağa karşı sokakta olacağımızı belirttik. Ne kadar engelleme de olsa bir geri çekiliş sinme söz konusu değil. Aksine öfke ve isyan daha da büyüyor. Kadınların yakaladığı muhalefet gücünün derinliğine birikimine inanıyor ve güveniyoruz.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Bu sene de her sene olduğu gibi 1 Mayıs’ta sokaklara diyoruz fakat bu sene özellikle getirilen keyfi yasaklar sebebiyle daha bir inatla daha bir coşkuyla alanlarda olmanın önemini vurguluyoruz.
İşçilerin, emekçilerin hayatı pandemiyle gün geçtikçe zorlaşırken, işçiler açlık ve ölüm arasında zikzak çizmek zorunda bırakılırken, sözde yasaklanan işten çıkartmalar KOD-29 adı altında devam ettirilirken ve bütün bunlara göz yumulurken pandemi bahanesiyle 1 Mayısın engellenmeye çalışılmasını kabul etmiyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Bu sene 8 Mart da pandemi gerekçesiyle yasaklanılmaya kalkıldı, binlerce kadın ve lgbti+ Taksim’deydik. Keza sadece bu sene değil son 3 senedir 8 Mart’a yönelik bir yasaklama/ saldırma politikası söz konusu. Fakat bu sadece bizlerin daha bir inatla taksime çıkmamıza sebep oldu. Çok net söyleyebiliriz ki erkek devletin yasakları, saldırıları kadınları ve LGBTİ+’ları engelleyebilecek bir güçte değil. Yaşam hakkımızı bizden çalanlara karşı gerek 25 Kasım’da, gerek 8 Mart’ta gerek 1 Mayıs’ta sokaklarda cevap veriyoruz. Keza İstanbul sözleşmesi için yapılan eylemlerde şiarımız olan ‘yasa sokakta yazılır’ cümlesi kadınlar için basit bir slogandan ibaret değil, bir gerçeklik.
Geçtiğimiz sene 8 Mart’ta Taksim’e çıkılması Soylunun talimatıyla yasaklandı, binlerce kadın Taksim’deydik. Bu sene sözde pandemi kuralları bahane gösterilerek sokaklar yine kadınlara açılmadı, yine binlerdik ve Taksim’i zorladık. Aradan kısa bir süre geçti ve bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Biz kadınlar ve LGBTİ+’lar haftalar süren eylemlerde bir araya gelerek yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz dedik. Düzenli eylemler pandemi kısıtlamalarıyla sönümlendirilmeye çalışılsa da ne öfkemiz dindi ne de vazgeçtik. Tüm bu saydığım ve sayamadığım olay ve olgulardan sonra şu çok açık ki kadınlar ve LGBTİ+’lar yaşam hakkını elinden almaya çalışanlara, eşit işe eşit ücret talebini yok sayanlara, tacizci amirleri koruyanlara, kod 29 ile işçilere saldıranlara karşı meydanlarda, Taksim’de olacak.
Tacizci amirlere, kod-29’a direnen Migros direnişçisi Fatma ablanın da dediği gibi “Bu yasalar hep Fatma’ya mı işliyor?” Yasaları bizleri engellemek için kullananlara karşı 1 Mayıs’ta meydanlara!
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Pandemi sürecinde geçireceğimiz ikinci 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu 1 Mayıs’ta da nasıl ki 8 Mart’ta ve İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde LGBTİ+’lar ve kadınlar olarak sesimizi ve isyanımızı yükselttiysek aynı öfkeyle, aynı coşkuyla; haklarımız, hayatlarımız, kazanımlarımız için alanlarda meydanlarda mor bayraklarımızla bulunuyor olacağız.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Pandemiyi bahane ederek cezaevlerinden tacizcileri-tecavüzcüleri, şiddet faillerini serbest bırakan, kendi kongrelerini lebalep dolu salonlarda yaparken yaşamlarını savunan kadınları gözaltılara, ev hapislerine maruz bırakan erkek devlet karşısında susmuyoruz, sinmiyoruz. En güçlü sesimizle tacize tecavüze, erkek şiddetine, haklarımızın gasp edilmesine, kod-29’a, ücret eşitsizliğine, kadın yoksulluğuna karşı tüm kadınları 1 Mayıs’ta elimiz yakanızda demeye çağırıyoruz.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
“Emek Bizim, Hayat Bizim, İstanbul Sözleşmesi Bizim, 1 Mayıs Bizim” diyerek çağrımızı yaptık. Çünkü bu 1 Mayıs tarihsel anlamının yanında aynı zamanda bir yıldır salgın bahanesiyle şiddetle toplumu yönetme siyasetini yapan AKP-MHP iktidarına karşı kendi özerk varlığımızla karşılarına dikilmenin de anlamını içeriyor. Yaşamımızın, emeğimizin “Bizim” olduğunu söylemek aslında patriyarkal kapitalizme verilecek en güçlü yanıtlardan bir tanesi. Çünkü baktığımızda salgın yönetimiyle emekçiler, kadınlar, doğayı savunanlar, LGBTİ+’lar, azınlıklar, mülteciler, göçmenler bu süreçte ölmesi normal sayılan “çıplak hayatlara” dönüştürüldü. Kadın cinayetleri, iş cinayetleri ve pandemik cinayetlerin ortasında, kadınların özerk varlıkları, hayat alanları ve hakları yok sayılırken, bu ölüm siyasetinin son adımı, kadınların sınırları ve kuşakları aşan mücadele tarihlerinin bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararıyla çekilmek oldu. Kısacası hayatımızı şiddetle yok sayanlara karşı şiddetin kaynağını hep birlikte göstermek ve şiddetin kaynağını ortadan kaldıracak her türlü yöntem bizim açımızdan feminist bir özsavunmadır. Bu sebeple 1 Mayıs’ı bir feminist isyan günü haline getirmek ve kendi biricik özerk varlığımızı, haklarımızı savunduğumuz bir gün şeklinde örgütlemek bizim açımızdan önemli. Bu 1 Mayıs’ta kadınların taleplerini görünür kıldığımız ve yine birbirimize el uzattığımız bir pratik sergileyeceğiz. AKP-MHP iktidarına da, erkek şiddetini meşrulaştıranlara bu hayatın kimin olduğunu bir kez daha söyleyeceğiz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
De mi? Açıkçası kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. Özellikle 1 Mayıs sürecinde bunu bir kez daha gördük. Kadınlar olarak pandeminin ilk anından itibaren erkek şiddetinin türlü biçimleriyle karşılaştık. Pandemiye rağmen dönen çarklar, bizim sırtımızdan döndü. Uzaktan çalışma, uzaktan eğitim, kadınların omuzlarına yüklenen bin bir yük… Bu sömürü düzeni, kadınların karşılığı ödenmeyen bakım emeğinin sırtında yükseldi, yükseliyor. Kısacası bakınca böyle bir saldırının karşısında öfkemizi sokaklara taşırmak, birbirimize sahip çıkmak dışında bizim açımızdan başka bir çıkış yolu yok. Sokaklardaki coşku öyle bir coşku… Kendi varlığımızı koruma, ”buradayız, farkındayız ve siz erkek iktidar sahiplerini tanıyoruz” deme şeklimiz. İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede feshetmeye kalkan “ihtişamlı” bir 12. Cumhurbaşkanının pandemiyi yasaklar ile yönettiği bir memlekette yaşıyoruz. Şaşırmıyoruz, hatta 1 Mayıs’a, Emeğin Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’ne sayılı günler kala pandeminin ilk gününden bu yana yaşamlarımıza yapılan tüm saldırılara karşı verdiğimiz en güçlü yanıtlarımızı hatırlıyoruz. Heybemizde biriktirdiğimiz mücadele deneyimleriyle ve sınırları aşan feminist mücadelemizin gücüyle hareket ediyoruz. Bu sebeple her mücadele gününe de dünyanın her köşesindeki her kadınla aynı talepleri, arzuları ve yükleri paylaştığımızı bilerek giriyoruz. Kısacası bu 1 Mayıs mor bayrakların yükseldiği bir 1 Mayıs olacak. Emeğin büyük mücadele gününde kadınlar olarak bulunduğumuz her alan feminist isyanımızın en güncel sözüyle donanacak: “İstanbul sözleşmesi bizim!”
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Pandemi koşullarında ölümle açlık arasında seçim yapmaya zorlayanlara, pandemiyi bizi daha çok sömürmek için kullananlara karşı emeğimize sahip çıkmak için 1 Mayıs’ta yasakları tanımıyoruz. İşyerlerinde artan sömürü koşullarına, mobbinge, kod-29 ile işten atmalara, emek sömürüsüne, şiddete, tacize, tecavüze karşı, İstanbul Sözleşmesini geri kazanmak ve uygulatmak için taleplerimizi ve eylemlerimizi bir araya getireceğimiz gün 1 Mayıs’tır. Bu nedenle bu sene, yasalar sokakta yazılır, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatacağız demek için kadın örgütleriyle birlikte Taksim’de olmak istiyoruz. Bu çerçevede çağrımızı yapıyor, 1 Mayıs’ta yasaklarınız sizin mücadelemiz bizimdir diyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Bir bütünde 1 Mayıs direnenlerin mücadele günü, işçi sınıfının, talepleriyle sokakları doldurduğu gündür. Biz kadınlar için de, direnen işçilerle, öğrencilerle, LGBTİ+’larla, doğa ve yaşam savunucularıyla; taleplerimizi ve eylemlerimizi bir araya getireceğimiz, mücadeleyi bir adım daha ileri taşıyacağımız bir gündür. İki 1 Mayıs’tır pandemi koşullarında karşılıyoruz bayramımızı. Pandemi, zaten yaşanmakta olan şiddeti, tacizi, tecavüzü daha da gün yüzüne çıkartmıştır. Bir de üstüne İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının dillendirilmesi ve sonuçlanması gelişmekte olan kadın ve LGBTİ+ eylemlerini büyütmüştür. Mevzubahis milyonlarca kadının ve LGBTİ+’nın hayatı olduğu için bugün bu direnişin geriye atacak bir adımı yoktur. Kazanmamız için kararlı, ısrarlı, cüretkar bir mücadelenin adım adım örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Gelişen enerjinin 1 Mayıs’a taşınabilmesi için kanallar açılması gerekiyor. Bu görevin de kadınların ve LGBTİ+’ların örgütlülüklerinde olduğunu düşünüyoruz. Gelişen enerjinin akıp büyümesi için 2021, 1 Mayıs’ında taleplerimizle Taksim’de olmak mücadelemizi bir adım daha ileri taşıyacaktır.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Kapitalizmin sürekli krizler üreterek kendini var etmeye çalıştığı, fakat yapısal sorunlarının derinleşerek genişlediği ve ekonomiden siyasete, eğitimden sağlığa, ekolojiye kadar toplumun her alanına sirayet eden bir çoklu krizler ortamından geçiyoruz. Kriz-kaos aralığı olarak nitelendirilebilecek bu tarihsel dönemde, pandemi koşullarının da fırsata dönüştürülmesi ile sistemin kendi krizinden çıkış arayışlarının halklara, emekçi sınıflara, kadınlara ve LGBTİ+’lara karşı giderek derinleşen sömürü, yoksulluk, ötekileştirme, ırkçılık, savaş ve katliam olarak yansıdığı açıktır. HDK olarak geçtiğimiz dönem başlattığımız çoklu kriz hamlesi ile kapitalist sistemin dayattığı sömürü ilişkilerine dayalı yaşama karşı toplumsal örgütlenme ve alternatif bir yeni yaşamın inşasının emeğin, ezilenlerin, kadınların ve tüm demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesinin örgütlenmesi ile mümkün olacağını görmekteyiz.
Bu perspektiften hareketle, AKP-MHP faşist iktidarının işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını pervasızca artırdığı dönemde 1 Mayıs kutlamalarına giderken; HDK tüm bileşenleriyle birlikte ortak ve güçlü bir 1 Mayıs sürecinin örgütlenmesi, işçi ve emekçilerin tüm taleplerin en güçlü şekilde alanlarda karşılanması için, özelde sendikalar ve genelde tüm muhalif güçlerle bir arada durdu ve bizatihi örgütleyicisi oldu.
Pandemi süreci, geçtiğimiz yıldan bugüne hem kapitalist sistemin hem de AKP-MHP saray iktidarının politikalarını özellikle kadın bedeni, emeği, kimliği ve iradesi üzerinde kurumsallaştırmaya çalıştığı, kendi varlıklarını sürdürmek için emekçilerin ve kadınların kazanılmış haklarına savaş açtığı, gasp ettiği gerçekliğine sahne olmaktadır. Bugün kadına, çocuğa ve LGBTİ+’lara yönelen erkek-devlet şiddeti, ayrımcılık ve nefret söylemleri, taciz, istismar, özel savaş politikaları ve kadın katliamları sistematik bir biçimde artarken, mevcut iktidar başta cezasızlık politikaları ile hukuğundan siyasetine, medyasından diyanetine kadar neredeyse tüm kurumları aracılığıyla kadınların haklarına ve hayatlarına ‘kutsal aile, makbul kadın’ nitelemeleriyle kadını sadece üreme, bakım ve ev içi emekle aileye hapsedecek yeni normlar atamaya çabalıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve eril tahakkümün yoğun olduğu, kadın kazanımlarının her fırsatta geriletilmeye çalışıldığı bu dönemde de eşitsiz ücret politikaları ile mücadele eden, işten ilk çıkarılan, güvencesiz ve esnek çalıştırılan, bakım ve emek yükü altında ezilen, özcesi patriarkal sistemin çarkları ile kuşatılan-sömürülen yine kadınlar oluyor. Fakat tüm dünyada olduğu gibi burada da kadınların öfkesi ve isyanı ve bu minvalde dayanışmayla yükselen mücadelesi de katlanarak artıyor.
Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasından itibaren, kadınlar ve LGBTİ+’ların ortak mücadelesi pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirmesini sağladı. Akabinde bir gecede tek bir kişinin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile kadınların bin bir emek ve mücadele ile elde ettiği ve yaşam hakkı niteliğinde olan güvencesi ortadan kaldırılarak, erkek-devlet şiddetinin adeta meşrulaştırılmasının önü açılmış oldu. Ancak o günden bugüne kadınlar bitmeyen enerjileri ile sokakları ve alanları terk etmiyor.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Elbette ki kadınların bu enerjisi tüm yasaklara ve baskılara rağmen bu 1 Mayıs’ta da, 1 Mayısları aşacak şekilde sürecek ve yaşamın her alanında olduğu gibi meslek ve sınıf örgütleri içerisinde var olan kadınlar her koşulda eşitlik, özgürlük ve adalet için direniş göstermeye ve mücadele etmeye devam edecekler, ta ki işi, emeği, ekmeği, haklarını elde edene kadar…
Her dönem olduğu gibi bu dönem de Halkların Demokratik Kongresi İstanbul İl Meclisi olarak bizler; ezilen, yok sayılan, sömürülen, iktidarın geliştirdiği hukuksuz politikalara karşı direnen, mücadele ederek kazanımlarına sahip çıkan tüm kesimleri selamlıyor, direnişlerini büyütme sözümüzü yineliyor, özgür, eşit ve başka bir yeni yaşam ve dünya için 1 Mayıs’ı kutlamaya çağırıyoruz.
Biliyoruz ki emekleriyle bütün zenginliği yaratan bizler halklar, ezilenler, işçiler, emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar yeni yaşamı bizler birlikte yaratacağız…
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
AKP, yönetmeme krizi derinleştikçe toplumsal mücadelenin direnen öznelerine saldırıyor. Bugün kadın hareketi, en dinamik ve direngen özne olarak faşizmi zorluyor ve krizini derinleştiriyor. AKP faşizminin baskısı altında politik özgürlük isteyen herkesin direnme ve mücadele etme umudunu ve cesaretini artırıyor. Kadınlar, pandemide bile sokağa çıkmaktan, hakları ve hayatları için mücadele etmekten, AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı direnmekten vazgeçmedi.
Bu tabloda AKP, sindiremediği kadın cinsinin politik bir özne olarak varlığını yok etmek, iradesini kırmak, örgütsüzleştirmek ve kadınlar üzerinden toplumsal mücadeleyi teslim almaya çalışıyor. Bu da bize karşı daha fazla saldırı, yasak, şiddet, kadın cinayetlerinin meşrulaştırılması, erkek egemen politikaların artması olarak geri dönüyor.
Öyle ise bizim de AKP’nin kadın düşmanı politikalarını savuşturmak için değil bunların kaynağını, AKP faşizmini, yok etme temelli bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Bugün erkek şiddetinin son bulması, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, emek sömürüsünün son bulması, özsavunma hakkını kullanan kadınların ceza almaması, kadına yönelik işlenen suçların son bulması, LGBTİ+ düşmanlığının ortadan kalkması ve cins özgürlükçü bir yaşamın adımlarının atılması için faşizme karşı mücadele etmekten başka bir çaremiz yok.
Bugün biz kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önündeki en temel engel, erkek egemen sistemi ayakta tutan AKP-MHP faşizmidir. Haklarımızı, yaşamlarımızı, özgürlüğümüzü kazanmanın temel yolu faşizmin yenilgisidir. Bu koşullarda haklarımızın hayatlarımızın hiçbir güvencesi kalmamıştır. Bu 1 Mayıs günü işçileri, emekçileri kadınları, LGBTİ+’ları yasakları tanımayarak sokakta olmaya “1 Mayısta özgürlük için direnişe, faşizmi yenmeye” çağırıyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Pandemi nedeniyle ekonomik krizin yükünün arttığı, açlık-yoksulluk ve işsizliğin giderek büyüdüğü, kadınların ev içi emek sömürüsünün arttığı, gençlerin geleceksizlikle baş başa bırakıldığı bir süreçte 1 Mayıs’a gidiyoruz. İşçiler, emekçiler nefes alamaz halde iç içe çalıştırılırken, AKP kongrelerini yaparken 1 Mayıs pandemi bahane edilerek yasaklandı. Şimdi biriken bu öfkeyi birlikte büyütme, birbirimizin isyanından ve direnişinden güç alma, sokakları ezilenlerin, kadınların ve LGBTİ+’ların özgürlük sesiyle çınlatma zamanı. 8 Mart’tan aldığımız cesareti Newroz’un çoşkusu ile birleştirmiştik. Şimdi buna İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan iradeyi de ekleyerek 1 Mayıs’a taşıyacağız. Kadınlar olarak aynı kararlık, coşku ile faşizmin karşısına dikilecek, 1 Mayıs’ın da öncülüğünü yaparak faşizme cevap vereceğiz.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Pandemi gölgesinde geçen bir senenin ardından 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Bu bir sene boyunca, her kriz döneminde olduğu gibi sürecin bütün yükü kadınlar ve LGBTİ+’lara yüklenmeye çalışıldı. Çünkü karşımızda koskocaman bir erkek devlet gerçekliği var ve erkek devlet yaşam hakkımıza, yaşam alanlarımıza kesintisiz bir saldırı halinde. Bu saldırıların panzehiri ise gördüğümüz üzere dayanışma! 8 Mart bunun bir göstergesiydi, keza İstanbul Sözleşmesi eylemleri de öyle. 1 Mayıs’ı da aynı şekilde ele almak gerekiyor. İşçi, işsiz, çalışma olanakları her daim sınırlanan, hak gasplarına en çok maruz bırakılan bizlerin günü 1 Mayıs. O yüzden her ne kadar yasaklarla, fırsatçılıkla bizleri evlere kapatmaya çalışsalar da, dayanışmamız ve birbirimizden aldığımız güç ile her yerin 1 Mayıs alanı olduğunu göstermeye çağırıyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
İçerisinden geçtiğimiz süreç, bir bütün toplum açısından hali hazırda zor olan koşulları daha da zorlaştırdı. Aynı zamanda mücadeleyi, sokağı görmeyi, muhalefet etmeyi zorunlu kıldı diyebiliriz. Çünkü yaşamlarımızı tehlikeye sokan pandemi değildi, bu tartışmaya mahal vermeyen bir gerçek. Bunun en somut göstergesi İstanbul Sözleşmesi! Yaşamın her alanında şiddete maruz bırakılan biz kadınları, bu şiddet karşısında bir nebze de olsa daha güçlü kılacak olan(elbette ki uygulandığı takdirde) İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece vakti ve hiçbir hukuki dayanak olmaksızın çıkıldı. Beklenmedik, şaşılacak bir gelişme değildi ancak bu bizlere açık bir sokak çağrısıydı. Kadınlar da doğalında bu davete icabet etti. Şimdi aynı şekilde 1 Mayıs’a, 1 Mayıs çalışmalarına yönelen bir saldırı furyası var. Bu saldırıları birbirinden bağımsız düşünmemiz mümkün değil. O yüzden “İstanbul Sözleşmesi Bizim” derken ne kadar çok kadın ve LGBTİ+’ya dokunabildiysek, aidiyeti hep beraber hissedebildiysek, 1 Mayıs için de bu aidiyeti hissetmek gerekiyor. Açığa çıkan bu enerjinin 1 Mayıs’a akabilmesi de ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Kendi kendini teşhir eden erkek devlet karşısında açığa çıkan bu enerji, kadın ve LGBTİ+ dayanışmasının coşkusu ve gücü ile 1 Mayıs alanlarını da dolduracaktır kuşkusuz.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Pandemi sürecini sömürü aracına çeviren iktidar, kendisi ve yandaşlarını zenginleştirirken halkın giderek daha fazla yoksullaşmasına sebep olmuştur. Derinleşen hak gaspından, ekonomik krizden hiç şüphesiz en çok kadınlar etkilenmektedir. Kod 29, ücretsiz izin, kayıtsız çalışma, artan ev içi iş yükü kadınları daha da yoksullaştırmakta ve evlere mahkum etmektedir. Artan yoksulluğun tek sebebi erkek aklının kadın düşmanı politikalarıdır. Tüm pandemi boyunca haklarını savunmak için sokaklarda olan, İstanbul sözleşmesini savunan, mahkum edilmek istendikleri evlerden alanlara çıkan kadınlar bu politikalara karşı mücadeleyi büyütüyor. Biz diyoruz ki “Hayatımız, Özgürlüğümüz ve Emeğimiz için 1 Mayıs’ta Alanlara”.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Erkek devlet aklı pandemi sürecini fırsata çevirirken tüm muhalefeti bu gerekçeyle etkisiz kılmaya çabaladı. Kadın kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshi için çalışsa da en büyük muhalefet zemini olan kadın hareketi sokakları terk etmedi ve bu aklı teşhir etmek için tüm alanları kullandı. En nihai olarak mücadelesini 8 Mart’ta yükseltti. Kadınlar tüm haklı ve meşru taleplerini iktidarın barikat ve yasaklarını aşarak alanlarda haykırdı. Bu moral ve coşku Newroz alanlarına yansırken demokratik muhalefet birlikleri de bundan cesaret ve güç aldı. 8 Mart’ın coşkusu ve cesareti Newroz’a yansıdığı gibi 1 Mayıs’ta da alanlara yansıyacaktır. Kadınlar meşru talepleri için, yoksulluk, sömürü ve erkek egemen sistemle mücadele etmek için 1 Mayıs’ta alanlarda olacak. Eşitsizlikle mücadele etmek emeğimizi savunmak, İstanbul sözleşmesinden vazgeçmiyoruz, Bizim demek için 8 Mart ruhuyla alanlarda olacağız.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
Geçen dönemi ve güncel politik gündemi analiz ettiğimizde görüyoruz ki; iktidar pandemi ile daha da fazla derinleşmiş olan siyasi, ekonomik ve içsel krizlerin içerisinde. Bu krizler doğrultusunda faşist iktidar tüm zor aygıtları ile LGBTİ+’lara, kadınlara, işçilere, emekçilere ve öğrencilere dönük faşist saldırılarını giderek arttırıyor. Yönetememe durumunu ezilenler üzerindeki baskı ve korku iktidarını büyülterek; şovenist, siyasal islamcı, faşist ve milliyetçi bir temelde hizalanarak, ayrıca İP ve CHP gibi diger burjuva partileri de bu hizaya sokarak hem kendi krizleri sebebi ile ortaya çıkan “yönetememe” halininin hem de kapitalist sistemin sıkışmışlığının üzerini örtmeye çalışıyor.
Kızıl Okyanus LGBTİ+ olarak çalışma yürüttüğümüz tüm kentlerde 1 Mayıs çağrımızı; “Gökkuşağının Altında Direniş Var!” sloganıyla bir kampanya biçiminde yürütüyoruz. 1 Mayıs çağrımızda tüm LGBTİ+’ları; kapitalist sistemin kendi krizinin bedeleni ezilenlere ödetmesine, faşist iktidarın faşist saldırılarına, erkek egemenliğinin ve heteronormatif sistemin LGBTİ+’lara ve kadınlara dönük ortaya çıkardığı tüm çelişkilere karşı mücadele etmeye ve direnmeye çağırıyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak LGBTİ+’lar pandemiye rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek iktidarın tüm homofobik, transfobik saldırılarına karşı sokakta en önde oldu. Boğaziçi direnişinde de LGBTİ+’lar kayyuma nakka diyerek direnişin en önünde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Pandeminin ortaya çıkmasıyla birlikte her birimiz neredeyse 1.5 senedir iktidarın faşist yasakları ve kısıtlamaları ile hayatımıza devam ediyoruz. Bu yasaklar ve kısıtlamalar halkın sağlığını ve çıkarlarını korumaya değil; AKP-MHP faşizminin kendini kurumsallaştırmasına yardımcı oluyor. Faşist iktidar, bu yasak ve kısıtlama politikasını seçimle kaybettiği belediyeleri kayyum darbesi ile işgal etmek, üniversitelere kayyum rektör atamak, üniversitelerde ve mahallelerde kurulan antifaşist-antişoven dayanışma ağlarını hareketsiz bırakmak için bir nevi üstü kapalı bir OHAL olarak kullanıyor.
İktidarın pandemi süreci içinde faşist yasaklar ve baskılar ile birlikte ayrıca vakit ayırdığı bir diğer saldırı biçimi ise LGBTİ+ fobi. Erkek egemen heteronormatif toplum düzeni ve ikili cinsiyet algısı sebebi ile toplum içinde öğretilen ve politik süreç içinde normalleştirilen LGBTİ+ nefreti, bugün iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden 8 Mart’a, Boğaziçi Direnişi’nden ODTÜ’ye, tüm kitlesel direnişlere nefret ve hedef alma saldırıları için kaynak oluyor. Faşist iktidar, zulmüne ve saldırılarına karşı biraraya gelen kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin ve gençliğin aklını LGBTİ+ nefreti ile bulandırmaya çalışıyor. Faşist iktidarın LGBTİ+’ları ve ayrıca yanyana gelinmiş mücadele alanlarını hedef alan nefret politikasına karşı, toplumsal mücadele dinamiklerinden verilecek tek cevap; LGBTİ+’lar ile safları sıkılaştırmak ve mücadele alanlarında LGBTİ+ görünürlüğünü arttırmaktır.
Pandemi süreci içinde seks işçilerine ve LGBTİ+’lara dönük baskısını arttıran, pandemi sürecinde LGBTİ+’ları açlık, işsizlik ve nefret ile ortada bırakan ve tüm bunlara karşı öfkesini örgütlemek isteyen LGBTİ+’ları pandemi diyerek engelleyen; pandemiyi ezilenlere karşı bi nevi silah olarak kullanan faşist iktidar, bu sene 1 Mayıs’ı yasaklıyor! Vardık, varız, var olacağız demek için biraraya gelmeyi isteyen LGBTİ+’lara pandemiyi bahane ederek polis ve bekçi ile saldıran ama aynı süre içinde binlerce kişilik kongreler ve mitingler yapan faşist iktidar 1 Mayıs’ı yasaklıyor!
Kızıl Okyanus LGBTİ+ olarak iktidarın faşist yasaklarını tanımıyoruz. Çünkü iktidarın yasakları LGBTİ+’ları değil, LGBTİ+’ları işkence eden failleri koruyor! İktidarın yasakları seks işçilerini değil, seks işçilerini sömüren pezevenkleri koruyor! İktidarın yasakları iş yerlerinde baskı gören ve istismar edilen LGBTİ+’ları değil, taciz ve nefret suçu faili patronları koruyor!
Buradan faşist iktidara duyuruyoruz; nefret politikalarınıza karşı ayağa kalkan hiçbir LGBTİ+ ile halk sağlığı diyerek gizlemeye çalıştığınız pandemi yasağı üzerinden uzlaşamayacak, ne işçilerin ne emekçilerin ne kadınların ne de LGBTİ+’ların öfkesini faşist yasaklarınız ile öğütemeyeceksiniz. Öğütmeye çalıştığınız öfke 1 Mayıs’ta midenize taş gibi oturacak!
Tüm LGBTİ+’lara çağrımızdır; patronlara, pezevenklere, sömürüye ve faşizme karşı gökkuşağının altında direniş var! Ne İstanbul Sözleşmesi’nin feshini ne de 1 Mayıs yasaklarını tanımıyoruz! 1 Mayıs’ta transfobiye, homofobiye ve bifobiye karşı alanlardayız.
Bu yıla dair 1 Mayıs çağrınız nedir?
1 Mayıs 2021 tüm dünyada ve Türkiye’de her şeyin çok hızlı değiştiği, kazanılan hakların bir çırpıda yerle bir edilebileceği ve aynı zamanda tersine bir rüzgarın her şeyi değiştirebilme imkanını taşıdığı özel bir dönemin içindeyiz. Kadınların saldırılar karşısında yıkma ve yeniden yapma gücüne inanıyoruz. Bu nedenle bu seneki sözümüz “Rüzgar essin fırtına biziz” dedik.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak kadınlar ve LGBTİ+’lar pandemiye rağmen coşkulu bir 8 Mart geçirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek sokakta en önde oldu. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Kadınlar, Gezi direnişinden beri güç biriktiriyor, mücadele alanlarını genişletiyor ve meşru alanlarını büyütüyor. Pandeminin yönetilemediği, bu yönetememenin iktidar açısından baskıcı ve muhafazakar yapısını inşa etmenin bir aracı haline getirildiğini görüyoruz. Tüm baskılara, yasaklamalara rağmen kadınlar kendi hayatları için, hakları için, özgürlüğü, bedeni ve cinselliği için sokakta olmayı sürdürdü. Kadın cinayetleri, şiddet, baskı, emek sömürüsü, işsizlik, yoksulluk, yüklenen her türlü bakım yükleri pandemide de artarken İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayanlar, Sözleşme’den çekilme kararı alanlar açıkça suç işliyor. Kadınlar, LGBTİ+’lar İstanbul Sözleşmesi’nde ve diğer tüm saldırılar karşısında nasıl ki sokaktan vazgeçmedik, mücadeleyi büyüttüysek aynı kararlılıkla 1 Mayıs’ta yaşadığımız tüm alanlarda, mahallelerde, sokaklarda olacağız.