Gençliğin direnişi zaman zaman kampüs sınırlarını aştığı gibi muhalefetin yılların ağır saldırıları altında güncel bazı kabullerinin sınırlarını da aştı. Umutsuzluğa düşmedi, sözlerini esirgemedi, gayrimeşru yasakları tanımadılar. Peki bu dinamik 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Üniversiteli gençlik hareketi Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum rektör Melih Bulu’ya karşı aylardır süren direnişin enerjisi ile girdi bahara. Gençliğin direnişi zaman zaman kampüs sınırlarını aştığı gibi muhalefetin yılların ağır saldırıları altında güncel bazı kabullerinin sınırlarını da aştı. Umutsuzluğa düşmedi, sözlerini esirgemedi, gayrimeşru yasakları tanımadılar. Peki bu dinamik 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak? Gençlik örgütleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Bu sene de 1 Mayıs gününü COVID-19 salgınının gölgesinde geçireceğiz. AKP iktidarının, salgını yönetemediği ve her gün yüzlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği tablonun faturasını halka kesmeye çalıştığı çok açık. Biz, AKP iktidarının halk düşmanı, sosyal yaşantıyı kısıtlamaya yönelik, sermayeyi korumaktan ve kendi gerici ajandasını uygulamaktan öteye gitmeyen “önlem kararlarını” tanımadığımızı söylüyoruz ve sokaktan, direnişten, mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi bildiriyoruz. Bu nedenle 1 Mayıs bizim için devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmenin, işçinin sesinin kısılamayacağını dosta düşmana göstermenin günü olacak.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Gençliğin Boğaziçi direnişinde göstermiş olduğu mücadele pratikleri, gerçekten COVID-19 salgını ile geçirdiğimiz 1 yıllık süreç içerisinde bir umut kaynağı oldu. Kendi üniversitesini savunmaktan bir adım bile geri durmayan, iktidarın gerici ve piyasacı saldırılarına karşı laikliği, eşitliği öne çıkaran binlerce üniversite öğrencisinin ortaya çıkardığı enerji gerek işçi sınıfın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta gerek memleketin dört bir yanında haklarını arayan işçi direnişlerinde kendini gösterecektir.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Bu sene 1 Mayıs’a pandemi döneminde giriyoruz. 1 seneden fazladır yaşadığımız bu süreçte yüzlerce yurttaşımızı kaybettik. Ekonomik kriz ve yoksulluk gittikçe derinleşti. Lebaleb kongreler yaparak halk sağlığını gözetmeyen AKP iktidarı 1 Mayıs’ı yasaklamaya çalışıyor ve gerekçe olarak pandemiyi sunuyor. Gençler, kadınlar, emekçiler için pandeminin baskıları arttırma fırsatına çevrilmesini kabul etmiyoruz. 1 Mayıs yasaklarını tanımıyoruz. 1 Mayıs’a giderken programımız güncel talepler etrafında şekilleniyor. Özerk demokratik bir üniversite için mücadele çağrısı yapıyoruz. Herkese yaygın test ve ücretsiz aşı yapılmalı. Tüm kayyumlar istifa etmeli. Bu talepler için 1 Mayıs’a gittiğimiz süreçte sokaklarda meydanlarda olmaya mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. 1 Mayıs yasaklanamaz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Tüm toplumda birikmiş olan öfke başta gençler olmak üzere toplumun her kesiminde tahammül edilemez bir noktaya geldi. Aylarca pandemi koşullarında yaşadığımız halde Boğaziçi direnişinde binlerce gencin sokağa çıkmış olması bu korku iktidarını bizim yıkacağımızın habercisi. Gençlik tarihin her döneminde olduğu gibi değiştirici ve dönüştürücü bir irade gösteriyor. Bu enerji elbette 1 Mayıs’ta da sokaklardan taşacak. Gençliğin enerji iradesi ile biz değiştireceğiz. Karanlık sayfayı kapatıp yeni bir hayat kurabiliriz.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Türkiye 1 seneyi aşkın süredir COVID-19 pandemisinin gölgesi altında. Salgın yönetiminin kendisini uzun süredir bir algı yönetimine bırakmış durumda. Neoliberal kapitalizmin bir sonucu olan COVID-19 salgını, Türkiye’de Saray faşizminin yeni bir yönetme aracına dönüşmüş durumda. 1 Mayıs yasaklamaları, ticari faaliyette bulunanların bildiri dağıtmasının serbest bırakılıp, üniversitelilere bildiri dağıtımının yasaklanması gibi uygulamalarla rejim, yeni bir kontrol mekanizması yaratmak istiyor. Üniversiteliler olarak, korku temelli bir geleceksizleştirme strateji ile hayatlarımıza saldıran neoliberal politikalara ve pandemiyi yeni yönetme biçimlerine dönüştüren Saray faşizmine karşı yasakları tanımayarak 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Saray faşizminin pandeminin en başından beri “mış” gibi yaparak sürdürmeye çalıştığı pandemi krizi artık gizlenecek boyutlarda değil. Koyulan tedbirlere kendilerinin de uymadığı bir keyfiliği memleketteki herkes görmüş oldu. Pandemi bahane edilerek, birçok eylem, gösteri vs. yasaklandı fakat işçileri göz göre göre ölüme göndermekten kimse çekinmedi. Boğaziçi direnişiyle birlikte üzerindeki ölü toprağı atmış olan öğrenci gençlik hareketi, memleket ve üniversiteliler nezdinde yarattığı sahiciliği tüm gücüyle ve renkleriyle 1 Mayıs’ta sokaklara akıtmalıdır. Boğaziçi’nin yalnızca Boğaziçi olmadığını Saray faşizmine kanıtlayan üniversiteliler, direnişin burada kalmayacağını da 1 Mayıs vesilesiyle gösterecektir. Boğaziçi direnişinin meşruluğu ve haklılığını sokaklara taşırken; neoliberal saldırganlığı hem küresel ölçekte hem de Türkiye’de yarattığı müthiş proleterleşme dalgasıyla birlikte COVID-19’u bir işçi sınıfı hastalığına dönüştürdüğünü, neoliberalizmin yarattığı proleterleşme dalgasından da üniversitelilerin azade olmadığını unutmayarak geleceğimize atanan kayyumlara karşı da sokaklarda olacağız.
Üniversitelerden kelepçeyi söktük, memlekette faşizmi yeneceğiz.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
1 Mayıs’ı 2. kez küresel salgın koşulları altında karşılıyoruz. Ve bu koşullarda işçi sınıfı alanlarda direnişi büyütüyor, örgütlü mücadeleyi yükseltiyor. Pandemiyle birlikte sermayedarlar zenginliklerine zenginlik katarken işçi sınıfının yaşam güvencesi bütünüyle ortadan kaldırıldı. Bizim programımız; işçi sınıfının sermayeye karşı savaşında yan yana bu mücadeleyi büyütmek, işçi sınıfının taleplerini her yerde haykırmaktır. Boğaziçi direnişiyle birlikte yükselen öğrenci mücadelesini kampüslerden sokaklara bulunduğumuz her alanda demokratik ülke demokratik üniversite talebiyle taşımak, üniversitelerde kayyum rektörlere, ÖGB’ye, cinsiyetçiliğe, homofobiye karşı direnişi büyütmek, AKP’nin faşizmi kurumsallaştırma çabalarına karşı tüm demokratik güçlerin ortak mücadelesinin gerekliliğini vurgulamak, sermaye ile AKP’ye karşı geleceğimizi ve özgürlüğümüzü istiyoruz şiarını tüm öğrencilerle buluşturmak olacaktır.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Boğaziçi direnişinin başından beri baskılara, gözaltılara, tutuklamalara karşın biz öğrenciler en önde inisiyatif aldık. Pandeminin gölgesinde siyasal iktidarın lebalep kongreleri, çeşitli cemaatlerin kalabalık cenaze törenleri, rant çetelerinin ekolojik yıkımı devam ederken öğrencilerin, kadınların, işçilerin karşına sözde ‘önlem’ adıyla çeşitli yasaklamalar getirildi, barikatlar kuruldu. Bu süreçte hukuksuzca yapılan tutuklamalara karşı “bundan sonrası sizde” sözünü sahiplenerek asla başını eğmeyen arkadaşlarımızı dayanışma ve mücadeleyle başımız dik şekilde geri aldık. Baskılar; biz öğrencilerin, kadınların, işçilerin, doğa ve yaşam savunucularının sesinin sokaklara taşmasını engelleyemedi, engelleyemeyecek. Pandemi; sermayenin daha fazla kar hırsı için işçilerin, emekçilerin ağır şartlar altında sömürüldüğü, esnek çalışmayla güvencesizliğin arttığı, kadınların ev içi emek sömürüsünün şiddetlendiği, kod-29’la işten çıkarmaların kaide haline geldiği, sendika hakkının askıya alındığı ve bunların sonucunda iş cinayetlerinin arttığı bir süreç. Öğrenciyken çalışmak zorunda kalan gençler pandemide işsiz kalırken; yurtlarından, evlerinden çıkmak zorunda bırakıldı. Eğitimdeki eşitsizlik de katlanarak arttı. ‘Verilen’ eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenci var. Geleceksizliğe ve sömürüye karşı özgürlüklerini kazanmak için mücadele eden öğrencilerin 4 ayı aşkındır kampüslerden, sokaklara, meydanlara akan direnişinin sesi 1 Mayıs’ta da işçi sınıfının yanında her yerden yankılanacak.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Pandemi bahanesiyle geçen sene olduğu gibi bu senede halka meydanlar, sokaklar kapatılıyor. Üstelik ölümcül koşullarda bizlere yaşamaya mecbur ediyor olmalarına rağmen. Fakat iktidar bloku üniversitenin, gençliğin bütün bu pandemi sürecinde yaşanılan ve bize yaşatılanlara karşı sessiz kalacağını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Kendi kongrelerini yaparken önlemleri hiçe sayanlar, fabrikalarda bilimin değil patronların sesini dinleyenler, tarikatların gerici liderlerinin cenazesinden çıkmayanlar, bizleri özerk demokratik üniversite talebimize gözaltı araçları, nezarethane, mahkeme ve hapishanelerle cevap verenler, 1 Mayıs günü memleketin dört bir yanından sokaklarda bizim sesimizi duymaya devam edecek.
Üniversitenin Boğaziçi direnişi ile kazanmış olduğu motivasyonun tüm enerjisini İstanbul’da Taksim’de, memleketin dört bir yanında meydanlardan akıtacağız.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Sadece 1 Mayıs değil son 1,5 yılda toplumsal muhalefetin birçok kitlesel anma, etkinlik ve eylemleri pandemi bahaneleri engellendi ya da etkisiz geçirilmeye çalışıldı AKP iktidarı tarafından. Bunda çok yüksek ölçüde de başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Fakat 2021’in ilk günlerinden itibaren Boğaziçi direnişiyle birlikte gençlik memleketin üstüne dikilmek istenen o korku gömleğini parçaladı. Direnişin ilk günlerinde belki de bu kadar kararlı ve büyük bir enerjinin çıkacağı ve o enerjinin memleketin tüm üniversitelerine hele ki üniversitelerin kapalı olduğu bir dönemde sıçrayacağı tahmin edilmiyordu. Ancak devletin bütün saldırı, gözaltı, ev baskını, tehdit, kaçırma, tutuklama saldırılarına karşı gençlik yine tarihsel hafızasıyla direnişini büyüttü ve memlekette bütün direnen kesimlere öncülük görevini yeniden yerine getirdi. 1 Mayıs’ta da aynı coşku inatla ve taleplerimizle birlikte gerek Boğaziçi Üniversitesi’nde gerekse 1 Mayıs günü sokaklarda olmaya devam sesimizi haykırmaya devam edeceğiz. 4 Ocak’tan bugüne devam eden coşku ve direnişimiz 1 Mayıs’ta da, özerk-demokratik üniversite mücadelemiz zafere ulaşana kadar devam edecek!
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
İktidar pandemi kısıtlamalarını bahane ederek 1 Mayıs’ı ve 1 Mayıs öncesi çalışmaları yasaklamak istiyor. Aynı gün fabrikalar tam kapasite çalışırken 1 Mayıs’ta sokak eylemliliklerinin yasaklanmak istemesi AKP iktidarının sınıfsal safını bir kez daha açığa çıkarıyor. 1 Mayıs’a giderken afiş asmak, bildiri dağıtmak da yasaklanmak isteniyor, Bu yasakları da tanımayarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Üniversiteliler olarak bizler de 1 Mayıs’ta emeğin yanında; eşitliğin ve özgürlüğün mücadelesini yükseltmek için “Demokratik Üniversite” ve “Geleceksizliğe Karşı Güvence” taleplerimizle başta Taksim olmak üzere alanlarda olacağız.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Neo-liberalizmin tüm saldırıları üniversitelileri de geleceksizlik ve güvencesizlikle yüz yüze bırakıyor. Ayrıca ülkedeki otoriterleşme kendini faşizme evrilttiği oranda özgürlük alanlarımızı tek tek yok etmeye çalışıyor. Bugün AKP iktidarı ile bu otoriterleşme üniversitelerde kendini kayyum rektör, dekan ve iktidara yakın hocaların haksız yükselişleriyle gösteriyor. Kapitalizmin bizlere refah ve özgürlük anlamında vadettiklerinin sonuna gelmiş durumdayız. İktidarın otoriter uygulamalarına karşı biz üniversitelilerden doğru son yılların büyük öfke patlamalarından biri de Boğaziçi Direnişi oldu. Attıkları her adımın karşılığı olarak gençlik tarafında meşruiyet alanlarının daha da daraldığı açıktır. Boğaziçi direnişinde AKP’nin kayyum siyasetini ve koymak istedikleri yasakları kabul etmediğimizi gösterdik. Nasıl ki Boğaziçi direnişinde tüm öfke ve enerjimizle haklı taleplerimizi yükseltiysek 1 Mayıs günü de üniversitelerden doğru yükselen özgürlük sesini, iş yerlerinden doğru yükselen eşitlik sesiyle birleştireceğiz. 1 Mayıs günü Boğaziçi direnişinde de en önde olan üniversite gençliğinin AKP’ye karşı ortak iradeyle birlikte hareket edip, buz kırıcı rolünü oynamasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Bu yıl 1 Mayıs’a, özellikle son üç aydır yoğunlaşan direnişleri konuştuğumuz, hareketlerin olanaklarını ve açmazlarını tartıştığımız etkinlikler yaparak gidiyoruz. Gençlik hareketi açısından örneği az görülür şekilde 100 günü geride bırakan kesintisiz ve kitlesel bir direnişin içinde eylem yasakları, yüzlerle gözaltı, disiplin soruşturmaları gibi süreçler yaşadık. Aynı şekilde işçi hareketi açısından da devletin patronlar lehine yasaklar getirmesinin çok açık örneklerinin görüldüğü bir dönem oldu. Ancak, direnişe konu ettiğimiz esas meselenin yanında bu yasak ve baskıya karşı da mücadele ettik ve bu kararların meşru olmadığını direnişlere tanık olan milyonlar açısından daha görünür hale getirmeye çalıştık. Bu koşullar altında karşıladığımız 1 Mayıs’ta, “Kayyumlara kıyak, gençlere yasak düzenini yıkacağız!” diyerek bütün gençleri Taksim’e çağırdığımız bir kampanya süreci örgütledik.
1 Mayıs’ta, özellikle gençlik hareketi açısından Boğaziçi direnişinde somutlaşan, yasaklar karşısında direniş çizgisini sürdüreceğiz. Çünkü 1 yılı aşkın süredir devam eden pandemi, Cumhur İttifakı tarafından egemenler lehine yeni yasalar ve yasaklar çıkarmak için araç olarak kullanılıyor. Bu halkın yaşadığı bir hakikatin bükülerek egemenlerin hizmetine sunulması anlamına da geliyor. Bu ablukayı dağıtabilecek yolu açmak için 1 Mayıs’ta #GençlikKorteji ile yıllardır süren 1 Mayıs yasaklarının kalbinde, Taksim Meydanı’nda olacağız.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Pandemide iktidar, bütün siyasal faaliyetini hızlanarak sürdürdü ancak direnenler açısından pandemi, fiili bir siyaset yapma yasağı olarak biçimlendirildi. Buna karşın bizim 2019 yılının sonunda açıkça tespit ettiğimiz yeni bir genç dalganın kıyıya vurması engellenemedi. Bu dalga, üniversitelerde siyaset yapmayı imkansız kılmak üzere kurulan baskıcı bir abluka ve öğrenci gençliğin siyaset yapma fikrinden uzak tutulması için yapılan bütünlüklü bir organizasyonun içinde tekil ancak kitlesel eylemlerle birikti. Örneğin Boğaziçi direnişinin en yaygın temsilcilerinden biri olan Boğaziçi Dayanışması, İstanbul Üniversitesi’nde kazanımla sonuçlanan yemekhane eylemlerinden hemen sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde de yemekhane boykotu örgütleyerek bir araya gelmişti. Aynı şekilde İTÜ Dayanışması, Özyeğin Komitesi, ODTÜ’de gerçekleşen eylemlerde oluşan çeşitli inisiyatifler gibi örnekler de benzer biçimlerde ortaya çıktı. Örnekler daha da artırılabilir. Boğaziçi direnişi, bu yeni dalga içinde öğrenci gençliğin siyaset sahnesine çıkarak kendisini politik bir özne olarak inşa ettiği, iktidarı doğrudan karşısına alarak kitleleri harekete geçirebildiği özellikli bir direniş oldu.
Bu enerji özellikle yasak kararları karşısında illa ki niceliksel açıdan değilse de nitelik açısından 1 Mayıs’ın anlamını derinleştiren bir noktayı oluşturuyor. İktidarın hareket korkusunu tetikleyen bu uzun, yaygın ve kitlesel direnişimiz; bu direniş içerisinde neyin yasal olmasına rağmen gayrimeşru, neyin yasak olmasına rağmen meşru olduğuna karar verme kabiliyetimizi de keskinleştirdi. Bu enerji, örneğin 1 Mayıs’ı kitlesel biçimde organize etmek açısından imkanları çok olan merkezlerin sinik ve yenilgici tutumları karşısında da kurucu bir inisiyatifin, açıkça adını koymak gerekirse bu topraklarda genç bir devrimciliğin imkanlarına da işaret ediyor. Ancak şu anda sadece işaret ediyor. Önümüzdeki 1 Mayıs’ı bu imkanların vücut bulabilmesi, uzun zamandır söylem alanıyla uğraşan siyaset yapma biçiminin yerine fiili, eylemli, yaygın ve yoğunlaşmış bir biçimin tekrar inşa edilebilmesi için önemli bir uğrak noktası olarak görüyoruz. Bu sene 1 Mayıs’ı yasakların gölgesinde değil, yasak delen direnişlerin coşkusuyla karşılıyoruz. Bütün gençleri, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmaya çağırıyoruz.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Bizler açısından 1 Mayıslar sosyalist Türkiye ve işçi sınıfının iktidar mücadelesinin yükseltildiği bir gün olarak anlamlanıyor. 2021 1 Mayıs’ı da kapitalist-emperyalist sistemin insanlığa gelecek sunamadığı, emekçi sınıfların üzerindeki sömürü tahakkümünün arttığı, gençliğin işsizlik ve geleceksizlikle boğuştuğu bir süreçte karşılanıyor. Bizim programımız da teknik bir başlığın ötesinde bütün bu sorunlara karşı gerçekçi bir mücadelenin ülkemizde büyütülmesi üzerine kurulu. AKP’nin siyaset yasakları koymasına, pandeminin faturasının işçi sınıfına kesilmesine, gericilikle kadınları teslim almaya çalışmasına karşı “yeni bir cumhuriyet, sosyalist Cumhuriyet” programı ekseninde 1 Mayıs’ta mücadeleyi yükselteceğiz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Üniversiteli gençliğin mücadelesi; geçmişte “6. Filo Defol”, “YGS Eylemleri”, “ODTÜ Ayakta Eylemleri”nde olduğu gibi bugün de Boğaziçi direnişinde ülkenin ilerici kesimlerine umut veriyor. Bu umudun altında yatan ise, sermayenin ve iktidarının yaratmaya çalıştığı gençliğe ve ülkeye boyun eğmeyiştir. Bugün üniversiteli gençliğin yaşadıkları ve karşı karşıya kaldığı sorunlar aslında işçi sınıfının sorunlarından bağımsız ya da farklı değil. Bu açıdan üniversiteli gençliğin gelecek mücadelesinin; “yeni bir ülke, yeni bir üniversite” mücadelesinin 1 Mayıs’ta işçi sınıfının ve emeğin sesiyle buluşması, kurtuluş mücadelesini de netleştirecek ve güçlendirecektir. Gençliğin sermayeye, emperyalizme ve gericiliğe karşı sesini 1 Mayıs’ta yükseltmesi bu düzene karşı verilecek en güçlü yanıtlardan biri olacaktır.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Temsiliyet mekanizmalarının tasfiye edilerek ülkenin kayyumlarla idare edilmesi, Kod-29’la yapılan işçi kıyımı, “esnek çalışma” dayatması, yaygınlaştırılan “kapalı devre” uygulaması, temel demokratik hakların salgın bahanesi ile gasp edilmesi gibi saldırılarla salgının sermaye lehine açık bir fırsata dönüştüğü günlerde 1 Mayıs’ı karşılıyoruz.
Salgın boyunca toplumsal muhalefete siyaseti fiilen yasaklanıp kongreler düzenleyen AKP’nin 1 Mayıs’ı da kapsayacak şekilde eylem yasağı ilan edişi artık halka da teşhir olmuş ikiyüzlülüktür. Emek sömürüsünün had safhaya ulaştığı, Saray rejiminin tehdit olarak algıladığı her şeye “salgın” diyerek saldırdığı bu süreçte yasak kabul etmeyeceğiz. Bu sene 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyoruz.
1 Mayıs meselesinde temel nokta, faşist rejim tarafından çizilen sınırlar çerçevesinde değil sınıflar mücadelesinin güncel ihtiyaçlarını gözetecek biçimde örgütlenmesidir. Belirtmek gerekir ki içinde bulunduğumuz sürecin ihtiyacı olan eylemlik güçlü ve kitlesel 1 Mayıs’tır. Bunun neden bu yıl gerçekleşmediği sorusu üzerinde durulmalı ve sorumluları eleştirilmelidir.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
2021 senesine, direnişin yılı olduğunu müjdeler gibi; Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin “Kayyum rektör istemiyoruz” çağrısı ile girdik. Gençliğin ve halkın nezdinde meşruiyeti defalarca kanıtlanmış ve desteklenmiş bu direnişin kayyumlara ve AKP’ye karşı öfkeyi bilediği kuşku götürmez. Her şeyden önemlisi toplumsal muhalefet yeni bir enerji kazandı, öğrencilerin cesareti halka güç verdi. Boğaziçi direnişinde ve geçmişteki başka direniş süreçlerinde de görüldüğü üzere, halkta iktidara karşı biriken bir öfke var.
Ancak bu enerjinin 1 Mayıs’a hakkıyla yansıması için; gençliği rejim karşısında siyasal bir güce dönüştürebilecek örgütlü çabalar gerekiyor. Öfke ve enerjinin, irade ve umuda dönüşmesi için adımlar atılmalı. Biz de bu bilinçle bütün saldırılara rağmen ertesi gün tekrar barikatların üstüne yine yürüyen öğrencilerin cesaretini kuşanarak Taksim çağrısı yapıyoruz. Ve bütün öğrencilere de aylardır kampüslerimizi ablukaya alanların barikatını, meydanlara kurulanları aşmadan dağıtamayacağımızın çağrısını yaparak direnişin yılında, direnişle 1 Mayıs’a gidiyoruz.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Pandemi nedeniyle tüm demokratik hak ve özgürlükler keyfi bir şekilde yasaklandığı bir dönemin içindeyiz. AKP kongreler yaparken; İstanbul sözleşmesine itiraz etmek, kayyum karşıtı özgür-özerk üniversite mücadelesi yürütmek, Kod-29 uygulamasına karşı işyeri önünde direnmek yasaklanıyor. Kapitalizm ezilenleri yoksulluğa, açlığa mahkum ederken, faşizme karşı itiraz etmek, eyleme geçmek baskı ve zor ile engellenmek isteniyor. 1 Mayıs işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, LBGTİ+’ların ve tüm ezilenlerin isyanın en güçlü bir şekilde kendini göstereceği bir gün. Bu isyanın 1 Mayıs’ta sokakla buluşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu 1 Mayıs’ta Birleşik Gençlik Meclisleri olarak Taksim Meydanı’nda olacağız. Sokakta birleşik mücadele pratikleri geliştirmenin gençlik mücadelesi bakımından hem tarihsel bir sorumluluk hem de günün güncel politik görevi olarak görüyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Faşizm toplumsal çelişkilerin üstünü örtebilecek veya onları yüzeyde tutabilecek bir misyon oynamıyor. Aksine çelişkiler daha fazla derinleşiyor. Bu durum kitle mücadelesinin gelişim seyrine de yansıyor. Boğaziçi direnişi ile birlikte kıpırdanan öğrenci-gençlik mücadelesi de bu verili durumun bir parçası. Kayyum rektörlere karşı bundan sonrası hepimizde diyerek üniversiteleri ve sokakları mücadele alanına çeviren gençlik 1 Mayıs’ta faşizmin yasaklarını tanımayacak.
Kayyum rektörleri atayanlarla, pandemiyi keyfi yasaklarla yönetmeye çalışan akıl ortak bir akla, yani faşizmin kurumlarına işaret ediyor. Politik eylemimizin ana doğrultusu gençliğin birleşik mücadelesini anti-faşist temelde büyütmek, hedefimiz ise faşizmi yıkmak olmalıdır. Bu bağlamda 1 Mayıs, önemli bir politik eşiği ifade ediyor.
Bu yıla dair 1 Mayıs programınız nedir?
Sistemin uzun erimli bir politik ve ekonomik krizden geçtiğini ve tarihin hiçbir döneminde burjuvazinin bu krizleri çözme noktasında bu kadar başarısız olduğu bir dönem olmadığı kanısındayız. İşçiler, emekçiler büyük bir açlık, sefalet ve yoksullukla boğuşurken, bir yandan da kendilerine dair bir hayatlarının olmamasından şikayetçiler. Şikayeti ne olursa olsun burjuvazi artık işçi ve emekçilerin sorunlarını sistem-içi hale getiremiyor, sisteme içselleştiremiyor. Elinde tek bir koz kalıyor: Zor kullanmak. Ne için zor kullanmak? İşçi ve emekçileri sindirmek, korkutmak, baskı altına almak düşüncelerini pratiğe geçirmelerini engellemek ve en önemlisi bölmek, parçalamak. Gençliğin büyük çoğunluğu da aynı dertlerden muzdarip, bir de üstüne üstlük çok daha derinden yaşadıkları bir geleceksizlik kaygısı ile boğuşuyorlar. Toplum artık yönetilemiyor, bu şekilde yönetilmek istemiyor. Ne açlık ve yoksulluğa tahammül edecek noktadalar, ne de devletin zoruna, terörüne. Pandemi bu süreci daha da dayanılmaz hale getirdi. Burjuvazinin krizlerini, sistemin çelişkilerini inanılmaz boyutlarda derinleştirdi. İşçi ve emekçilerin bilincinde geçen seneki yasakların pandemi sebebiyle getirilip getirilmediği noktasında belki sınırlı bir miktarda soru işareti vardı. Ancak bu sene emekçi sınıflar şunun farkında: Pandemi kimsenin umrunda değil, umurlarında olan tek bir şey var o da sistemin çarklarının dönmesi. Bir seneyi aşkın bir süredir “Çalışmaktan başka her şey yasak!” düsturunu benimseyen pandemi politikasının işçi ve emekçileri bu noktaya getirmesinde şaşılacak bir şey yok. İşçiler emekçiler hasta oldukları halde çalıştırılmaya devam ediyorlar ve çalışmak zorunda bırakılıyorlar, pandemi nedeniyle daralma yaşayan şirketler ise işçi-emekçilere kod-29la veya süresiz ücretsiz izinle güle oynaya kapıyı gösteriyorlar. İşçiler hastalık ve açlık arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılırken öğretmenler ve öğrenciler niteliksiz eğitim ve hastalık arasında bir seçim yapma hakkına (!) bile sahip değiller. Egemenlerin pandemi dönemi eğitim politikasının kararsızlığı içerisinde savrulmaktan başka seçenekleri yok. Bütün bunlar yaşanırken sağlık emekçilerinin hastalığı bitirme, tedavi etme amacıyla değil sistemin çarklarının dönmesi amacıyla çalıştırıldıklarını hatta feda edildiklerini görüyoruz. Bunlar artık sadece bir grup insanın değil tüm toplumun malumu. Ancak şunu biliyoruz ki bize açlığın, yoksulluğun, geleceksizliğin, kadına şiddet ve kadın katliamlarının, gözaltıların, zindanların, işkencelerin reva görüldüğü yerde devrim vardır. Bu nedenle 1 Mayıs programımızı bu eksende oluşturuyor ve “Taksim’de Israr, Devrimde Isrardır.” şiarıyla 1 Mayıs’ı selamlıyor, emekçi halkları ve gençliği 1 Mayıs alanı olan Taksim’e çağırıyoruz ve 1 Mayıs gününde 1 Mayıs alanında olacağımızı bildiriyoruz. Bu doğrultuda Birleşik Gençlik Meclisleri ile birlikte hareket ediyoruz.
Bu sene 1 Mayıs pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Ancak üniversiteliler pandemiye rağmen Boğaziçi direnişinde en önde oldular. Bu enerji 1 Mayıs’a nasıl yansıyacak?
Pandemi yasaklarının, “Pandemi yasakları” olmadığından yukarıda bahsettim. Açlığın, yoksulluğun, geleceksizliğin ve devlet terörünün olduğu yerde devrimin olduğuna da değindim. Boğaziçi eylemlerini de bu bağlamda okuyoruz ve doğrudan içinde, en önünde yer alıyoruz. Gençlik de toplumun diğer kesimleri gibi devrimin provasını yapmakta ve kendinden olanı tanıma, kredinden olanla bağlar kurma, kendinden olanı örgütleme arayışında. Bugün Boğaziçi eylemleri bu arayışın somut kıvılcımı oldu, yarın başka bir kıvılcım bu bozkırı komple tutuşturacak. O gün geldiğinde öğrenci gençlik de işçi ve emekçilerin yanında dün olduğu gibi, 1 Mayıs’ta da olmasını beklediğimiz gibi en önde yerini alacak. Bu arada bu enerjiyi salt öğrenci gençliğin enerjisi olarak da ele almamak gerekiyor. Boğaziçi eylemleri, öğrenci gençlikle sınırlı, sadece oradaki enerjiyi açığa çıkaran bir çerçeveyle sınırlı değil. Aksine işçi ve emekçilerde, kadınlarda, LGBTİ+’larda, Kürt halkında ve toplumsal mücadelenin tüm öznelerinde enerji yaratan, oradaki hareketi hızlandıran bir enerjiden bahsediyoruz. Boğaziçi eylemlerinin bu açıdan da 1 Mayıs alanına, Taksim’e güç ve enerji katacağı kanısındayız.