Feministler, tek adamın kararıyla feshedilen İstanbul Sözleşmesi için İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubunun çağrısıyla saat 18.30’da Beşiktaş İskelesi önünde buluştular
Feministler, tek adamın kararıyla feshedilen İstanbul Sözleşmesi için İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubunun çağrısıyla saat 18.30’da Beşiktaş İskelesi önünde buluştular.
Yoğun polis ablukasının yaşandığı iskele çevresinde, polis kadınların üzerinde “İstanbul Sözleşmesi bizim vazgeçmiyoruz” yazılı pankartını kontrol etmek istedi. Polisin kontrol bahanesiyle bir süre zorluk çıkarmasının ardından kadınlar eylemlerine başladı.
Kadınlar erkek şiddetinde katledilen ve hayatları için mücadele eden 50 kadının hikayelerini tek tek ellerinde üzerinde sayıların bulunduğu dövizlerle birlikte okudu. Hikayelerin okunması bitikten sonra Feminist kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya ve 1 Temmuz’a kadar alanlarda olacaklarını haykırdıktan sonra zılgıtlarla, alkışlarla eylemlerini sonlandırdı.
Beşiktaş İskelesi’nde buluşan kadınlar Aleyna Çakır için seslendi.https://t.co/BcrLGxzJpF pic.twitter.com/G3uwxxhMDB
— sendika.org (@sendika_org) April 2, 2021
50 kadının hikayesi ise şöyle:
1.Fatma Şengül aynı işyerinde çalıştığı Zeynel Akbaş tarafından evinin önünde öldürüldü. Mahkeme, Fatma Şengül’ün evinin önüne kadar gidip ona 5 kurşun sıkan Zeynel Akbaş’ın “kendimi kaybettim” demesi üzerine cinayette “tasarlama” olmadığına karar verebildi, “işyerinde beni hakir görüyordu” savunmasına “haksız tahrik” indirimi verdi. Peki, hangi kadının bir erkeği “bana hakaret etti” diye öldürebildiğini gördünüz? Erkeklerin her adımını planladığı cinayetleri cinnet diye hafifleten, erkeklik indirimlerini sağa sola dağıtan erkek yargı da, gerçek adaleti sağlamak yerine haklarımıza, İstanbul Sözleşmesi’ne göz dikenler bu cinayetlerin sorumlusudur.
Nagihan Üste polis olan erkek arkadaşı Fırat Köksal tarafından öldürüldü. Niye? Çünkü erkekler, hele silah tutan erkekler kendilerine hayır diyen kadınları öldürmeyi kendine hak görüyor. Halbuki hiçbir erkek bir kadına hayır dedi diye öldürülmüyor. İşte bunun sebebi eşitsizlik. Onlar eşit değilsiniz dedikçe biz şiddet görüyoruz. Şiddete, eşitsizliğe karşı ses çıkarıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında ısrarcıyız!
Araştırma Görevlisi Ceren Damar, Hukuk Fakültesi öğrencisi Hasan İsmail Hikmet tarafından bıçaklanıp, silahla vurularak öldürüldü. Katil, Ceren Damar tarafından iki kez kopya çekerken yakalanmış ve tutanak tutulmuştu. Tutanağa itiraz etmek için Ceren Damar’ın odasına giden Hasan İsmail Hikmet, yanında bıçak ve özel harekâtçı babasının silahını götürdü, Ceren’in yardım istemesini engelledi. Katilin eski kız arkadaşını da, fotoğraflarıyla şantaj yaparak tehdit ve taciz ettiği, bu yüzden yargılandığı davanın 2015’ten beri sonuçlanmadığı ortaya çıktı. Kadın asistanlara şiddet meşrulaştırılmasa, önceki dava sürüncemede bırakılmasa bu cinayet gerçekleşmeyecekti.
4.N.A.K 3.5 yaşındaydı. Annesinin babası olan dedesiyle oyun oynadığını sanıyor, onun istediklerini yapıyordu. Annesi odaya girip onları o halde görene kadar. Yaşadıklarını parça parça anlatmaya çalıştı. Annesi artık yüzleşmekten kaçış olmadığını farkedip kız kardeşi ve annesini aradı. Üçü birlikte hem dede Cafer Yılmaz’ın 3.5 yaşındaki bebeği cinsel istismar ettiğini hem tüm bunları kendilerine yani anne ve teyzeye de yaşattığını anlattılar. Hep birlikte gidip bebek adına şikayetçi oldular. Aynı gün akşam saatlerine cesaretlerini toplayan iki kız kardeş bunca yılın yükünden kurutulup kendileri için de şikayetçi olmaya karar verdi. Soruşturmayı yürüten savcı 20 gün boyunca hiçbir işlem yapmadı. Şayet İstanbul Sözleşmesi ve ilgili mevzuat uygulansaydı, fail erkeği karakola değil doğrudan savcılığa getirtip ifadesini alması ve tutuklamaya sevk etmesi gerekirdi. 20 günün sonunda ancak kadın örgütlerinin yürüttüğü sosyal medya kampanyası sonucunda apar topar gözaltına alındı ve tutukladı. İlk duruşmada henüz ifadesi bile alınmadan tahliye ve konut hapsi kararı verildi. Böylece herşeyin baş sorumlusu olarak ilan ettiği eşinin ve evli olmayan kızının yaşadığı eve geri gönderildi. Neyseki bu eve gelmedi, üniversite öğrencilerine aynı gün elektronik kelepçe takan memurlar, Cafer Yılmaz’a 3 ay boyunca elektronik kelepçe takmaya vakit bulamadı! Nihayet belirttiği adrese gittiklerinde de orada bulamadılar buna rağmen mahkeme Cafer Yılmaz’ı yine tutuklamadı! İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı böyle kararlar veren savcılar, hakimler hakkında soruşturmalar açılır, bu cinsiyetçi, kadın düşmanı kararların hesabı sorulurdu
5.El Mohammed: 4 Şubat’ta Suriyeli El Mohammed’den haber alamayan yakınlarının bildirmesi üzerine evinde ölü bulundu. Katil erkeklerin isminin ve fotoğraflarının paylaşılmadığı, saklandığı haberlerde, faillerin baş harfleri A.M ve Ö.E.A. olarak sunuldu. El Mohammed, A.M ve Ö.E.A tarafından para ve ziynet eşyası gerekçiyle katledilmişti.
Ayşe Nazlı Kınacı : 20 yaşındaki Ayşe Nazlı Kınacı 13 Şubat günü parkta, fail Taylan Özgür İmal tarafından alıkonulup cinsel saldırı sonrası katledilerek, katil tarafından bedeni ormanlık alanda bırakılmıştır. Ayşe’nin katledilmeden önce yakın arkadaşına katil Taylan Özgür’ün telefonundan yardım mesajları gönderdiği açığa çıkmıştır. Ayşe’nin ve tüm kadınların, lgbti+’ların gerçekten ulaşabileceği şiddet hattı, uygulaması olsaydı Ayşe bugün bizimle yaşıyor olacaktı.
Feride T. : 20 Şubat 2021 tarihinde 72 yaşındaki Feride T., evli olduğu erkek tarafından başına balyozla vurularak katledildi. Aynı gün Ali T. Kızını da darp ederek, yaraladı. Erkek basın bu cinayetin ve erkek şiddetinin sebebini fail erkeğin psikolojik sorunlarına bağladı. Halbuki ne tesadüf ki, psikolojik sorunla, cinnetle katledilen hep kadınlar oldu.
Gamze Kaçar: Gamze Kaçar evli olduğu erkek Yusuf Kaan Bozkurt tarafından uykusunda öldürüldü. Gamze Kaçar’ı katlettikten sonra Yusuf Bozkurt intihar etti. Gamze Kaçar’ın defalarca katil erkek Yusuf Bozkurt tarafından psikolojik şiddete uğradığı, işini bıraktığı, uzaklaştırma kararına rağmen Yusuf Bozkurt’un bu karara defalarca uymadığı ortaya çıktı. O feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, Gamze aramızda olabilirdi.
Gülistan Şaylemez: 16 Şubat günü sokak ortasında Gülistan Şaylemez, erkek kardeşi Abdullah Şaylemez tarafından “namus” gerekçe gösterilerek vurularak katledildi. Gülistan Şaylemez aslında 10 gün öncesinde babasını ve polisi arayarak şikayette bulunmuştu. Eğer İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, Gülistan’ın şikayetleri dikkate alınsaydı, kendisi bugün yaşayacaktı.
İkram Kaplan Kırşehir Akpınar’da, evli olduğu erkek Zafer Kaplan tarafından 27 bıçak darbesiyle öldürüldü. Alkollü olmasını bahane eden Zafer Kaplan İkram’ı ekmek bıçağıyla katletti. Birçok gazete cinayeti “Alkollü koca” ibaresiyle servis etti. Toplumu doğru bilgilendirmekle görevli basın, cinayetlerin esas gerekçesi olan erkek egemenliğini, eşitsizliği yıllarca görünmez kılarak erkek şiddetini meşrulaştırıyor. Soruyoruz: Kadınlar niçin “çeşitli bahanelerle” öldürmüyor, öldürse bile can havliyle öldürüyor?
Hacer Ç. geçtiğimiz Şubat ayında Gölcük’te 4 yıldır birlikte olduğu ve ayrıldığı Halim Er tarafından, evinden eşyalarını almaya gittiği sırada, vurularak öldürüldü. Bir kadını ‘hayır’ dediği için, artık onunla birlikte olmak istemediği için öldürmeyi kendine hak gören bu erkek, bahane olarak da ‘namus meselesi’ diyebildi. Ona bu hakkı verenler toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmıyoruz diyenler, devlete eşitliği tesis etme sorumluluğu yükleyen sözleşmeyi bir gecede feshetmeye kalkanlar.
Kader Balcı: Tekirdağ’ın Kapaklı ilçesinde indirim isteğini kabul etmeyen dönerci Kader Balcı’yı bıçaklayarak öldüren Recep Özkan ifadesinde “Param yoktu indirim talep ettim ama kabul etmedi. Bunun üzerine sinirlenip, saldırdım” dedi. İstanbul sözleşmesini tartışmaya açmak, fesh kararı almak erkeklere güç veriyor. Erkek şiddetini meşrulaştırıyor. Eğer önlem alınsaydı Hacer aramızda olabilirdi.
Meral Şen Erkan Ş. aynı fabrikada çalıştığı Merak Şen’i iş çıkışı durakta öldürdü. Erkan Ş’nin bahanesi Meral’in kendisini iş yerinde şikâyet etmesi. Erkeklerin bahanesi çok. Eşit, özgür, şiddetten uzak bir yaşam istiyoruz.
Hatice S. İstanbul’da fail Adnan S., evli olduğu Hatice S.’yi rehin aldıktan sonra bıçaklayarak katletti. Çocukları, bıçakla rehin alma olayına tanık olduktan sonra evden kaçtı. Suçun eski veya mevcut eşe karşı işlenmesini ağırlaştırıcı bir sebep olarak kabul eden sözleşme uygulansaydı, Hatice hayatta olacaktı.
Nergis Beyaz Fail Hüseyin Ördek, “imam nikahı” adı altında birlikte yaşadığı Nergis Beyaz’ı boğazını keserek katletti. Fail Hüseyin Ördek cinayetten sonra bıçakla intihar etti. 7 yaşındaki çocukları olay sırasında evdeydi.Birlikte yaşanan bireye karşı işlenen suçu ağırlaştırıcı bir sebep olarak kabul eden İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı Nergis bugün hayatta olabilirdi.
Süryan B. Diyarbakır’da fail Mehmet B., uzun süredir şiddet uyguladığı ve kendisinden boşanmak isteyen Süryan B.’yi silahla katletti. Süryan B. ayrılmak istediği fail Mehmet B.’den korunabilmek için defalarca kez ailesinin evine sığınmıştı. Eğer İstanbul Sözleşmesi’nin öngördüğü koruma ve barınma mekanizmaları uygulansaydı, bir kişi daha eksilmeyecektik.
Vildan İnce Vildan İ., kendisini bir erkekle “imam nikahı” adı altında birlikte yaşamaya zorlayan ailesi tarafından öldürüldü. Evden kaçtıktan sonra ailesinin barışma çağrısı üzerine yanlarına dönen Vildan İ. erkek arkadaşıyla birlikte katledildi.. Ailesi, cesetleri yaşadıkları köyün yakınındaki bir çukura gömerek cinayetleri saklamaya çalıştı. İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, Vildan ne istemediği bir evliliğe zorlanacak ne de hayatından edilecekti. Sözleşmeyi uygulamayanlar bu suça ortaktır!
Meral Sivrikaya boşanmakta olduğu Erkan Sivrikaya tarafından öldürüldü. Hem de kapıdan giremeyen katil, öldürmek için ip sarkıtıp yukarıdan balkona indi. Bunca tasarlamayla işlenen cinayetlere bakıp, “haksız tahrik” indirimi verenler, sözleşmeyi hedef alarak erkeklerin türlü şiddet bahanelerine cesaret verenler hepiniz suç ortağısınız.
Yasemin Çakal evli olduğu erkeğin sistematik şiddetine maruz kalıyordu. Defalarca ailesine sığındı, boşanmak istiyorum dedi. “Bu evden gelinlikle çıktın kefenle dönersin” dediler. İki kere sığınağa gitti, abisi telefonla aradı. “Kapının önündeyim gel”. Aşağıya indiği zaman, şiddetinden kaçtığı kocanın da abisinin yanında olduğunu ve kendisini sığınma evinden almaya geldiğini gördü. Şiddetinden kaçmaya çalıştığı erkek gündüz vakti, herkesin içinde, sokakta bıçakladı, 7 aylık oğluyla defalarca aç susuz bıraktı, maruz kalmadığı şiddet türü, çeşidi kalmadı. O günlerin birinde, yine sistematik şiddete maruz kaldığı anların birinde, Özkan Kaymaklı bir eliyle çığlık çığlığa 7 aylık oğlunun suratını kapatıp nefessiz bırakırken, diğer eliyle Yasemin’in boğazına geçirdiği kemeri sıkarken, Yasemin kendini savundu; çünkü ölmek istemiyordu. Özkan Kaymaklı öldü. Yasemin ise meşru müdafaa hükümlerinden yararlandırılmadı. 3 yıllık hapishane sürecinin sonunda tahliye oldu ancak nefes alamadan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 15 yıl hapis cezası verildi. Bir taraftan cinsiyetçi yargı diğer tarafta ailedeki erkeklerin özellikle abilerin yoğun baskısından bunaldı, herşeyi göze alıp gitti buralardan. Önceki gün sığınmacı olarak başvurduğu İsviçre’de politik oturum talebi kabul edildi. İsviçre makamları karar verirken, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olması sonucunda kadınların erkek şiddetine karşı daha da güvencesiz kalacak olmalarını bir veri olarak kabul etti.
Jesca Nankabirwa ailesini geçindirebilmek için İstanbul’da bir tekstil fabrikasında çalışan Ugandalı göçmen bir kadındı. Enver Durmuş tarafından camdan atılarak öldürüldü. Fail “Siyah bir kadın öldürmenin” cezası olmayacağını, üstünün kolay örtüleceğini düşünüyordu; kadınların dava takibi sayesinde müebbet aldı. Göçmen kadınları kapsayan İstanbul Sözleşmesi feshedilmek yerine uygulansa ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları sağlansa, göçmen kadınlar kölelik sınırında çalıştırılmayıp ırkçılık bu denli meşrulaştırılmasa Jesca ve onun gibi nice kadın hayatta olabilirdi.
21. Emine Bulut boşandığı Fedai Varan tarafından hepimizin gözleri önünde “ölmek istemiyorum” diyerek öldürülmeden yarım saat önce karakola gitmişti.Feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulansa Emine Bulut bugün hayatta olabilirdi.
Dilay Gül üniversitede sınıfı arkadaşı Uğur Aydemir tarafından bir süredir taciz ediliyordu. Dilay’ın okuldan yurda dönerken telefonda erkek arkadaşıyla konuşmasını gerekçe gösteren Uğur Aydemir Dilay’a bıçakla saldırıp, boğazını keserek öldürdü. Her üniversitede kadınların taciz ve şiddet durumunda rahatça başvurabilecekleri erişilebilir mekanizmalar, birimler olsa, Dilay yaşadığı taciz ve şiddetten kurtulabilir, öldürülmeyebilirdi.
Asya: Beyoğlu’nda Suriyeli mülteci bir trans kadın olan Asya’nın yüzüne eski sevgilisi Emre Bozkurt tarafından kezzap atıldı. Bir gözü görme yetisini kaybetti. Failin daha önce de Asya’nın yüzüne kezzap atmakla tehdit ettiği ortaya çıktı. Göçmen olduğu için, bir trans kadın olduğu için kendisine ayrımcılık yapılmayacağını bilseydi, şikâyetçi olduğunda gerekli önlemlerin alınacağını bilseydi yani o feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulanıyor olsaydı Asya bu şiddete maruz kalmayacaktı.
Seher Haşimoğlu Veysi Haşimoğlu’ndan şiddet görüyordu ve öldürülmekten korktuğu için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına sığınma başvurusu yaptı, sığınağa yerleştirildi. Kocası ve yakınlarının telkiniyle köye geri dönen Seher, Veysi Haşimoğlu tarafından 9 Aralık 2008’de vurularak öldürüldü. Katil ifadesinde eşinin sığınma evine girdiğini öğrendiklerini ve sığınma evini bulduklarını, akrabalarının gidip onu sorduklarını anlattı. Cinayet kararını aile bireyleriyle birlikte aldıklarını ve namusunu temizlediğini söyleyen katil kocaya “aldatma” iddiası yüzünden tahrik indirimi uygulandı. Yasada belirtildiği ve sözleşme ile korunduğu üzere sığınağın gizliliği ihlal edilmeseydi Seher hayatına devam ediyor olabilirdi.
Violet Nantaba ve ikiz kardeşi Beatrice Babiry, seks işçiliği yapan iki göçmen kadındı. Kenan Rafiyev, anlaşmaları bittikten sonra Beatrice’in boğazını sıkarak ona tecavüz etti. Bağırması üzerine de parası ve telefonunu aldı. Violet Nantaba kardeşinin bağırışını duyup gelince fail, arkadaşına“sustur şunu” dedi. Violet vantilatör kablosuyla boğularak öldürüldü. Seks işçilerinin haklarını güvence altına alan sözleşme feshedilmek yerine uygulansaydı, bu cinayetler gerçekleşmeyecekti.
Eda Yıldırım Ankara’da yaşayan bir trans kadındı ve bıçaklanarak öldürüldü. Başı kesilmiş bedeni Bursa’daki bir çöp konteynerinde bulundu. Eda’nın 22 Şubat’ta öldürüldüğü ortaya çıktı. Katil zanlısı olarak Eda Yıldırım’la tanışan ve olay günü ilişkiye girdiğine dair DNA örneği bulunan Sadi Öznar tutuklandı. Ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanan fail delil yetersizliğinden beraat etti. Trans cinayetlerindeki bu cezasızlık yeni cinayetleri azmettiriyor.
Pınar Gültekin Muğla’da, ayrıldığı Cemal Metin Avcı tarafından, barışmak istemediği için öldürüldü. Onu yakan, varile koyup beton döken failin muhtemelen yardım aldığı kardeşi Mertcan Avcı da erkek yargı tarafından tahliye edildi. Bir kadın tarafından reddedilmenin erkekler için cinayet gerekçesi olabilmesinin tek sebebi eşitsizlik. Erkekler kendilerini reddeden patronlarını, ev sahiplerini öldürmezken kadınları öldürüyor. Çünkü buna hakları olduğunu düşünüyorlar. Kadınların onlara “hayır” deme hakkı olmadığından eminler. Çünkü bu ülkeyi yönetenler de böyle düşünüyor ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla bir kere daha bunu göstermiş oldular.
Gülsüm Ata ve kızı Sibel Aygül, 1 Haziran 2012’de, Ankara Keçiören’de şiddet nedeniyle boşandığı ve barışma isteğini kabul etmediği eski kocası tarafından baltayla öldürüldü. Katil Kadir Aygül tarafından defalarca tehdit edilen Gülsüm Ata, savcılığa başvurarak polis korumasına alınmış, Gülsüm’ün oturduğu apartmana kamera sistemi kurulmuştu. Yani göstere göstere gelen, önlenmesi mümkün olan bu cinayet sözleşme düzgün uygulanmadığından engellenemedi.
Hande Kader öldürüldükten sonra cesedi yakılarak ormana atılan 23 yaşındaki trans bir seks işçisiydi. Daha önceden de bıçaklanıp, dövülmüş ama hayatta kalabilmişti. Arabasına bindiği son müşterisi tarafından katledildi. Kadın ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet insan hakkı ihlali olarak tanımlayan İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasıyla ve güvenli çalışma koşullarının oluşturulmasıyla bu cinayetler engellenebilirdi.
Havva Erdoğan Diyarbakır’ın Sergen köyünde 14 yaşında, kuzenlerinin cinsel saldırısına uğradı. Birkaç gün sonra suçlarını gizlemek için Havva’yı asarak öldürüp intihar süsü vermek isteyen kuzenleri en fazla 10 yıllık hapis cezasıyla yargılanırken, babaları Abdurrahman Erdoğan cinayete azmettirmekten verilen 36 yıl hapis cezası kararını Yargıtay bozdu. Havva’nın ailesinin sesi duyulsa ve sözleşme uygulansaydı, katiller adil yargılanabilecekti.
Müzeyyen Boylu :Diyarbakır’da çalışan bir avukattı. 19 Mayıs 2019’da boşanma aşamasında olduğu kocası Mesut Issı tarafından 12 kurşunla öldürüldü. Müzeyyen Boylu daha önce zorla alıkonulmadan çocuklarının velayetini almış ayrıca tehdit, hakaret ve yaralamadan suç duyurusunda bulunmuştu. Müzeyyen’e şiddetten dolayı verilen tedbir kararları otuz günü geçmedi. Daha etkili ve uzun süreli tedbir kararları ve hızlı işletilen bir boşanma süreci Müzeyyen’in öldürülmesine engel olabilirdi.
Döndü Şengül kızına cinsel istismarda bulunan kocası Şükrü Şengül’ü şikâyet etti. Şikâyetin ardından serbest kalan Şükrü Şengül cinayetten 2 gün önce eşini “şikâyetinden vazgeçmezsen seni öldürürüm” diyerek tehdit etti. Kocasının serbest kalması üzerine Döndü Şengül, “Silahı var, beni öldürecek, tutuklayın” diyerek itirazda bulundu ancak talebi kabul edilmedi. Savcılık ve mahkemeler sesini duysa bugün hayatta olacaktı.
Kebire Atamaz: Elazığ’da kendisini öldürmekle tehdit ettiği için defalarca şikâyette bulunduğu patronu tarafından öldürüldü. Emniyetin, hakkında şikâyette bulunulan Ömer Cankara’nın tehdit mesajlarını yolladığı telefon hattını kullandığının kesin olmadığı gerekçesiyle, kadına koruma vermeyi reddettiği ortaya çıktı. Emniyet Kebire Atamaz’ın beyanlarını esas alsaydı Kebire bugün yaşıyor olacaktı.
Ayşe Paşalı tecavüz ve şiddet şikâyetiyle pek çok kere savcılığa başvurmasına rağmen Ankara’da, Aralık 2010’da, eski kocası İstikbal Yetkin tarafından öldürüldü. Davada iki kızı tanıklık yaptı. Katil, “namus cinayeti” stratejisiyle savunuldu. Dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, “Cinayet münferit” dedi. Ayşe’nin şikâyetlerine gerektiği gibi muamele edilse ve kızlarının tanıklığı ciddiye alınsaydı Ayşe Paşalı hayatına devam ediyor olacaktı.
Esra Ateş 25 Ağustos 2019’da, İstanbul Beyoğlu’nda bir erkek tarafından evinin önünde boğazı kesilerek öldürüldü. Katil gözaltına alınarak yağma ve cinayet suçundan tutuklandı. Katil erkek ifadesinde “kadın mı erkek mi anlamadım, ilişki sırasında onun erkek olduğunu anladım” dedi. Bu transfobik cinayet, İstanbul Sözleşmesi’nin etkili uygulanmasıyla önlenebilirdi.
Şule Çet patronu Çağatay Aksu ve arkadaşı Berk Akand tarafından, 29 Mayıs 2018’de Ankara’da bir plazanın 22’inci katından atılarak öldürüldü. Şule’nin ölümünden önce Aksu ile Akand’ın tecavüzüne uğradığı, katillerin aynı gece yurt dışına kaçmaya çalıştığı ortaya çıktı. Üstü “intihar” denerek örtülmeye ve hızlıca kapatılmaya çalışılan dosya kadınların takibiyle gündem oldu. Buna rağmen gece geç saatte orada bulunması ve içki içmiş olması katiller yerine Şule’nin yargılanmasına yetti.
Ceren Özdemir ikinci kere ‘iyi halle’ çıktığı yarı açık cezaevinden kaçan Özgür Arduç tarafından, Ordu’da bale kursundan çıkıp eve döndüğü sırada takip edilerek öldürüldü. Bu cinayet, hayatını savunan kadınlara her türlü cezayı verirken şiddet faili erkekleri affetmenin yolunu arayan erkek adalet olmasa engellenebilirdi. Takip edildiğini anlayan Ceren’in omzunun üzerinden arkasına bakışını asla unutmuyoruz. Her kadının, LGBTİ+nın arkasını kollamadan yürüyebileceği sokaklar ancak İstanbul Sözleşmesi’nin de savunduğu eşitlikle mümkün!
Duygu Delen : Gaziantep’te gördüğü fiziksel ve psikolojik şiddet nedeniyle ayrıldığı Mehmet Kaplan tarafından balkondan atılarak öldürüldü. Sayısız kadın cinayetinde olduğu gibi fail önce ‘başkasıyla mesajlaştı’ diyerek Duygu’yu suçladı, sonra da olayın üzerini intihar diye örtmeye çalıştı. Tutmayınca ‘medya yüzünden içerideyim’ diyerek haber yapanları suçladı. Daha önce bir kadını arabayla çarparak öldüren Kaplan, sırf bir işadamının oğlu olmanın ayrıcalığıyla serbest kalmasaydı Duygu bugün hayatta olacaktı. İstanbul Sözleşmesi feshedilmek yerine etkin uygulansaydı, hiçbir erkek ‘intihar der üzerini örterim’ diye rahatlıkla bir kadının canına kast edemeyecekti.
39.Nadira Kadirova göçmen bir bakıcı olarak çalıştığı AKP milletvekili Şirin Ünal’ın evinde silahla vurulmuş halde bulundu. Fail Şirin Ünal ‘intihar’ diye üzerini örtmeye çalıştı. Nadira’nın elinde barut izi olmaması, yaşadığı şiddetin ve cinsel tacizin Adli Tıp raporuyla belgelenmesi, odadaki boğuşma izleri ve Şirin Ünal’ın kendisini taciz ettiğini daha önce söylemiş olmasına rağmen Ünal iktidarda olmanın gücüyle takipsizlik kararı aldırabildi. Bizim kendi yasalarımız, kendi mekanizmalarımız var, uluslararası sözleşmelere ihtiyacımız yok diyenlerin kendi adaleti, Şirin Ünal’ların, katillerin adaleti. Kadınları değil şiddet faillerini kollamak üzerine kurulu bu adalet her gün öldürüyor.
Hülya Halaçkay evli olduğu Kadir Ören’den fiziksel ve cinsel şiddet gördü. Şiddet evliliğin üçüncü gününde başladı ve sistematik olarak devam etti. Şiddetten kurtulmak için şikayetçi oldu. 6 ay uzaklaştırma kararı verildi. Fakat erkek şiddeti örneklerinde hep olduğu gibi, bu karara “koca” uymadı. Evde kalmaya ve Hülya’ya şiddet uygulamaya devam etti. Hülya karakola giderek yeniden şikayetçi oldu ama şiddet uygulayana bir yaptırım uygulanmadı. Hülya boşanma davası da açmak istedi. Adliyenin karşısındaki arzuhalciye dilekçe yazdırdı, Bakırköy adliyesinden içeri girdi 400 küsür lira harç parası ödemen gerekiyor dediler. Oysa İstanbul Sözleşmesi ve ilgili mevzuat uygulansaydı, Hülya’dan harç istenmemesi gerekirdi. Cebindeki tüm parayı arzuhalciye vermişti, çaresizce geri döndü. Parası yoktu, bulaşıkçılık yaparak kazandığı üç kuruşa da Kadir Ören el koyuyordu. 25 Ağustos günü, şiddetten kurtulmak için kapıya koştu, kapı kilitli olduğu için kaçamadı. Kendisini korumak için elindeki bıçağı can havliyle rastgele salladı. Kadir Ören yere düştü. Öldüğünü anlamadı, karakolda öğrendi. Erkeklere ödül gibi iyi hal indirimi ve tahrik indirimi dağıtan yargı, Hülya’nın amacının öldürmek değil, hayatına sahip çıkmak olduğunu görmedi. Savcının aksi yöndeki mütalaasına rağmen, açık olan “meşru müdafaa”ya rağmen 15 yıl hapis cezası verildi. Hülya halen hapiste
Fatma Altınmakas kocasının kardeşi Sinan Altınmakas tarafından tehdit ve tecavüze uğradı. O feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı karakolda anadilinde derdini anlatabilir, ona tecavüz eden kişi serbest kalmaz, ‘namus’ meşru bir öldürme gerekçesi sayılmazdı. Fatma bugün hayatta olabilirdi.
Aleyna Çakır Ankara’daki evinde ölü bulunduktan sonra, Ümitcan Uygun’un onu daha önce darp edip bayılttığı görüntüleri sosyal medyada paylaştığı açığa çıktı. Daha sonra Aleyna’nın tırnaklarında tespit edilen doku kalıntıları ve vücudundaki spermin de Ümitcan Uygun’a ait çıkmasına rağmen Uygun, fotoğrafları önünde poz verdiği ‘devlet büyüklerinin’ koruması sayesinde, cinayet şüphelisi olarak tutuklanmadı, ancak uyuşturucudan tutuklandı. Cinayetin üzeri hala ‘şüpheli ölüm’ diye, ‘intihar’ diye örtülmeye çalışılıyor. Unutturmuyoruz: Aleyna daha önce de Ümitcan Uygun’un şiddetinden ötürü polise şikâyette bulunmuş, koruma kararı aldırmıştı. Uygun o zaman da hâkim karşısına çıkmış, serbest bırakılmıştı. İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansa Aleyna Çakır bugün bizimle olabilecekti.
İpek Er Batman’da uzman çavuş Musa Orhan tarafından alıkonularak tecavüze uğradı ve intihara sürüklendi. Bu da yetmedi, her zamanki gibi failden çok kadının hayatı sorguya çekildi. Bu bir kadın cinayeti; faili de Musa Orhan ve onun gibileri cezasız bırakarak suça teşvik eden devlet. İstanbul Sözleşmesi’nin dört ayağından biri etkili kovuşturma ve cezasızlığın önlenmesi. Kişilerin görevlerini kötüye kullanarak uygulayabileceği şiddeti önlemek için de devlete özel bir sorumluluk yüklüyor. Nitelikli cinsel saldırı suçundan yargılanan Musa Orhan’ın elini kolunu sallayarak serbest gezmesi ise her silahla bayrak önünde fotoğraf çektiren ya da üniforma giyen erkeğin şiddet uyguladığında cezasız kalabileceği algısı yaratıyor. Şiddet faili kim olursa olsun engelleme yükümlülüğü getiren sözleşme uygulansa İpek Er hayatta olabilirdi.
Alara Karademir üniversite gezisi sırasında, hukuk fakültesindeki hocası Hasan Atilla Güngör’ün odasında ağır yaralı ve baygın bulunduktan sonra hayatını kaybetti. Alara’nın telefonuna takip programı dahi yüklemiş olan Hasan Atilla Güngör ‘intihar’ diye üzerini örtmeye kalktı, erkek adalet ‘kovuşturmaya yer yok’ dedi. Erkekler cezasız kalacaklarından emin oldukları için böyle gönül rahatlığıyla suç işleyebiliyor, kadınlara, lgbti+lara şiddet uygulayabiliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik diyenler de suç işleyen erkekleri sevindiriyor, cesaretlendiriyor, her gün bir kişi daha eksilmemize sebep oluyor.
Aylin Sözer sevgilisi olduğunu iddia eden Kemal Ayyıldız tarafından İstanbul’daki evinde öldürüldü. Katil Aylin’i öldürdükten sonra Aylin’in telefonundan kendine 260 liralık para transfer etmeye kalktı, evini de ateşe verdi. Her şeyin üzerine bir de indirim alabilmek için Aylin’in kıskançlık nedeniyle kendisine saldırdığı şeklinde bir savunma yapabildi. Erkekler indirim almak için yaptıkları bu kadın düşmanı savunmaları birbirlerinden öğreniyor, erkek yargı buna imkân tanıdığı için böyle bahaneler sıralayabiliyor. Bu bahanelerin son bulması için İstanbul Sözleşmesi etkin uygulanmalı!
Seher Fak Antalya’da oğlu Berk Karan tarafından pompalı tüfekle öldürüldü. Berk Karan, annesini, kendi İstanbul’da yaşamak isterken Antalya’dan taşınmayı reddettiği için öldürdüğünü söyledi. Bir kadının şehir değiştirmek konusunda oğluna itaat etmediği için, yani bir erkeğin yapmasını istediği şeyi yapmadığı için öldürülebilmesinin tek nedeni eşitsizlik. Eşitsizlik nedeniyle erkekler evli oldukları, boşandıkları, sevgili oldukları, ayrıldıkları, sokakta gördükleri kadınları, lgbti+ları, kardeşlerini, annelerini öldürüyor, öldürebiliyor. Eşitsizliğe karşı, İstanbul Sözleşmesi bizim!
Sevtap Şahin’i kocası Özcan Şahin, hakkında 60’a yakın şikâyet, uzaklaştırma kararı ve Sevtap için koruma kararı olmasına rağmen annesinin evinde öldürebildi. Polis “içeride karı-koca var, özel mülk” diye kapıyı kırmadı. Halbuki üniversitesini savunanları, 8 mart’ta gece yürüyüşünde zıplayanları gece evinden gözaltına alırken özel mülk filan dinlememişti! O feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulansa Sevtap Şahin bugün aramızda olacaktı.
Nevin Yıldırım Yalvaç’a bağlı küçük bir köyde kendi halinde bir hayat sürürken, köyün en zengini musallat oldu Nevin’e. Yıllarca tacize sonra tecavüze uğradı. Herkes bildi, dedikodusunu yaptı ama kimse bu erkeği engellemedi. Nevin hamile kaldı, kürtaj için Isparta Devlet Hastanesi’ne başvurdu “eş izni” deyip geri çevrildi. İstanbul Sözleşmesi ve ilgili mevzuat uygulansaydı, Nevin bu istemediği gebeliği sonlandırabilseydi, bu cinsel saldırıyı engellemek için kendini daha güçlü hissedecek belki de Nurettin Gider’i öldürmek zorunda kalmayacaktı. Kürtaj olamadı, Nurettin Gider’den kurtulamadı, üstelik kendisini İstanbul’a kaçırma planları yaptığını öğrendi, artık yeter dedi, başka türlü bir çıkış, bir kurtuluş bulamadığı için tecavüzcüyü öldürdü. Yargılama sırasında Nevin’e, fail erkekler ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler uygulanan erkeklik indirimleri yani haksız tahrik indirimi de, iyi hal indirimi de uygulanmadı. Nevin hala hapishanede. İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, cinsiyetçi ve erkekleri kollayan bu yargı sistemi değişmek zorunda kalacak, Nevin Yıldırım meşru müdafaa hükümlerinden yararlanacak veya kısa süreli bir ceza alacaktı.
Ayşe Karaman Ankara’da, anestezi uzmanı erkek arkadaşı Özgür Tarhan tarafından, anestezi ilaçlarıyla öldürüldü. Tarhan, bilindik şekilde, ‘intihar’ diye cinayetin üzerini örtmeye çalıştı. Erkek yargı da tasarlayarak öldürme suçundan değil, daha hafif bir suç olan ‘bilinçli taksirle’ yani istemeden öldürme suçundan ceza verdi. Cezasızlığın erkek şiddetini nasıl beslediğine dikkat çekerek devletlere bu cezasızlığa son verme yükümlülüğü yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilen Cumhurbaşkanı “evet failleri cezasız bırakacağız” demiş oldu. Bu karar hayatlarımızı tehlikeye atıyor.
Zeynep Şenpınar boksör Selim Ahmet Kemaloğlu tarafından öldürülmeden 2 hafta önce karakola gidip şiddet gördüğü için şikâyetçi olmuştu. Sonra geri çekti. O feshettikleri İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, şikâyet geri çekilse bile takibi yapılacak Selim Ahmet Kemaloğlu Zeynep’i öldüremeden engellenebilecekti.
Sendika.Org