Piyasalardaki depremde önemli kayıplar yaşayan yabancı yatırımcıların Türkiye’den uzaklaşması, döviz arzının daralmasına ve yeni kur yükselişlerine neden olabilir
Merkez Bankası’nın (TCMB) 18 Mart 2021’deki faiz artırım kararı ve ertesi günün gecesi Merkez Bankası başkanının görevden alınması ile yaşanan sert türbülans, İstanbul borsasındaki (BİST) yabancı yatırımcıları önemli ölçüde kayba uğrattı. Herkes gibi, 133 gün önce atanmış, Erdoğan’a sadakati ile bilinen Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasını hiç beklemeyen, 18 Mart’ta yapılan 2 puanlık TL faiz artışından da memnun görünen yabancı yatırımcılar şoke oldular. Yabancı yatırımcılar, bu kaotik değişimden uğradıkları zararla Türkiye’ye yatırımda bundan sonra çok ihtiyatlı davranacağa, bir Türk atasözünde söylendiği gibi, “Sütten ağızları yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyeceğe” benziyorlar.
Merkez Bankası’nın 18 Mart’ta en az 1 puan faiz artıracağından tüm kamuoyu gibi ümitli olan, karar günü 2 puan faiz artışını görünce de memnuniyetleri daha da artan yabancı yatırımcıların, TCMB verilerine göre Türkiye’de hisse senedi ve devlet tahvillerine 12-19 Mart haftası 500 milyon dolara yakın yeni yatırım yaptıkları anlaşılıyor. Yabancıların bankalara yaptıkları swaplar (takas işlemleri) ile 1,3 milyar dolarlık sıcak para da getirdikleri görüldü.
Ancak Merkez Bankası yönetiminde yaşanan gece yarısı değişikliğinden sonra devlet tahvili faizlerinin artması, hisse senedi fiyatlarında yaşanan dramatik düşüşler ve Türk lirasının yüzde 10’dan fazla değer kaybetmesi sonucu yaşanan depremde, yabancı yatırımcılar enkaz altında kaldılar, önemli oranda zarar ettiler.
Yabancı yatırımcıların Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerinde, devlet ve özel sektör iç borçlanma kağıtlarında ve bankalarda TL ve döviz mevduatı olarak tuttukları portföyleri, bir başka deyişle “yabancı sıcak para” 12-19 Mart haftasında 70,7 milyar dolar iken kaotik hafta sonu sonrası henüz ölçülemeyen önemli bir erimeye uğradı.
“Yabancı sıcak paranın” Türkiye’deki portföylerinin 28,9 milyar dolarlık kısmı hisse senetlerinden, 10,2 milyar dolarlık kısmı kamu ve özel sektör iç borçlanma kağıtlarından ve 31,6 milyar dolarlık kısmı da bankalardaki döviz ve TL mevduatlarından oluşuyor. Bu arada, yabancı bankaların Türkiye’deki bankalarla yaptıkları swapların ise söz konusu haftada 24 milyar dolara yükseldiği tahmin ediliyor. Swaplarla birlikte 95 milyar dolara yaklaşan Türkiye’deki yabancı sıcak paranın, altında kaldığı enkazdan ne kadar zarara uğradığı, önümüzdeki günlerde özellikle mart ayı ödemeler dengesi verileri mayıs ortasında açıklandığında daha net anlaşılacak.
Ancak 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de açıklanan Merkez Bankası başkan değişikliği talihsiz kararıyla, Türkiye’nin risk priminin kaos günleri sonrası yüzde 50’nin üstünde artarak sürekli tırmanması, yabancıların güveninin nasıl sarsıldığını anlamak açısından önemli bir gösterge.
Erdoğan’ın 6 Kasım 2020’de dolarlaşma doludizgin ilerlerken piyasalara güven verme kaygısıyla, bankacılık deneyimi olmadığı halde Merkez Bankası başkanlığına getirdiği eski Maliye Bakanı Naci Ağbal’ı, tam da işini yapıp TL faizlerini artırarak dolarlaşmayı yavaşlatmışken hiç kimsenin ummadığı şekilde 20 Mart 2021’de görevden almasına ve yerine kendisi gibi “düşük faiz “ yanlısı adı sanı pek duyulmamış bir ismi, Şahap Kavcıoğlu’nu getirmesine kimse bir anlam veremedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı Finans Ofisi Başkanı Göksel Aşan’a bu soru yöneltildiğinde, Aşan ancak şöyle konuşabildi: “Merkez Bankası Başkanı’nı değiştirmek Cumhurbaşkanımızın bir tasarrufu. Ne sebeple yaptığı sadece Cumhurbaşkanımızın bilgisi dâhilindedir. Eğer Cumhurbaşkanımız ihtiyaç görürse nedenini paylaşır.”
Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından Cemil Ertem’in, Naci Ağbal’ın görevden alınmasından sonra yaşananlara ilişkin görüşü ise şöyle: “Merkez Bankası başkanlarının bu kadar sık değişmesi belki ekonomi dışı bir beyin jimnastiği olabilir…”
Erdoğan’ın Merkez Bankası operasyonunda son halkayı ise 30 Mart’ta Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya’yı görevden alması oluşturdu. Bu kararın ardından dolar/TL yeni bir sıçrama ile 8.30 TL’yi geçti.
Kimsenin akıl sır erdiremediği bu anlık kararlar, elbette tüm yatırımcıları bir futbol terimiyle “ters köşeye yatırdı”. Hem kamunun ağır zararları oldu hem de yerli ve yabancı yatırımcıların. Türkiye’nin özellikle dış kaynağa ihtiyacı, yabancı yatırımcı girişine bağımlılığı, yabancıların uğradığı zararı ve onların hissiyatlarını daha önemli kılıyor.
Sadece 19-26 Mart haftasında, oluşan güven krizinin etkisiyle dolar fiyatı 7.25 TL’den 8.14 TL’ye çıkarak yüzde 12 arttı. Artış, avro/TL’de yüzde 11’i buldu. Aynı zaman diliminde Borsa İstanbul endeksi yüzde 13 geriledi. Türkiye’nin risk primi 300’den 461’e çıkarak yüzde 54 arttı. TL faizlerin artışıyla 10 yıllık tahvil faizi de yüzde 14’ten yüzde 19’a çıkarak yüzde 35 arttı.
Bu sert artışlar, belli ölçülerde Ağbal’ın Merkez Bankası başkanlığına, yerinde yapılan TL faiz artış kararlarına güvenerek Türkiye’den çekilmeyen, hatta belli ölçülerde giriş yapan yabancıları bir gecede derinden sarstı. 2020 biterken toplamı 79 milyar doları bulan yabancı sıcak para stoku, 19 Mart’ta, yani malum operasyon öncesi 95 milyar dolara kadar çıkmıştı. Yabancıların borsadaki hisse senedi yatırımlarının değeri 19 Mart’ta 29 milyar dolar tutarındaydı ve dolar/TL 7.20 dolayındaydı. Mart ayı biterken dolar/TL 8,30 basamağına iyice yerleşti. Yabancı hisse senedi stokları, bu süre veri alındığında yüzde 15 kayba uğramış durumda. Devlet kağıtlarındaki 10 milyar doları aşan yatırımın da bu sürede önemli bir kayba uğradığı açık. Kayıplar, aylık veriler açıklandığında daha net görülebilecek. Ama böylesine “ters köşeye” yatırılmış olmak, birçok yabancı yatırımcı açısından hazmedilebilir değil. Bu türbülansın etkisiyle mart ayı biterken 470’e merdiven dayayan risk pirimi (CDS) artışının yol açacağı faiz maliyeti el yakacak.
Yabancılara ait doğrudan yatırımların değeri, Ocak 2021 kurları ile 201 milyar dolardı ve onun da kur ve hisse senedi düşüşleri ile önemli varlık değer kayıplarına uğradığı açık. Doğrudan yabancı yatırımlardaki kayıpları da önümüzdeki ayların “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” verilerinden görmek mümkün olacak.
Erdoğan’ın ekonomik intiharı olarak kabul edilebilecek Merkez Bankası yönetimindeki sık ve keyfi değişiklik kararları, yabancı yatırımcının hem portföy, hem doğrudan yatırım isteğini hızla azalttı gibi. Bundan sonrası için Türkiye ile ilgili olumsuz algı, tamir edilmesi çok zor biçimde bozulmuş görünüyor. Yabancı yatırımcıların bundan sonrasında belki de yüksek kurlara rağmen çıkmak için her fırsatı değerlendireceklerini, doğrudan yatırımlarını belki de devretmek, satmak isteyeceklerini, yeni girişler konusunda ise hiç acele etmeyeceklerini söylemek mümkün.
Yabancılardaki bu soğumanın Türkiye’de döviz arzını daraltarak kur yükselişlerine ivme katması çok muhtemel. Merkez Bankası rezervlerini sıfırlamış Erdoğan yönetiminin bu durum karşısında elinde ne hamle kaldığı, doğrusu büyük merak konusu.
Kaynak: Al Monitor
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.