Ve tarihin en kanlı saldırılarından olan 10 Ekim Ankara Katliamı’ndan sorumlu “firari” IŞİD’li sanıkların davası 19 Mart Cuma günü görülecek. “Adalet istiyoruz” denildiği için ertelenen bu duruşma, belki de bütün vicdanlar için bir sınav olacaktır
IŞİD’in Türkiye’de gerçekleştirdiği saldırıların sayısına baktığımızda, Suriye ve Irak’ı cehenneme çeviren cihatçı terörün sıçradığı ülkeler arasında en üst sırada yer alan ülkenin Türkiye olduğunu görürüz. IŞİD ve bilumum türevleri üzerinden yürütülen vekâlet savaşı, bir dönem sonra Suriye’de yakılan ateşi, “asillerin” ülkesine taşıdı. Ancak cihatçı vekilleri destekleyen bu asillerin hiçbirinin ülkesinde bu denli IŞİD tehdidi görülmedi. 2015-2017 yılları arasında IŞİD’in Türkiye’de gerçekleştirdiği saldırıların hiçbiri önlenemez değildi ve bu yüzden dünya basını sıklıkla “IŞİD’e gösterilen müsamaha” şüphesine yer verdi. Dahası, “Türkiye-IŞİD ilişkileri” üzerine sayısız haber ve analiz yer aldı. Hepsine yönelik olarak toptancı bir yok sayma ya da “Bunlar asılsız iddialardır” deyip geçiştirme tavrı sergilendi. Fakat Türkiye’de IŞİD militanlarının rahatlıkla cirit atmalarından bahsedildiğinde “muktedirler” bir yandan kızıyorlar, diğer yandan IŞİD’in Türkiye’deki eylemlerinin cezasız kalması konusunda hep suskunlar… Buna karşın bu ülkede IŞİD ile ilişkiler üzerine kıyısından köşesinden yazan herkesin yakasına yapışıldığı biliniyor. Bunlarda biri de benim… “Tekmili Birden IŞİD” kitabımdan dolayı çok sayıda dava açıldı ve her dosyaya ceza vermekte en ufak bir tereddüt yaşanmadı. Şu anda bunu gündeme getirmemin sebebi şu: Kitapta yüzlerce kaynak yer almasına rağmen İHH’sından damada, kardeşten oğula ve enişteye kadar herkes tazminat ve ceza davaları açtı, IŞİD hariç! Her davaya ceza yağdırıldığını belirtmeye gerek yok. Ne ki, IŞİD’le anılmayı zinhar kabul edilemez gören bir tutum var! Yakın zamanda hala devam eden tazminat davasının duruşması oldu, eşzamanlı olarak Ankara’da da 10 Ekim Katliamı’nın IŞİD’li sanıklarının davası görüldü. Bir tarafta “IŞİD’le ilişkilerin kayda girmemesi için” yazarı cezalandırma kararlılığı, diğer tarafta tarihin en kanlı katliamını gerçekleştiren IŞİD’lilerin yargılanmasının her açıdan yokuşa sürülmek istenmesi…
10 Ekim Ankara Katliamı, IŞİD’in ilk eylemi değildi, son da olmadı. Diyarbakır ve Suruç katliamları olmuştu ve hepsi engellenebilir saldırılardı, buna rağmen ardından Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısı gerçekleşti. Bu yüzden göz göre göre “geliyorum” diyen bir katliamdı 10 Ekim… Belleklere kazınan acı çığlıklarının yanı sıra, dönemin siyasi muktedirlerinin bu saldırı sonrasında elde ettikleri siyasi avantajlarla ilgili sözleri de kulaklara küpe gibi asılı kaldı. Ve dava sürecinde yaşanan tuhaflıklar da… Bilindiği üzere 10 Ekim Ankara Katliamı’nın tutuklu sanıklarına çeşitli cezalar verilerek ana dosya kapandı. Ama hiçbir kamu görevlisine dokunulmadan! Sanki bu IŞİD’liler hiçbir engelle karşılaşılmayacak bir çöle girmiş ve rastgele mola verdikleri bir yerde kendilerini patlatmış gibi! Öyle ya, kamu görevlilerinin sorumlu tutulmayacakları bir nizamsızlık ancak sahipsiz çöllerde olur. Ama eğer “Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunları, kamu kurumları ve kamunun muktedir görevlileri var” diyorsak, bunlardan habersiz cirit atacak bir tane IŞİD’liden söz etmek imkânsız. Ne var ki 10 Ekim Ankara Katliamı davasında kamu nizamı ya da kamu görevlileri yokmuş gibi davranıldı ve hiçbir kamu görevlisine ucu dokunmayan bir yargılama ile dosya kapandı. Şu anda görülen dosya, sadece “firari” sanıklarla ilgilidir.
Bu ülkede şuna tanık oluyoruz: Eğer sosyal medyada hoşa gitmeyen bir paylaşım yaparsanız, “çok ince” bir takip sonucu bulunursunuz ve hakkınızda “ne gerekiyorsa” hemen yapılır! Ya da en son Feminist Gece Yürüyüşü’nde olduğu gibi, herkesin ağzı maskeliyken, “zıplama temposuna göre” tespit edilir ve bir ev baskınıyla gözaltına alınırsınız. Ama IŞİD’li “firari” sanıklar nedense hiçbir şekilde bulun(a)mıyor! Dosya avukatlarının aktardıklarına göre, bu “firari” sanıklar, kendileri hakkında “firaridir” hükmü verilene kadar teknik takibe alınmış, telefon görüşmeleri dinlenmiş, her türlü hareketlilikleri izlemedeymiş… Ve sonra birden firari oluvermişler! Peki, bunlar gerçekten izine rastlanamayacak kadar kendilerini buharlaştırdılar mı? Belki buna inanmamız isteniyor ama yakın zamanda “MİT’in kara kutusu” olarak bilinen ve sözde aranan “firari sanık” Heysem Topalca vakasında gördük göreceğimizi. Meğer “özgür firari” imiş! Her yere seyahat ediyor, sınırları onlarca kez girip çıkıyor, ama “firari”! Yakın zamanda ortaya çıktığı üzere Heysem Topalca örneğinin bize kanıtladığı şey şu; eğer istenirse, bu ülkede firari firari gezebilir, firari firari her şeyi yapabilirsiniz… Sadece resmi olarak bildirdiğiniz ikametgâhınızda kalacak kadar düşüncesizlik etmeyin yeter! Çünkü 10 Ekim Ankara Katliamı’nın bu “firari” sanıkları, sadece bildirdikleri ikametgâh adreslerinde bulunmadıkları için dosyaya “firari” olarak kaydedildiler…
Bütün bunlara rağmen son duruşmada yine akıllara durgunluk veren bir süreç yaşandı. Davaya 4,5 yıldır bakan mahkeme heyeti, son anda savcısıyla birlikte değiştirildi. Yeni heyetin dosyayı inceleme imkânı olmadan duruşma yapıldı, ancak ilk kez “firari” sanıklardan birinin eşi tanık olarak dinlenecekti ki, birden ortalığı bir telaş sardı. Tanığa ne sorulsa, sanık avukatı tarafından cevap vermemesini tembihleyen bir müdahale oldu. Derken acılı bir babanın “Adalet istiyoruz” demesi üzerine mahkeme heyeti kızdı ve salonu terk etti. İnanılması güç ama gerçek. İlk defa duruşmaya getirilen tanık sorgulanırken duruşma erteleniyor. Şimdi akıllara şu sorular gelmez mi? Tanığın vereceği cevaplardan mı çekinildi? Bu sorulara cevap hazırlaması ya da “direktifler” alması için tanığa süre mi tanındı? Tanık, sorgusunu bozan sanık avukatına kızmayıp, bir babanın “Adalet istiyoruz” demesi mi duruşma düzenini bozdu gerçekten? Bu ve daha nice soru var zihinlerde, ama hala kanlı eylemlere karışan IŞİD’lilerin yargılanacağına inanmak istiyoruz bu memlekette… Aksi takdirde uluslararası medyanın gündeminde “IŞİD’le arasına mesafe koymayan bir ülke” olarak kalacağız. Beş-altı yıldır Türkiye ile ilgili bu yönde yazılar yazılıyor. Çok eskiye gitmeye gerek yok, son iki yılda çıkan başlıklara bakmak ve bunlardan birkaç örnek vermek yeterlidir:
Ahbar el-Yevm: “Sızan belgeler, Türkiye’nin terör örgütü IŞİD’e silah ve mühimmat desteğini ortaya koyuyor.”[1]
El-Vatan: “Türkiye terör örgütü IŞİD’i finanse eden bir lojistik merkezdir.”[2]
Cedid el-Arab: “IŞİD’in Türkiye’deki 100 milyon dolarlık hikâyesi nedir? ABD Hazine Bakanlığı’nın bir raporuna göre, terör örgütü IŞİD’in Türkiye’de tahmini 100 milyon dolar nakit rezervi var.”[3]
DW Arapça: “Türkiye ve IŞİD… Birçok ilişkinin gizemi çözülüyor.”[4]
Daha bunun gibi çok fazla başlık var. En çok da Suriye’nin kuzeydoğusundaki kampta tutulan IŞİD militanlarının eşlerinin “tercihen” Türkiye’de yargılanmak istemeleri, IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin Türkiye’nin yanı başındaki İdlip’te saklanıyor olması, keza IŞİD lideri ABD tarafından hedef alındıktan sonra ablası ve eniştesinin yine Türkiye sınırına yakın Azez’de tutuklanması ve daha birçok şey… Dünya basını El-Bağdadi’nin saklanmak için neden Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgeyi güvenli bulduğunu da sorguluyor… Yani Türkiye’nin “IŞİD ile imtihanına” gözcülük edenler çok. Ve tarihin en kanlı saldırılarından olan 10 Ekim Ankara Katliamı’ndan sorumlu “firari” IŞİD’li sanıkların davası 19 Mart Cuma günü görülecek. “Adalet istiyoruz” denildiği için ertelenen bu duruşma, belki de bütün vicdanlar için bir sınav olacaktır. Saat 10’daki bu sınavın adresi, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonu…
IŞİD’le ilgili gerçekleri yazan herkese ceza vermek yerine, gerçekten “IŞİD’le hiçbir bağınızın olmadığını” ispatlama fırsatı veren bu katliam davalarında sorumluluğu olan herkesi hukukun gerektirdiği şekilde yargılayın! İşte sınav budur. 19 Mart’ta yeniden AKP’nin IŞİD’le imtihanına “sınav gözetmenliği” yapacak ve “Adalet istiyoruz” demekten vazgeçmeyeceğiz…
Dipnotlar:
[1] https://m.akhbarelyom.com/news/newdetails/3208119/1/%D9%88%D8%AB%D8%A7%D8%A6%D9%82-%D9%85%D8%B3%D8%B1%D8%A8%D8%A9-%D8%AA%D9%83%D8%B4%D9%81-%D8%AF%D8%B9%D9%85-%D8%AA%D8%B1%D9%83%D9%8A%D8%A7-%D9%84%D8%AA%D9%86%D8%B8%D9%8A%D9%85-%D8%AF%D8%A7%D8%B9%D8%B4-%D8%A7%D9%84%D8%A5%D8%B1%D9%87%D8%A7%D8%A8%D9%8A-%D8%A8%D8%A7%D9%84%D8%A3%D8%B3%D9%84%D8%AD%D8%A9-%D9%88%D8%A7%D9%84%D8%B0%D8%AE%D8%A7%D8%A6%D8%B1..-%D9%81%D9%8A%D8%AF%D9%8A%D9%88
[2] https://www.elwatannews.com/news/details/5267102
[3] https://arabsnew.com/news/%d9%85%d8%a7-%d9%82%d8%b5%d8%a9-%d8%a7%d9%84%d9%80100-%d9%85%d9%84%d9%8a%d9%88%d9%86-%d8%af%d9%88%d9%84%d8%a7%d8%b1-%d9%84%d8%af%d8%a7%d8%b9%d8%b4-%d9%81%d9%8a-%d8%aa%d8%b1%d9%83%d9%8a%d8%a7%d8%9f/
[4] https://www.dw.com/ar/%D8%AA%D8%B1%D9%83%D9%8A%D8%A7-%D9%88%D8%AF%D8%A7%D8%B9%D8%B4-%D8%B9%D9%84%D8%A7%D9%82%D8%A9-%D9%8A%D9%83%D8%AA%D9%86%D9%81%D9%87%D8%A7-%D8%A7%D9%84%D9%83%D8%AB%D9%8A%D8%B1-%D9%85%D9%86-%D8%A7%D9%84%D8%BA%D9%85%D9%88%D8%B6/a-51132824
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.