İşçiyi cahillikle itham eden, nobran ve pervasız tavırların sahipleri anlamalı ki, belediye işçisinin mücadelesi hak mücadelesidir. Hak mücadelesi bir kez başladı mı, yalnızca mücadelenin o anki öznesini politikleştirmez. Toplum katmanlarının hepsinde bir dalgalanma, silkinme yaratır. Bu bağlamda belediye işçilerinin mücadeledeki kararlılığı toplumun her kesiminde yankı bulacaktır
Kadıköy Belediyesi işçilerinin uğradığı sosyal medya linçi, içinde yaşadığımız toplumun politik tercihleri ve söylem geliştirme alışkanları üzerine düşünmemizi sağladı. Sonrasındaki grev kararlarında da benzer şeyler yaşandı, yaşanıyor.
George Orwell romanını çağrıştıran bir karamsarlığın içinde debelenmeye gerek yok. Politik tercihler, söylemler değişir ve dönüşür. Bunu da sağlayacak olan öncü işçiler, akademisyenler, üniversite öğrencileri ve çağına tanıklık edip aktör haline gelen aydınlardır. İş ki özneleşmeyi bırakmayalım. İş ki toplumsal muhalefet dinamikleri, mührü elinde tutan her seviyeden iktidarın işaretiyle sıraya girmesin. İş ki, muktedirin haklı olduğu için değil güçlü olduğu için muktedir olduğunu unutmayalım. Haklıyız, unutmayalım.
Birbiri ardına belediyelere asılan grev kararlarını komplo teorileriyle süsleyip işçi linçi organize eden sosyal medya canavarlarına meseleyi anlatalım…
(Canavar ya da trol demekte sakınca görmüyorum. Yayılan yaygaranın kaynadığına baktığımızda takma isimler ve yenice icat edildiğini düşündüğümüz trol hesaplara rastlıyoruz. Trol hesaplarla sosyal medyada işçilere karşı kampanya başlatmak da fazlasıyla AKP işi. Acaba onlar mı yaptı?)
Hayatı işler halde tutan belediye işçilerine karşı “okumuş, tahsilli orta sınıf kibri” de, kendini sınıf atlama masalına kaptıran arkadaşların köpürttüğü bir durum. Kibrin alazında yankılanan hınç kelimelerinin yönelmesi gereken yer düzenin kendisidir. Güvencesiz ve geleceksiz hale getirilen kitlelerin öfkesini yan yana aynı zorlukları çeken yekdiğerine yöneltme becerisi de ziyadesiyle gerici haslettir. Evet, gerici. Gerici kelimesi, yobaz takkesinin simgelediği imajla sınırlı bir anlam taşımaz. Her boyutta, tüm toplumsal kesimler için indirgemeci kestirimlerde bulunup, ilerlemeyi tek bir kişi ya da kurumun iki dudağı arasından çıkanlara bağımlı hale getirmeye çalışmak da gericiliktir.
Meseleyi haber bültenlerinden ve Twitter’dan takip edenler için kısaca özetleyelim. Şu aralar tartışmalara neden olan TİS süreçleri daha önce taşeron olan belediye çalışanlarını kapsıyor.
2018’in Nisan ayında belediyelerdeki taşeron işçiler KHK ile belediye şirketlerine geçirildi. Bu geçiş esnasında çoğunlukla asgari ücretin yüzde fazlası biçiminde ücretlerle çalışan işçilerin hakları budandı. Şöyle ki, bu ücret rejimi devam etseydi, asgari ücretin yüzde otuz fazlası alan bir belediye işçisi, yol-yemek paralarının eklenmesiyle (2825 + yüzde otuz fazlası + yol yemek parası) takriben 4400-4500 lira maaşı her ay alıyor olacaktı. Haftalık 40 saat çalışmanın kazanıldığı belediyelerde haftada beş gün, sekiz saat çalışıp 4500 lira civarında bir gelir elde eden işçi özgür TİS yapma şansı elde ettiği anda cüzi bir zamla enflasyon karşısında ezilmemiş olurdu. Lakin şu an bu örnekteki işçinin eline yol-yemek-AGİ dâhil en fazla 3200-3300 lira para geçiyor. Tabii ki daha önce asgari ücretin yüzde 40-50-60 fazlası alan arkadaşlarımızın kaybı çok daha fazla.
Belediye işçisine yapılan tekliflerin bir kısmı taşeron çalışma biçimindeki ücretlerin altında kalıyor. KHK ile hakları budanan ve özgür TİS yapmayı yaklaşık üç yıldır bekleyen bir belediye işçisi için durumun ne olduğunu düşünün. Bu durum karşısında belediye işçisinin kurduğu cümle şudur: “Devlet KHK ile bana eşeğimi kaybettirdi, belediye eşeği geri bulmama izin vermiyor”
Bu paralarla da bir hayat sürdürülebilir diyenler de olacaktır. Bu arkadaşların yazının devamını okumasına lüzum yok.
Politik söylem geliştirmeyi manipülasyonla bir tutan bir ortamdayız. Bunu gerçeğe en fazla yaslanma iddiasında olması gereken sosyal demokrat politikacılar da yapıyor. Daha da acı olan, mensubu olduğu partinin kitle tabanını oluşturan kitleyi nesneleştirerek edilgenleştirmeye çalışan politikacı-yönetici sınıfın ana akım siyasetin solunda da geniş yer kaplaması.
TİS görüşmeleri, belediye işçisinin geleceğine ve emeğine sahip çıkma olanağına sahip olduğu yegâne mevzidir. Bu mevziden çekilmesini istemek, geleceğine, emeğine ve varoluşuna ihanet etmesini istemek kimsenin haddi değildir.
Çeşitli şekillerde eylem kırıcılık yapmaya çalışan siyasi zümre AKP’lileri andıran bir üslup kullanır oldu. Bu nobranlığın, pervasızlığın yönü sağcılaşmaya, muhafazakârlaşmaya doğru ilerliyor. Kendi kitle tabanını oluşturan bilinçli işçilerden beklenen biat. Bu anlayışın uzantısında işçinin hak almasına yer yoktur, muktedir olsa olsa ihsan eder.
Toplumsal muhalefet dinamiklerinden en önemlisi olsan sendikaları biat kültürünün egemen olduğu kurumlar haline getirmek ülkenin geleceğine ihanettir. DİSK’li işçiler içinde yaşadığı toplumun geleceği için de sorumluluk almaktan çekinmez. İçinde bulunduğumuz süreçte, belediye işçisinin direnişi, uyanan toplumsal muhalefetle uyumlu ve onun bir parçasıdır.
Tüm olumsuzluklara, hukuk düzenin dayattığı imkânsızlıklara rağmen, DİSK’e yakışan eylemlerin arkasında durmaktır. DİSK’in kendi içindeki tartışmalar; biz üyesi işçilerin yoğun eleştirileri de kanıtlar ki, ülkede işçinin yaslanabileceği tek dinamik DİSK.
Çift taraflı basınç dinamikleri; bahaneler!
Meselenin çift taraflı açmazları var. Belediye işçileri, çalıştıkları kurumların içinde bulunduğu finansal-mali açmazları çözümleyecek zekâ ve muhakeme yeteneğine sahiptir. Belediye bürokratların söylediği türden bir ‘anlamama’ sorunumuz yok.
Evet, belediyelerin hem genel bütçeden aldıkları pay hem de kendi gelirleri gittikçe azalmıştır. Kaynakların geçmişe oranla daha kısıtlı olduğu gerçeğini inkâr etmiyor, görmezden gelmiyoruz. Sorun şudur: Var olan imkânlar dâhilinde bütçe oluşturulurken belirlenen önceliklerin içinde işçinin hayatı yok. Mesele politik, idari ve mali öncelikleri işçinin hayatından başlayarak güncellemeye çalışan bir iradeye sahip olunmaması.
Bunu tahlil edip somutlamak isteyen arkadaşlara belediyelerin Sayıştay Denetim raporlarını incelemelerini tavsiye ederim. Az buçuk hesap yapmayı bilen herkes önceliğin nereye verildiğini net bir şekilde görecektir.
İşçiyi cahillikle itham eden, nobran ve pervasız tavırların sahipleri anlamalı ki, belediye işçisinin mücadelesi hak mücadelesidir. Hak mücadelesi bir kez başladı mı, yalnızca mücadelenin o anki öznesini politikleştirmez. Toplum katmanlarının hepsinde bir dalgalanma, silkinme yaratır. Bu bağlamda belediye işçilerinin mücadeledeki kararlılığı toplumun her kesiminde yankı bulacaktır.
İşçiyi hayatına sahip çıkma iradesinden yoksun kılmaya çalışmak kimsenin haddi değildir.
Direnen, hakkını arayan herkese selam olsun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.