“Güle Batır Öfkeni”. 2018 yılında basılmış bir şiir kitabı. Manos Yayınları’ndan çıkan kitap, uzun zamandır toplumsal mücadele içerisinde ele alınabilecek, ben-biz diyalektiğine temas eden, toplumsal gerçekçiliğin yeni arayışlarında gezinen şiirleri arayan ve sıkça karşılaştığı bol üç noktalı, melankolik şiirlerden pişmanlıkla ayrılan beni oldukça mutlu etti
Bir süredir sendika.org’da kültür-sanat ve toplumsal mücadele bağlamında çok az yazı yayımlandığını görüp “Yazmak lazım,” diyordum. Hayıflı kişinin sorumluluğa ortak olması gerekliliğini hatırlayıp ben de paslı kalemimi WD-40’layacak bir hareket ve tedavi planı olarak ‘yazma’ya karar verdim. Uzun süredir yazmayan pek çok insanın başına geldiği gibi yazmaya oturunca aklıma yazmak için çok hacimli, iddialı şeyler geldi. Kalemin pasının zihinde yarattığı enfekte atmosferden çıkıp en yakınındakini yazmak, daha doğrusu en yakındaki bir ‘şey’ ile yazma fikri üzerinden tekrar karşılaşmak gerekiyordu. Öyle de oldu.
Önceki akşam ev arkadaşım bir şiir kitabıyla geldi eve: “Güle Batır Öfkeni”. 2018 yılında basılmış bir şiir kitabı. Özge Sönmez yazmış, DİSK/Gıda-İş de basımına destek olmuş. Bu kadarı bile çok yeterliyken bir de “Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir Ödülü”ne layık görülmüş bu kitap. Ödüller konusunda çekinceli bir yaş grubunun mensubu olarak daha çok Sennur Sezer’in isminin yaşatılıyor olmasına sevinsem de Manos Yayınları’ndan çıkan bu kitap, uzun zamandır toplumsal mücadele içerisinde ele alınabilecek, ben-biz diyalektiğine temas eden, toplumsal gerçekçiliğin yeni arayışlarında gezinen şiirleri arayan ve sıkça karşılaştığı bol üç noktalı, melankolik şiirlerden pişmanlıkla ayrılan beni oldukça mutlu etti. Kitabı okuyunca, okutma sorumluluğu da omuzlarıma ağırlık taşımadan bindi.
Yazının buradan sonraki bölümü, kitabı edinmeniz ve okumanız için sizde istek yaratmalı sanırım. Önce biraz yazara dair yazayım.
“Güle Batır Öfkeni”, halen Fransız dil eğitimi alanında akademisyenlik yapan Özge Sönmez’in “Geceyi İlikler Gidersin” ve “Derine Gömdüler Sabahı” kitaplarından sonra 3. şiir kitabı olmuş. Bu kitaptan sonra bir de geçen yıl yayınladığı “Suya Bırak Sızını” kitabı var. Bu 4. kitabını da yazar Bekir Yurdakul şu dizeleri alıntılayarak tanıtmış:
“ne güzel müzikler dinliyorsunuz/ (…)
benim müziğim sessizlik
kulaklarını kestiler daha dün kör bir bebeğin/
ben sizi bunlarla rahatsız etmeyim” [1]
Mecburen o kitabı da edineceğim. Tamam, “Aynası iştir kişinin…” ama lafa da bakmalıyız ki, birazdan okuyacağımız ve içimize işleme potansiyeli bulunan dizelerin ortaya çıkışına dair anlamlandırma faaliyetimize güç katalım.
Kitabın ismindeki ‘gül güzellemesi’ başta, dilin tarihsel akışı içerisinde eskide kalmış bir kullanım gibi geldi bana da. Ama kitabı bitirip yazarın röportajlarına bakınca sakinledim. Şair, Evrensel Gazetesi’ndeki röportajında “bir metafor olarak gül” üzerine soru soran İsmail Afacan’a diyor ki:
‘Gül’ ilk bakışta gerçekten çokça kullanılmış ve eskitilmiş bir imge gibi duruyor. Haklılık payı da büyük… Şiir sınırlı sayıda sözcükle sonsuz bağlar yaratma sanatıdır bana göre. Dolayısıyla, sözcüğü nasıl kullandığınız çok önemli. [2]
Yine aynı röportajda sanatçının ya da belki kendisinin toplumsal olaylarla ilişkisini şöyle ele almış:
Toplumsal gelişmelere duyarsız kalınabilir mi bilmiyorum. Bu, en azından benim becerebildiğim bir şey değil. Sanatçı-özne; vicdan, sorumluluk ve duyarlılıktan oluşan bir kalptir bana göre.
Böyle cümleleri, Instagram ‘keşfet’lerinde ‘reis’in doğum günü için story kuyruğuna girmiş sanatçıların profillerinden çıkıp okuyunca lezzeti bir başka oluyor.
Şair Özge Sönmez’in bu yazıda odaklandığım kitabı olan “Güle Batır Öfkeni”de dikkatimi çeken satırları da buraya taşımalıyım. Böylece kitapta, kitabın ismine ve arka kapağına taşınmış birkaç ilgi çekici imge ve satırın büyüsünün, kitabı raftan alıp inceleyen olası okuyucuda yaratabileceği yanılsamadan çok daha fazlasıyla karşılaşacağınıza dair fikrimi çamaşır ipinden sarkıtmış olurum. “dünya tekleyen bir kalptir” şiirinden:
(…)
dünya analar doğuruyor
analar neler doğuruyor
uyusun da büyüsün diye
idam ipini elinde gezdiren çocuklar
alnında ‘kurşun eriten’ çocuklar(…)
Sanatta ‘Toplumsal Gerçekçilik’in ayna tarafı bu olsa gerek. Yani içinde bulunduğumuz gerçekliği anlatma görünümlü yanılsamalı aynaların yerine, Yılmaz Onay’ın ünlü deyişiyle “gerçekten gerçek[3]” aynalar oluşturmak. Ardından bu ‘gerçekten gerçek’ aynaları ya da daha doğrusu aynanın gösterdiği gerçekliği de kırmak gerekecek. İşte bu tamamlanma için şair Özge Dönmez’in kitabından çekiç işlevli bir kuple de alıp yazıyı bitireyim; şairin “kurşun sizin, yara bizimdir” şiirinden:
(…)
çürüyen evlatlarımıza çığlıktır açan çiçekler
aynaya bakarken sıkılan diştedir hesabımız
nefesi Azrail’den önce çekip çıkarana
sorulacak hesap, beklemekte sıkılı yumrukta
yıkılmayan hiçbir taht yoktur dünya sarkacında(…)
Dipnotlar:
[1] https://www.evrensel.net/haber/414429/bir-cigliktir-bu-sizi
[2] https://www.evrensel.net/haber/360344/dunyayi-sorumluluk-duygusu-vicdan-ve-emek-guzel-kilacak
[3] Gerçekçilik, Yeniden!, Yılmaz Onay, Yordam Kitap, 2012