Para azaldığında her ne kadar söylem emekten yana da olsa ilk tasarruf emekçilerden oluyor. Bir gazete sayfa azaltıp daha az iş yapmayı deneyebilir ama sonsuz sayfaya sahip internet siteleri bu imkana sahip değil. Az kişiyle çalışmanın tek sonucu haberin kalitesizleşmesi olacaktır. Ama gel gör ki kirayı ödemezsen binadan çıkartırlar, faturayı ödemezsen elektriği keserler, internet faturasını ödemek ise olmazsa olmaz. Peki çalışanların maaşını ödemezsen?
Gazeteci Murat İnceoğlu, basınevi’nde yayımlanan “Yayında alternatif, işleyişte ana akım olunur mu?” başlıklı yazısında, alternatif medya olma iddiasındaki yayınların ana akımın işleyiş kalıplarıyla hareket etmesini eleştirdi.
“Muhalif basın tanımı, kendini iktidar üzerinden ortaya koyuyor, yani iktidar değiştiğinde bir anda tüm siyasi tavrı ortadan kalkacak, belki de ‘yandaş’ olacak bir noktada duruyor. Peki ya alternatifler? Gerçekten ana akıma alternatif olabiliyorlar mı? İçerik olarak alternatif olsa da işleyiş olarak alternatif olabiliyor mu?” diyen İnceoğlu, kendi medyasını yaratma amacıyla yola çıkanların maddi yetersizlikler gerekçesiyle hem üretilen içerik hem de çalışanların hakları bağlamında ana akıma benzeştiğine dikkat çekti:
Para azaldığında her ne kadar söylem emekten yana da olsa ilk tasarruf emekçilerden oluyor. Bir gazete sayfa azaltıp daha az iş yapmayı deneyebilir ama sonsuz sayfaya sahip internet siteleri bu imkana sahip değil. Az kişiyle çalışmanın tek sonucu haberin kalitesizleşmesi olacaktır. Ama gel gör ki kirayı ödemezsen binadan çıkartırlar, faturayı ödemezsen elektriği keserler, internet faturasını ödemek ise olmazsa olmaz. Peki çalışanların maaşını ödemezsen? Maalesef çoğu zaman çalışmaya devam ediyorlar. Dünyaya bakışları nedeniyle, gazeteciliğe olan sevgileri nedeniyle ya da patronun “Biz de ….yiz” söylemine inandıkları için.
Sıkça ortaya çıkan duruma bakılırsa, birçok kişi sigortasız çalışıyor. Sigortayı geçelim bir telif sözleşmesi dahi yok ortada. Bazılarının “sana ne, devlet güvencesine ihtiyacımız yok çalışanlarımıza biz sahip çıkıyoruz” dediğini duyar gibiyim. Olabilir, baştan böyle anlaşılmış dahi olabilir, ama çalışanın ‘Hayır ben hakkım olanı istiyorum’ dediği anda bu anlaşma anlamını yitirir. O andan itibaren ne işverenin ‘yıllardır taviz vermeyen siyasi bakışı’ ne de diğer çalışanların aynı şartlarda çalışıyor olması önemli değildir.
Peki kapitali öyle veya böyle hallettik bu bizi alternatif yapar mı? İşte orada koskocaman bir ‘Hayır!’ geliyor. ‘Ben böyle istiyorum, böyle olacak’ demekle, ‘Bana biat etmeyenle çalışamam’ diyerek alternatif olunmuyor. Bu haliyle ancak ana akımdan farklı yayın yapan bir kurumun patronu olabilirsiniz. Yani aslında ana akımı yeniden üretirsiniz. Tıpkı “bağımsız film” gibi sunulup, aslında Hollywood’u yeniden üretmek gibi.
Gün geçtikçe alternatif olmak adına yola çıkanların bir kısmının ‘küçük akvaryumun büyük balığı’ olma sevdası, söz çalışanların haklarına gelince eleştirdikleri medya patronları ile kendilerini kıyaslamaları bile bu noktadan fersah fersah uzak olduğumuzu gösteriyor.
İnceoğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız!
Sendika.Org