Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri immünolog Prof. Dr. Vedat Bulut ile aşılama sürecini, toplum bağışıklığını, kapanmayı, CoronaVac aşısının etkililiğini, Birinci Basamak sağlık hizmeti veren Aile Sağlığı Merkezleri’nin sorunlarını ve mutant virüsleri konuştuk
Türkiye’de COVID-19 vaka sayısı 2 buçuk milyonu geçti. Ölüm sayısı ise 30 bine doğru gidiyor. CoronaVac aşısının ilk dozunun uygulanmasının ardından ise bir ay geçti ve ikinci doz aşılar yapılmaya başladı. Hafta sonu sokağa çıkma yasağının başladığı aralık başında Sağlık Bakanlığı verilerine göre günlük vaka sayısı 30 bin bandındayken Ocak başında günlük vaka sayısı 15 binlere, Şubat’ta da 10 binin altına geriledi. Günlük ölüm sayıları ise 250 bandından 100’lere düştü.
İngiltere, Brezilya ve Güney Afrika’da görülen mutant virüsler yine Sağlık Bakanlığı verilerine göre yılbaşı itibariyle ülkemizde de görüldü. Mutant virüsün vakalara nasıl bir etki yapacağı bilinmiyor. Aşının mutant virüse karşı koruyuculuğu da merak konusu.
Öte yandan aşılamanın sürdüğü günlerde, en büyük gündemlerden biri toplum bağışıklığı. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı aşılama programına yönelik taleplerinin merkezinde de bu var. TTB’nin aşı programına dair genel talepleri şöyle özetlenebilir:
- En kısa sürede en az 120 milyon doz aşıyla toplumsal bağışıklık sağlanmalıdır.
- Türkiye’de mutasyon analizleri Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanmalıdır.
- Coğrafi bölgelere göre ve yaş gruplarına göre hasta ve ölüm sayıları Sağlık Bakanlığı tarafından verilmelidir.
- Aşının doz başına ödenen para yurttaşların vergisinden ödendiğinden, bu ticari bir sır değildir ve açıklanmalıdır.
- Pandemide olduğu gibi aşılamada da sosyoekonomik desteklerle bölgesel ve her türlü eşitsizlikler giderilmelidir.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri immünolog Prof. Dr. Vedat Bulut toplum bağışıklığı, kapanma, CoronaVac aşısının etkililiği, birinci basamak sağlık hizmeti veren aile sağlığı merkezlerinin (ASM) sorunları ve mutant virüsler üzerine Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Toplum bağışıklığı nedir? Ülkemizde SARS CoV-2 virüsüne karşı “toplum bağışıklığı sağlandı” demek için hangi şartların sağlanmış olması gerekli? Toplum bağışıklığı yalnızca aşılama ile mi mümkün?
Toplum bağışıklığı bulaşıcı bir hastalığı geçirerek ya da varsa aşısını olarak toplumun önemli bir kısmının bağışık hale gelmesidir. Toplumun önemli bir kesitinin bağışıklık geliştirmesi halinde hastalığın aktarımında kesilmeler olduğundan dolayı hastalığın yayılımı durmakta veya yavaşlamaktadır. Toplum bağışıklığı özellikle bağışıklık sistemi yetmezliği olan veya bağışıklık sistemleri tedaviler nedeniyle bastırılan bireyler için COVID-19 gibi pandemi dönemlerinde yaşamsal bir korunma kalkanı olmaktadır.
Toplumda belli bir eşiğe ulaşan bağışıklık oranı hastalığın yok edilmesi açısından önem taşımaktadır. Örneğin çiçek hastalığı için uzun yıllardır uygulanan küresel aşı programları sayesinde 1977 yılında bu hastalık insanlık tarihinden silinmiştir ve çocuk felcinin iki yaygın suşunun da 2019 yılı içerisinde eradikasyonu (silinmesi) gerçekleşmiştir.
Bulaş hastalıkların tipine göre değişmekle birlikte genellikle bir toplumun yüzde 70-90 arasında bir kesiminin bağışık olmasının toplumsal bağışıklık için yeterli olduğu yaygın olarak kabul görmektedir. Bu COVID-19 için toplumun yüzde 70’ini ifade etmektedir. Hastalık yüzde 2-3 oranında ölümle sonuçlandığı ve özellikle yaşlı veya eşlik eden hastalıkları olanlarda daha ağır seyrettiği ve daha çok ölüme neden olduğu için aşılama en iyi yöntemdir.
CoronaVac aşısının Türkiye’ye geleceği duyurulana kadar kapsamlı kapanma talebi gündemde büyük yer tutuyordu. Ancak aşılama başladığından beri bu talep biraz daha geri plana atılmış gibi. 14-28 günlük kapanmanın gerekliliği devam ediyor mu? Tam kapanma da aşı gibi toplum bağışıklığının bir parçası olarak görülebilir mi?
TTB’nin 14-28 günlük toplumsal hareketliliğin kısıtlandığı ancak bireysel hareketliliğin ihmal edilmediği bir kapanma önerisi nesnel ve bilimsel verilerle varılan bir sonuçtur. Kapanma toplum bağışıklığı anlamına gelmemektedir. Kapanmayla Ro değerinin (bir kişinin virüs bulaştıracağı kişi sayısı) en alta çekilmesi hedeflenmektedir.
Sosyal devlet ilkeleri gereği bu dönem için ailelerin genel bütçeyle desteklenmesi, işçilerin, tüm çalışanların, esnafın devlet desteğiyle işlerine bir süre ara vermesi anlamındadır. Orta ve uzun vadede ekonomik olarak geri dönüşü olumludur. Ancak maalesef Türkiye’de ekonomik krizin üstüne pandemi gelmiştir ve hükümetin bütçesindeki para israf edildiği için bu önlemi almayı istemiyorlar. Böylece özellikle yoksul sınıfın ve işçilerin yaşamını tehlikeye atıyorlar.
CoronaVac aşısının Brezilya’daki üçüncü faz çalışmalarında etkinliği yüzde 50,38 olarak açıklandı. Aynı aşının Türkiye’deki üçüncü faz çalışmalarındaki etkinliği yüzde 91,25, Endonezya’daki ise yüzde 65,3 olarak açıklandı. Aşının koruyuculuğu noktasında en önemli faktör “etkinlik oranı” mı? Bu oranlara bakıldığında CoronaVac aşısının “etkili ve güvenli” olduğunu söyleyebilir miyiz?
Aşının koruyuculuk değeri iki temel faktöre bağlıdır. Birincisi etkinliği yani bireyde koruyucu antikor ve T hücre bağışıklık yanıtı oluşturması, ikincisi etkililiğidir yani toplumda genel bir koruyuculuk sağlamasıdır. Bu iki kavram farklıdır. Bu nedenledir ki değişik coğrafi bölgelerde, değişik yaş gruplarına ve sosyoekonomik kesitlere uygulayarak klinik olarak Faz 1-3 çalışmaları yürütülür.
“COVID-19 Aşısı Geliştirme ve Ruhsatlama-Endüstri Rehberi’’nde FDA bağlayıcı olmayan tavsiyeleri de içerecek şekilde aşının klinik öncesi ve faz (1-3) çalışmalarından üretim, dağıtım, güvenlik aşamalarına kadar düzenlemeler getirmiştir. Pandeminin küresel sağlıksızlıktaki etkisinin boyutu ve neden olduğu sosyoekonomik kriz nedenleriyle 2020 yılının Ekim ayında “COVID-19’u Önlemek İçin Aşılarda Acil Kullanım İzni-Endüstri Rehberi-EUA” yayımlamıştır. Bu belgede belgelendirme ve karar süreci hızlandırıldığı gibi Klinik faz çalışmalarının örtüştürülerek yapılmasına, çalışmaların hız kazanmasına yönelik tedbirler getirildi.
Yine bağlayıcı olmayan tavsiyelerle FDA yarar/risk değerlendirmeleriyle ürünün faydalarının yeterli ve nitelikli sayıda kontrol içeren bilimsel verilerin sunulması halinde, ürünün bilinen ve potansiyel risklerine rağmen hızlı ruhsatlanmasının (Acil Kullanım İzni) önünü açtı. Türkiye’de de 11 Aralık 2020 tarihinde Acil Kullanım Onayı ile ilgili maddeler oluşturularak Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’ne eklenmiştir.
CoronaVac aşısının Brezilya’da yapılan çalışmasında yüzde 50,23 lük oran 65+ yaş grubundan elde edildi. Ancak çalışmada 3 ayrı grup var, aşı sonrası aşıya rağmen hastalığı geçirenlerde hastalık şiddetinin azaldığı ve ölümleri önlediği görüldü. Aşılarda güvenlik aralığı hangi dozda aşıyla toplumda yüzde 70’lik koruyuculuk sağlayarak toplumsal bağışıklık sağlanır sorusuna yanıt için önemlidir. Örneğin yüzde 95 koruyuculuk oranı olan aşı ile yüzde 70 nüfus, ortalama yüzde 70 koruyuculuk oranı olan aşıyla yüzde 95 nüfus hedeflenir. Şu anda yüzde 1’lerde bağışıklığı temin edememiş olan Türkiye’de bu oldukça uzak bir hedef olarak görünüyor. Umarız aşılar hızla temin edilir ve bu krizden kurtuluruz.
Türkiye, yalnızca CoronaVac aşısını getirdi. Ancak AB ülkelerinin Moderna, Oxford-AstraZeneca ve Pfizer-BioNTech aşılarını aldığı biliniyor. Bu noktada aşı çeşitliliğinin “toplum bağışıklığı”na pozitif etkisi vardır diyebilir miyiz? Türkiye’nin diğer aşıları tedarik etmesi gerekli mi?
Aşı çeşitliliği hızlı olarak yeterli dozda aşı temini için gereklidir. Ayrıca aşılar arasında etkililik kıyaslamalarını bilimsel olarak yapmada önem taşır. Şu ana kadar Türkiye’ye gelen aşı miktarı 15 milyon bile değildir. Sağlık çalışanları 1,5 milyon, 65+ yaş grubu 7,9 milyon olan ülkemizde 18.8 milyon aşı dozu (rapelli) Sağlık Bakanlığı’nın bildirdiği 1. aşama için gerekli doz miktarıdır.
2. aşamada güvenlik, savunma, cezaevleri, öğretmenler, gıda işleme sürecinde çalışanlar ve 50+ yaş grupları var. Bu aşamada 50 milyon doz daha aşıya gereksinim olacak. Bu nedenle dünyada diğer ülkelerin gereksinimleri de düşünülürse tüm doz gereksiniminin bir şirket tarafından karşılanması zor görünüyor. Bu alanda Rusya’nın geliştirdiği Sputnik V aşısı da bir çözüm olabilir.
Oxford-AstraZeneca aşısı ise dünyaya 2-3 dolardan vereceğiz dediği için ucuz seçenek olarak düşünülebilir. CoronoVac aşısının doz başına 10,3 dolardan satışa sunulacağı bildirilmişti şirket tarafından. Türkiye’nin bu aşıyı kaç liraya aldığı bilinmiyor. Ticari sır (?) kapsamında tutularak gizleniyor. Belli ki burada da garip bir ilişki sürmektedir.
Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı aşılama programına baktığımızda, aşılamada öncelik sağlık çalışanlarının ardından yaş gruplarına verildi. Ancak evden çalışamayanlar için bir aşılama programı yok. Diğer taraftan 15 Şubat’ta köy okulları ile anaokullarında yüz yüze eğitim başlayacak. Evden çalışamayanlar ya da okulların açılması durumunda eğitim emekçilerinin aşılanmadığı koşullarda salgını durdurmak mümkün mü? Hangi meslek grupları büyük risk altında?
Öğretmenler önemli. Okul çalışanları önemli. 2. aşamada A7 kategorisine konulmuşlar. Bu hızla giderse aşılamalar, nisandan-mayıstan önce sıra gelmeyeceğini ön görebilirim. Bu durumda bağışıklama sağlanmadan okullar açılırsa her öğretmenin, okul çalışanının ölümünden hükümet sorumlu olacaktır. Evden çalışamayanlar için yaş gruplarına göre randevuları verilecektir. Ancak bu da bir organizasyon bozukluğuyla devam etmektedir. Türkiye’de en riskli gruplar yoksul sınıf ve işçilerimizdir. Fabrikalarda çalışma koşulları Pandemi döneminde yeterince iyileştirilmedi.
Birinci basamak sağlık hizmeti veren Aile Sağlığı Merkezleri aşının yaygın yapılacağı yerler olarak öne çıkıyor. Toplum bağışıklığını inşa etme noktasında ASM’lere düşen görev nedir? “Soğuk zincir”, “bekleme alanı” ve “çalışan sayısı” faktörleri ışığında bakıldığında ASM’lerde hangi iyileştirmelerin yapılması gerekli?
ASM’ler uzun süredir ihmal edilen Birinci Basamak Hizmetidir. MHRS randevu sistemi ve karekod uygulaması maalesef yorucudur ve uzun zaman almaktadır. Aşılama ASM’lerin sırtına yüklenerek “günde 1 milyon 2 milyon aşı yaparız” diyen Sağlık Bakanı gerçeği yine söylememektedir. ASM’lerin diğer tüm sağlık hizmetlerini ihmal edemeyeceğine göre, 5000 hemşire ve 3000 hekim açığı olan ASM sisteminin bu işi yapamayacağı açıktır. Buzdolabı kapasiteleri bellidir. Her bir yurttaşımızın aşı sonrası en az 30 dk gözlem altında kalması gereklidir. Konuyu bu şekilde medyadan duyuran Sağlık Bakanı ASM’leri sağlıkta şiddet hedefine dönüştürüyor. ASM’ler için yapılacak en önemli iş bu “devekuşu modeli”nden vazgeçmektir.
Hükümet işine geldiğinde ücretlerde iyileştirme yapmadan aile hekimlerine iş yüklüyor. Kamu çalışanı muamelesi yapıyor. İşine geldiğinde personel açığın varsa cebinden öde sen istihdam et, elektriğini, suyunu, gazını sen öde diyerek özel sektör muamelesi yapıyor. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz öyküsündeki durum gibi. Sağlık çalışanları üzerinden politik kazanım sağlayıp, onları köle olarak görmek hükümetin uzun süredir bir politikasıdır. Ücretler iyileştirilmeli, hekim ve hemşire açığı hızla kapatılmalı, imkanları artırılmalıdır. Bu alana yapılacak her yatırım fazlasıyla ekonomiye geri dönecektir ve hastanelerin yükü azalacaktır. Ancak şehir hastanelerine doluluk garantisi vererek, 3-5 patronun cebine tüm ASM’lere verilen bütçenin 4 katını vererek bu işi rant tarlası haline getirenlerin Birinci Basamak sağlık hizmetinin öncüleri olan Aile Sağlığı Merkezlerini niçin ihmal ettiğini görüyoruz. Bu anlayış değil midir ki televizyonlarda şehir hastaneleriyle övünüp, inşallah müşterisi bol olacak diye el ovuşturanlar.
Son olarak SARS CoV-2 virüsünün İngiltere ve Güney Afrika mutasyonları tespit edildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, virüsün 33 ilde 392 yurttaşta tespit edildiğini açıkladı. Mutasyonun virüse; bulaşıcılık, öldürücülük ve aşı etkinliği konusunda etkileri ne yönde oldu?
Bu konularda yeterli bilimsel veri ve yayın yapılmadı. Sadece ön veriler ve az sayıda makale yayımlandı. İngiltere, Brezilya ve Güney Afrika’da görülen mutant virüslerin virulansının (hastalık yapma yeteneğinin) çok değiştiği gözlemlenmedi. PCR testlerinin etkilenebileceği ve yanlış negatif sonuçlara yol açabileceği belirtildi. Aşılarla ilgili olaraksa Güney Afrika mutantının aşılarda koruyuculuk oranında azalma gösterdiği, ancak bu azalmanın da yüksek olmadığı bildirildi. Yani mutantlar aşıların koruyuculuğunu yok etmiyor ancak yüzde 10-20 arasında bir koruyuculuk azalması yaratıyor. Bu verilerin yayımlanması sonrasında daha net ve nesnel sonuçlar verebileceğiz.
Söyleşi: Uğur Cucu