Türkiye’de pek çok medya organizasyonu kendini “alternatif medya” olarak isimlendiriyor. Bu doğru. Ancak bu kurumların alternatif medya için tam bir örnek ol(a)madıkları da doğru. Sadece siyasal iktidar karşısında bir yayın çizginizin olması sizin eleştirel içerik ürettiğiniz anlamına gelmiyor. Olsa olsa sizi şimdinin muhalifi geleceğin yandaşı yapar, ancak alternatif olmak böyle bir şey değil
Geçtiğimiz günlerde gazeteci Murat İnceoğlu basinevi.com’da yayımlanan yazısında şu soruyu soruyordu: “Yayında alternatif olup, işleyişte ana akım olunur mu?” Bu yazı hem İnceoğlu’nun açtığı tartışmaya bir katkı sunmayı hem de son olarak Halk TV’de yaşananlara dair bilindiği haliyle alternatif medyanın eleştirisini sunmayı amaçlıyor.
Türkiye’de uzun süredir ham haliyle internet gazeteciliği ve alternatif medya eşanlamlı görüldü. Mevzunun buradan algılanmasında iki şey etkili oldu. Birincisi 2000 yılında yaşanan ekonomik krizin medya sektöründe yarattığı tahribatla süreçte işsiz kalan birçok gazetecinin kendilerine yeni iş olanağı olarak hızlıca internet gazeteciliğine yönelmeleri. Tabii ki internet gazeteciliği süreçte kaçınılmazdı ancak yaşanan kriz ve sonuçlar bunu biraz daha hızlandırdı. Bu şekilde yola koyulan gazeteciler aynı zamanda ana akıma karşı artık bir alternatif olduklarını ilan ettiler. Mecra farklıydı evet, ancak yapılan iş ve işleyiş aynıydı. İkincisi ise konuyu eksik ve kuramsal dayanağından uzak biçimde tartışan akademik çevre. Hala yazılan tezlere, makalelere baktığımızda alternatif medya olarak tanımlanan örneklerin bir kısmı esasında ya ana akımın medyanın internet siteleri ya da sosyal medyanın kendisi. Hâlbuki alternatif medya bunun bir karşılığı değil, olsa olsa eleştirisi. Kuşkusuz şunu net biçimde vurgulamak gerekiyor, alternatif medya internet hayatımızda olmadan önce de var olan bir şeydi.[1]
Alternatif medyaya ilişkin teorik düzeyde pek çok yaklaşım var. Bunların hemen hepsi kendi alternatif medya tanımlarını oluşturuyor. Tarihsel süreçte Bertolt Brecht, Walter Benjamin ve Hans Magnus Enzensberger gibi isimler buna ilişkin ilk görüşleri ortaya atmış. Frankfurt Okulu ve Noam Chomsky’nin görüşleri de bu kavramın daha sistemli bir şekilde sunumuna ilişkin katkılar ortaya koymuş. Sonrasında ise daha sistematik ve kapsamlı değerlendirmelerin olduğu bir döneme giriyoruz. Kimisi alternatif medyayı yurttaş medyası olarak görürken[2] kimisi gayri-profesyonellik, gayri-sermayeleşme, gayri-kurumsallaşma[3] olarak nitelendiriyor. Bir diğer görüş ise Gramsci’nin hegemonya ve karşı hegemonya tartışması etrafında gelişiyor ve ‘radikal alternatif medya’ tanımını daha uygun görüyor.[4] Alternatif medyaya ilişkin bu farklı bakış açıları aslından kavramın ne kadar girift bir yapısının olduğunu da bizlere sunuyor. Kuşkusuz burada tüm teorik yaklaşımları ele alma durumunda değiliz. Ancak bunlardan bir tanesi önümüze koyduğumuzda belki de Türkiye’deki alternatif medya tartışmasına ilişkin bir noktayı yakalayabiliriz. Ben burada daha çok Christian Fuchs’un başını çektiği ve Marisol Sandoval tarafından da katkı sunulan alternatif medya kavramını ele almak istiyorum.
Christian Fuchs için alternatif medyada katılım önemli bir koşuldur. Ona göre alternatif medya pratiğini yansıtan asgari gerekli koşullar eleştirel içerik ve eleştirel ürün formu olmalıdır. Eğer eleştirel bir ürün ortaya koyuyorsa, ‘belirli koşullar altında’ ana akım medya içindeki pratikler de alternatif medya olarak kabul edilebilir. Kapitalist sistem içinde reklam almama, sahiplik yapısından bağımsız olma gibi süreçler çok zor işleyebildiği için tam anlamıyla bir alternatif medya yaratabilmek kolay bir iş değildir. Bu yüzden Fuchs, alternatif medyaya ilişkin diyalektik bir yaklaşım ortaya koymaya çalışıyor.
Fuchs ve Sandoval açısından diyalektik yaklaşımda, alternatif medyaya ilişkin öznel ve nesnel yaklaşımlar arasındaki ikiliği aşmak amaçlanır. Böylece alternatif medyanın oluşum sürecinden içerik üretimine kadar işlev görecek bir ‘ideal alternatif medya modeli’ karşımıza çıkar. Ancak ortaya attıkları bu modelin son kertede kapitalizm engeline takılabileceğini ve her zaman için gerçekleşebilir bir model olmadığını da eklemişlerdir.[5] [6] Fuchs ve Sandoval, alternatif medya için hem katılımcı olabilecek hem de içerik anlamında eleştirel olmayı devam ettirecek ideal alternatif medya modelinin, ticari olmayan, eleştirel ve katılımcı bir yapıyla üretimde bulunan medya olduğunu öne sürmektedir.
Şekil: Kapitalist kitle medyası ile ideal-tipik alternatif medya sistemi karşılaştırması[7]
Yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi, hem kapitalist kitle medyası hem de ideal-tipik alternatif medya diyalektik bir bütünlüğü sağlamaktadır. Nihayetinde medya içeriklerinin üretim süreci, profesyonellerin ya da yurttaşların öznel bilgisi ortaya çıkan medya ürünleriyle nesneleşmektedir. İlk başta öznel bilginin nesnel bir yapıya evrildiğini gösteren bu süreç, devamında nesnel medya içeriğinin kitleler tarafından erişilmesi ile tekrar öznelleşmektedir. Bu haliyle gerek ana akım gerekse alternatif medya ayrı tekilliklerde meydana gelmekte, fakat birbirlerinin alanından da uzaklaşmaktadırlar.
Ezcümle Fuchs ve Sandoval’a göre bir alternatif medyadan bahsederken, yapı olarak eleştirel medya içeriği üretmesi yeterlidir. Ekonomik bağlamda ille de alternatif olmasına gerek yoktur. Bilakis ticari bir kaygısı olan ve katılımcılığı temel almayan bir medya da eleştirel medya içeriği ürettiği takdirde alternatif medya olarak kabul edilebilir.
İşte tam bu noktada İnceoğlu’nun sorusu bir kez daha karşımıza çıkıyor: “Yayında alternatif, işleyişte ana akım olunur mu?”
Yukarıda özetlemeye çalıştığım diyalektik yaklaşım bağlamında düşünüldüğünde Halk TV adına ekonomik açıdan olmasa bile yayın (içerik) anlamında bir alternatifliğin olduğu, onu alternatif medya olarak kotarmaya yetiyor düşüncesi zihinlerde dolaşabilir. Ancak Halk TV içerik olarak da tam anlamıyla bununla örtüşmüyor. Şimdi birileri kuşkusuz buna itiraz edecek ve şunu söyleyecek: “Tamam, işleyiş anlamında bir patronaj ilişkisi var ama sonuçta siyasi iktidara karşı yayın yapabilen 3-5 TV kanalından bir tanesi değil mi?” Biz de burada şunu soralım o halde: Salt siyasi iktidar karşısında bir yayın çizgisinin olması Halk TV’yi alternatif mi yapıyor? Her ne kadar başka bir yazının konusu olsa da ana akım meydanın zamanında siyasal iktidarlara olan karşı içerik üretiminin örnekleri geçmişte sıkça görüldü. Peki, bu onları alternatif mi olarak algılamamıza neden oldu? Velhasıl Türkiye’de ana akım medya bile çok yanlış anlaşılmıştı…
Konuya bir de şuradan bakmayı deneyelim. Halk TV’de işine son verilen üç gazeteci Twitter hesaplarından ortak bir açıklama yayımladılar. Açıklamanın bir kısmını burada paylaşıyorum eğer bilgisi olmayan varsa konuyla olan ilgisini buradan öğrenebilir.
“Daha önce birçok haberimize sansür uygulandı ve biz karşı çıktık. Özellikle Olay TV’de belediye başkanları çıktığı bir programda, CHP’li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer (8.12.21 tarihli haber), pandemi başlangıcından bu yana Mersin’deki ölüm sayılarını açıkladı. Ben de bu yayının ilgili kısmını haberleştirdim. Bunun üzerine kanalın patronu Cafer Mahiroğlu, o dönem internet sitesinin haber koordinatörü olan Fırat Yeşilçınar’ı aradı. Mahiroğlu Fırat’a “Sanki ülkede kimse ölmüyor” diyerek hem ölümle alay etti, hem bir başka medya kuruluşuna hem bize hem de CHP’li belediye başkanına sansür uygulamış oldu. Fırat, Mahiroğlu’na “Bunun muhatabı Suat Toktaş’tır, ona da gerekli açıklamayı yaptım” şeklinde yanıt verdi. Haberi baskılar üzerine Twitter’dan sildik ancak web sitesinde hâlâ duruyor. Burada kinlenen Mahiroğlu, bize daha sonra mobbing uygulamaya başladı. Aradaki iki aylık süreçte; başta İBB’yle ve Kadıköy’deki işçi greviyle ilgili olmak üzere birçok haberimize sansür uygulandı. Sansür, Olay TV ile bitmedi… Zaten bir avuç gerçeği anlatmaya çalışan basın kuruluşları da aynı muamelemeye maruz kaldı. TELE1 ve KRT’nin adının haberlerde ve programlarda bile geçmemesi için baskı uygulandı. TELE1 ile aynı RTÜK cezasını aldığımız gün, web sitesinde yapılan haberde kullanılan görselde TELE1’in logosunun neden bu kadar büyük olduğu dahi sorgulandı… Uzun zamandır; maaşların ödenmesi konusunda gecikmeler yaşandı, mesai ücretlerimiz ödenmedi, yıllardır maaş zammı alamayan arkadaşlarımız var. Hatta birçok kişi asgari ücretle çalışıyor. Habercilik adına birçok şeyi içimize atarak kamucu bir yayıncılık yapma çabası içinde olduk.”
Gazetecilerin açıklamalarına kulak verecek olursak Halk TV’de içerik anlamında da direkt bir alternatifliğin olmadığını görüyoruz. Ana akım medyada sıklıkla gündeme gelen sansür burada da mevcut. Parti içi klikler ve hoşlanılmayan görüşler söz konusu olduğunda sansür bıçak gibi iniyor. Ayrıca diğer “alternatif” basın kuruluşlarına duyulan rahatsızlık da cabası. Peki ya maaşlarını zamanında alamayan, mesai ücretleri yatırılmayan, maaş zammı alamayan gazeteciler… Biz bunların örneklerini ana akım medyada defalarca gördük ve görmeye de alışkınız ne yazık ki. Alternatif oldukları iddiasındaki kurumlar, durum orada nasıl? Hiç de iç açıcı değil. Ana akımdaki emek sömürüsü hız kesmeden muhaliflerin mecralarında da dolaşıyor.
Türkiye’de pek çok medya organizasyonu kendini “alternatif medya” olarak isimlendiriyor. Bu doğru. Ancak bu kurumların alternatif medya için tam bir örnek ol(a)madıkları da doğru. Sadece siyasal iktidar karşısında bir yayın çizginizin olması sizin eleştirel içerik ürettiğiniz anlamına gelmiyor. Olsa olsa sizi şimdinin muhalifi geleceğin yandaşı yapar, ancak alternatif olmak böyle bir şey değil.
Dipnotlar:
[1]Kalender, A. B. (2019). İnternet Haberciliğinde Clickbait Savaşları: Bir Okuyucu Tepkisi Olarak Limon Haber Örneği. Dördüncü Kuvvet. 2 (2).
[2]Rodriguez, C. (2001). Fissures in the Mediascape: An International Study of Citizens Media. New Jersey: Hampton.
[3]Atton, C. (2002). Alternative Media. Londra: Sage.
[4] Downing, J. D.H. vd. (2001). Radical Media: Rebellious Communication and Social Movements. Londra: Sage.
[5]Fuchs, C. and Sandoval, M. (2010). Towards a Theory of Critical Media. Telematics and Informatics, Vol. 27.
[6]Sandoval, M. (2009). A Critical Contribution to the Foundations of Alternative Media Studies. Kurgu: Online International Journal of Communication Studies, Vol. 1.
[7]Fuchs, C. and Sandoval, M. (2010). Towards a Theory of Critical Media. Telematics and Informatics, Vol. 27.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.