Son dönemlerde özellikle de ABD’de Joe Biden’ın seçilmesinden sonra, yaşanan bazı “tuhaf” olayları alt alta yazıp belirli bir mantık ile birbirine bağladığımız zaman, aslında AKP’nin alttan alta gizli bir stratejiyi uyguladığını ve adımlarını ise bu stratejiyle uyumlu olarak attığı sonucu ortaya çıkmaktadır
Bugüne kadar Erdoğan’ın iktidarını sağlamlaştırmak ve karşısındaki “düşman” cephesini yarmak için hep komplolara başvurduğunu ve bu komplolar sayesinde iktidarda kaldığına tanık olduk. 2005-2012 arası Gülen Cemaati ile birlikte Kemalistlere karşı ve 2013’ten 2016’ya kadar ise ordu içindeki Kemalistler ile birlikte Gülen Cemaati’ne karşı birlikte hareket ederek (açıkça bu durumu bir AKP kadrosu bu iki kesimi “birbirine vuruşturarak ilerleme” olarak adlandırmıştır) ve bu temelde komplolar örgütleyerek rakiplerini bastırmayı başarmıştır. Ama bu komploların en önemli özelliği, AKP’nin komplo içinde komplo örgütlemiş olmasıdır. AKP her seferinde kendi müttefikine de, ortak düşmana karşı birlikte hareket ediyormuş gibi görünerek, ona karşı da bir komplo örgütleyerek birlikte yürümüş olduğu güçleri her seferinde arkadan vuran bir harekat tarzı oluşturmuştur.
İşte bu noktada bir soru kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: AKP bu harekat tarzını, belirli bir süredir birlikte yürüdüğü MHP’ye karşı da uygular mı? Soruyu başka bir şekilde de sorabiliriz: MHP ile birlikte muhalefete karşı mücadele ediyormuş gibi görünerek, bu temelde onu öne sürerek ve bazı olaylara karışmasını sağlayarak ya da onu muhalefete karşı kullanarak, önce muhalefete darbe vurmak; sonra da bu darbeyi, MHP’ye vurulacak darbe ile koordine eder mi? Böylece aynı anda hem MHP’den hem de muhalefetten kurtulmuş olacak ve kendisi dışındaki herkesi de zayıflatmış olacaktır.
Eğer AKP, MHP’yi kullandıktan sonra onu da arkadan vuracaksa, bunu nasıl yapacak?
Bunun için fazla uzağa gitmeye gerek yok. Sadece Ergenekon komplosu ile 15 Temmuz 2016 olaylarının mantığına bakmak yeter ve aynı mantığın da gelecek komploda kullanılacağından şüphe yoktur. Neydi önceki iki olaydaki komplonun mantığı: ajanlar aracılığı ile önce kendine karşı bir “sahte darbe” hazırlama, sonra da bu sahte darbeyi bastırma görünümü altında gerçek bir darbe yapmak. Sadece örnek olsun diye Ergenekon komplosundaki Hrant Dink suikastını belirteceğiz. Bu suikast olduğu zaman hemen milliyetçiler hedef gösterilmiş ama zamanla bu suikastın Gülen Cemaati’ne uzandığı görülmüştür.
Son dönemlerde özellikle de ABD’de Joe Biden’ın seçilmesinden sonra, yaşanan bazı “tuhaf” olayları alt alta yazıp belirli bir mantık ile birbirine bağladığımız zaman, aslında AKP’nin alttan alta gizli bir stratejiyi uyguladığını ve adımlarını ise bu stratejiyle uyumlu olarak attığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle son dönemdeki (özellikle de ocak ayındaki) bazı tuhaf olayların kısa bir dökümünü yapalım:
1- Bazı MHP kökenli siyasetçi ve gazetecilerin saldırıya uğraması.
2- Bolu il jandarma Alay Komutanı Albay Ömer Ersever’in Bolu Ülkü Ocakları’nı ziyareti etmesi.
3- Tuğrul Türkeş’in “azgın milliyetçilik” çıkışı.
4- Eski ordu istihbaratçısı İsmail Hakkı Pekin’in, ABD’nin Türkiye’de suikast hazırlığında olduğunu iddia etmesi ve konuya ilişkin olarak da “Devletin elinde istihbarat var, gerekli hazırlığı yapıyor” demesi.
5- Binali Yıldırım’ın Balyoz ve Ergenekon’un gerçek olduğu ama Cemaat tarafından sulandırıldığı açıklaması.
6- Erdoğan’ın muhalefete de yüklenerek CHP’nin ‘bir tarafında HDP’nin diğer tarafında İYİ Parti’nin olduğu teraziyi dengeleme görevi yaptığını’ söylemesi.
7- 5 Ocak 2021 günü Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile “Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı Ve Emniyet Genel Müdürlüğü Taşınır Mal Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” değişikliğinin yayımlanması.
Bu olaylardan önce de başka tuhaf olaylar oldu:
1- Nisan 2019’da Çubuk’ta Kemal Kılıçdaroğlu’na linç girişimi.
2- Alaattin Çakıcı’nın Devlet Bahçeli aracılığı ile salıverilmesi ve çıkınca Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkça tehdit etmesi.
3- Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un Kılıçdaroğlu’na suikast olacağını iddia eden bir yazı yazması ve bu suikastı İsmail Hakkı Pekin gibi ABD’ye bağlaması.
4- Ekim 2020’de Bodrum’da Mehmet Ağar, MHP’li eski general Engin Alan, Korkut Eken ve Alaatin Çakıcı’nın birlikte çektirmiş oldukları ve bilerek medyaya servis edilen fotoğraf.
5- Biden seçildikten sonra, Erdoğan’ın reform söylemine sarılması ama Bahçeli’nin açıklamalarıyla bu reformlara engel olduğu görüntüsünün oluşması.
Bunun gibi çok olay var ama konumuz açısından bu kadarı yeterlidir. Peki bu özet olarak sunduğumuz olaylardan ne çıkıyor?
Erdoğan’dan başlayalım. Erdoğan yakınıyor: CHP, HDP ile İYİ Parti’yi dengeleme görevini yerine getiriyor. Peki bunu yapamaması için ne olması gerekir? CHP’nin çökertilmesi gerekir. Nasıl çökertilecek? Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan ister korkutularak isterse de başına bir kötülük getirilerek. Alaattin Çakıcı tehdidi ortadadır.
Binali Yıldırım ile devam edelim. Yıldırım zaman zaman kendisine verilen görev gereği Ergenekon’un gerçek olduğunu ve bunların devlet içerisinde hala daha var olduğunu hatırlatıyor ve kamuoyunun algısını diri tutuyor.
Şimdi de Bodrum’daki fotoğrafa gelelim. Bu fotoğraf da Binali Yıldırım’ın Ergenekoncuların hala daha devlet içinde mevcut oldukları ve MHP ile Mehmet Ağar-Süleyman Soylu etrafında kümelendikleri iddiasıyla örtüşen bir algı oluşturmak için medyaya servis edilmiştir.
Bolu Alay komutanının Bolu Ülkü Ocakları’nı ziyareti ise jandarma içerisinde Ergenekoncuların yuvalanmış olduğu ve fotoğraftakilerin JİTEM’i geri getirdikleri algısını oluşturmak içindir.
Tuğrul Türkeş’in MHP’yi kastederek “azgın milliyetçilik” eleştirisini yapması ise (büyük ihtimal ile AKP tarafından ısmarlanmış bir makale) MHP’yi şeytanlaştırma psikolojik operasyonu ve bu operasyon ile MHP’nin her türlü çılgınlığı yapar algısını oluşturmak içindir.
İsmail Hakkı Pekin ile gazeteci Fuat Uğur’un, ABD’nin Türkiye’de suikastlar yaparak AKP’yi istikrarsızlaştırmak istediği algısını yaymalarının nedeni, komplonun “merkez üssü”nü saklamak ve AKP’den uzak tutmak içindir.
5 Ocak 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ilgili yönetmenlikte yapılan değişiklikle, emniyetin ordunun ağır silahlarını sadece ilgili bakanın onayıyla kullanabilmesine imkan yol açmıştır. Bunun anlamı emniyetin bazı büyük olayları bastırmak için ordunun ağır silahlarına ihtiyaç duyacağıdır. Demek ki 15 Temmuz olayları gibi olaylar yaşanacaktır. Bu değişiklik EMASYA protokolünün 14 Temmuz 2016’da yani olaylardan bir gün önce geri getirilmesi gibi şüpheli bir düzenlemedir.
İlk defa gelecek olan bir komplonun anatomisini önceden görme imkanına sahip olduk. Çünkü AKP bizi “komplo manyağı” yaptı ve kabak tadı veren aynı taktiği sürekli olarak farklı biçimlerde uygulamaktadır.
Şöyle bir tahminde bulunsak çok mu komplocu davranmış oluruz acaba:
SADAT gibi örgütler aracılığıyla “bazı karanlık güçler” yasal alanda AKP’ye sert muhalefet yapan bazı siyasetçilere, yine kamuoyunda oldukça tanınmış gazetecilere, bazı belediye başkanlarına ve yine bazı sendikacılar ile STK çalışanlarına suikastlar yapar ise, yine SADAT’a bağlı ajanlar kendilerini “Ülkücüler” olarak adlandırıp kısmi bir kalkışma yapar ise, AKP de bu suikastlar ile olayları MHP ve Ağar-Soylu ikilisi yine daha önce adlarını saydığımız Ergenekoncu diye bilinen isimler ile sahte delillerle ilişkilendirirse ve de kendisine karşı bir “Ergenekoncu darbe” yapıldığı söylemi oluşturur ve de bu darbenin arkasında da ABD gibi devletlerin olduğunu iddia ederse ne olacaktır? Devlet Bahçeli ve Ağar-Soylu ikilisi yapmış oldukları politik hatalar ile AKP’nin psikolojik operasyonunun çerçevesi içerisine girmiş durumdadır ve Ergenekoncular ile ilişkilenme algıları tamamlanmış ve de kurbanlık koyun gibi AKP’nin önüne yuvarlanmışlardır. AKP bu psikolojik operasyonu yapar ya da yapmaz, o ayrı bir konudur ancak psikolojik operasyon inisiyatifi AKP’nin eline geçmiştir.
Eğer böyle bir psikolojik operasyona dayalı bir komplo olursa ne olur? Sorduğumuz soruya yine kendimiz cevap verelim: AKP hem MHP’den hem de CHP’den kurtulur ve Erdoğan’ın belirttiği CHP’nin İYİ Parti ile HDP arasındaki denge konumu kaybolur ve CHP politik bir cenazeye döner. AKP ile işbirliği yapmayan partiler bu komplo ile ilişkilendirme korkusu yaşarlar ve AKP’nin istediği politik sınırlara çekilmek zorunda kalırlar. İYİ Parti AKP ile işbirliği yapmak zorunda kalır ve bunun sonucunda AKP’nin onayı ve olanaklarıyla Devlet Bahçeli’den arta kalan MHP’yi de yutar. Komplo sonucunda rejim için gerekli meşruiyet ve oy elde edilmiş olur ve AKP’nin kaymakta olan tabanı da konsolide edilerek başka yere kayması engellenir. Son dönemlerde Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk’ü ziyareti ve KDP’ye yakın bir parti kurma çabalarını bu komplo ile birlikte okumak gerekir. Komplo ile MHP’den kurtulan bir AKP’nin manevra için eli ve kolu serbest kalmış olacaktır.
Bu komplo sonucunda Gülen Cemaati ile kopuşmadan sonra devlet içerisine yoğun olarak sokulan milliyetçi kadrolar tasfiye edilir ve devlet tamamen tarikatlara açılır. Zaten amaç tarikat kadroları yetişene kadar milliyetçi kadrolarla kısa süreli olarak çalışmaktı. Bu komplodan sonra devletin tamamen ele geçirilmesi tamamlanmış olur ve rejim bu yekpare devlete basarak toplumun derinliklerine “tarihsel operasyonlar” yapma olanağı elde etmiş olur. Başta Kürt ve Alevilerin yaşadığı toplu yerler dağıtılmaya, Türk ve Sünni nüfus içerisinde asimilasyonları sağlanmaya çalışılacaktır. Bunlara ek olarak her türden demokrat ve devrimciler üzerinde sistematik baskı geliştirip ve derinleştirilecektir. Bu komplodan sonra bugün var olan birkaç bağımsız televizyon ve gazeteler de kapanır ve de Türkiye tamamen karanlığa gömülür.
İçeride muhalefet bastırıldığı için artık ABD ile AB çaresiz olarak Erdoğan ve AKP ile işbirliği yapmak zorunda kalacak ve Rusya AKP’nin kendisini MHP’den kurtarmasından dolayı Erdoğan’a kısmi desteğe devam edecektir. Çünkü bu olay ABD’nin Türkiye’yi Rusya ile savaşa sürükleme politikası ve baskısını belirli bir süre erteleyecektir.
Bu komplo ile rejim otoriterlikten totaliterliğe evrilmiş olacaktır. Çünkü devleti ele geçirme girişimini “toplumu ele geçirme” girişimiyle birleştirerek genel bir tarihsel ve toplumsal dönüşüm gerçekleştirmeye çalışacaktır.
Toplumsal muhalefetin önde gelen aydın ve siyasetçileri, uzun zamandan beri bir cismin muhalefete yaklaştığını hissetmekte ve tartışmaktadırlar. Çünkü son dönemdeki tuhaf olaylar bazı aydınların gözlerinde kaçmamıştır. Bu yukarıda genel çerçevesini ortaya koymaya çalıştığımız komplo bir tahmindir ve ne kadar doğru olup ve olmadığını zaman gösterecektir. Bizim yaptığımız sadece geçmiş deneyimlere bakarak, geleceğe doğru bir projeksiyon tutmaya çalışmaktır.
Yazıyı sonlandırırken gazeteci Fuat Uğur ve eski istihbaratçı İsmail Hakkı Pekin’in ABD’nin Türkiye’de suikastlar gerçekleştirecek iddiaları ile ilgili birkaç şey söyleyelim. Komplonun “merkez üssü”, yöntemi, araçları, amaçları, hedefleri ve kime yaradığı belli ama ABD Türkiye’de suikastlar gerçekleştirecek, öyle mi?
İnsanda biraz utanma olur!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.