İçinde bulunduğumuz çağın ruhunu yakalamayı başarabilen kalıcı örgütlenme modelleri çıkarabilmek, uzun vadeli hedefler belirleyebilen ve heyecanlı bir gelip geçicilik yerine örgütlü bir kalıcılığa dönüşme konusunda kayıtsız olmayan yeni yapılar kurmanın zamanı geliyor
Yeni toplumsal hareketler, son yıllarda sıklıkla gündeme gelen, üzerinde tartışılan konulardan biri. Buna rağmen kentsel hareketler üzerine halen yeterli yazılı kaynağa ulaşıldığını söylemek çok kolay değil. Oysaki kent hakkı mücadelesi etrafında örgütlenen yurttaş inisiyatifleri gibi yapılar pandemi dönemindeki dayanışma ağlarında bir kez daha gözlemlediğimiz üzere kurucu, kurucu olduğu ölçüde de dönüştürücü olma potansiyellerini halen taşıyor. Yeniden İnşa Et, bu alandaki yazılı kaynak eksikliğini yerelden bir deneyim aktarımı olarak kısmen de olsa doldurmaya aday çalışmalardan birisi. Her ne kadar kitap örneklem olarak Caferağa ve Yeldeğirmeni Dayanışmalarını ele almış olsa da, literatüre orijinal katkısı forumlar, mahalle dayanışmaları, halk meclisleri, dayanışma ağları, belli bir yapıdaki kooperatifler gibi yatay örgütlenme modellerinin imkân ve sınırlarını tartışmaya açması. Bu nedenle metinde ele alınan başlıklar, sadece o döneme ya da dayanışmalara ait değil, Gezi’den bu yana süregelen yeni örgütlenme modellerine ait gündemler olarak ele alınabilir. Bu konuda hazırlanmış ilk kaynak olmasıyla dikkati çeken çalışma, Yücel Demirer’in de belirttiği gibi Gezi İsyanı’ndan geriye kalan deneyimin muhasebesinde yeni bir aşamayı başlatıyor.
Özeleştirel yaklaşımıyla dikkat çeken kitap, 19 yazar ve 3 kolektifin ortak çalışması. Kitapta bahsedildiği üzere, politik geçmiş değerlendirilirken dönemin aktörleri genellikle bir özeleştiri sunmaktan sakınarak dönemin koşullarından veya olanaksızlıklardan söz eder. Oysa sorunların ve yetersizliklerin çözümlenmesi, bir özeleştiri içerecek şekilde sunulmadığı sürece mümkün olmaz. Kitap mahalle dayanışmalarını/meclislerini bir olanak olarak hatırlattığı kadar, dönemin aktörlerinin bir kısmının süreçler ile ilgili özeleştirisini sunuyor. Yapılan yanlışlar, görmezden gelinen sorunlar benzer örgütlenme deneyimlerine yol gösterebilmek amacıyla açıklanmaya çalışılmış. Kitapta yazarlar arasında fikir ayrılıkları olduğu noktalarda, farklı görüşlere yer verilmiş.
Bu göreceli olarak yeni örgütlenme deneyiminde karşılaşılan sorunlar, hedef ve ilkelerin net olarak tanımlanamamasından kaynaklı sıkıntılarla başlıyor. Katılımcılığın azalmasına neden olan gruplaşmalar, forum işleyişinde ortaya çıkan adaletsizlikler, azınlıkta kalanların temsiliyetinin sağlanamaması ve ortaya çıkan sorunları çözme yöntemlerinin oluşturulamaması yatay olduğu iddiasındaki örgütlenmelerde ortaya çıkan gizli hiyerarşik ilişkileri deşifre ediyor. Gönüllülük esasıyla yapılan iş bölümünde yaşanan aksamalar, benimsenen ilkelerin işletilememesi ve işletilemediğinde bu duruma karşı bir önlem alınmamış olması, mahalleli ve aktivistler arasındaki beklentilerin farklı olması hareketin zayıflamasında etken olan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir hayatı kurmak için yola çıkan bu yapılardaki cinsiyetçi tavırlar ise temelleri çok daha derinlerdeki bir sorunun kendini alternatif olarak sunan yapılarda da varlığını gösterdiğini üzücü bir şekilde hatırlatıyor. Farklı örgütlenme biçimlerini benimseyen yapılarla bir araya gelememe sorunu ise maalesef sadece yatay örgütlenme iddiasında olanların değil, pek çok farklı mücadele biçimini benimsemiş olanların da aşamadığı nerdeyse artık gelenekselleşmiş bir sorun.
Sonuç önermesi ise hayatlarının önemli bir kısmını rekabet, başarı, bireysellik ve tüketim çemberinde geçiren öznelerin yatay örgütlenmenin dinamiklerini kendiliklerinden sindirebilmelerini beklemek yerine, bir yandan doğrudan demokrasi ilkelerinde ısrarcı olurken bir yandan da bunu sağlayacak yapıların ve mekanizmaların kurulması gerekliliği üzerine. Çoğulculuk, katılımcılık ve doğrudan demokrasiyi yatay örgütlenmelerde oluşturmaya çalışan insanların, savundukları ilkelere aykırı alışkanlıkların ve davranış biçimlerinin yeniden üretilmesine neden olmalarının önüne bir anda geçilemiyor. Kitap, alternatif olduğu iddiası ile ortaya çıkan bu yeni örgütlenme modellerinin de kalıcılığa, sürdürülebilirliğe ve eleştiri süreçlerine yer veremediği sürece denetlenemeyen gizil iktidarlar oluşturduğunu ortaya konuyor. Mekanizmaların ve yapılaşmanın toptan reddi, adı konamayan ve görünmez yeni tip hiyerarşiler oluşturduğu için yatay örgütlenmelerin sürdürülebilmesi için kendiliğindenlik/gönüllülük dışında kabul edilebilir başka mekanizmalar kurulması gerektiğini ortaya koyuyor.
Cihan Tuğal’ın da belirttiği gibi, neoliberalizmin derin bir krizinden geçiyoruz. Bu krizin daha da derinleşeceği ve kitlesel tepkilerin dünya çapında yeniden gündeme geleceği bugünden görülüyor. Kitapta önerildiği gibi, “buna karşı hazırlıklı olmak, içinde bulunduğumuz çağın ruhunu yakalamayı başarabilen kalıcı örgütlenme modelleri çıkarabilmek, uzun vadeli hedefler belirleyebilen ve heyecanlı bir gelip geçicilik yerine örgütlü bir kalıcılığa dönüşme konusunda kayıtsız olmayan yeni yapılar kurmanın zamanı geliyor. Bu yapılar nasıl olmalı sorusunun cevaplarını, dönemin ve öznelerin göz ardı edilemeyecek öznellikleriyle birlikte örgütlenmenin yollarını, bu örgütlülüğün belli amaçlar etrafında sonraki yıllara aktarımının olasılığını aramaya ve sorgulamaya devam etmek gerekiyor.” Yeniden İnşa Et, bu süreçteki örgütlenme tartışmalarını başlatmak için bir başlangıç olabilir.