Whatsapp üzerinden dönen tartışma, bize bilişim alanında etik ve politik bir tavrın geliştirilmesinin ve bu tartışmaların derinleştirilmesinin aciliyetini hatırlattı. Bu alanda sermaye birikiminin, sömürünün ve sınıf mücadelesinin nasıl tezahür ettiğini açıklayabilmeye, Whatsapp tartışması özelinde kendiliğinden gelişen kitlesel etik ve politik tavır alışın nasıl örgütlü halde daha ileri götürebileceğimize dair fikirleri tartışmaya ve ilerletmeye ihtiyacımız var
Teknoloji şirketlerinin küresel ölçekte sermaye döngüleri üzerinde büyük bir etkisinin olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Google, Facebook, Apple, Amazon, Microsoft, IBM bugün dünyanın en büyük şirketleri haline geldi. Hatta bu şirketlerin gerçekleştirdiği şirket satın almalarını da eklediğimiz zaman gündelik hayatımızı sarıp sarmalayan dev bir ağı görmeye başlarız.
Bu şirketlerin küresel sermaye döngüleri üzerindeki ağırlığının yanı sıra kar/çalışan sayısı oranlarındaki yükseklik de ortak bir yön olarak karşımıza çıkıyor. Dikkat çekici bir örnek verirsek Facebook tarafından satın alınan Whatsapp’ın sadece 55, Instagram’ın ise 400 çalışanı vardır. Bu kadar yüksek karların bu kadar az çalışanla elde edilmesi, bu şirketlerin kar odağının işçiden artı değer sömürüsü dışında başka dinamikleri de olabileceğini düşündürmektedir.
Whatsapp tartışması tam da böyle bir zamanda patlak vermiştir. Whatsapp gizlilik ilkesinin güncelleyerek kullanıcı verilerinin izinsiz şekilde kullanılabileceğine dair yaptığı açıklama, sosyal medya üzerinden ciddi bir tepkiyle karşılaştı. İnsanlar Whatsapp’ı silerek akın akın Telegram ve/veya Signal gibi diğer mesajlaşma uygulamalarını yüklediklerini duyurdular.
İnsanların duyduğu kaygıların, belirsizliklerin, çeşitli kanallardan gelen alternatif uygulama önerilerinin yarattığı kaosun içerisinde bu yeni mecralarda düşünmek için meseleyi bölmemiz birkaç başlık etrafında tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
Neoliberal kapitalizmin yaşamın her alanına yönelttiği metalaştırma dalgasının bir uğrağı da kişisel verilerin metalaştırılması oldu. İnsanların çeşitli platformları gönüllü şekilde kullanıyor olması, o platformları “reklam verilebilir” hale getirdi. Dolayısıyla milyonlarca insanın gündelik yaşamda bu platformları çeşitli gerekçe ve motivasyonlarla kullanıyor olması, bu platformlarda bir “değer”i ortaya çıkardı. Başlangıçta değer, sürekli aktif kalabalık siber mekanların “reklam verilebilirliği”nden yaratılmaktayken, sonraları veri analizindeki ilerleme, teknolojik gelişmelerle birlikte “hedefli reklamcılık” daha mümkün hale geldi. İnternetteki her hareketimiz, kendimize dair yaptığımız her paylaşım bu platformlar tarafından veri haline getirilip işlenmeye ve meta formunda hedefli reklamcılık sektörü aracılığıyla pazarlanmaya başlandı. Artık hareketlerimiz; yaşa, cinsiyete, mesleğe, ilgi alanlarımıza, yaşadığımız şehirlere, zevklerimize, meraklarımıza ya da sektörün ihtiyacı hangi kıstassa ona göre tasnif edilmiş, meta haline getirilmiştir.
Bu metalaştırma süreçleri inanılmaz ölçüde bir sermaye birikimi yaratmıştır. Şu anda bu yeni dinamiği de barındıran şirketler, dünyanın en büyük şirketleri arasında ve küresel sermaye döngülerine yön verecek büyüklüktedir.
Esasında bu iş modelinin temeli kullanıcı emeğinin ve kişisel verilerin metalaşması üzerinden yükseldiğini düşündüğümüzde Whatsapp’ın yeni güncellemesi bu alandaki tamamen yeni bir gelişme olmadığını çıkarabiliriz. Ancak bu, kişisel verilerin metalaşması sürecinde önemsenmesi gerekecek bir eşik olacaktır.
Bu yeni sermaye birikim dinamiği, daha da detaylı tartışılmayı, anlamlandırılmayı, yaratacağı çelişki ve kriz olanaklarının tartışılmasını hak etmektedir.
İnternetin yaygınlaşması 90’lı yıllarda hız kazandı. 90’lı yılların sonunda patlak veren Seattle eylemlerinde ise internet, eylemlerin örgütlenmesinde ve duyurulmasında aktif bir araç olarak kullanıldı. Aslında o yıllardan itibaren internet çeşitli toplumsallaşmış hareketlere sahne de oldu. İçerisinden Anonymous’un da çıktığı 4chan sitesi de 2000’lerin başında kuruldu. Sosyal medya platformlarının ve anlık mesajlaşma uygulamalarının yaygınlaşması, 2008 sonrası toplumsal hareketlerde interneti daha da aktif bir araç haline getirdi. Bu platformlar, pek çok ülkede medyada görünmez kılınan muhaliflerin küresel ölçekteki megafonları oldu.
Ancak 90’lı ve 2000’li yıllar aynı zamanda neoliberal kapitalizmin işçi sınıfını atomize ettiği, örgütlülüğünü kırdığı, tarihsel kazanımları parça parça budadığı yıllardır. Tarihin en büyük proleterleştirme dalgasının başlangıç anları. Bu talan sadece iktisadi ve politik zeminlerde gerçekleşmedi. İdeolojik alan da neoliberal talandan nasibini almaktaydı. Neoliberalizmin prensipleri, yaşamın yeniden inşasında olduğu gibi yaşama dair fikirler üretilen zihinleri de işgal etti. Neoliberalizme karşı hareketler yenildikçe zihinlerin neoliberal ideolji tarafından işgali de yaygınlaştı.
Toplumsal hareketlere sahne olan internet sunucuları da bu prensiplerle yeniden “çitlendi” ve internetin işleyişi de bu neoliberal ideoloji ekseninde gelişti. Neoliberal ideolojinin hegemonyasında şekillenen bireyci, rekabetçi, piyasacı, tüketim odaklı insan profili de çeşitli platformlara “popülerleşme”, “etkileşim alma”, “kendini satma”, “görünürleşip fırsat kovalama” motivasyonuyla katıldı. Nitelik kaygısından uzak bir biçimde, seri üretim bandında – timelineda – içerik üreten kullanıcıların “gönüllü şekilde” bu platformlarda kalmasının sırrı da aslında tamamen neoliberal ideolojik hegemonyadan gelmekte. Bu platformlar aynı zamanda sözünü söyleyecek, fikrini duyuracak mecralar arayan yenik hareketlerin kalıntılarını da içermeyi ve o içerikleri de metalaştırmayı başardı. Çeşitli paylaşım “akımları” da yeni sermaye birikim dinamiği olan kişisel verilerin metalaştırma sürecine oldukça verimli bir zemin sundu.
Bilişim ve internet alanında sistematik komünist bir stratejinin veya tutumun geliştirilememiş/geliştirilmemiş oluşu ve/veya sistematik olamayan tartışmaların neoliberal ideolojik hegemonya karşısında eriyip gitmesi, neoliberal prensiplerin “gönüllü” kabulünün zeminini oluşturdu. Bu alanda kendiliğinden politik karşı duruşların nadirliği, bu alanın farklı bir kurguyla kullanılabileceğine dair bir algının geniş kitlelerde yer edememesi sonucunu doğurdu. Yani internetin veya genel anlamda bilişimin başka bir kullanımının imkanları dahi nitelikli olarak sorgulanamadı.
Whatsapp ya da kişisel verileri metalaştırıp hedefli reklamcılık sektörüne satan bütün platformların milyonlarca kişi tarafından yıllardır neden ve nasıl kullanılıyor oluşu da bugünkü kendiliğinden gelişen politik karşı duruş kadar kritiktir.
Şirketlerin kar motivasyonuyla kişisel verilerin metalaştırılması farklı kaygılar yaratmaktadır. Whatsapp özelinde kullanıp kullanmamaya dair pek çok kişide soru işaretleri oluştu. Hatta binlerce kişi Telegram ve Signal indirerek kaygılarını dindirmeye çalıştı. Benim görebildiğim temelde iki kaygı var. İkisi de mahremiyet temelli:
Facebook’un Cambridge Analytica ile birlikte anıldığı ABD seçimlerinde gerçekleşen skandal, devlet çıkarlarıyla Facebook’un çıkarlarının (kar güdüsü) ne kadar iç içe geçtiğinin önemli bir göstergesidir. Hatta Mark Zuckerberg’ün Trump’a destek açıklamaları da bunu pekiştirmektedir.
Bu kaygılar karşısında verilen tepkiler, kendiliğinden gelişen etik ve politik tutumdur. Whatsapp silmek ve alternatif olarak Telegram veya Signal yüklemek olarak tezahür eden bu etik ve politik tutumun ilerletilmesinin olanakları tartışılmalıdır.
Aslında bu tavrın geliştirilmesinde öncü adımlar yıllar önce atıldı. Richard Stallman öncülüğünde özgür yazılım fikri geliştirildi ve yayıldı. Yazılımların mülk olmadan da üretilebileceği, telif haklarının (kapitalizmin bu alandaki temel işleyişi sağlayan düzenlemelerinden biri) yaşamı zorlaştırdığı ve bilişimin ruhuna aykırı olduğu gerekçeleriyle kolektif olarak üretilen, kaynak kodları yayınlanan yazılımlar üretilmeye ve paylaşılmaya başlandı. Çeşitli dönemlerde çeşitli motivasyonlarla sürdürülen bu hareket, bugün özellikle “mahremiyete saygı” ve “güvenlik” ilkelerinin ön plana çıktığı çeşitli uygulamalar geliştirerek devam etmektedir. Kullanıcı verilerini depolamayan, meta olarak kullanmayan, güvenliğe önem veren ve kolektif akılla geliştirilmiş (kaynak kodları yayınlanan ve kolektif emek katkısına açık) özgür yazılımlar bugünkü kaygıları bir miktar giderecektir. Çeşitli alanlarda buradaki [1] uygulamalar bu kaygıları kısmi olarak gidermek amaçlı önerilebilir.
Ancak bilişim alanında bu kadar emek ve kullanıcı emeği sömürüsü, kişisel verilerin metalaşması üzerinden yükselen muazzam bir sermaye birikiminin gerçekleştiği günümüzde özgür yazılım felsefesi ve özgür yazılımlar yararlı araçlar sunsa da tek başına bir mücadele hattını örgütleyecek bir tavır geliştirmekte yeterli değildir. Bizim hangi araçları tercih edeceğimizin ötesinde hegemonik bir ağın yarattığı sermaye birikimi ve emek rejimi var. Bu gerçeği gören, buna cevap üretebilecek bir tartışma zeminine ve bu tartışma zemininde şekillenecek etik ve politik tutumla birlikte bir eylem planına ihtiyacımız var.
Whatsapp üzerinden dönen tartışma bize bu tavrın geliştirilmesinin ve bu tartışmaların derinleştirilmesinin aciliyetini gösterdi. Çeşitli teknolojik araçların veya uygulamaların hangilerinin hangi amaçla nasıl kullanılması gerektiğini belirlemeye, yaşamın bir parçası olan internette sömürünün ve sınıf mücadelesinin nasıl tezahür ettiğini anlamlandırmaya, bilişim şirketlerinden mahremiyetimizi ve kişisel verilerimizi nasıl koruyacağımız bilgisini bulmaya ihtiyacımız var.
Bugüne kadar pek de duyarlılık gösterilmeyen kişisel verilerin metalaştırılmasının neden bugün, kendiliğinden politik bir karşı duruşu tetiklediği, bunun neoliberal ideolojik hegemonyanın aşınmasıyla ilintili olup olmadığı tartışılması gereken bir diğer noktadır.
Bu metni, bu alandaki bahsettiğim çeşitli ihtimalleri, olanakları ve tartışmaları daha da detaylandırmak niyetiyle kaleme aldım. Her bir ara başlığın ve bahsi geçmeyen pek çok konunun ayrı ayrı tartışılmasının önemli olduğunu düşünmekteyim. Bu tartışmanın olabildiğince kolektif biçimde yapılmasının, tartışmanın niteliğini de artıracağını düşünmekteyim.
Eleştiri ve katkılarınız için [email protected]
[1] https://sendika.org/2020/03/korona-gunlerinde-devrimci-muhalefet-hangi-dijital-araclarla-bir-araya-gelebilir-580731/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.