Trump gitti diye faşizm bitmedi. Amerikan devletinin sivil faşistlere şu anda ihtiyacı yok. Onların yapacağının çok daha mükemmelini ²kanun ve nizam² politikalarıyla yapabilir ve yapacak. 1994’lerde faşizan ²terör karşıtı² yasaların yazarı olarak kendine ün yapan Biden’dan daha ilk günde duyduğumuz yeni bir ²anti terör² kanunu geçireceği. Her ne kadar bununla sokak faşistlerini hedefliyor gibi olsa da Biden hayatını siyahlara, işçilere, emekçilere, kadınlara karşı bankerlerin, kapitalistlerin yanında mücadele etmiş bir seçkinlerin neferi
Sonunda Trump arkasında kanlı, ırkçı, sömürücü, milliyetçi ve dinci bir iz bırakarak gitti.
Onun yerine, Demokratların adayı Biden, yeni bir kanlı, ırkçı, milliyetçi ve dinci ülke söz vererek geldi.
Sanırım Trump’ın gitmesine en çok üzülenlerin başında komedyenler var. Hiç çaba göstermeden her gün yaptığı ve söyledikleriyle kendine güldürmeyi, alay ettirmeyi, durmadan bir saçmalık yapmayı başarabilen bir başkanı kaybetmekten üzülen komedyenler artık fıkra ve şaka üretmek için çalışmak zorundalar. Ancak, biz Trump’ın sabahın 3’ünde attığı imlâ ve anlatım bozukluklarıyla dolu saçma sapan Tweet’lerine gülerken, 74 milyondan fazla seçmen onun ortaya çıkardığı bir hareketin içinde yer alıyor ve garip dünya görüşlerinin neden komik olabileceğini bile anlayamıyor.
6 Ocak Meclis baskını öncesinde platformlarında, “Hepiniz, derhal s….min silahlarınızı alıp Washington’a geleceksiniz!” emirleriyle örgütlenen bu kesimin, Başkan Yardımcısı’nı hemen oracıkta asıp, Meclis Başkanı’nı ve kendilerine göre ilerici sandıkları temsilcileri kurşuna dizmelerine ramak kalmıştı. Meclis’e giren faşistler, kendilerinden olduğu halde, Başkan Yardımcısı Pence’i asmak için ararken, bir ara ona sadece 30 metre kadar yaklaşmışlar, ama siyah bir polisin onları karşı yöne çekmesiyle Başkan Yardımcısı Pence kurtulabilmişti. Bu örgütlenme, polisin, FBI’ın, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun burnunun dibinde hiç de gizli olmadan aylar süren bir açık kampanyayla sürdürülmüş, açık seçik ilanlarla sağcıların “S…min silahlarınızı alın gelin! S…min bataklığını kurutacağız!” örgütlenmesine 16 devlet koruma örgütü mal mal bakarak darbe teşebbüsüne izin vermişlerdi.
Her ne kadar bize komik, garip ve tamamen aptalca gelse de, din gibi öğelerle kafası karıştırılan bu insanlar ayaklanma nedenlerini ne komik ne de saçma buluyorlar. Büyük oranda Trump seçmeni, ülkeyi yamyamların, çocuklarını yiyenlerin, komünistlerin yönettiği fikrinde. Bu o kadar geçerli ki onlar için, Washington’da Hillary Clinton’un bir pizza dükkanının mahzeninde çocuklara tecavüz ettiğini sanan birisi silahını alıp pizza dükkanını basmıştı, çocukları kurtarmaya. Zavallı lokanta sahibi daha hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor.
Bu örgütlenmeyi küçümsememek gerekir. Başta üç faşist örgüt olsa da, irili ufaklı ırkçı, milliyetçi, dindar ve Amerikancı bir sürü dernek, kilise, gizli ya da açık örgüt bu yapılanmanın arkasında. Ancak başı çeken üç örgüt bu grupların hislerini kendilerinde toplayarak 6 Ocak hareketinin oluşmasına önderlik ettiler.
Bu gruplardan bir tanesi “Yüzde Üç” grubu. Bu ismi almalarının nedeni, Amerika’nın İngiliz sömürgesi altındayken Amerika halkının sadece %3’ünün İngiltere’ye karşı bir “Kurtuluş Savaşı” vererek ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmuş olması. Bu yaklaşımla amaçları eğer gene ülkenin sadece %3’ünü bile örgütleseler Amerika’yı bugün yönetimde olan komünizmden, yamyamlıktan, çocuk tecavüzcülerinden, seçkinlerden ve Yahudilerden kurtararak “Gerçek kimliğine” kavuşturmak.
Başka bir grup ise “Gururlu Oğlanlar” milliyetçileri. Aynen bunlar da bugün Amerika’nın komünizmin ve seçkinlerin tahakkümü altında olduğuna inanan ama içlerine yeminli olarak hiç ama hiçbir kadın kabul etmeyen bir grup. Aynı fikirde olan kadınlar da “Gururlu Kızlar” grubu kurup Meclis baskınında yer alınca aralarında neredeyse çatışma çıkıyordu. İsimlerinin kadınlar tarafından paylaşılmasına bile tahammül edemeyen, ırk kadar erkek üstünlüğüne de inanan bir grup. Bunların avantajı, yaptıkları silahlı saldırılar sonrası insanlar Başkan Trump’ın bunları kınamasını beklerken, Devlet Başkanı’nın onlara “Kenarda ana beklemede durun” diye sempati mesajı göndermiş olması.
“Yemin Tutucular” grubu da benzer düşünceleri olan bir başka faşist örgütlenme. Bunlar da aynen Türkiye’deki Osmanlı Ocakları ya da Ülkü Ocakları gibi mitolojik bir eski Amerika hayalleriyle sokaklardalar.
Bunların ortak yanları, beyaz ırkın zavallı bir hale düştüğüne, azınlıkların ayrıcalıklı olduğuna ve herkesin haddini bilerek yerlerine geçmeleri gerektiğine inanmaları. Bunlara göre, o kadar gücüne rağmen Amerika komünistler yüzünden bir şamar oğlanına dönüştürülmüş ve dünyanın şakası konumuna gelmiş. Amerika’nın hatta gerekirse nükleer gücünü de kullanarak dünyaya kimin hâkim olduğunu göstermesi bunların amacı. İçerde ise o eski güzel kölecilik günlerine dönmek ve her şeyin beyazlara verilmesini sağlamak.
Seçimlerin hileli olması
Trump seçimi kaybetti. Ancak bütün diktatörler gibi seçimle gidecek adam değildi. Seçimlerin hileli olduğu söylemine, seçmeni olan 74 milyonun korku verici bir çoğunluğu inanmış durumda. Ne yapılırsa ne söylenirse söylensin, bu kitlenin düşüncesini değiştirmek şu anda imkânsız. Her ne kadar Trump ve yandaşları 250 dava açarak seçim sonucunu geriye çevirme girişiminde bulunduysa da hemen hepsi olumsuz bitti.
Seçimler esasında gerçekten hileliydi. Ama Trumpçıların baktığı yerlerde değil, yıllardır siyahların, Latinlerin, Korelilerin, gençlerin, yoksulların seçim kütüklerinden isimleri kanuna aykırı olarak silinerek oy vermelerinin engellenmesi açısından hileliydi. Ama bu sistemik olduğundan ne Cumhuriyetçiler ne de Demokratlar bu konuyu açmak ister.
6 Ocak’taki son oylamayla Meclis’te Biden’ın başkanlığı oluşurken, Trump işte bu örgütleri Meclis’e yürümeye çağırdı. Silahlı ve asabi bir şekilde Washington’a inmiş olan bu kitlenin, hele de yürüme sırasında durmadan, kan, intikam, ölüm sloganları atması ve sürekli küfür etmesi bile ülkeyi dış ve iç düşmanlardan korumaya yeminli 16 savunma örgütünün dikkatini çekmedi.
İşte bu örgütlerin Meclis’e saldırısıyla 6 Ocak’taki “Çakma Darbe” olayı yaşandı. Tabii ki “Darbe” kelimesi çok değişik anlamlar içerebilir. Her ne kadar tam örgütlü bir hükümeti ele geçirme hareketi olmasa da o sıradaki bir oylamayı durdurup, oyları çalıp-yakıp, Başkan Yardımcısı’nı asıp, Meclis Başkanı’nı öldürme hareketine bu anlamda darbe demek gerekiyor. Her ne kadar Meclis’i ele geçirenler türlü amatörlükler sergileseler, önder olarak boynuzlu, kürklü ve ne dediği tam anlaşılamayan ve balkona çıkıp en üst perdeden böğüren birisini seçseler ve daha Meclis’in içinde Senato’nun nerede olduğunu bile bilmeseler de, silahlı bir baskınla seçim sonucunu değiştirme planı bir darbe teşebbüsü tanımına girer.
Ancak bu şapşallıkların yanında bambaşka bir boyut ise Amerika’daki medyanın hiç üzerinde durmadığı bir konu. Her kim işgalcilerin hareketlerini incelediyse, meclis işgalinde bambaşka yerlerde de olsalar, bu grupların hep askeri disiplinli, tam askeri hareketlerle eylemi yaptıklarında hemfikir. Örneğin, kapıların girişinde bir öndekinin yakasını arkadan tutarak oluşturulan zincirler tam tamına askeri eğitimden geçmiş insanların emir bile beklemeden otomatik olarak yaptıkları bir hareket. Bayrakları sallamadaki işaret verme kodlarından, vurulan kadın eylemcinin yanındaki hareketleri ve hatta doktor çağırma şekilleri bile hepsinin Afganistan ya da Irak’ta savaşmaya gitmiş askerler olduğunu ortaya koyuyor.
O günün kahramanı olan bir polis durumun vahametini daha sonra anlatıyordu. Kafası kapı arasına sıkışmış bu polise faşistler saldırıyor, elleriyle de kendini koruyamayan polis darbelerle kanayan dudaklarıyla sadece çığlık atıp duruyordu. Polise daha sonra sordular, neden silahını çekip kendini korumadın diye. Yanıtı çok dikkat çekici, “Bütün gün göstericilerde silah yakalayıp durduk. Ben o anda silah çekseydim, ilk silah çeken biz olacaktık ve göstericilere silahlarını kullanmak için bahane vermiş olacaktık. 200 polisin, silahlı 2000 kişi karşısında ne korunması olabilir ki?”
İnsanları bu kadar kızdıran neydi?
İşte yıkılmakta olan bir sistemin bundan daha anlamlı bir gösterisi olamaz. Emperyalist ve güya demokrasinin temsili olan bir ülkenin bir muz cumhuriyetine dönüşmesi bir gecede olmaz. Hemen her konuda başarısızlıkla yüzleşen bir kapitalizm görüyoruz. Emperyalist bir ülkenin ayrıcalıklı olduklarına inanan beyazları ülkelerinin emperyalist ganimetlerinden neden yararlanamadıklarına kızgınlar. Önlenebilir bir aptal virüs hastalığından neredeyse yarım milyon vatandaşını kaybeden bir ülke kendi halkına Amerikalı olduğu için gurur duymasını isteyebilir mi? Mars’a araç gönderen bir ülkede doktorlara basit ve temel eldiven, önlük bulunamıyorsa o ülkenin vatandaşı kendini ayrıcalıklı sayabilir mi? İşsizlik tavan yapmış, halkın neredeyse %20’si korkunç yoksulluk altındaysa o vatandaş kendini üstün zannedebilir mi?
İşte bu temel sorunları çözemedikçe Amerika’da da faşist hareket güçlenecektir. Faşist harekete gelen enerji tamamen kapitalizmin verdiği sözleri tutamaması ve her ülkede, her coğrafyada, görülen kapitalizmin çözümsüz sorunlarının en sonunda emperyalist ülkelerde de baş ağrısı yaratması sonucudur.
Biden bu sorunları çözmeye değil, daha da derinleştirmeye geliyor. Kanayan ve kangren olmuş, oluk oluk kan akan yaraya üstünde çiçek resmi olan küçük bir yara bandı işe yaramayacak. Daha şimdiden bankerler, silah tacirleri, dümenciler, taşeronlar, Biden’ın kabinesinde yerlerini alıyorlar. Biden’ın yardımcısı Kamala Harris’in halk arasındaki adı “pis polis” (Dirty Cop). Hem Biden hem Harris siyahilere karşı yürüttükleri “Kanun nizam” kampanyaları ardındaki ırkçılıklarıyla siyahlar arasında tanınan kişiler.
Trump gitti diye faşizm bitmedi. Amerikan devletinin sivil faşistlere şu anda ihtiyacı yok. Onların yapacağının çok daha mükemmelini “kanun ve nizam” politikalarıyla yapabilir ve yapacak. 1994’lerde faşizan “terör karşıtı” yasaların yazarı olarak kendine ün yapan Biden’dan daha ilk günde duyduğumuz yeni bir “anti terör” kanunu geçireceği. Her ne kadar bununla sokak faşistlerini hedefliyor gibi olsa da Biden hayatını siyahlara, işçilere, emekçilere, kadınlara karşı bankerlerin, kapitalistlerin yanında mücadele etmiş bir seçkinlerin neferi.
Öyle görülüyor ki, Amerikan kapitalistleri, yönetici sınıfları arasındaki ayrım çözülmüş, birbiriyle barış çubuğu içmekteler artık. En faşizan kapitalistler bile Trump’ın sistemlerine yaptığı zararlardan mideleri bulanarak Biden’ın ardına geçtiler. Devlet’in yapabileceği faşizan baskıları sokak çocuklarına devretmenin bedelini ağır ödüyor Trump. Yönetici sınıfların elinde devlet gibi, polis gibi, 16 tane devlet koruma örgütü varken, halkı işe karıştırmanın tehlikeli sonuçları da olabilir. O halk, silahlı olarak Meclis’i basarsa, kendi saflarında olan bir Başkan Yardımcısını bile asmaya kalkabilir. Trump ön ayak olduğu darbenin anlamını bile idrak etmekten yoksun. Ama ülkenin gerçek yöneticileri bu tehlikelerin çok farkındalar.
Trump gitti, Biden geldi, ama faşizmin kaynağı olan kapitalizm tüm hışmıyla hem ülkeyi hem halkı hem dünyayı mahvetmeye devam ederek faşizme hayat veriyor.
20 Ocak 2021, San Francisco