Meclis baskını, kapitalizmin krizini iliklerine kadar yaşayan emperyalist bir ülkede, alıştıkları hayat tarzını kaybetmenin, ırkçı-köleci sistemi tekrar kurmak istemenin, devlet zoru olmayan, piyasa kurallarının ve silahların baştan aşağı toplumu şekillendirmesini istemenin kızgınlığıyla ve o karşı oldukları devletin açık desteğiyle sokağa dökülebilen faşistlerin kaslarını gösterme operasyonuydu
Amerika’ya faşizmin gelip gelmeyeceği bir müddettir tartışılmaktaydı.
Trump’ın seçimi kaybetmesi sonucu çekilip gitmeyeceği, faşizmin seçimlerle gitmeyeceği tartışılıyordu.
Bu tartışmaların boş olmadığı dün (6 Ocak) ortaya çıktı.
Neredeyse tanrılaştırılan bir lidere inanan, kafaları dinle tütsülenmiş ve peygamberlerinin elinden seçimin çalındığını sanan bir güruh; ülkelerinin komünizme zorla sokulduğunu zanneden kızgın bir kitle; beyaz olduğu için Tanrı’nın kendisini üstün doğurduğuna, ama siyahilerin çizmeyi aşmasına izin verildiği için bu Tanrı buyruğu üstünlüğünü yaşayamadığına inanan ırkçı, kızgın, silahlı ve kinli bir kesim 1814’ten bu yana görülmemiş bir şey yaptı ve ‘demokrasisini’ başkalarının suratına, burnuna sallayan ülkede meclisi bastı.
Faşist teröristler meclisi ele geçirdi. Bir kişi öldürüldü*, meclise bomba kondu, camlar kapılar kırıldı, milletvekili ve senatörlerin odaları basıldı, dokümanlar ele geçirildi ve bunu yapanlar hiçbir polis engeliyle karşılaşmadılar.
Şimdiye kadar sivillerin orada bulunmak için bile kaç yerden izin alması gereken Meclis bölgesinden geçerek gelenlerin polislerle omuz omuza ve sohbet ederek yasak bölgeye girme videoları her yerde soru işaretleri yaratarak dolaşıyor. Daha birkaç ay önce, çok yakındaki bir kilisenin önünde elinde İncil ile fotoğraf şovu yapmak isteyen Trump için meydanı açmak isteyen polis hiç ama hiçbir şiddet ya da güç göstermeyen siyah göstericilere aniden saldırmış, cop, plastik mermi ve biber gazıyla meydanı “temizlemiş”, Trump’ın kendi partisindekiler bile “Bu kadar da olur mu, ya?” demişti.
Fotoğraf: Siyah Hayatlar Önemlidir (Black Lives Matter) gösterisi olacağı korkusuyla Meclis’i koruyan polis ve askerler. Bunların hiçbirisi faşistler Meclis’e saldırırken ortada yoktu.
Bugün ise, Meclis’i basan silahlı faşistler kendi rızalarıyla ve kendileri uygun görünce, yavaş yavaş dışarı çıkınca, uzaklaşmaları için kendilerine ricada bulunan polis, merdivenlerden güvenlikle inmeleri için ellerini tutup, yardım ediyordu.
Faşist-polis yardımlaşması ve işbirliği yeni bir şey değil. Nerede faşist hareket varsa, polisin onlarla beraber hareket ettiği kaç kez ispatlandı. Portland’da polis müdürünün nerede bir anti-faşist gösteri varsa, sokak sokak, adres adres şimdi Meclis’i basan faşistlere haber verdiği ve ilerici güçlere saldırmaya hazırlanan bu teröristlere, “Şu yoldan gelmeyin, orada yeteri kadar polisimiz yok, sizi koruyamayız” diye mesaj gönderdiği bile ortaya çıktığında hiçbir şey olmamıştı. Şaşırabilir miyiz Meclis baskınında ortada hiç polis olmamasına?
Meclis işgal edilince her 15 dakikada bir, “Askerler yolda, geldi gelecekler, elimizde yeteri kadar polis yok” haberleri televizyonlardan veriliyor. 15-20 siyah gösteri yapınca zırhlı savaş araçlarıyla şehrin bölgelerini kapatanlar nedense faşistler meclise iniş yapınca yeterince polis bulamıyorlar ve bu satırları yazdığım anda işgal 5-6 saattir olduğu halde hala askeriyeden haber gelmiş değil.
Trump’ın ortaya çıkardığı bu faşist hareket yeni bir şey değil. En az, bildiğim kadarıyla, 30-40 yıldır faşist hareket Amerika’nın her an komünizm tarafından işgal edileceği korkusuyla yaşıyor. Onlara göre, komünizm Birleşmiş Milletler tarafından kara helikopterlerle zorla Amerika’ya getirilecek. Komünizm, Amerika’ya gelince siyahileri başa geçirecek, beyaz kadınlarla dans edecekler ve kamyonet kullanmayı yasaklayarak çevreci zorlamayla Amerikan yaşam tarzına saldıracaklar.
Trump da başa geçince bu kesime sonsuz özgürlük ve destek verdi. Daha önce de devlet dairelerini bazuka ve makinalı tüfeklerle, el bombalarıyla işgal eden faşistlere, “Bunlar iyi çocuklar” diyerek selam verdi ve son saldırılarında da “Kenarda durun ama hazır olun” diyerek bugünkü olanların planlanmasına yardım etti.
Bu baskın esasen kimseyi şaşırtmamalı. Bunun örgütleyicisi Trump olsa da bu saldırının temelini hazırlayan en büyük etken kapitalizmin başarısızlığı ve yolsuzluklara en az Trump kadar karışmış muhalefetin halkın gözünden düşmüş olmasıdır.
Amerika’daki sağın gözünde birinci düşman kendi devletleridir.
Kapitalizmin çok yoğun eğitiminden geçen halk ve işçi sınıfı için de özgürlüğün birinci düşmanı kendi devletleridir. Maalesef, bu ideolojinin etkisiyle, kapitalist sömürücüleri kendi yanında ama kapitalistten ve kendisinden vergi alıyor diye devleti ise kendine düşman görür bu halk. Bu düşünceye göre, herkes kapitalist sistemde adil olarak çalışır, emeğinin karşılığını alır, her şey güllük gülistanlıktır. Ama o zorlu devlet gelir kanun koyar, kural koyar, vergi alır ve faşistlik yapar, bu güzel, tıkır tıkır çalışan sistemi bozar. Devlet olmasa zavallı kapitalist de kendisine daha iyi davranacak ama maalesef devlet iş insanlarını “daha çok” vergilendirdiği için eli mahkûm olan kapitalist işçisine de az vermek zorunda kalır.
Anayasanın tanıdığı kendi devletine karşı silahlanma hakkını kullanarak bu ideolojiyle doldurulmuş insanlar da bir gün tekrar köleciliğe dönme, siyahilerin “doğal yerlerine” geri getirilmesi ve her sorunun silahla çözüleceği, devletin hiçbir şeye karışmayacağı günleri özlerler. Böylece beyaz ten renginin verdiği avantajdan dolayı, en azından, siyahlar, Çinliler, Arap ve Meksikalılardan daha iyi bir hayat yaşayabileceğini sanar.
Trump, kendisi de bir milyarder olduğu halde kendini “sistemin dışında”, kirlenmemiş, bürokrasi çarkına girmemiş, Washington’un yabancısı, dışından, halkın çocuğu olarak gösterdi. Seçilme sloganı “bataklığı kurutacağım” idi. Yani, Washington’a dışarıdan, halkın içinden birisi olarak gelecek, devleti, bürokrasiyi ve siyaset pisliğini temizleyecekti. Azınlıklar da layık oldukları seviyeye tekrar indirilecekti.
Trump’ın halka verdiği bu sözler büyük yankı yarattı. Her ne kadar sözünü yerine getirmede başarısız olsa da halk arasında hala eline süpürge alıp temizlik yapacak birisi olarak görülüyor. Bu yüzden Trump, faşistlere Washington’a gelme çağrısı yaptığında ona inananlar da pislik temizleme niyetiyle silahlarını alarak geldiler.
Koyu ve dogmatik bir ideolojik değirmenden geçen halk kapitalizmin ve özellikle de bu sistemin girdiği son krizin kendi hayatlarına nasıl yansıdığını anlayamıyor. Kaybettiği işini, neden iki işte çalıştığı halde kirayı ödeyemediğini, hasta çocuğuna neden bakım yapamadığını, neden çok iyi eğitimli Çinlilerin, Hintlilerin Amerika’ya gelip de teknoloji işlerinde kendisine kıyasla iyi maaşla iş bulabildiğini, neden borç içinde yaşadığını anlayamıyor. Ve tam da bu soruları sorduğunda Trump çıkarak düşman ve hayatlarını mahveden şeyler olarak yabancıları, Çin’i, Arapları, dış güçleri ve ülkeyi bu duruma düşüren Washington’daki “ilericileri” hedef gösteriyor.
Kapitalizmin doğal sürecinde ve son krizinde her şeyini kaybetmekte olan halk ve Trump’ın taraftarları da kolayca inanabiliyorlar bu saçmalıklara. En kolay yol da silahını kavrayıp, “gerçek bir Amerikalı gibi”, ülkesini komünizmden korumaya, Washington’daki pisliği temizlemeye, bataklığı kurutmaya gelmek. Hele de ülkenin başkanı onların arkasındaysa.
Emperyalizmin nimetlerinden Amerikalı olmak ve beyaz tenli olmak temelinde yararlanmayı hak ettiğini talep edenleri kapitalizmin başarısızlığına inandırmak bayağı zor.
Bu kızgınlığa en büyük katkılardan biri de halkın gerçekten istediği, talep ettiği ihtiyaçlarını dile getirecek hiçbir temsilcisinin olmaması ve tüm tartışmanın sadece ve sadece sistemin yolsuzluğa batmış iki kapitalist partisinin elinde olması. Amerikan siyasetinin sadece iki partisi var. İkisi de patronların, kapitalistlerin, para babalarının, banka ve şirketlerin partisi.
En az 12 yıldır, halkın değişmez şekilde talep ettiği bir konu bu kızgınlığı anlatabilir. Özel sağlık sistemi ve kapitalist sigorta şirketlerinin elinde kepaze olmuş bir halk durmadan devletin arkasında olacağı bir sağlık hizmeti talep ediyor. Ne Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler ne de muhalefetteki Demokratlar bu konunun konuşulmasını bile istemiyorlar. Konu açılınca zorla kapatıyorlar. Halkın %70’ten fazlası istese de bu konuyu açmak bile imkânsız. Söylemeye gerek yok, her partinin de kurmayları sigorta ve ilaç şirketlerinden yüzbinlerce dolar “seçim yardımı” almakta.
Güya halkın yanında olan muhalefetin başındakiler Amerika’nın en zengin ailelerinden. Bu Demokratların başındakilerin gayrimenkul, ilaç, banka ve silah şirketleriyle çevirmedikleri rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık numarası yok. Cumhuriyetçilerden en ufak bir farkları yok.
Trump kendini bu gibi yolsuzlukları durdurmak için, balçığa batmamış, pirüpak birisi olarak gösterince, pisliği temizlemek halkın gözünde de meşru sayılıyor.
Meclis baskını, kapitalizmin krizini iliklerine kadar yaşayan emperyalist bir ülkede, alıştıkları hayat tarzını kaybetmenin, ırkçı-köleci sistemi tekrar kurmak istemenin, devlet zoru olmayan, piyasa kurallarının ve silahların baştan aşağı toplumu şekillendirmesini istemenin kızgınlığıyla ve o karşı oldukları devletin açık desteğiyle sokağa dökülebilen faşistlerin kaslarını gösterme operasyonuydu.
Kızgınlığı tetikleyen seçimler gerçekten de hileliydi. Hem de baştan aşağı hileliydi. Son 20 yıldır Amerikan seçimlerinin hepsi şaibeli ve hileliydi. Ama bu hileler, Trump destekçilerinin şikâyet ettikleri ama bir türlü delil getiremedikleri, ispat edemedikleri, gösteremedikleri, hiçbir kanıtı olmayan ve 50 kere dava açıp 50 davayı da kaybettikleri hileler değil, yıllardır kendi öz partilerinin siyahi, Latin ve gençlerin oy vermesini kanuna aykırı olarak engelleyen seçim hileleriydi. Bu konuyu konuşan kimse yok ana akım medyada.
Bu hileleri ve şaibeli Amerikan seçimlerini bir dahaki yazıda ele almalıyız.
* Ölü sayısı yazı kaleme alındıktan sonra 4’e çıktı.
San Francisco, 6 Ocak 2021
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.