Trump’ın kaybetmesine sevindik ancak Biden’ın galibiyeti bir neşe kaynağı değil. Gerçek alternatiflerin zamanı geldi
Bir nüktedan bir zamanlar Yale Üniversitesi’ni kendisine bağlı bir kampüsü olan bir koruma fonu olarak tanımlamıştı. Yale’nin içinde bulunduğu ülke için de benzeri söylenebilir.
Amerika Birleşik Devletleri, yakın zamanda ölen siyaset bilimci Leo Panitch’in dünya çapındaki burjuvazi için küresel kapitalizmi yönetme sorumluluğu olarak tanımladığı şeyi terk ediyor. Halk sağlığı ve modern devlete dair diğer göstergeler kendi sınırları içinde bile terk edilmişken, ABD artık daha çok bir ülke iliştirilmiş bir borsa gibi görünüyor.
Öte yandan, şurası da doğru ki sonu gelmeyecek ekonomik büyümeye dair büyülü inanış, Amerikan siyasi ortamını uzun süredir yerleşimci yayılmacılık zeminine oturtmuş durumda. Hiçbir şey sürekli büyümeden daha önemli görülmüyor. Geri kalan her şey – ortak insani değerler ve dünya üzerindeki yaşam bile- bu birincil yönergenin altında toplanıyor.
Ancak bu yılki COVID-19 salgını, bir ulusun kimliğinin kokan bir çorap gibi ters yüz edildiği konusunda dünyayı uyardı. Bu durum bir günde ortaya çıkmış bir şey değil uzun süredir devam eden bir sürecin parçası olsa da ABD’nin sermayenin merkezi olarak bulunduğu zirveden neredeyse bir düşüş kadar hızlı olan gerilemesi en keskin radikal gözlemcileri bile şaşkına çevirmelidir. Zira bir Biden yönetimi bile COVID-19 salgını ve genel olarak Amerikan düşüşü için hiçbir korunma ortaya koyamayabilir.
Grafik içeriği
Ekonomik büyüme iksiri pandemi sırasında günü kurtarmadı. Nüfusunun hastalığa yakalanması ve yüksek ölüm oranları pahasına ekonomilerini açık tutan bu ülkeler (ABD, Meksika, Şili, Belçika ve diğerleri) daha kötü COVID-19 salgınlarına ve daha büyük ekonomik kayıplara maruz kaldılar.
Öte yandan zenginlik korunmaya devam etti, görülmemiş oranlarda ve yoğunlaşarak büyüdü. Salgının etkili olduğu Mart-Aralık ayları arasında, Amerika’daki 651 milyarderin toplam serveti bir trilyon ABD dolarından fazla arttı. Bu miktar, yılın başında 159 milyon Amerikalıya gönderilen tek seferlik teşvik çeklerinin toplam değeri olan 267 milyar doların neredeyse dört katı.
İnsan buna öfkelenmeden edemiyor. Yıl sonuna doğru, internet ortamında dolaşan bir grafik, borsada listelenen ilk 500 şirketin hisse senedi fiyatlarının günlük S&P endeksi (Standard & Poor’s tarafından yapılan borsa endeksi) kapanışları ile ABD’deki toplam COVID-19 ölümleri arasındaki doğrudan ilişkiyi gözler önüne serdi.
“Piyasa için ölmenin” böylesine kaba açıklanışı bu korelasyonun yanıltıcı olduğu izlenimini yaratıyor. Toplam vaka sayısı her zaman artacaktır. Bu nedenle, S&P ve COVID-19 sebebiyle hastaneye yatışların haritasını, piyasanın açık olduğu günlere odaklanarak daha iyi bir şekilde çıkarabiliriz. Bu durumda, 17 Mart-18 Aralık aralığına bakabiliriz. Hastaneye yatış oranları her bir COVID dalgasıyla birlikte aşağı yukarı hareket ederek, salgının anlık durumunu kümülatif vaka oranlarının gösterdiğinden daha iyi gösterir.
Burada hisse senedi fiyatlarının ABD’nin ilk iki COVID-19 dalgasına bölündüğünü ve hastaneye yatış oranlarının aynı olduğu durumda endekste farklı kapanışların (yüksek ve düşük) olduğunu görebiliriz. Her bir COVID-19 dalgasının başlangıcında hisse senedi fiyatlarının düştüğü, yalnızca dalganın düşüşünde geri sıçradığı görülüyor. Salgının başlarında yapılan araştırmalar, hisse senedi kapanışlarında böyle olumsuz bir önyargı olduğunu gösterdi ve bu da endeksi, kötü COVID-19 haberleri üzerine, geri döndüğü miktardan daha fazla bastırdı.
Dolayısıyla, finansallaşmanın (borçlanmaya ve kura yatırım) reel ekonomiden (ve insanların günlük yaşamlarının büyük çoğunluğundan) giderek daha fazla kopmuş olduğu durumda bile piyasa hala gerçek dünyadaki haberlere tepki veriyor. Ya da daha güncel bir yorumlamayla, finansallaşma, birçok kötü sonucu olacağına aldırış etmeyerek reel ekonomiyi giderek daha fazla yönlendiriyor.
Coğrafyacı Albina Gibadullina, geçtiğimiz günlerde ülkeler arasında sanayi sektörüne göre gerçekleşen finansallaşmanın haritasını çıkardı. ABD’de sektörler arasında yabancılaşma durumu öyle bir boyuttadır ki ekonomiyi destekleyen borç üzerine bahis oynamak, gerçek metalara yapılan doğrudan yatırımın yerini giderek daha fazla almaktadır. Ne var ki ani felaketler, üst düzey borsa oyuncularını gerçeğe döndürmeye yetmez. Krizdeki bir sistemi korumak için gerekli olabilecek kullanım değeri türlerini önceleyen bir kapitalist gerçekliğe bile dönülmüyor.
Sosyolog John Bellamy Foster ve meslektaşları, finansallaşmanın, mevcut salgının en büyük zararlara yol açtığı sırada hızlandığını anlatıyor. Ortaya çıkan etkiler sadece hisse senedi portföylerinde veya tahvil türevlerinde hissedilmez. Örneğin, elektif cerrahiden ve diğer uygulamalardan gelmesi beklenen kârlara kıyasla daha az gelir elde eden ABD hastaneleri, yüzyılın en kötü salgını sırasında hemşireleri işten atıyor.
S&P grafiğimiz, salgının sonunda, hastaneye yatışların rekor sayılara ulaşmasına rağmen, aşıların piyasaya sürülmesiyle ve bir Biden yönetiminin devreye girmesiyle, sermaye açısından işlerin iyiye gidebileceğini ileri sürüyor. Sermaye, profesyonel-yönetici sınıfının evde kalarak büyük ölçüde sakındığı, ABD’deki yarım milyon ölümden sonra da hayatta kalacak, hatta gelişecek.
Dolayısıyla, salgının ilerleyen dönemlerine dair burada olumlu bir önyargımız olabilir. Burjuvazi temize çıktığına göre gazetelerdeki korkunç haberler hisse senetlerinin değerini etkilemiyor diyebiliriz.
İşte burada kendimizi bu noktada ince ayrıntı lehine kurtulduğumuzu düşündüğümüz kaba yoruma geri döndüğümüzü görüyoruz. Çünkü ABD’nin geri kalanı çok kötü durumda. Aç insan sayısı referans olarak verilen mantıksız sayıdan üç-dört kat fazla. Milyonlarca kişi yetersiz olsa da işsizlik sigortası için başvuruda bulundu. Yiyecek ve çocuk bezi gibi temel ürünleri karşılamaya yönelik hırsızlık vakaları rekor seviyelere ulaştı. Pek çok ülkedeki bilançonun toplamından daha fazla olan on binlerce COVID ölümü, yalnızca konut tahliyelerine bağlanıyor.
Kabataslak olan grafiğimizde bile Mart’tan Aralık’a kadar görünen genel eğilim (yukarı, yukarı, yukarı), borsadaki ani yükseliş dinamiklerinin yerini alıyor. Ortaya çıkan katliam (COVID veya başka türlü) Amerikalılara, en azından onu benimseyebilecek olanlara, son derece kötü bir ders veriyor.
Bu ders de çok kolay kaybedilebilir. Kendi içinde çelişkiye düşen bir siyasi sınıfın kargaşası, ülkeyi kendi yaratmadığı tarafları seçmeye zorluyor.
İşin zor kısmı, ocak ayındaki Trumpist kalkışmanın ve akabinde gerçekleşen ikinci azil soruşturmasının meseleleri karıştırmasına izin vermemek. Kuşkusuz bu tarihsel olaylar önemlidir ve faşist sürüngeni yenmek her zaman ön planda olan bir görevdir. Bu bulanmanın kendisi, burjuvazinin yurtiçi ve yurtdışında çökmekte olan bir imparatorluğu yönetmek için verdiği mücadelelere işaret ediyor.
Ancak, her iki büyük partinin (Demokrat ve Cumhuriyetçi) politikacılarının bu geçen yılı, sadece birkaç ay içinde her zamankinden daha da zenginleşen milyarderleri kurtarmak ve ölümcül pandemide hayatta kalmaya çalışan en yoksul Amerikalılara yapılan ödemeleri en aza indirmek için düzenlemeler yaparak geçirdiklerini akılda tutmalıyız.
Kongre, 2020’nin başlarında her bir Amerikalı başına 1.200 dolarlık bir yardımı kabul etti. Ardından, 600 dolar daha vermek konusunda anlaşana kadar yılın sonunda aylarca oyalandı. İkinci ödemeyi 2000 dolara çıkarma planı mali sorumluluklar öne sürülerek reddedildi. Tartışma, dünyanın onu takip eden en büyük on askeri bütçesinin toplamından daha büyük bir askeri bütçe lehine bir oylamayla sona erdi. Biden’ın en son teklifi olan 1.400 dolar, pandeminin başlangıcından bu yana daha küçük ülkelerin vatandaşlarına aylık olarak sunduklarının yanından bile geçemiyor.
Bu ders daha net olamazdı. Bu sistem altında, Amerikalılara kendilerini yeniden üretebilmeleri için para, ancak sermaye birikimine yardımcı olduğu sürece verilecek. Büyük ölçüde şirket üretkenliğine bağlı toplumsal kimliklerin empoze edilmesini kesintiye uğratmak için bir salgın bile yeterli değildir. Yaşamları, salgına sebep olan gasp düzenini kesintiye uğratan insanlar ölmek zorunda kalacak.
Kısacası, mevcut ABD sistemi bir ölüm kültüdür. Ve bunu yapanlar sadece yaz sonlarına doğru sürü bağışıklığı öneren Trump yöneticileri değil, insanları bulaşmayı durdurması muhtemel olmayan aşılar yoluyla işe geri döndürme niyetinde olan gelecek yönetim de farklı değil.
İroni şu ki, halk sağlığını onlarca yıldır ihmal eden ve bu nedenle COVID-19 süresince farmakolojik olmayan tedavileri uygulamayan bir sistem, üretmekten gurur duyduğu farmakolojik tedaviyi dağıtmak konusunda da büyük bir yetersizlik sergileyebilir.
Politik sınıf, fedakârlık zamanında halkı desteklemeyi ve korumayı reddederek halkın güvenini kaybetmiş olabilir. Ve Biden yönetiminin korumayı amaçladığı bir S&P için, insanların zihnini ve bedenini kamu sağlığına bağlamak için ihtiyaç duyulan bağlantılar ve ağlar uzun süredir yok edilmiş durumda.
Göreve başlamadan aylar önce bile, Biden ve onun COVID-19’a yanıtı, çağın yorgun ruhunu Trump kadar somutlaştırdı. Trump sistemin kimliğini temsil ederken, Biden, onun bilim çığırtkanı üst benliği olarak kampanya yürüttü, ancak şimdi, seçildikten sonra, onun yapısal olarak dayatılmış benliğine geri döndü.
İklim çöküşünün yabancılaşmış temeli ve insanlıktan çıkarıcı emek piyasaları kadar aşağıda olan kapitalist gerçekçilik, bu noktada, yöneldiği iklimi tersine çevirmek için teknolojinin yeterli olduğunu savunan ekomodernizm ve hor gördüğü düz-Dünyacılık kadar yanıltıcıdır.
Eğer aşırı merkez tutunamazsa, bunun nedeni boka sarmış mevcut duruma herhangi bir alternatifin önünü tıkayan ideolojik polisliktedir, bir yandan uygarlığın çevresel çöküşünü hızlandırma yolunda ilerlerken, öte yandan, muhayyilesinin meşhur yetersizlikleri, daha yetkin faşistlerin yükselişinin önünü açıyor.
Merkez, her şeyden önce yerleşimci milyarderler için “daha iyiyi inşa etmeyi” savunuyor. COVID-19 sırasında bile, zenginlerin başarıları dünyanın büyük bölümünü, hem küresel Kuzey hem de küresel Güney’i, mahvetmeye devam ediyor. Yine de eski başkan Barack Obama, 2020’yi sosyalist bir esintiye ya da özgürlükçü bir iyileşmeye karşı kampanya yaparak; Bernie Sanders kampanyasına, Black Lives Matter’a, NBA yaban kedisi grevine (NBA wildcat strike) ve Kongre’deki demokratik sosyalist temsilciler ekibine müdahale ederek geçirdi.
Obama’nın olumsuz mırıldanmaları, Biden’ın Tarım Bakanı Tom Vilsack’i yeniden işe alma kararıyla aynı tatsız kaynaktan ortaya çıktı. Tüm kırsal kesimler, neoliberal tarımın verdiği zarara faşizmle flört edecek kadar öfkelendi. İşte bu biraz ilham verici bir düşünce olabilir! ABD’yi ilk başta Trump’ı başa getiren koşullara geri döndürelim.
Bidenfreude (Trump’ın yenilgisinden kaynaklanan ama çok da memnuniyet içermeyen bir rahatlama) her dört yılda bir Amerikan seçmeninin üzerine (burada ve burada) Umut’tan gelen adamların yarattığı varoluşsal tuzaktan çıkış sağlamıyor.
Tek çıkış, neoliberal hayal dünyasından kopmaktır. Mevcut siyasi sınıfın yalpalayan durumu kurtarma çabalarıyla temel çelişkiler içinde olan yerli, küçük toprak sahibi, işçi sınıfı gibi binlerce yıllık alternatif örnekler var. Yale eğitimliler ve diğer “en iyi ve en zeki”lerin bizi ne kadar azarladığına bakmaksızın, bu alternatifleri ayrıştırmaya, onlarla yeniden denemeye başlamanın zamanı geldi.
Neoliberalizm, açıklıktan (ve programatik seçenekler arasından) fırlayarak, halkın ve mekânın kendi üretkenliklerinden daha fazlası olarak görüldüğü çok daha iyi sosyoekolojik otlaklar dayatıyor; bu ileriye dönük pandemik yoldur.
Başka bir yerde daha ayrıntılı olarak açıkladığım gibi, COVID-19 vakası için kaçınılmaz olarak pragmatik müdahaleler, ortaya çıkıyor:
Yapılacak çok daha fazla şey olsa da yukarıdakiler başlangıç olabilecek yedi hedef. Ama dünyanın Obamaları, Trumpları ve Bidenları, ister etten kemikten ister kafamızın içinde olsun, bizi engelleyemediğinde ne düşünmeye başlayabileceğimize bir bakın.
* Yazar burada Almanca bir söz oyunu yapmış. Biden ve Almancada neşe anlamına gelen freude sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan Bidenfreude sözcüğü tam bir neşe olmadan büyük bir rahatlama hissi anlamına geliyor.
Rob Wallace, Agroecology and Rural Economics Research Corps’ta evrimci bir epidemiyologdur. Big Farms Make Big Flu ve yakın zamanda yayımlanan Dead Epidemiologists: On the Origins of COVID-19’un yazarıdır. Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization-FAO) ile Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine (Centers for Disease Control and Prevention) danışmanlık yapmıştır.
[rosalux.nyc’deki İngilizce orijinalinden Müge Ertürk tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.