Burjuvazi ve proletarya arasındaki uzlaşmaz çelişkiler kaçınılmaz olarak sınıf mücadelesine yol açar. Bu mücadele bazen açık bazen örtük, bazen bilinçli bazen bilinçsiz, bazen sert bazen yumuşak, bazen alçalan bazen yükselen, bazen sıçrayan bazen gerileyen biçimler alır. Ama her zaman vardır, sınıflar ve sınıf farklılıkları ortadan kalkıp sınıf mücadelesi gereksiz hale gelinceye kadar da olacaktı
Sömürüye dayalı toplumlarda karşıt sınıfların kendi çıkarları için aralarında yürüttükleri mücadeleye sınıf mücadelesi denir. Sınıflı toplumların köleci toplumdan kapitalist topluma kadarki tarihleri sınıf mücadelelerinin tarihidir.
Sömürücüler egemenliklerini korumak ve sürdürmek, sömürülenlerse sömürüden kurtulmak veya azaltmak için mücadele ederler. Burjuvazi ve proletarya arasındaki uzlaşmaz çelişkiler kaçınılmaz olarak sınıf mücadelesine yol açar. Bu mücadele bazen açık bazen örtük, bazen bilinçli bazen bilinçsiz, bazen sert bazen yumuşak, bazen alçalan bazen yükselen, bazen sıçrayan bazen gerileyen biçimler alır. Ama her zaman vardır, sınıflar ve sınıf farklılıkları ortadan kalkıp sınıf mücadelesi gereksiz hale gelinceye kadar da olacaktır.
Kapitalist toplumdaki sınıf mücadelesinin zıt kutupları (antipodu) burjuvazi ile proletaryadır. Proletaryanın mücadele biçimleri ekonomik, politik ve ideolojik (teorik) olmak üzere üç çeşittir.
I
Ekonomik mücadele, işçilerin mesleki çıkarları, sözgelişi ücretlerin yükseltilmesi, daha kısa çalışma saatleri, daha iyi çalışma koşulları (vb.) için yürütülür. İşçiler ekonomik mücadelelerinde toplu sözleşme ve grev haklarını kullanmak için, sendikalarda birleşir ve bu meslek örgütlenmelerinden destek alırlar.
Kapitalistlerin işçilerin yaşam koşullarına yönelik saldırılarına karşı koymak, işçilerin daha geniş hedefler için mücadeleye hazırlamalarını sağlamak, sınıf dayanışmasını ve örgütlenmelerini geliştirmek için vazgeçilmez bir mücadele alanıdır. Ekonomik grevlerde işçiler yalnız ekonomik değil siyasi taleplerde de bulunur ve demokratik hak ve özgürlükleri genişletmeye çalışırlar.
Bunun için, işçi sınıfının mücadelesini ekonomik mücadeleye indirgemeye çalışan reformistler kadar, ekonomik mücadeleyi küçümseyen “sol” yaklaşımlar da sınıf mücadelesine zarar verir.
İşçilerin ekonomik mücadeleyle kapitalist sömürüden kurtulamayacaklarını akıldan çıkarmamak şartıyla, kitlelerle ilişki kurmak, ekonomik mücadeleyi siyasi mücadeleye tabi kılmak, reformist ve sarı sendikacılığın etkisini kırmak için ekonomik mücadeleye önderlik etmek gerekir.
II
Siyasi mücadele, sömürülenlerin burjuvazinin egemenliğini sürdürmesini sağlayan kanun ve kurumlara, kısaca kapitalist devlete karşı yürüttükleri mücadeledir.
Sınıf mücadelesinin belirleyici alanı ve esas halkası siyasi mücadeledir. Tarihsel deneyim, yalnız sınıf mücadelesinin önündeki baş engeli oluşturan egemen sınıf devletini ortadan kaldırmak için değil, sosyalist ekonominin ve yeni toplumun inşasının ön koşulu ve güvencesi olan proletarya diktatörlüğünü kurmak için de bu mücadelenin gerekli ve vazgeçilmez olduğunu göstermiştir. Proletarya siyasi mücadele yürütmeden kapitalist sistemin dışına çıkamaz ve kendi iktidarını kuramaz.
Siyasi mücadelenin doruk noktası geniş kitlelerin katılımıyla zirvesine ulaşan devrimdir. Proletarya ve emekçiler, küçük azınlıkların gerilla eylemleriyle, barışçıl düzeyde kalan ve ülkeyi kucaklamayan yerel mücadelelerle kendi iktidarlarını kuramazlar. Politik mücadelenin en yüksek aşaması kitleselleşerek çeşitli biçimler alan (ayaklanmalar, iç savaşlar, halk savaşları) devrimci savaştır.
Siyasi mücadelenin itici gücü, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın ve bunun çözümünün farkında olmakta cisimleşen sınıf bilinci ve politik eylemdir. Bunun örgütlenmesi ve kitlelerin mücadelesine dönüştürülmesi, devrimci teoriyle donanmış, doğru strateji ve taktikler izleyebilen öncü devrimci partiyi gerektirir.
III
Siyasi mücadele, proletaryayı ve emekçileri burjuva ideolojisinin etkisinden kurtarmak demek olan ideolojik mücadele yürütülmeden başarıya ulaşamaz. Marksizm-Leninizm ideolojik mücadeleye büyük önem verir.
Kapitalist sistemde ekonominin tekeline sahip burjuvazi ideolojik kurum ve araçları elinde tutmakla kalmaz, devleti de buna göre yapılandırır. Okullar, dinsel kurumlar, medya, mitingler, konferanslar, seminerler, sanat (vb.) aracılığıyla kendi fikirlerini işçiler ve emekçiler dahil olmak üzere topluma kabul ettirir.
Devrimci sınıf ve kitleler yeni bir üretim tarzının kurucuları oldukları kadar, yeni toplumsal fikirlerin taşıyıcısıdırlar da. Ne var ki, proletarya, burjuvazinin empoze ettiği fikirlerden ve önyargılarından kendi kendine kurtulup tarihsel görevinin bilincine varamaz. “Kendisi için sınıf” haline gelmesi, eğitim ve eylem yoluyla bilinçlendirilip örgütlenmesiyle mümkündür. Burjuva ideolojisiyle etkili mücadele, devrimci teoriyle donanmış proletaryanın öncü partisinin görevidir.
İşçi sınıfını ve emekçi kitleleri kendi hukukuna, fikirlerine, ahlakına, sanatına, yaşam tarzı ve kültürüne inandırıp biçimlendirerek kapitalist sömürü ve baskı düzenini meşrulaştıran egemen sınıfın ideolojik hegemonyasını parçalamadan, ona karşı bir kutup oluşturmaya çalışmadan proletarya siyasi hegemonyasını kuramaz. Devrimin zaferi, sömürülenlerin ve ezilenlerin önemli bir kesiminin ideolojik olarak hazır olmalarına bağlıdır.
IV
Sınıf mücadelesini benimsemek yetmez, onun çeşitleri arasında doğru ilişkiler kurmak da gerekir.
Öncelikle ekonomik, siyasi ve ideolojik mücadele bir bütünün parçalarıdır; birbirlerinden yalıtılmamalı tek taraflı yorumlanmamalıdır. Devrimci proletarya aynı zamanda üç yönde de savaşmak, aralarında boşluk oluşmasına meydan vermemek zorundadır.
Ancak bu aralarında öncelik ve önem sırası, nispi özerklik olmadığı anlamına gelmez.
Kapitalizmde işçilerin koşullarını iyileştirmelerinin ve haklarını geliştirmelerinin bir sınırı vardır. Bu nedenle, işçilerin bilinci, bireysel kapitalistlere karşı mücadele ve mesleki çıkarlar alanından çıkarılıp, kapitalist sömürüden kurtulma ve sosyalizmi kurma mücadelesi alanına doğru genişletilmelidir. Siyasi mücadeleden koparılmış bir ekonomik ve sendikal mücadele kapitalizmin sınırları içinde kalmaya mahkumdur. Ekonomik kazanımların uzun vadede korunması dahi siyasi mücadelenin desteğine bağlıdır.
Devrimci sınıf mücadelesinin temel ekseni ekonomi ve ideoloji değil, siyaset alanıdır. Lenin’in deyişiyle siyaset ekonominin yoğunlaşmış halidir. Bu bakımdan ekonomik ve ideolojik mücadele siyasi mücadeleye tabidir. Siyasi mücadele başarıya ulaşmadan, yani burjuvazinin iktidarı yıkılıp, proletaryanın iktidarı kurulmadan mülkiyet biçimi sorunu çözülemez. İdeoloji ve kültür alanında köklü dönüşümler gerçekleştirilemez. Sosyal devrimin (ve iktisadi devrimin) ana halkası siyasi iktidarın fethidir. Lenin bunu “herhangi bir devrimin en önemli sorunu devlet iktidarı sorunudur” diye ifade etmiştir.
Bunu reddetmek, burjuva ideolojisi ve siyaseti alanının dışına çıkamamak demektir.
V
İdeolojik mücadelenin siyasi mücadeleye tabi olması, devrimin itici güçlerini burjuva ideolojisinin etkisinden kurtarma mücadelesi demek olan ideolojik mücadelenin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Gerek kapitalizmin her alanda sıkı örgütlendiği ileri ülkelerde kolay sarsılamaması, gerekse eski sosyalist ülkelerde kapitalizme geri dönüş fenomeni, Gramsci’nin 1930’larda ideolojik-kültürel hegemonyaya yönelik uyarısının kulak ardı edilmemesi gerektiğini gösteriyor.
Siyasi iktidarın fethinde olsun, sosyalizme geçişte ve geri dönüşün engellenmesinde olsun, ideolojik hegemonya siyasi hegemonyanın en önemli dayanağı olacaktır.
Gramsci’nin, Lenin’in hegemonya anlayışını, ideolojik-kültürel hegemonyaya doğru genişletmesi perspektif açıcı olmakla birlikte, bunu siyasi mücadelenin önüne geçiren, sistem içinde kalarak iktidarın barışçıl yollarla ele geçirilebileceği hayaline kapılan veya buna açık kapı bırakan neo-Marksist, sivil toplumcu yorumlardan da ısrarla kaçınılmalıdır.
İdeolojik (teorik) mücadelenin bilimsel sosyalizmin arılığını korumak, yeni koşullara uyarlayarak gelişmesini sağlamak ve içinden çıkacak sapmaları teşhir ve mahkûm etmek gibi başka önemli görevleri de vardır.
VI
Sınıf mücadelesi yalnız işçi sınıfı ile burjuvazi arasında geçmez. Meseleyi ikisi arasına hapsedenler ekonomistler ve sendikalistlerdir.
Egemen sınıfın farklı fraksiyonları arasındaki, büyük toprak sahipleriyle köylüler arasındaki, sömürenler ve ezenler ile proletarya dışındaki sömürülenler ve ezilenler arasındaki mücadeleler de sınıf mücadelesidir. Mülkleri ve sosyal hiyerarşileri bakımından alt seviyelerde olup, az ya da çok sömürülen ve ezilen sosyal kategoriler bundan muaf değildir. Toplumda zulme ve baskıya uğrayan, sömürülen toplumsal kesimlerin, ezilen ulus, cinsiyet ve dinsel mezheplerin sorunları, talepleri ve bunların çözüm yolları da sınıf mücadelesinin alanı dahilindedir.
Sınıf bilinçli proletarya, devrimci öncü, toplumsal kesimlere yönelik her türlü baskı ve zulmün karşısında olmak durumundadır. Taksit taksit katliama maruz kalan Kürtler gibi ezilen ulus ve azınlıkların; sınıflı toplumların birbirlerine aktararak bugüne taşıdıkları göreneklere, alışkanlıklara ve eşitsizliklere kurban edilen kadınların; doğanın tahribatına karşı direnen çevrecilerin; dinsel mezhep olarak baskıya maruz bırakılan Alevilerin; İsrail faşizmi altında inleyen Filistinlilerin, ırkçı politika ve şiddetin hedefindeki siyahilerin ve göçmenlerin meseleleri proletaryanın da meseleleridir.
Proletarya hegemonyası ancak toplumun tümünü ezilmekten ve sömürülmekten kurtarmayı hedeflediği, insanlığı insansızlaştırılmaktan çıkarmaya çalıştığı, kitleleri bu doğrultuda bilinçlendirip eyleme yönlendirdiği ölçüde pekişir ve hedefine yaklaşır.
VII
Proletaryanın sınıf mücadelesini ulus-devlet sınırlarına hapsedenler reformistler ve milliyetçilerdir. Sınıf mücadelesi uluslararası bir karaktere sahiptir. “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin” sloganı bunun somut ifadesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, sömürülenlerin ve ezilenlerin kanının akıtılmasından acı duymayan sosyalist olamaz.
Sömürü ve baskı ülke içi, ulus-devletle sınırlı bir sorun değildir; tüm dünyayı kucaklayan emperyalist sisteme özgü evrensel bir olgudur. Kaynağını emperyalistler, egemen sınıflar ve baskıcı devletlerden alan pek çok sorun (ekolojik yıkım, dünyanın doğal zenginliklerinin yağmalanması, ırkçılık, sömürgecilik, işgal, haksız savaşlar vb.) küresel bir boyut taşır. Emperyalizme ve uluslararası gericiliğe, paylaşım savaşına, NATO’ya, AB’ye, IMF’ye, Dünya Bankası’na karşı mücadele dünyanın sömürülenlerinin ve ezilenlerinin tümünü ilgilendirir. Proletarya ve tüm ezilenler, kendi aralarında çok sıkı örgütlenmiş ve en modern silahlarla donanmış sömürücü sınıfların birleşik gücünü, enternasyonal dayanışma olmadan geriletemez ve dize getiremezler.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.