Toplumsal hareketler, değişikliğin temel önerilerini tanımlamak ve gelecekte kendilerini temsil edecek kişilere seslerini duyurmak için yeterince baskı uygulamak zorundalar. Tabii kendilerine uygulanmaya devam edecek baskıyı önlemeye çalışarak
“Toplumsal Patlama ve Şili için Yeni Bir Anayasa” adlı kitabın yazarı Mario Garcés, “sosyal haklardan mahrum bırakılan” Şilililerin biriktirdiği öfkeden kaynaklanan isyanın patlak vermesine ve ayaklanmanın açtığı uzun menzilli siyasi silsileye odaklanıyor.
Referandum[1] yaklaşırken, Şili’de siyasi iklim nasıl?
Beklendiğinden daha az coşkulu ve bunu üç nedenden dolayı kafa karıştırıcı buluyorum. Birincisi Santiago’da düşüşe geçen salgındır. Bu salgın bazı bölgelerde hızla tırmandı, nüfus hareketliliği üzerinde çeşitli kısıtlamalarla ve ulusal sokağa çıkma yasağıyla birlikte acil bir olağanüstü hale yol açtı. İkinci olarak, sağ siyaset ve iş dünyası referandum karşısında ikiye bölünmüş durumda. Joaquin Lavin ve Pablo Longueira (Pinochet’nin partisi UDİ’den) anayasanın değişikliği için oy kullanacaklarını söylediler. Bu da sağ kesimde sorular sorulmasına neden oluyor. Son olarak, referandum sonrası hakkında kimi kaygı ve belirsizlikler var: Bugünkü yasaya göre seçim bağımsızlar ve toplumsal hareketler için hiçbir alan veya garanti olmaksızın, parti listelerine göre Nisan 2021’de yapılacak.
Demokratik ifade yollarına engel olmak için hükümetin stratejisi nedir?
18 Ekim 2019’dan itibaren, yani toplumsal hareketin başından beri, hükümetin belli başlı stratejisi insan haklarını sistematik bir şekilde ihlal ederek bastırmak olmuştur. Amerikalılararası İnsan Hakları Komisyonu 2019 Kasım ayı sonuna kadar toplam 26 ölüm olduğunu, acil servislerde 11 bin 564 yaralı olduğunu kabul etti. Yaralılardan 283’ü polisin kullandığı plastik mermilerle gözlerinden yaralandılar. Toplam 20 bin 645 tutuklu bulunuyor ve 950’si önleyici gerekçelerle gözaltında. BM raporu gözlerinden yaralı olanların sayısının 350 olduğunu söylüyor.
Pandemi sebebiyle 18 Mart’ta ilan edilen olağanüstü halden beri insan hakları örgütleri, temmuz ayına kadar tutuklu olanların sayısının 51 bin olduğunu tahmin ediyor. Bu sayıya ek olarak sokağa çıkma yasağı sürecinde 40 bin kişi daha tutuklandı.
Şili toplumunda ve bilincinde halk hareketi nasıl bir iz bıraktı?
Öngörülebilir olan her şeye ve siyaset hakkındaki tüm geleneksel düşünce biçimlerinin aksine, halk hareketi Ekim 2019 ile Mart 2020 arasında şimdiye kadar görülmemiş bir yol izledi: Tatil zamanlarında dahi sürekli hareket halindeydi. Feminizmi, Mapuche hareketini ve ekolojizmi de güçlendiren mahalle meclisleri de dahil olmak üzere, kendi örgütlenme biçimlerini ortaya çıkardı. Şilililere en büyük zararları veren kötülüklerin belli başlı kaynağının egemen neoliberal sistem olduğunun ortaya çıkarılmasını sağladı. İktisadi ve toplumsal alanda, emeklilik, eğitim ve kamu sağlığı sisteminde acil olan değişiklikleri savundu. Anayasal değişiklik sorusunu gündeme koydu.
Kısacası, halk hareketi Şili’nin yakın tarihinin yolunu ve ufkunu değiştirdi.
Toplumsal hareketler devletin önceliğe almadığı genel çıkarı ele aldı ve ortak iyiyi kendi görüşleri temelinde tanımladılar. Kolaylıkla vazgeçmeyecekleri bir rolü üstlendiler.
Son yıllardaki toplumsal hareketler bu halk hareketiyle nasıl ortaklaştılar?
Toplumsal hareketlerin ortak hedefte birleşmeleri hep karmaşık bir sorundur ama gerçekleşmesi zaman alır. Kendi yollarını oluşturmaları ve kendi öğrenme süreçlerini yaşamaları gerekmektedir: Harekete geçme (sokağı işgal etme, görünür olma); mevcut formları canlandırarak ve güçlendirerek örgütlenme ve özellikle yeni örgütlerin yaratılması ve tartışma, yapılacak eylemler ve mücadelenin amacı hakkında demokratik anlaşmalar yapabilme sözü.
Devletle ilişkiye gelince, sorun daha karmaşıktır, çünkü siyasi krizler siyasi partileri toplumdan ayırmış olsa da onun otoriter biçimleriyle yüzleşmek zordur. Siyasi bunalım partileri toplumdan koparırken, içleri boşaldı. Harekete geçirilen halkın birçok kesimi için, normal zamanlarda olduğu gibi bir müttefik olmaktan çok, “sorunun bir parçası” gibi görünüyorlar.
Bu bağlamda, toplumsal hareketlerin hedefte birleşmeleri, uzlaştıkları önemli noktalarda, neoliberal sisteme göre değişimler üretme ihtiyacında ve bu doğrultuda yapılacak değişikliklerde gerçekleşti. Ancak, bu tür değişiklikleri gerçekleştirmek için kriterler ve yöntemler konusunda hâlâ daha büyük bir birlik gereklidir.
1980 Anayasası’ndan, Pinochet döneminden ve diktatörlük yönelimlerinden geriye ne kaldı?
Sağın desteği olmadan değişikliklerin gerçekleşmesini engelleyen temel otoriter yapı hala mevcut çünkü temel değişiklikler için nitelikli yetersayı gerekli (milletvekillerinin ve senatörlerin üçte ikisi, Meclis’in beşte üçü). Halkçı girişim yok ve sadece yürütme ulusal bütçeyle ilgili yasa projesi sunabilir. Diktatörlükten miras kalan Anayasa, sosyal hakları garanti etmemektedir, çünkü anayasayı hazırlayan neoliberaller devleti sosyal alanda yalnızca “ikincil role” sahip bir aktör olarak gördü ve piyasa vatandaşlara kaynakları ve fırsatları dağıtmaktan sorumlu olarak belirtildi.
Hangi siyasi süreç yeni bir Anayasaya evet zaferini hazırlayabilir?
Evet’in (veya onaylamanın) zaferi, “geleneksel siyasi sınıfın” (merkez soldan sağa kadar) değişikliklerin kontrolünü elinde tutmaya çalışacağı bir süreci başlatacaktır. Halk hareketi, dönüşüm alanını açmak için baskı uygulamak zorunda kalacaktır. Toplum ile devlet arasında, toplumsal hareketler ile “politik sınıf” arasında, halk ve hükümet arasında yoğun gerilimlerin olacağı bir dönem olacaktır. Toplumsal hareketler, değişikliğin temel önerilerini tanımlamak ve gelecekte kendilerini temsil edecek kişilere seslerini duyurmak için yeterince baskı uygulamak zorundalar. Tabii kendilerine uygulanmaya devam edecek baskıyı önlemeye çalışarak.
[1] Editörün notu: 25 Kasım 2020’de düzenlenen referandumda Şili halkının yüzde 78’i anayasanın yeniden yazılmasına “Evet” dedi. Referanduma katılım oranı yüzde 51 olarak gerçekleşti.
[L’Humanité dergisinde 22 Ekim 2020 tarihinde yayımlanan Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]