devrim ve karşıdevrim diyalektik bir bütündür, biri yokken diğeri var olamaz. Bunları aynı sürecin ayrılmaz parçaları olarak anlamazsak ikisini de kavrayamayız. Karşıdevrim hareketinin altında sömürücü sınıfların devrimi engelleme veya yenme arzusu yatar. Nasıl devrim statükoyu bozup durgunluğu yırtarak ileriye doğru sıçrarsa, karşıdevrim de onu durdurmaya, bozulan statükoyu yeniden kurmaya çalışır
Bazen faşistlerin, muhafazakârların, İslamcıların, liberallerin; bazen bu paraleldeki kitle iletişim araçlarının, yazarların; bazen de siyasi parti, kuruluş ve kurumların, düşman kampta olduklarına işaret etmek için karşıdevrimci sözcüğünü kullanırız.
Yakın tarihlere kadar bazı sosyalist grupların birbirlerine yönelttikleri bir suçlama aracı olduğu düşünülürse, her zaman yerli yerinde kullanıldığı, faşist sözcüğünün pejoratif kullanımında olduğu gibi dozunun kaçırılmadığı söylenemez. Bu bakımdan, karşıdevrimin kökeni, hangi durumlarda ortaya çıktığı, devrimle nasıl bir ilişki içerisinde olduğu üzerinde durmamız gereksiz olmayacaktır.
1789 devrimiyle birlikte kullanılmaya başlanan karşıdevrim kavramı, muhafazakarlığın kurucu ideologlarından Edmund Burke, (J. Mallet du Pan, Joseph de Maistre vb.) tarafından 1790’da yazılan Fransız Devrimi Üzerine Düşünceler kitabında teorileştirildi. 1798 Fransız Akademisi Sözlüğünde, “tersi yönde ikinci bir devrim, şeylerin eski düzenini yeniden kurmak” diye tanımlanmıştı.
Buradan da anlıyoruz ki, devrimci süreçler kendileriyle birlikte zıt fikirler, zıt hareketler üretirler. Bunun hangi formda olacağı yaşanılan çağa, önderlik eden sınıfa, kime karşı mücadele edildiğine göre değişir.
***
Devrim toplumların ileriye doğru niteliksel sıçramasını veya o yöndeki hamlelerini, karşıdevrim ise bunun tersine çevrilmesini, geriye dönüş hareketini ifade eder. Karşıdevrimin başlangıç noktası devrimin başladığı yerdir.
Devrimin ana nedeni üretici güçler ile eski üretim ilişkileri, altyapı ile üretici güçlerin gelişmesini engelleyen siyasi üstyapı arasındaki antagonist çelişkidir. Üretim ilişkileri içindeki yerleri, nesnel konumları ve çıkarları, mevcut sistemin devrilmesini gerektirdiği için, daha ileri bir sistem için mücadele eden sınıflar ve sosyal tabakalar devrimin itici güçlerini oluştururlar. Temel çelişkinin karşı kutbunda yer alan sınıf ve zümrelerse gerici, tutucu tarafı temsil ederler. Eski düzenin sahipleri hiçbir suretle iktidarlarından gönüllü olarak vazgeçmezler. Ekonomik ve siyasi egemenliklerini kaybetmemek, kaybettiklerinde de eski düzeni geri getirmek için inatçı bir direniş sergilerler.
Devrim ile karşıdevrim arasındaki çatışma, antagonist sosyoekonomik oluşumların nesnel bir yasasıdır. Önceki sosyoekonomik oluşumdan sonrakine geçiş, sınıf mücadeleleri, devrimler ile karşıdevrimler arasındaki çatışmalar yoluyla olur. İki kamp arasındaki çatışmanın temel sorunu iktidar sorunudur.
***
Karşıdevrim, tıpkı devrim gibi her zaman var olan, hazır ve nazır bir şey değildir. Varlığı devrimi, en azından devrimci ortam üzerinde yükselen toplumsal mücadeleleri gerektirir. Bunun tarifini, Karl Marx Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850 adlı yapıtındaki ünlü cümlede buluruz:
“Devrimci ilerleme, kendi yolunu, dolaysız trajikomik başarılarıyla değil, tam tersine birleşik, güçlü bir karşıdevrim yaratarak, bir düşman yaratarak açtı; yıkıcı parti, ancak bu düşmanla mücadele içinde olgunlaşarak gerçek bir devrimci partiye dönüşebildi.”
Gerek Marx gerekse Engels, devrim ve karşıdevrimleri tek başlarına değil, karşılıklı etkileşimleri içinde, birbirleriyle ilişkili süreçler olarak ele aldılar. Karşıdevrimi devrim doğurur, ikisi arasındaki çatışma geçici olarak uzlaşmamışlarsa, birinin galibiyetiyle sonuçlanır.
Dolayısıyla devrim ve karşıdevrim diyalektik bir bütündür, biri yokken diğeri var olamaz. Bunları aynı sürecin ayrılmaz parçaları olarak anlamazsak ikisini de kavrayamayız. Karşıdevrim hareketinin altında sömürücü sınıfların devrimi engelleme veya yenme arzusu yatar. Nasıl devrim statükoyu bozup durgunluğu yırtarak ileriye doğru sıçrarsa, karşıdevrim de onu durdurmaya, bozulan statükoyu yeniden kurmaya çalışır. Karşıdevrim devrimin antipodudur, mıknatısın iki kutbu gibi birbirlerinin zıttı yönde etkide bulunurlar. İkisi arasındaki bağlantı Amerikalı tarihçi Arno J. Mayer’in dediği gibidir: “… her devrim karşıdevrimle ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Bunlar bir ‘ortakyaşarlık’ bağıyla birleşmiştir. Biri diğerini doğurur ve her ikisi de bir radikalleşme sarmalında birbirini besler.”
Karşıt bir sosyal fenomen olarak sınıf mücadelesinin gelişme diyalektiğinde önemli bir rol oynayan bu yön kavranmadan, devrim meselesi de kavranamaz.
***
Buraya kadar söylediklerimizden karşıdevrimin iki düzeyde ele alınabileceği sonucu çıkar.
Birinci düzey devrimci mücadeleleri ve bunu yönlendiren siyasal özneleri bastırmaya, ezmeye yönelik hareketleri kapsar. Devrimci durumun olduğu şartlarda genellikle devrim ve karşıdevrim birlikte yükselirler. Bu koşullarda mücadeleyi kimin kazanacağı henüz belli değildir. Giderek gerginleşen ve sertleşen sınıf mücadelesi (iç savaş, ayaklanma, ulusal kurtuluş savaşı vb.) yönünde ilerler. Olasılıklardan biri devrimin bastırılmasıdır. Almanya’da 1848 burjuva demokratik devrimi, 1919/1923 Alman proletarya devrimleri, 1905 Rus devrimi, 1946-1949 Yunanistan iç savaşı zafere ulaşamadan yenilgiye uğratılmış devrimlerdir. Devrim denilecek düzeye henüz ulaşamamasına karşın, 12 Eylül 1980 darbesiyle yenilgiye uğratılan düşük yoğunluklu iç savaş da bu kategoride ele alınabilir. Henüz olgunlaşma sürecindeki devrimci durum karşıdevrim tarafından sonlandırılarak iktidara egemen sınıfın en gerici, en saldırgan siyasi temsilcileri getirilmiştir.
İkinci tip karşıdevrimler zafer kazanmış devrimci iktidarı veya sosyal düzeni devirmeye, eski düzeni geri getirmeye yöneliktir. Burjuva devrimlerinde olsun sosyalist devrimlerde olsun, devrimci sınıfın iktidarı altındaki toplumsal düzen, her zaman yenik sınıflar tarafından alaşağı edilme ve eski düzenin restorasyonu tehlikesiyle karşı karşıyadır. İngiliz burjuva devrimi sürecinde Stuart’ların (1660-1688), Fransız burjuva devrimi sonrasında Bourbon’ların (1815-1830) yaptıkları budur. Ne var ki söz konusu feodal karşıdevrimlerin eskiye dönüş girişimleri istedikleri sonucu vermemiş, burjuva toplumu kaldığı yerden yoluna devam etmiştir.
1871’de Paris Komünü, 1919’da Macar Sovyet Cumhuriyeti ve 1939’da da İspanya cumhuriyeti yenilgiye uğramıştır. Dünya karşıdevriminin en büyük başarısı, SB ve öteki sosyalist ülkeleri yenmesi ve bu ülkelerde kapitalizmi restore etmesi olmuştur.
Özetlersek geniş anlamda karşıdevrim gerici sınıf ve zümrelerin, tarihsel olarak ömrünü doldurmuş toplumsal düzene karşı gelişen ve yükselen devrimci-lerici hareketleri boğmak veya zafer kazanmış sosyo-politik, sosyoekonomik ileri sistemleri yıkmak için yürüttükleri askeri, siyasi, ideolojik, ekonomik, kültürel faaliyetler toplamıdır. Dar anlamdaysa, devrik gerici sınıfın ya da sınıfların sosyal ve politik devrime reaksiyonu ve eski düzenin restorasyonu ifade edilir. Başarıya ulaşmış devrimlerde karşıdevrimin temeli, güçlerini, kazanç ve ayrıcalıklarını kaybetmiş, fakat eski düzeni geri getirme umudunu kaybetmemiş sömürücü sınıflar ve onların kalıntılarıdır.
***
Devrimin ve karşıdevrimin özü şiddettir. İkisi arasındaki çatışma en üst biçimine son kertesinde varır. Yani iktidarın kimin eline geçeceğinin belirleneceği moment, gerilimin en yüksek noktasına ulaştığı andır. Sömürücü sınıflar iktidarlarını kaybetmemek için her yola başvururlar. Devrimse yıkıcı bir güç olarak belirir, değişik aşamalardan geçerek yükselen bir tempoda ilerler. Kitlesel gösteriler, isyan, genel grev, gerilla savaşı, ayaklanma gibi biçimler alır.
Sadece devrimciler değil gericiler de yenilgilerden dersler çıkarırlar ve daha büyümeden devrimi ezmeye, boğmaya çalışırlar. Bunun için safları bölmek, demagoji, vaatler ve reformlarla yumuşatmak gibi sinsi; ideolojik olarak saptırmak, ajan sızdırmak, provokasyonlar tezgahlamak, aldatmak gibi sofistike yöntemler kullanırlar. En iyi bildikleri yöntemse vahşi katliamlar, yaygın beyaz terördür. Bazen de önleyici karşıdevrimlerle sonuç almaya çalışırlar. Dünyadaki pek çok faşist darbe, bizde 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri bu türe girer. Karşıdevrimin en gerici, en vahşi biçimleri faşist diktatörlüklerdir.
Karşıdevrim acımasız ve barbarca davranmaktan sakınmaz. Yükselen devrimci hareketi bastırmak veya kaybettiği iktidarını geri almak için her yola başvurur. İsyanlar, ayaklanmalar, iç savaşlar, sabotajlar, abluka, dış müdahale, darbeler vs. Karşıdevrimin başlıca silahı şiddettir. Burjuva devlet yalnız iç savaş strateji ve taktiklerini, ideolojik ve psikolojik savaşı devreye sokmakla kalmaz, aynı zamanda faşist partileri, çeşitli türlerde gerici örgütlenmeleri (kontrgerilla, gizli servisler, mafya vb) de harekete geçirir.
En büyük ve en önemli desteği de uluslararası ittifaklardır. 19.yüzyılda Avrupalı hükümdarlar tarafından kurulan Kutsal İttifak bunlardan biridir. Uluslararası gericiliğin ittifakları çeşitli biçimler alabilir. Sovyet devriminin hemen arkasından başlayan iç savaşı (1918-1922) başlatan Beyaz Ordunun arkasında ABD, İngiltere, Fransa, Polonya ve Japonya vardı. Franko faşizmi İspanya iç savaşını Mussolini ve İtalya’nın desteğiyle kazandı. 20.yüzyıl ortasında kurulan NATO da devrimlere müdahale etmek için kurulmuş daha güçlü ve sıkı örgütlenmiş askeri bir ittifaktır.
Çağımızda dünya karşıdevriminin kalesi başını ABD’nin çektiği emperyalistlerdir. Devrimlere müdahale etmek, hatta karşıdevrim ihraç etmek için uluslararası hukuku çiğnemek dahil her yöntemi kullanmaktan kaçınmazlar.
***
Çağımızın iki karşıt akımı proletarya devrimi ile burjuva karşıdevrimi arasındaki temel fark, birincisinin antagonist çelişkileri çözmeye yönelmesi ya da çözmesi, ikincisinin ise tersine geri getirmesi, daha da şiddetlendirmesidir.
Karşıdevrim, devrimlerin ve sosyalizmin ileriye doğru akışını yavaşlatabilir, geciktirebilir, kanlı trajediler ve büyük kayıplar yaşatabilir, zaman zaman geriye doğru çekebilir. Fakat tarihin genel akışını ilanihaye durduramaz.
Dünya halkları eninde sonunda devrimlerle yolunu açacak, insanlık sömürüsüz ve baskısız bir dünyayı mutlaka tadacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.