“… beş İspanyol gencin…. kurşuna dizilerek öldürülmelerinin Devrimci Başkent halkını yasa boğduğunu bilmenizi isterim. Dikta yönetimine başkaldırmış beş gencin öldürülmesi, dünyayı tehdit eden faşizme karşı mücadele veren… Ankara’da yaşayan vatandaşlarım da; İspanyol yöneticilerinin gözünü kırpmadan işledikleri bir cinayeti tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suç saymaktadır”
Türkiye siyaseti bir tuhaf zamanlardan geçiyor. Buna “post truth” çağı da deniyor. “Hakikat ötesi” olarak çevrilse de daha kapsamlı bir anlamı var. Yalan da bunu tam karşılamıyor, tekil bir şeydir çünkü. Daha çok temelsiz ama inandırıcı, sistematik ama sorgulanmayan, söylenen ama ispata çalışılmayan… saçma bir şey diyeceksiniz, evet öyle.
Bütçe görüşmeleri sırasında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Meclis’te bir konuşma yaptı. Malum, Meclis’te hitap ettiği milletvekilleri halkın oyu ile seçilmiş kişiler, Fuat Oktay ise Cumhurbaşkanı tarafından yardımcı olarak atanmış biri, yani kendi fikirlerini beyan etmesi bırakın teknik olarak, işinin doğası gereği, mümkün olmayan biri. Diyeceksiniz ki: “İktidar partisinden milletvekillerinin kendi fikirlerini beyan ettiğini mi sanıyorsun?” Elbette ki sanmıyorum, teknik olarak söylüyorum. İşte o atanmış Fuat Oktay hangi hakla TBMM’de konuşuyorsa (reis yolladı ise konuşur) bir de ana muhalefet partisi CHP’ye hakaret ediyor (reis dediyse eder).
Gazetedeki haber şöyle: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 2021 yılı bütçesinin TBMM Genel Kurulu’ndaki son gün görüşmelerinde hükümet adına söz aldı, “Hatta seviyeyi de son derece düşürerek, hadsiz şekilde Cumhurbaşkanımıza, şahsıma ve bakanlarımıza karşı itibar suikastı çabalarına girişenler oldu. Ben aynı seviyede hadsiz bir dil tabii ki kullanmayacağım. Herkes kendine yakışanı yapar ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Diktatör Franko’nun Türkiye’deki temsilcileri, Cumhurbaşkanımıza laf atmaya, çamur atmaya çalıştılar, buna cüret ettiler. Önce şunu netleştirelim; Franko’nun ruhu bugün CHP’de yaşıyor, bizde değil. Recep Tayyip Erdoğan yerli ve millidir, milletin adamıdır” diye konuştu.
Konu buraya nasıl gelmişti? Erdoğan CHP’yi ve muhalefeti beşinci kol faaliyeti yürütmekle suçlamıştı. CHP de Erdoğan’ı İspanya’nın faşist diktatörü Franco’nun icadı “beşinci kol” tanımını kullandığı için eleştirmişti. Had, seviye, itibar suikastı, kendine yakışan, çamur… yorumlaması zor konuşma çünkü hakikat ötesi.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman, İtalyan faşizmlerinin yenilgiye uğratıldığı halde faşist Franco’nun emperyalistler tarafından korunup kollandığı meselesine girmeyeceğiz ama CHP ve Franco münasebetine dair bugün için ders gibi bir hikâyeyi hatırlatmakta -özellikle CHP’liler için- fayda var.
1973 yerel seçimlerinde Ankara Belediyesi’ni (o zamanlar daha bütünşehir garabeti icat edilmemiş) CHP’den Vedat Dalokay kazanır. İstanbul ve İzmit Belediye Başkanları Ahmet İsvan ve Erol Köse ile Yeni Belediyecilik adıyla toplumcu bir belediyecilik anlayışı hayata geçirmeye çalışırlar. Franco İspanya’sıyla ne ilgisi var? Franco, faşizme yani kendisine karşı mücadele eden Basklı beş devrimciyi kurşuna dizerek idam eder. Bunun üzerine Vedat Dalokay belediye meclisinden İspanya Büyükelçiliği’nin elektriğini, suyunu kesme ve çöplerini almama, belediye hizmeti vermeme kararı çıkartır. Bu kararı bir mektupla İspanya Büyükelçiliği’ne bildirir. Mektubun bir bölümünde şöyle demektedir: “… beş İspanyol gencin…. kurşuna dizilerek öldürülmelerinin Devrimci Başkent halkını yasa boğduğunu bilmenizi isterim. Dikta yönetimine başkaldırmış beş gencin öldürülmesi, dünyayı tehdit eden faşizme karşı mücadele veren… Ankara’da yaşayan vatandaşlarım da; İspanyol yöneticilerinin gözünü kırpmadan işledikleri bir cinayeti tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suç saymaktadır.”
Belediyenin aldığı bu kararın yarattığı kriz hükümetin mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıkartması sonucu çözülür ve Vedat Dalokay yargılanır. Dalokay, savunmasında geri adım atmaz ve faşizmi yargılar. 4 Aralık 1975 tarihli savunmasında şöyle der:
“Ve kendi diktasına başkaldıran beş gencecik çocuk için, celladına, ‘başlarını sıkarak boyunlarını koparacaksın’ diye emir veren ve celladın bu emri reddetmesi karşısında en ufak bir utanç ve merhamet duymayan Franco’ya duyduğumuz nefretin kaynağında bu gençlerin Türk oluşu mu vardır… Biliyorum, diyeceksiniz ki; ‘biz seni Başkent’e belediye başkanı seçtik. Sokağı süpür, suyu akıt, lambayı yak diye. İspanya elçiliğinin elektriğini suyunu kesmeye ne hakkın var.’ Sayın yargıcım. Başkent halkının oyuyla geldim. O’nu temsil ederim… Bütün dünya ulusları, gelincik koparır gibi gencecik gençlerin başlarını koparan bir diktatöre karşı tavrını koyarken, elçiliklerini yakıp, elçilerini geri çekerken; Devrimlerimizin başkenti Ankara’da, Ankara halkının duygularını dile getirmek için, onun temsilcisi olarak, zalim diktatörün temsilcisinin suyunu elektriğini kesmeğe gittimse, söyleyiniz baş kesmeğe mi gittim.”
Dalokay davadan beraat eder.
MC (Milliyetçi Cephe) Hükümetinin İçişleri Bakanı Oğuzhan Asıltürk, Vedat Dalokay’ı 1 Ekim 1976’da görevden alır. Oğuzhan Asıltürk bir AP-MHP-MSP faşist koalisyonu olan MC’nin MSP’den yani AKP’nin atası partidendir, “Milli Görüş”çüdür.
Fuat Oktay’ın CHP tarihini de bu olayı da bildiğini sanmam, CHP’nin bugünkü yöneticileri bilir mi emin değilim.
Post truth çağında yalan söyleyip söylemediğiniz önemli değildir. Önemli olan söylemeniz ve tüm veriler aleyhinize de olsa yalanı gerçekmiş gibi ısrarla tekrar etmenizdir.
Bir başka post truth olayı da bu hafta CHP’nin en ağır heyetinin Alpaslan Türkeş’in eşini Maraş Katliamı’nın yıldönümünde ziyaret etmeleriydi. Yorumlanması, tartışılması, akıl yürütmesi zor bir olaydı, ziyaretin amacını anlamak da anlatmak da zordu. Ama anlattı Canan hanım. “Bu haliyle kişisel bir rahatsızlık duymuyorum” dedi. Yorumlanması zor bir cümle! Başına bir iş mi geldi de rahatsızlık duymuyor yoksa gelen eleştirilerden mi rahatsızlık duymuyor. Ama zaten size oy veren seçmenler rahatsızlık duyuyor, sizin rahatsız olup olmadığınızı merak eden yok ki, zaten gitmişsiniz. “Hem gittim hem de rahatsız oldum” demenizi kimse beklemiyor. Bir de acıları yarıştırmıyormuş, Maraş dahil birçok katliam yapan, Ümit Kaftancıoğlu dahil çok sayıda aydın, gazeteci ve bilim insanımızı öldüren faşistlerin ne tür acıları varmış! Siz rahatsız olmayın Canan hanım! Hakikaten hakikat ötesi!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.