Emek Hareketi’nin sınıf sendikacılığı temelinde yürüttüğü tartışmanın temeli sendikaların bir muhalefet örgütü değil sınıfın birleşme ve mücadele merkezi olarak bir sınıf örgütü olduğuna dairdir
Sermaye sınıfının ve onun en gerici uygulayıcısı tek adam yönetiminin her düzeyde (ekonomik, demokratik, siyasal alanda) saldırılarının arttığı, salgının da bu saldırıları derinleştirmenin bir vesilesine dönüştürüldüğü bir süreçte KESK ve üye sendikalarının genel kurul süreçleri devam ediyor. Genel kurulların kamu emekçilerinin ortak talepleri etrafında birleşik mücadelesinin örgütlenmesine katkı koyacak, sendikalarımızda ve KESK’te uzun bir döneme yayılan birikmiş yapısal sorunlara çözüm üretecek bir biçimde ele alınmasına yönelik yaklaşımımızı ve eleştirilerimizi sürecin başından beri paylaşıyoruz. Bütün eleştirilerimize rağmen bu genel kurul dönemi de asıl olarak yönetimlerde kimlerin nasıl yer alacağıyla sınırlı bir bakışla ele alındı.
Genel kurul takviminin belirlenmesiyle birlikte sendikal anlayışların temsilcilerinden oluşan merkezi bir komisyonda, tüm sendika genel kurullarına dair belirleme ve anlaşmaların yapıldığı bir süreç de başladı. Genel kurulların iki günle sınırlı olması, genel kurul gündemlerinin nasıl oluşacağı, tüzük ve karar önergelerinin hangi sınırda ele alınacağı bu komisyonun karar verdiği konular arasındaydı. Emek Hareketi olarak; emekçilerin iradesi yerine anlayışların mutabakatı ile sendikaların planlanıp yönetilemeyeceği, merkezi komisyonun mücadele sürecinin ihtiyaçlarına cevap vermeyeceği gibi sendikaların genel kurul delegelerinin dahi iradesini boşa çıkardığı, gelinen yerde bunun yarattığı tahribat ve kayıpların artık sürdürülemeyeceği eleştirisi ile merkezi komisyonda yer almayı reddettik.
Eğitim Sen kongresine kadar gelinen süreçte, Haber-Sen, Tarım Orkam-Sen, ESM, Yapı Yol-Sen, SES ve BES kongreleri belirttiğimiz gibi Emek Hareketi dışında komisyonda yer alan anlayışların mutabakatlarıyla gerçekleşti.
Yine Eğitim Sen şube kongrelerine de yansıyan merkezi komisyondaki bu mutabakat Eğitim Sen Merkez Kongresi’ne kadar devam etmiştir. Mutabakatın bozulduğu, iplerin koptuğu nokta ise mücadelenin nasıl yükseltileceğinde, sendikaların yaşadığı sorunların nasıl çözüleceğinde değil “temsiliyetin” paylaşımında yaşanmıştır. Gerek kongrede ilan edilen deklarasyon ve yapılan açıklamalar, gerekse bu tutum karşısında verilen cevaplar gerçekleri çarpıtıcı ve yanıltıcı içeriklere sahiptir.
Devrimci Sendikal Dayanışma (DSD) bir deklarasyon yayımlayarak Eğitim Sen kongresinden çekildiğini açıkladı. Yayımlanan deklarasyonda çekilmelerinin gerekçesi; “kongrenin taşıdığı sağlık riski”, “katılım düşüklüğünün yaratacağı demokratik zafiyet”, “Üye her bir kamu emekçisinin sendikanın eylemini ve geleceğini belirlemeye yönelik iradesini yok sayan anlayış”, “Genel Kurulda eğitim emekçilerinin ve eğitimin sorunlarını tartışmayı değil, sendika yönetimini kendi arzuladığı biçimde dizayn etmeyi amaçlandığının anlaşılması” gibi başlıklarla açıklanmıştır. Ancak, bu açıklama gerçek durumu anlatmaktan uzak. Çünkü aynı DSD grubu, tüm uyarılarımıza rağmen bugüne kadar kongre süreçlerinin şimdi sözde şikayet ettikleri biçimde işletilmesinin içinde yer almış, yürütülen antidemokratik işleyişe ve sonuçlarına sessiz kalmak bir tarafa, işleyişin bizzat sorumluları ve sahiplenicilerinden olmuştur.
“En az sayıda delege ile seyreltilmiş kongre yapılması”, “merkezi komisyona katılanlarla sınırlı ortak mutabakat” önerisi ile DSD üye iradesini hiç düşünmezken, genel başkanlık yaptığı yönetiminde iki kişi ile temsil edildiği sendikanın kongresinden bir tek konuşmayı dinlemeden, görev yürüttükleri dönem için sorumlu oldukları faaliyet raporları aklanmadan salonu terk etmiştir. Bugün bu gerekçenin ortaya konması hem gerçeğe uygun değildir, hem de önceki süreçlere dair bir öz eleştiri içermediği için samimi değildir. Başta Eğitim Sen şube kongreleri olmak üzere diğer iş kolu genel kurulları bu anlayışla yürütülürken ve şimdi “Sendikayı dizayn eden anlayış” diye tarif ettikleri grup ile birlikte bu süreci yürütürken, sürece dair yazılı-sözlü hiçbir eleştiri, öneri getirmemişlerdir. Eğitim Sen kongresi için ise yönetimine dair bekledikleri genel başkanlık talepleri bu “komisyon” tarafından karşılanmayınca, kongreye günler kala önce kongrenin ertelenmesini istemiş, olmayınca bu deklarasyon ve tartışma ortaya çıkmıştır. Grupsal çıkarlarına uygun bir belirleme olduğunda mübah ve kabul edilebilir, değilse antidemokratiktir yaklaşımının bugün sendikaların geldiği noktaya bakıldığında mücadeleye verdiği zarar ortadadır.
Bu tespiti zorunlu kılan kongre sürecinde yaşanan pek çok örnek mevcuttur. BES Genel Kurulu bunun en açık örneklerindendir. Kongrede Emek Hareketi’nin herkesin gücü ve kendi platformu ile temsil edilebileceği nispi temsil yöntemi önerisi, merkezi komisyonda oluşan ittifak gereği Demokratik Emek Platformu’yla birlikte reddedilmiştir. Bu reddedişin sonucunda merkezi komisyonda ittifak yapan anlayışlar 211 oy almasına rağmen tek başına 113 delegenin oyunu alan Emek Hareketinin dışarıda bırakılması ile sonuçlanmıştır. DSD bu durumu “Temsilde adaletsizlik, emekçilerin iradesinin dışarıda tutulması, çoğunluk gücünün dayatması” olarak görmemiş ve rahatsızlık duymamıştır. Tersine bile isteye bu sürece imza atmıştır. SES Genel Kurulu’nda en çok ikinci oyu alan ve nispi temsile göre yönetime giren Emek Hareketi’nin, yine “Merkezi komisyon ittifak kararı” ile yönetim temsiliyetinde farklı pozisyonda tutulması, diğer kurullarda da “Zinhar başkanlık verilmemesi” uygulamalarının aktörlerinden olmuştur.
Sonuç olarak eğitim emekçilerinin ortak talep ve çıkarları, sendika içinde demokrasi tartışmaları, alınan pragmatist tutumun yanında ancak lafızda kalmış sözlerdir. Anlaşılacağı üzere DSD ile DEP’in toplumsal muhalefet sendikacılığının daha kalın ya da ince çizgisi olmaktan başka bir farkı yoktur. Sendikaları emekçilerin birleşme ve mücadele merkezi olarak bir sınıf örgütü temelinde ele almayan DSD’nin itirazı ’90’lı yıllarda hakim anlayış olarak KESK’i kendisi dizayn ederken, bugün bu gücün başkası tarafından aynı biçimde kullanılmasınadır.
Deklarasyonda gerekçeler arasında sayılan kimi Eğitim Sen üyelerinin sendikadan ihracı kararı ise DSD’nin başkanlığını yürüttüğü merkez Disiplin Kurulunda oy birliği ile alınmıştır. Kongreye günler kalaya kadar süreç işlerken savunulan bir tutumun son günlerde tersinin savunulması ise yine sorumluluktan kaçmaktır.
“Sınıf siyaseti”, “kamusallık anlayışı”, “laiklik mücadelesi” yürüttüğü için DEP ile sorun yaşandığı değerlendirmesi ise eğitim emekçilerinin “ana dilinde, parasız, bilimsel, demokratik, laik eğitim” mücadelesine zarar verici gelişmelerin habercisi olarak değerlendirilebilir. Eş başkanlığa karşı olan ama kendisine verildiğinde alan, eleştirilerimiz olsa da “sendika meclisleri bizim fikriyatımız” diyen DSD, emekçileri kendi sendikalarının karar alma ve mücadele süreçlerinden koparan ara karar organları oluşturma konusunun da (KESK GYK ile) ilk uygulayıcısıdır ve bugün eleştirdiği her şeyin yeniden örgütlenmesinde katkısı büyüktür. Bu sürecin tamamında Emek Hareketi’nin sınıf siyaseti ve sınıf sendikacılığı tartışmalarına kulak tıkayan, sınıf sendikacılığını dışlayan toplumsal hareket sendikacılığının temsilcilerinden DSD’nin şimdi sınıf siyasetinden söz etmesi yanıltma amaçlıdır.
Eğitim Sen’de yaşanan çekilme ve çekilen grubun sorumlukları ve deklarasyonun içeriği kongrenin sadece bir yönüdür.
Kongrede sorunlu tablonun diğer tarafında Demokratik Emek Platformu (DEP) bulunmaktadır. Kongreyi terk eden DSD’ye kürsüden DEP adına cevap veren bir delege “Değirmen bizim, buğday bizim, un istiyorlar” diyerek bugüne kadar işletilen “Gücüz, istediğimiz gibi sandalye dağıtırız” uygulamalarının ikrarını ve savunusunu ifade etmiştir. Sendikal sürecin ve kongreler sürecinin başından itibaren, Emek Hareketi olarak eleştirdiğimiz toplumsal muhalefet sendikacılığının hakim kılınmasında ve yürütülen bu sorunlu kongre döneminde Demokratik Emek Platformu da temel sorumlu gruptur.
DEP’nin bu kongre sürecinde platformlarını anlatan broşür, “Temel çelişki değişti, çelişki devletli uygarlıkla, demokratik uygarlık arasındadır” tezi üzerine oturmakta ve dün olduğu gibi sınıf ve sınıf mücadelesini karşısına alarak, sınıf mücadelesini ve yöntemlerini reddetmektedir. Sendikalara biçilen rol ve yapısal belirlemeler de bu sınıf mücadelesinin reddinden zemin almaktadır.
Kapitalizmin insanlığı ve doğayı yıkıma uğratan sonuçlarını alabildiğine yaşadığımız, işçi sınıfının tarihsel rolünün bir kez daha bu kadar açığa çıktığı, “yaşamak için sosyalizm” umudunun büyüdüğü bu süreçte kapitalizmin uzlaşmaz ana çelişkisini (emek-sermaye) yok sayan sınıfsızlık hali ve buna bağlı olarak sendikaları tarif ve dizayn, emekçilerin birleşik mücadelesine zarar vermektedir.
Burada iki çizgi mücadelesinde sendikal anlayışlar temelinde mücadele eden iki sendikal anlayış vardır. Sınıf sendikacılığını savunan Emek Hareketi ile başta Demokratik Emek Platformu olmak üzere toplumsal hareket sendikacılığının farklı varyasyonlarında hareket eden anlayışlar.
Son olarak DEP sahip olduğu çoğunluk gücünü, sonucun sendikal demokraside neye tekabül ettiğine bakmaksızın sonuna kadar kullanmaktadır.
Normalde nispi temsili benimseyen ve savunusunu yapan DEP, BES Genel Kurulunda Emek Hareketi’nin nispi temsil yöntemine geçiş için verdiği öneriyi, sırf Emek Hareketi’nin yönetime girmesini engellemek amacıyla reddetmiştir. Bu tutum demokratik ve etik olmadığı gibi, tam da sendikayı ben belirlerim yaklaşımına uygundur. Reddetme gerekçesini kürsüden “Sızmaya çalışıyorlar” şeklinde tarif etmekten beis duymamışlardır. Eğitim Sen Genel Kurulunda da yine Emek Hareketinden gelen nispi temsile geçiş önerisi reddedilmiştir.
Emek Hareketi nispi temsil ile demokratik şekilde kendi gücü ve delegesine göre kendi platformu ile temsil edilmek istediğini, bu yöntem dışındaki yöntemlerde (Kendi listelerinde boş yer bırakmak ya da aynı listede yer almak dahil olmak üzere) yer almayacağını başından beri ifade etmesine rağmen bu, başından sonuna kadar ısrarla tüm gruplar tarafından reddedilmiştir.
Ama DEP, Emek Hareketi’nin tüm demokratik önermelerini reddedip, kongre günü kendi listelerinde yönetim ve delege için kendi belirledikleri sayılarda “boş yer” bırakmışlardır. Bunun Emek Hareketi tarafından kabul edilmeyeceğinin söylenmesine rağmen yapılması şu anlama gelmektedir: “Siz yönetimde, eleştirileriniz, programınız ve nispi temsil yolu ile kendi gücünüzle değil, biz verirsek ve bizim belirleyeceğimiz yöntemle yer alabilirsiniz.”
Mesele Emek Hareketi tarafından yönetsel temsiliyet, sayı ve görev dağılımı ya da hangi anlayışın dizayn ettiği meselesi değildir. Eğitim Sen MYK’de nispi temsille, kendi listemizle mümkün olan temsiliyetin boş bırakma yöntemi olarak bahşedilmiş görüntüsü ve kamu emekçileri mücadelesinin büyümesi ve kazanımları adına yürüttüğümüz sendikal anlayışın haklılığının artan değeri ve önemi üzerine Eğitim Sen Kongresinde çıkardığımız aday listesini çektiğimizi, işyerlerinden başlayarak emek, demokrasi ve barış mücadelesinde ve sendikalarımızın bu faşist tahkim sürecinde kapitalizmin savaş, baskı ve sömürü düzenine karşı her düzeyde bir mihenk taşı olması için mücadelede ısrar edeceğimizi paylaşırız.
Emek Hareketi’nin sınıf sendikacılığı temelinde yürüttüğü tartışma ve eleştirinin temeli sendikaların bir muhalefet örgütü değil sınıfın birleşme ve mücadele merkezi olarak bir sınıf örgütü olduğuna dairdir. Umut işçi sınıfı mücadelesindedir.
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.