Dememiz o ki; olağanüstü meziyetleri olan bir futbolcuydu… Bırakalım öyle kalsın. Bir kişiye olduğundan başka değerler atfetmek ne onu, ne de atfedilen şeyleri daha önemli ve değerli kılıyor
Kısa Maradona yazısına romantik bir futbol cümlesiyle başlayalım: “Maradona ölmüşse herkes ölür…” Daha fanatik bir taraftar empatisi yapmaya çalışarak söylersek; “Maradona ölümlü müydü?”
Elbette bütün insanlar ölümlüdür. Her ne kadar futbol fanatikleri, romantikleri ve hastaları için durum daha farklı yorumlansa da gerçek budur… O da geldi, oynadı ve gitti.
Gelelim işin “Maradona’nın arkasından” kısmına. Gidenin arkasından kötü şeyler söylenmez. Ama gereksiz ve abartılı şeyler de söylemenin ve bunu zorlamanın gereği de yoktur.
Bizim için iki Maradona vardır. Birincisi muhteşem futbolcu/topçu/oyuncu Maradona… Ve ikincisi, geçmişini mirasyedi gibi harcayan, özel yaşamındaki olumsuzlukları hayatının önemli parçası kılan, uyuşturucu kullanan, dengesiz beslenen, ayrıcalıklı olma peşindeki popülerlik düşkünü bir Maradona.
Biz de herkes gibi birincisinin hastası ve müptelasıyız. Top ile raks edişinin, topa hükmedişinin ve ustalığının hastasıyız! Motor becerilerin futbola ilişkin olağanüstü mükemmellikte transfer edilişinin ve özgünlüğünün müptelasıyız.
Ondan ve asıl olarak bir sporcu ve futbolcu olarak yaşamından alınacak çok ders var. Çünkü ders gibi bir insandı. Olumlu ve olumsuz anlamda pek çok ders çıkarılabilir ve çıkarılmalıdır da. Geldi, kendine biçilen rolleri oynadı ve çoğunu reddetti, kendine yeniden roller yazdı, onları oynadı, yarım bıraktı ve gitti.
Maradona’nın ardından yapılan ilk yorumların futbol ile ilgili olanlarının hepsine katılmak mümkün… Çünkü futbola dair ne söylenirse ona uyar. Lakin sosyalist bir futbolcu oluşuna dair öyle notlar var ki, insan okudukça “Marodana meğer bu muymuş?” diye düşünmeden edemiyor insan. Bu tür ilişkilendirmeler ve anekdotlar onu daha önemli ve değerli bir futbolcu kılmayacağı gibi, sosyalist düşünceyi de daha değerli ve önemli kılmayacaktır kuşkusuz.
Fidel Castro ile görüşmüş olması, bedeninde Che dövmesi taşıması onu Küba sever, Fidel sever, Che sever yapabilir ama bu kadar. Başka bir kişi veya başka bir kişilik yapmaz. Yapmadığını tüm yaşamı boyunca gördük.
Sonuçta o bir Sokrates değil… Evet, Sokrates’ten çok üstün bir futbolcu. Ama bir Sokrates değil… Bu anlamda bir Metin Kurt da değil… Olması için hayatının en azından bir bölümünde toplumcu mücadelenin bir yerlerinde olması gerekirdi. Saygınlığının en tepe noktasında olduğu futbolun küresel ölçekte nasıl bir sömürü ve tahakküm aracı olması karşısında, daha farklı bazı tutum ve davranışlar alması, bu tür ilişkilendirmeleri yakıştırma olmaktan çıkarabilirdi. Vatikan ile ilgili söyledikleri alıntılanarak din eleştirisi yaptığına dair bazı ifadeleri referans verilerek yapılan yakıştırmalar ise olan değil, olması gereken Maradona isteğinin ve arzusunun bir tezahürü olsa gerek. Kulaklarında ve boynunda yıllardır hiç çıkarmadığı İsa’ları ve haçlı takıları onu din üzerinden eşitsizlik ve adalet eleştirisi yapacak bilinçten alıkoymaz elbette ama ne yazık ki, o da sadece insani bir reaksiyon, anlık bir ifadedir.
Dememiz o ki; olağanüstü meziyetleri olan bir futbolcuydu… Bırakalım öyle kalsın. Bir kişiye olduğundan başka değerler atfetmek ne onu, ne de atfedilen şeyleri daha önemli ve değerli kılıyor.
O, ona verilen yetileri yeteneğe çevirmede, yeteneğini futbola ilişkin beceriye dönüştürmede irdelenmesi, incelenmesi ve yâd edilmesi gereken bir “futbol oyunculuğu” dâhisidir…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.