İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kadına yönelik şiddeti “ayıp” olarak nitelendirmesine kadın örgütlerinden yanıt geldi. Sendika.Org’a konuşan kadın örgütleri, kadına yönelik şiddetin ayıp değil, bir suç olduğunun altını çizerken, iktidarı 6284 sayılı yasayı ve İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamaya davet etti
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 23 Kasım’da Ankara’da düzenlenen Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Değerlendirme Toplantısı’nda 1 Ocak-22 Kasım 2020 tarihleri arasında 234 kadının cinayete kurban gittiğini açıkladı.
Açıklamasında erkeklere seslenen soylu; “Nereden çıktı bu kadın dövmek, nereden çıktı bu kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum; kendinize gelin, neyi tatmin ediyorsun, hangi duygunu yüceltiyorsun, ayıptır” şeklinde ifadeler kullandı.
Soylu sözlerine yanıt veren kadın örgütleri, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını talep etti.
Kadın Savunma Ağı’ndan Sezen Özkan, Soylu’nun haklarını arayan kadınların, karşılarına dikilen şiddetin simgesi olduğunu belirterek şunları söyledi:
Kadına yönelik şiddetin geçen yıla oranla yüzde 24 azaldığı verisini paylaşan ve erkek şiddetini “ayıp” olarak tanımlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya verilebilecek ilk cevap ne tesadüf, ne münferit, ne de ayıp olduğudur. Ayıp değil, erkek şiddetidir. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne geldiğimiz şu günlerde Süleyman Soylu kadınlar açısından haklarını aradıklarında karşılarına dikilen şiddetin simgesidir. 25 kasımları, 8 martları yasaklamaya çalışan Soylu şimdi de erkekleri ayıplayarak suçu örtmeye çalışıyor. Mart 2020 itibariyle ülkece yaşadığımız pandemi boyunca kadına yönelik şiddet karşısında hiçbir adım atmayan Soylu tersine kadınlar için yaşamsal olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması tartışmalarıyla karşımıza çıkmıştı.
Kadına yönelik şiddet yasalarda da tanımlanmış bir suçtur. İçişleri Bakanlığı’nın görevi kadına yönelik şiddeti önlemek, kadınları şiddete karşı korumak ve faillerin cezasız kalmamasını sağlamaktır. Bakanlık İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamakla yükümlüdür. Süleyman Soylu’nun Aile ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Değerlendirme Toplantısı’nda verdiği veriler kadın örgütlerinin bin bir emekle, basın yoluyla açığa çıkardığı cinayet rakamlarıdır. İçişleri Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet konusunda gerçek durum ortaya çıkmasın diye veri tutmuyor, verileri saklıyor ve tersine her yıl daha da artan şiddeti “kadına yönelik şiddet azaldı” açıklamalarıyla paylaşıyor.
Her gün başka bir kadının öldürüldüğü haberleri ile uyandığımız, cezasızlığın kol gezdiği, her gün Gülistan Doku nerede, Aleyna Çakır’ı kim öldürdü, İpek Er’in devlet koruması altındaki failleri cezalandırılsın dediğimiz son zamanlarda erkek şiddetini ayıp diyerek görünmezleştirmeye çalışan, erkeklere erkeklik yaparak çağrı yapan Süleyman Soylu suç işliyor, görevini yerine getirmiyor.
Biz kadınlar haklarımızı kolay kazanmadık. Mücadelemiz, isyanımızla sokakları dolduran biz kadınlar biliyoruz ki birbirimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadın düşmanlarına yönelik, ayıptır, aileyiz diyenlere karşı, erkek şiddetine karşı birbirimizi savunmaya devam edeceğiz. 25 Kasım’ı pandemi içerisinde yaşayan biz kadınlar bu yıl da çıkıp iki oda bir salondan haykıracağız. Çünkü birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz. 25 Kasım’da sokaklardayız!
HDP İstanbul Kadın Meclisleri adına konuşan Yağmur Yurtsever, Soylu’nun kadına yönelik şiddeti bireysel bir sorunmuş gibi tartıştığını belirterek şunları söyledi:
Soylu’nun açıklamasının iki önemli yanı var bir tanesi erkek şiddetinin kendisini bireysel sorunmuş gibi tartışıyor ne diyor erkeklere “ayıptır” diyor toplumsal, yapısal bağlamından çıkaran bir tartışma biçimi var ama bunun kendisi bizim önemli kazanımlarımızdan olan İstanbul Sözleşmesi’nin iddia ettiğinin dışına çıkıyor. İstanbul Sözleşmesi bize şunu söylüyor: ”Erkek şiddeti toplumsal bir sorundur.” Dolayısıyla bunun çözümü toplumsaldır, kamusaldır ve bunun önlemini almakta sorumlu olan devlettir.
İçişleri Bakanı’nın hem bu sorunu bir toplumsal sorun olmaktan çıkaran bir tartışmaya giriyor olması bunların kendi niteliksizlikleri değil, önlem sorumluluğunu reddetme niyetidir. Bu doğrudan “Evet biz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilemedik. Kadınlara yenildik ama 6284’ü uygulamamaya devam edeceğiz” demektir. Bu sanki “Çekilmiş gibi davranmaya devam edeceğiz” demek. Bu anlamda bahsettiği ahlak meselesi tam da onların ahlak anlayışıdır. Onların ahlakı, erkek şiddetidir, onların yöntemleri budur. Soylu devleti sorumlu tuttuğu için kadın mücadelesini hedef gösterdi. Bizler devletin de, AKP’nin de önlem almadığını biliyor ve gösteriyoruz. Bizler aynı zamanda Musa Orhan’ın İpek Er’i militarizmden aldığı güç ve dokunulmazlıkla öldürdüğünü biliyor ve söylüyoruz, Gülistan Doku’nun kaybolmasının açıkça faili olan Zaynal Abakarov’un polislerin aklamaya çalıştığını, buradan güç aldıklarını biliyoruz. Fatma Altınmakas’ın anadilinde koruma kararına ulaşamadığı için katledildiğini biliyoruz. Kadın katili erkeklere her türlü ceza indirimi verilirken “Ben onu öldürmeseydim o beni öldürecekti” diyerek özsavunmasıyla hayatta kalan kadınlar cezalandırılıyor. Devletin ve AKP’nin kadın katliamlarının faili, işbirlikçisi olduğunu ve bu suçları örtbas eden ve meşrulaştıran bir rolü olduğunu biliyoruz. Soylu’nun da bu konudaki yalanlarına bir kez daha 25 Kasım’da Kadıköy’de teşhir edeceğiz.
Ben şuna inanıyorum. Soylu’nun açıklamalarının bir karşılığı yoktur ve ülkedeki bütün kadınlar da bunu biliyor. Bunlara biz artık kanmıyoruz bunlara kanmadığımız gibi kazanımlarımızı koruyoruz beklentimiz devletten değil mücadelemizle kazanacağız. Bunu biliyoruz kadınlar bunlara papuç bırakmaz. 25 Kasım’da bütün kadınlar biz kendi taleplerimizi kendimiz dile getireceğiz saat 19.30’da Kadıköy’de buluşuyoruz.
Soylu’nun açıklamaları ile Türkiye’de yaşayan bütün kadınlar ve kadın aklıyla dalga geçtiğini belirten EMEP’li Kadınlar’dan Şenay Kumuz, açıklamaların bir bakan tarafından yapılmasını vahim bulduğu söyledi. İçişleri Bakanlığı’nın, ülkenin her türlü refah ve huzurunu sağlamakla yükümlü ilk elden bir bakanlık olduğunu ve kadın cinayetleri ve erkek şiddetinin gerçekleşmesinde engelleyici görevi olduğunu hatırlatarak sözlerine şu şekilde devam etti:
Çıkarılan yasalar, yaptırımlar, uygulamalar bunların hepsinin sorumlusu İçişleri Bakanlığı. Bunların sorumlusuyken sanki bunların gerçekleşmesini sağlamakla yükümlülüklerinden bir habermiş gibi birkaç tane erkeğin kahvede sohbet ederken söyleyebileceği şeyleri ifade ediyor. Kahvedeki adam bunu söylese “Hey erkekler ne yapıyorsunuz kendinize gelin” dese belki normal gelir ama bunu ülkenin bakanın söylemesi normal değil. Böyle olmaması lazım. Bakan dediğin tüm bu kadın katliamlarının gerçekleşmesini engelleyen yani onları durduran önlemler alan bir yerde durmalı. Dolayısıyla ben bütün bunların herkesin aklını küçümseyen bir nokta olduğunu düşünüyorum. Yani bakanın durduğu yerin öyle bir nokta olduğunu düşünüyorum. Ne kadın hareketiyle ne kadınlarla dalga geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta bugüne kadar kadın cinayetlerinin açığa çıkartılması, davaların takibi her türlü şeyi kadınlar ve kadın örgütleri yapıyor. Bakanın 25 Kasım öncesi yaptığı bu açıklamaları çok ironik buluyorum. Kadın mücadelesi bir kez daha kendi gerçekliğini kendi ihtiyaçlarını ortaya koyan bir yerde duruyor.
Nar Kadın Dayanışması adına konuşan Sarya Toprak:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yıllardır artarak devam eden kadın cinayetlerinin ve erkek şiddetinin nereden geldiğini merak ediyor. Devletin yasal kurumları kadın cinayetlerini görünmez kılarak sanki tüm bunlar biz kadınların hayatlarının bir gerçeği değilmiş gibi davranmaya devam ediyor. “Ayıptır, günahtır” diyerek cinayetlerin önüne geçemeyeceklerini ve esasen böyle bir amaçlarının da olmadığını biliyoruz. Kadın cinayetleri için yapılacaklar oldukça açık; erkek şiddetini ve kadın cinayetlerini meşrulaştıran, görünmez kılan gerici politikalarınızdan, faillere iyi hal indirimi uygulamaktan vazgeçin, İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284’ü uygulayın! Kadınların koruma taleplerine ve sığınak taleplerine cevap verin. Bunları yapmayan devlet, erkeklere “Kendinize gelin” diyerek erkek şiddeti ve kadın cinayetlerine dair sorumluluklarını reddedip, meçhul erkeklere parmak sallayarak hayatlarımızın gerçeklerini de yabancılaştırıyor. Ancak gün geçtikçe artan kadın cinayetlerinin sorumlusu gerici, kadın düşmanı politikalarıyla iktidarın ta kendisidir. Biz kadınlar erkek şiddetiyle ve bu karanlık zihniyetle mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!
Feminist Av. Selin Nakipoğlu, kadına yönelik şiddetin Soylu’nun ifade ettiği gibi “ayıp” değil, bir erkek şiddeti olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
Birkaç tane söylemi var birisi “ayıp” olarak nitelendirmiş. Öncelikle bu bir ayıp değil. Bunun adı erkek şiddeti. Bir kere onu artık tenkit edelim. Başka bir kavram kullanınca çünkü faillerin eylemleri hafifletilmiş oluyor. Erkek şiddeti suçtur. Bu kadar yüksek erkek şiddeti rakamlarının sebebi de birilerinin ayıp etmesi değildir. Bu tarz eşitsizliği besleyen söylemlerin sürekli artmasıdır. Mesela şüpheli kadın ölümlerine dair soruşturma yürütülmemesi, veri toplanmaması, 6284 sayılı yasanın askıya alınması, koruma talep eden kadınların gerçekten korunmaması, İstanbul Sözleşmesi’inden imzanın çekilmesine dair hiçbir karşı duruş sergilenmemesi ve erkek şiddeti ile ilgili mücadele eden kadınların hedef alınması. Mesela Las Tesis kadın eylemlerindeki polis saldırıları. Kadınların örgütlü mücadelesine ilişkin sürekli bir baskı var. Bu itaat, fıtrat, Diyanet İşleri söylem biçimlerini yansıttı bana ayıp olarak nitelendirmek. O nedenle şiddet ayıp değil bir hak ihlalidir. Buna ilişkin sağlam çok sert yasaların uygulanacağı etkin ve etkili bir ceza sistemi ile karşı durmak gerekir.
Sendika.Org