İzmir Hayvan Özgürlüğü Kolektifi, Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde deprem dolayısıyla 1 Kasım Dünya Vegan Günü’nde erteledikleri basın açıklamasını yaptı. Basın metnini İzmir Hayvan Özgürlüğü Kolektifi adına Merve Ülgentay okudu
İzmir Hayvan Özgürlüğü Kolektifi, Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde deprem dolayısıyla 1 Kasım Dünya Vegan Günü’nde erteledikleri basın açıklamasını yaptı. Basın metnini İzmir Hayvan Özgürlüğü Kolektifi adına Merve Ülgentay okudu.
“Bizler tüm türlerin sömürüsüne karşı çıkmak, bulunduğumuz her alanda türlerin özgürlüğü ve yaşamı için, sömürüsüz, eşit bir dünya kurmak ve tüm ezilenlerin yanında olmak için veganız” diyen Ülgentay, sözlerini şöyle sürdürdü:
Her zaman dile getirdiğimiz gibi canlıların barınma, beslenme ve sağlık haklarının olduğunu ama yeterli bir biçimde karşılanmadığını 30 Ekim İzmir Depremi’nde de somut olarak gördük. Çadır alanlarındaki canlıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve enkaz alanlarında kaybolan canlıların aranması konusunda yalnızca biz veganlar ve diğer hayvanseverler olarak ihbar ve bilgi topladık, ihbarların teyit edilmesi ile ve arama çalışmalarının yapılmasıyla ilgili mücadele verdik. Çadır alanlarında depremzede hayvanlar için sosyal mecralarda aksi iddia edilirken aslında hiçbir şekilde fiziksel ve psikolojik destek sunulmadığını bulunduğumuz bütün alanlarda gördük. Böylelikle ilgili birimlerin afet vbacil durumlar için yeteri kadar hazırlıklı olmadığını ve ancak yeterliymiş gibi yansıtıldığını bizzat görmüş olduk.
Hayvanların kümeslerde ve ahırlarda tutsak edilerek sömürüldüğünü ifade eden Ülgentay şöyle devam etti:
Gerek hayvanların diş, tüy, deri gibi bedenlerindeki parçalar hayvanlar diriyken işkenceyle acımasız bir şekilde zapt ediliyor gerek ise sözde acısız bir biçimde ya da ölü hayvanların bedenlerindeki parçalar kar amaçlı sermaye çıkarları doğrultusunda kullanılıyor. Erkek hayvanlardan döl alınarak, dişi hayvanlar ise zorla döllendirilerek hayvanlara tecavüz ediliyor. Tecavüzle döllendirilen dişi hayvanların yavruları için ürettiği süt çalınıp, metalaştırılarak sermaye alanlarında süt ve süt ürünleri olarak pazarlanıyor. Döllenmesinden elde edilen yumurta ve yumurtadan elde edilen ürünler pazarlanıyor.
2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanları hissedebilen bireyler olarak değil, bir “mal” olarak gördüğünü, hayvanlara uygulanan şiddetin, tacizin ve tecavüzün bir suç olarak değil, “kabahat” olarak kabul ettiğini, hayvanların yaşam hakkının gasp edilmesinin görmezden geldiğini, barınaklarda ve petshoplarda hayvanların tutsak edilmesine önayak olduğunu, insan menfaati için hayvan üretimini ve satışını desteklediğini ifade eden Ülgentay sözlerini şöyle sonlandırdı:
Hayvan Hakları Yasası çıkartılmıyor çünkü ekonomik çıkarlar hayvanların yaşamlarından daha üstün tutuluyor, sömürenlerin oy potansiyelinin yok olmasından korkuluyor, hayvana yönelik eziyet ve tecavüzün Türkiye’de yaygın olması sebebiyle cezaevlerinin yetersiz kalacağı ve adliyelerin iş yükünün artacağı bahane ediliyor, belediyelerin hayvanlar üstündeki şiddet içeren uygulamalarının suç kapsamına alınmasından kaçınılıyor.
Hayvan Hakları Yasası’nı destekliyor ancak yeterli bulmuyoruz. Bizler, tür ve ırk ayrımı yapılmadan tüm hayvanların yaşamlarının korunduğu, güvence altına alındıkları ve hayvan sömürüsünü sonlandırmaya yönelik bir yasanın gerekliliğini savunuyoruz. Biz Hayvan Özgürlüğü Kolektifi olarak bu dünyada son kafes kırılana dek mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sendika.Org