Alexandra Kollontai ve yoldaşları, kadınların Sovyet toplumuna tam katılımı için 1918’de Zhenotdel’i kurdular. Müslüman Orta Asya’daki kadınların kurtuluşu için çabaları, devrimin özgürleştirici vaadini gösterdi ve ezilenin aktif desteği olmadan değişimi dayatmanın tehlikelerini de
Sovyetler Birliği Komünist Partisi merkez komitesinin kadınlar bölümü Zhenotdel’in [Çalışan Kadınlar Arasında Ajitasyon ve Propaganda İçin Merkezi Komisyon; -ç.n.] on yıllık tarihi, kadınların kurtuluşunu Sovyet projesinin kalbine koyma mücadelesinin tarihidir. Alexandra Kollontai ve Inessa Armand gibi komünist kadınlar tarafından 1918’de kuruldu; işçi ve köylü kadınlar için sosyal ve politik hayata katılmak, devrimi doğrudan kendi ellerine almak için eşi olmayan bir platform yarattı. Ancak, bu deneyim bugün, kendilerini Sovyet tarihi hakkında bilgili addedenler tarafından bile çok az bilinmektedir.
Rus Devrimi’nin kadın haklarını ilerletme iddiası, sıklıkla, kadınların gerçek koşullarını derinden değiştirmeyen ilke deklarasyonları olarak düşünülmektedir. Şüphesiz, devrimin ilk iki yılında ilan edilen yasal kodlar, 1919’da kabul edilen Evlenme Yasası, Aile ve Koruyuculuk Yasası gibi yasalar, kadınların toplumdaki rolüne dair görülmemiş değişiklikler vadetti. Bu yasalar, evlenmek için dinin onayını ortadan kaldırdı, istendiği zaman boşanmayı, kadın ve erkeklerin yasa önünde eşitliğini ve eşit işe eşit ücreti garanti etti. Daha da öteye, kürtajı yasalaştırdı, gayri meşruluğu ortadan kaldırdı, minimum evlenme yaşını erkekler için 18 kadınlar için 16 olarak ve evlenmek için her iki tarafın da rızasını ilan etti.
Yalnız kalmış bir devrimde bu yasal hakların sadece kâğıt üstünde kaldığına dair yaygın bir kanı vardır; yani, bunları gerçekte kadınların özgürleşmesine tercüme edecek ciddi bir proje olmadığı kanısı. Ama bu algı yanlıştır. Zhenotdel çok ciddi bir projeydi; sadece yüzbinlerce kadın bu projeden yararlandığı için değil. Sovyetler Birliği’nin tamamında kadınların sosyal ve siyasal hayata katılımını başlattı. 1920’de daha da ileri giderek Komünist Kadınlar Enternasyonali’ni ilan etti; bu proje 1930’a kadar sürdü, ta ki 1930’da Stalin rejimi altında hem Zhenotdel hem de Komünist Kadınlar Enternasyonali kapatılana kadar.
Zhenotdel’in eylemlerinin çeşitliliği devasaydı. Kamusal kantinler, çamaşırhaneler, çocuk yuvaları ve kreşler açtı, kadınların erkeklerle eşit koşullarda işe girmelerini sağlamak için projeler hayata geçirdi. İşyerleri ve mahallelerinde çalışan kadınları temsil edecek delege toplantıları kurdu, bu temsilciliklerde kadınları fabrikalarındaki ve hükümete bağlı yerlerdeki yeni rollerine hazırlamakta eğitmek için stajyerlik programları oluşturdular. Kadın sağlığı ve güvenliğini denetlemek için fabrika ve işyeri müfettişlikleri kurdu; hatta işyerinin de ötesine giderek işsiz kadınları örgütledi ve kooperatifler kurdu. Benim araştırmamın konusu olan Sovyet Asya’sında, köylü ve şehirli kadınları geleneksel tecritten çıkarmak, kolektif ekonomik ve kültürel projelerde bağımsız etkinliğe çekmek için inovatif çalışma projeleri kabul etti.
Ancak, bu inisiyatifler Zhenotdel’i işçi ve köylü kadınlar arasında popüler kılarken, parti liderliğindekiler de dahil olmak üzere, erkek parti üyeleri için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zaten, önder Bolşevik kadınların 1918’de Zhenotdel’i kurmalarının nedeni tam da erkeklerin kadınların özgürlüğü sorunu konusunda ne kadar pasif olduklarını görmeleriydi, abluka altındaki devletin yüz yüze kaldığı önemli ekonomik ve askeri tehditler karşısında kadınların özgürlüğü sorununu ikincil olarak görüyorlardı. Bu durumla karşı karşıya kalan Alexandra Kollontai, Inessa Armand, Konkordia Samoilova, Klavdia Nikolaeva ve Nadezhda Krupskaya gibi kadınlar, Aralık 1918’de işçi ve köylü kadınlar kongresi toplamak için girişimde bulundular.
Bu girişim genç Sovyet devletinin her tarafından delegeleri bir araya getirdi ve bu işe adanmış bir örgüt kurmak konusunda fikir birliğine varıldı. Kurulan komisyonlar daha sonra, Ağustos 1919’da Bolşevik merkez komite tarafından Zhenotdel olarak bir araya getirildiler. Bazı akademisyenler, bunun, kadın hareketini kontrol altına almak için merkez komitenin sinik bir hareketi olduğunu iddia edegeldiler. Ama, Bolşevik kadınlar bu karardan fikirlerinin kabul edildiğinin kanıtı olduğu için memnundular. Aralık kongresi merkez komitesini bu kararı almaya zorlamıştı. Fakat bu, partide, kadın sorununun merkeziliğinin kabul edildiği anlamına gelmiyordu.
Zhenotdel’in liderleri Sovyet sosyalizminin başarısının veya yenilgisinin kadın sorununa bağlı olduğunu savundular. Sovyet devletinin emperyalist tehdidi yenmesinden sonraya bırakılacak bir mesele hiç değildi, krizi yenmek için kadın haklarının tanınması can alıcı öneme sahipti. Nihayetinde, devrimi savunmada kadınların mobilize edilmesi için, kadınların devrimi özgürleştirici bir güç olduğu fikrine kazanılmaları gerekiyordu. Zhenotdel’in yayını Kommunitska’nın yazarları bu anlayışın parti çalışmasının her alanının parçası haline gelmeden Sovyet sosyalizminin ilerlemesinin gerçek bir şansı olmadığını durmadan savundular. Fakat liderlik içindeki bazı erkeklerin desteğine rağmen, kadınların rolündeki derin değişikliklerin gelecekte olacak bir şey olarak görülmesi devam etti. Acil eylem ve tutum değişikliği talep eden Zhenotdel çoğu zaman gereksiz, ‘erkeklerin’ uğraştığı iç savaş ve ekonomik ayakta kalma mücadelesinden uzaklaştırıcı olarak görüldü.
Bu muhafazakarlık Rusya’nın bir geriliği olarak gözardı edilmemeli: nihayetinde, işçi sınıfının en ileri adımları attığı bir ülkeydi burası. Ama devrimin bu bağlamda pek çok zayıflıkları vardı. Bir anahtar problem, Bolşevikler arasında aile sorununda teorik çalışmanın yokluğuydu. 1917’den önce, kısmi ve bölücü olarak görülen burjuva feminizmine muhalefet dışında, kadınların özgürlüğü partinin siyasal tartışmalarının kıyısında kalmıştı. Sosyalizmde kadınların ezilmişliğini yenmek konusundaki August Bebel’in 1879’da ve Engels’in 1884’deki dokunulmaz önerileri bile yaygın bir şekilde tartışılmış gözükmüyor. Kadınların aktivizmine dayanan kadın işçileri örgütlemek, Rus feminist hareketine karşı kampanya yürütmek, Rabotnitsa’yı çıkarmak ve dağıtmak, Uluslararası Kadınlar Günü için etkinlikler örgütlemek gibi girişimler vardı. Fakat eğer Bolşevik erkekler kadın haklarını devrimden önce can alıcı görmedilerse, sonrasında oyalama, yolundan alıkoyma olarak görecekleri kaçınılmazdı.
İstisnalar vardı elbette; bilhassa Lenin’in kendisi. 1920’de Clara Zetkin’le yaptığı bir söyleşide devrimin, “kadınları sosyal ekonomiye, yasa yapmaya ve hükümet etmeye taşıdığı” kadar, “komünal mutfaklar ve kamusal lokantalar, çamaşırhaneler ve tamir yapan yerler, çocuk yuvaları, kreşler, çocuk evleri ve her türlü eğitim kurumlar” gibi ileri adımlar yoluyla, “programımızda hanenin parçası olan ekonomik ve eğitim fonksiyonlarını topluma transferi talebinin ciddiyetle yürütülmesinden” büyük gurur duyduğunu ifade etti. Ama onun görüşleri her zaman norm değildi -zaten, aynı söyleşide, “maalesef, pek çok yoldaşımızdan, Komünisti kazıdığın zaman bir filisten ortaya çıkar, çünkü, kadına ilişkin düşünceleri, köle sahiplerininkine benzer” diye şikayette bulundu. Lenin için, “partide ve kitlelerde eski ‘efendi’ fikrini son ve en küçük köküne kadar kurutmak”, “parti çalışmasını çalışan kadınlar arasında yürütecek, teori ve pratikte iyi eğitilmiş, erkek ve kadın yoldaşlardan oluşacak görevlilerin,” olması politik olarak can alıcıydı.
Erkek yoldaşlarının çoğunluğunun tersine, Zhenotdel’in önder üyeleri, Engels ve Bebel’in kadınların üzerindeki baskının kökenlerine dair fikirlerini incelemişler ve tartışmışlardı. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde Engels erken insan toplumunun, matriyarkal ve emeğin her türlüsüne kolektif yaklaşımıyla, komünal olduğu anlayışını önermişti. Özel mülkiyetin ortaya çıkışı bu komünal bağları ortadan kaldırmış, mülkiyeti bir azınlığın elinde yoğunlaştırmış ve sonucunda da devlet yönetimine, özelleştirilmiş aileye ve erkeklerin kadınlar üzerindeki hakimiyetine yol açmıştı. Kadınlar sivil toplumda marjinalleşmiş, çocuk bakımı ve ev işi tarafından köleleştirilmişlerdi. Böylece, ilkel komünizm, “kadınların tarihsel düşüşünü” getirmişti.
Önder Zhenotdel üyelerinin anladığı gibi, on dokuzuncu yüz yılın tek eşli ailesi, kadınların kendilerinin bir mülk gibi muamele gördüğü baskıcı aile biçiminin en son örneğiydi; Bebel’in, “karanlık ve hurafenin” yeri. Sosyalizmi başarmak bu kurumun aşılmasıyla ve kadınların toplumun bütün alanlarında merkezi rollerini dayatmasıyla olacaktı. Engels kadınların “sosyal üretime” dahil olmalarının “cinselliği değiştireceğine” ve patriyarkal ailenin kıskacına meydan okuyacağına inanıyordu. Ev işi angaryasından ve çocuk bakımından kurtulmak cinsel özgürlüğe de yol açacaktı. Hem Engels hem Bebel, yasal ve siyasal değişikliklerle birlikte, bir işçi devletinin kadınları bu yüklerden kurtarmak için acil önlemler alması gerektiğini öne sürdüler.
Lenin kadın hakları konusunda çeşitli konuşmalar yapsa da Kollontai, Engels ve Bebel’in fikirleri üzerinde inşa etmeye teşebbüs eden tek kişiydi. Devrim sonrası Rusya’nın parametreleri içerisinde başarılabilecekler hakkındaki ütopyacı fikirleri yüzünden haklı olarak eleştirilmektedir: biyografisinin yazarı Cathy Porter’ın dediği gibi, Kollontai geleceğin komünist komünü ile var olan Sovyet devletini bir araya getirmiştir. Ekim 1920’de Kommunitska’da yazdığı bir makalede, “bizim işimiz aile sistemimizin hangi yönlerinin eskimiş olduğuna karar vermek, işçi ve köylü sınıflarının erkek ve kadınları arasındaki ilişkilerin ne olduğu ve hangi hakların ve görevlerin işçilerin yeni Rusya’sındaki yaşam koşullarıyla nasıl en iyi şekilde uyumlu hale getirilebilir olduğunu belirlemektir,” iddiasında bulunurken, ilk bakışta, dogmatik ve müdahaleci bir politika öneriyormuş gibi gözüküyordu.
Ama Kollontai’ın haklı olduğu bir nokta vardı; Cinsel İlişkiler ve Sınıf Mücadelesi’nde, “Tarihin bütün deneyimi bize sosyal bir grubun karşısındaki düşman sosyal güçlerle mücadelesi sürecinde kendi ideolojisini ve bunun sonucunda cinsel ahlakını ortaya çıkardığını gösterdiğini,” iddia ederken geliştirdiği nokta. Kastettiği şey mücadeleye bilinçli bir şekilde yaklaşılması gerektiği ve geleceğe bırakılmamasıydı; eylem yoksa daha muhafazakâr güçler muzaffer olacaktı. “Düşman sosyal güçler”e referansta bulunurken kastettiği şey, aynı yıl kabul edilen Yeni Ekonomik Politika (NEP) ve hem işyerinde hem ailede kadınlar üzerindeki negatif etkisiydi. İç Savaş sırasında sanayide istihdam edilen kadınlar, dönen erkeklere işlerini kaybettiler. Gerçekten de kadın işsizliği toplam rakamın %70’ine yükseldi, pek çok kadın maddi bağımsızlığını ve toplumun çalışan üyeleri olarak kendilerine gösterilen saygınlığı kaybettiler. NEP Zhenotdel’in kapasitesinde de devasa gerileme yarattı; hem fonu hem çalışanları azaltıldı. NEP döneminde Kommunitska yeni koşullarda kadınların eşitliğine taahhüdü sürdürmek gerektiğinin önemli olduğuna dair protesto makaleleriyle doluydu. NEP’in genç Sovyet projesinin yaşamasına müsaade etmek için katlanılması elzem olan bir durum olduğu tartışılır. Ama bu hayatta kalma kadınlara pahalıya mal oldu ve Sovyet toplumunun doğasını daha kötüye doğru değiştirdi.
Kollontai’ın liderliği altındaki Zhenotdel çalışmalarını Avrupa Rusya’sından Sovyet Orta Asya’sına yaymaya gayret etti, Özbekistan’ın kasaba ve şehirlerine doğru. Burası, kadınların tecrit edilmiş olduğu, peçe taktığı ve yakın aile üyelerinin dışında erkeklerle bir araya gelmesine müsaade edilmediği, toplumsal cinsiyet çizgisi boyunca derinlemesine bölünmüş bir toplumdu. Zhenotdel, kadınları sosyal ve ekonomik faaliyete çekmek için sadece kadınlardan oluşan girişimler oluşturma kararı verirken hayal gücü ve kültürel hassasiyet sergiledi. İçinde kreş, tıbbi danışma ve kültürel aktivite imkanlarının bulunduğu kadın kulüpleri ve kooperatifleri kuruldu. Kommunitska’da yazdığı bir makalede Kollontai bunları, “kadınların Sovyet projesine kendi aktiviteleri yoluyla çekildikleri ve içlerindeki komünizm ruhunu geliştirdikleri okullar,” olarak tarif etti. Amaç, etraflarındaki toplum açık hale geldikçe kadınları kamusal katılıma daha çok çekmekti.
Ancak, böylesi çabalar partideki liderlik ve yol gösterme eksikliği yüzünden geciktiriliyordu. Bu, yerli kadınların kulüp ve kooperatiflere katılmak için izin almalarında engeller yarattı -muhalefet yerli partili erkeklerden geliyordu. Bir Kommunitska yazarı erkek yoldaşlarına, ‘’kadınları çalışma hayatına çekmek ve ücret almalarını sağlamanın sosyal ve siyasal önemi var, çünkü böylece kendilerini toplumun eşit bir üyesi olarak görecek ve ekonomiyi geliştirmek için çabalayacaklar,’’ diye anlatmaya çalıştı. Eylül 1925’te başka bir yazar hala şikâyet ediyordu, ‘’hatta şimdi kadın el-işi işçilerini örgütlemek için hiçbir şey yapılmamakta. Çabalarımızı sistematik bir hale getirmeliyiz yoksa projemiz başarısız olacak.’’ Aynı yıl, daha sonra Özbek kadın dergisi Yangi Y’ol ve Sovyet hükümetinin müttefiki olan Jadid’den (ulusal Müslüman seküler hareketi) kadınların katılımı ile bazı başarılar elde ettiler. Büyük şehirlerde, etrafında üretici ve tüketici kooperatiflerin örgütlendiği, sadece kadınlar için dükkanlar açıldı. Kadınlar, büyük kooperatiflerin yardımına dayanmaktansa, ürettiklerini direkt olarak diğer kadınlara satabiliyorlardı. İlginç olan, bu girişimlerin artık kadınlara alışveriş için dükkân ve pazara giderken refakat etmek zorunda kalmayan parti dışındaki yerli erkekler tarafından desteklendiğinin rapor edilmesiydi. Ekim 1925’te sayısı 225 olan kadın kooperatiflerinin sayısı Ekim 1926’da 1500’e çıkmıştı. Küçük bir rakam olmasına rağmen, kültürel hassasiyet göstererek kadınlara ekonomik bağımsızlık sağlamanın mümkün olduğunu gösterdi.
Dükkanlarda siyasal ve pratik faaliyetler vardı. Anne ve bebek köşeleri kuruldu, Yangi Y’ol dergisini okuma ve tartışma grupları ve okuma-yazma sınıfları vardı. Butusova isimli bir yoldaş, “Özbek kadınların kendi hayatları hakkındaki sorulara, ev ortamında hiç olmayacak bir şekilde, kendi cevaplarını bulabildiklerine dair bir hissiyatın,” olduğunu tarif etti. Dolayısıyla, yerli kadınlar için pratik kullanımı olan bir örgütlenme biçimi aynı zamanda kendi güçlerini görmelerini de sağlıyordu. 1926’nın sonlarına doğru Özbekistan’da kırk üç kadın dükkanının yanı sıra, otuz dört kadın kulübü ve doksan “kızıl köşe” vardı, kadınlar buralardaki geçici tesislerde düzenli olarak buluşuyordu. O yıl, altı aylık bir sürede yetmiş bir bin kadın tıbbi danışmadan yararlandı.
Eğer Zhenotdel’in ilk yılları Sovyet Orta Asya’sında önemli ilerlemeler sağladıysa da, bu pozitif gelişmeler 1927’deki olaylar tarafından tamamen yok edildiler. O yıl Uluslararası Kadınlar Günü meşum “Hücum” kampanyasının başlangıcı oldu; kampanyanın merkezi amaçlarından biri Ekim’e -Devrim’in onuncu yılı- kadar bütün yerli kadınların peçelerini çıkarmalarıydı. Emir Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi’nden geldi ve Srezadburo -Doğu’daki parti örgütü- tarafından yönetildi. Zhenotdel’e bütün enerjisini kampanyanın başarısına adaması emredildi ama Zhenotdel’in tutumu tek değildi. Serafima Liubimova, Özbekistan’daki çalışmanın merkezinde yer alan önder bir Rus Zhenotdel üyesi, Hücum’u antipati ile karşıladı. Liubimova ve diğer Rus aktivistler bu politikanın partinin kadınlar arasındaki çalışmasına karşı düşmanlık yaratacağını söylediler. Gerçekten de Zhenotdel hiçbir zaman kitlevi olarak peçenin çıkarılmasını teşvik etmemişti: kadın kulüpleri, kooperatifler ve dükkanlar tam da değişimin olabilmesine uygun koruyucu ortamı yaratmak için kurulmuşlardı. Halbuki kitlevi peçe çıkarma bu kadınları aileleriyle ve içinde yaşadıkları topluluklarla çatışmaya sokacaktı. Özbek Zhenotdel’inin başı Liubimova görevinden uzaklaştırıldı ve yeni çizgiye daha yakın olan Antonia Nukhrat göreve getirildi. Ama parti liderliğinin baskısına rağmen, Kommunitska kampanya sırasında, Mart-Mayıs 1927 arasında, Hücum’dan neredeyse hiç bahsetmedi. Gerçekten de kampanyaya referans veren ilk yazı o sırada Srezadburo’nun önder üyelerinden biri olan Klavdia Nikolayeva’nın Zhenotdel üyelerine, Ağustos 1927’de, parti liderliği adına, talimatlara uymadıkları için sert bir dille azarlayıcı bir makale yazmasıyla oldu.
Kommunitska’nın tersine, Özbek dergi Yangi Yo’l, Hücum’u coşkuyla savundu. Pek çok yerli Zhenotdel üyesi kitlesel olarak peçeyi çıkarmanın muhafazakâr güçlere karşı tam karşıdan tutum alarak özgürleşmelerini hızlandıracağına inandı. Bu kadınlar 8 Mart 1927’deki gösteriye istekle katıldılar. Ancak, diğer kadınlar (Komünist Partisi’nin yerli üyelerinin eşleri ve kızları) da peçelerini çıkarmaya zorlandılar. Kommunitska’da kadınların silah dayatılarak peçelerini çıkarmaya zorlandıklarına dair haberler yer aldı.
O 8 Mart’ta, haberlerde yer aldığına göre yetmiş bin kadın kitlevi peçe yakmaya katıldı. Arkasından gelen ters tepki hemen gerçekleşti ve korkunçtu. Zhenotdel üyeleri ve yerli kadınlara fiziksel olarak saldırıldı, yıldırıldılar ve hatta öldürüldüler. Özbek kasaba ve şehirlerinde sokaklar kadınlar için çıkılamayacak hale geldi. Haberlere göre peçesini çıkaran kadınların pek çoğu tekrar takmaya zorlandılar. Kadın kulüpleri ve kooperatifleri kullanılmaz oldular; ya yasaklandılar ya da korkudan kimse gitmez oldu. Kırk üç kadın dükkânı genel kooperatif hareketi tarafından artık peçe kaldırıldığı için gerek kalmadığı bahanesiyle kapatıldı. Tabii ki, doğru olan tersiydi. 1 Mayıs için ilan edilen diğer bir kitlevi peçe çıkarma bir diğer şiddet dalgasıyla karşılaştı. Özbek toplumu bir şiddet çatışmasına saplanmıştı ve Zhenotdel’in girişimleri lime lime olmuştu.
Tabii ki, Hücum hiçbir zaman kadınların özgürlüğüne ilişkin değildi. Birinci Beş Yıllık Plan’la aynı yılda olan Hücum, Stalin’in Orta Asya toplumu üzerindeki sinik, önceden savuşturucu bir vuruşuydu. Rusça’ya nastuplenie diye çevrilen, Türkik bir kelime olan Hücum ‘’saldırı’’ anlamına geliyor. Ve bu, Doğu’nun Müslüman din adamlarına, toplumun sosyal ve kültürel dokusuna karşı bir saldırıydı. Milliyetçilerle işbirliği dönemi sona erdi ve zorla kolektivizasyonun bütün düşmanları elimine edildiler. Merkez Komite temsilcisi Anna Nukhrat, Zhenotdel üyelerine, Hücum’un parti liderliğinin nihayet ve kararlı bir şekilde yanlarında olduğunun bir kanıtı olduğuna dair güvence vermişti. Tersi doğruydu. Kadın hakları kendilerinin olmayan bir davanın kurbanı olarak ayaklar altında çiğnenmişlerdi.
Kommunitska’nın editörü Nadezhda Krupskaya, Doğu’daki Zhenotdel aktivistlerinin Aralık 1928’deki konferansı yaklaşırken dergide Hücum hakkında bir tartışma başlattı. Bu tartışmaya katılan aktivistler kampanyayı yaptıkları çalışmayı uğrattığı yıkım yüzünden mahkûm ettiler. Erkek parti üyeleri ya peçe takan kadınları savunmayı reddettikleri için ya da onları peçelerini çıkarmaya zorladıkları için eleştirildiler. Kommunitska’da tamamı yayınlanan Konferans konuşmasında, Krupskaya dinsel pratiklere yapılan saldırıyı mahkûm etti. Toplumun her üyesine “dümdüz bir şeyi dayatma”nın ve onları önemli kültürel pratiklerini terk etmeye zorlamanın politik olarak tehlikeli olduğunu ileri sürdü. Ama başını çektiği isyan hemen boğuldu. 1929’da Kommunitska suni, tumturaklı makale ve raporlara indirgendi. Ocak sayısı, Stalin’in yakın destekçilerinden ve dine karşı kampanyanın lideri olan Yaroslavsky’nin Konferans konuşmasını yayınladı. Krupskaya’nın sabır ve kültürel hassasiyet talebine karşılık, Yaroslavski peçenin çıkarılmasına karşı çıkanları kovuşturmak için daha da zorlu hareket etmeyi ve Zhenotdel üyelerinin partiden “yabancı unsurların” temizlenmesi için yardımcı olmalarını talep etti.
Peçe çıkarttırmanın özgürlükle bir ilgisi olmadığı ve Beş Yıllık Plan’a tabi olmakla ilgili olduğu 1929’da iyice belli oldu. Zhenotdel’in muhalefeti yatıştırıldıktan sonra, Anna Nukhrat gibi sadık destekçiler bile peçeleri çıkartılan yerli kadınların yeni kurulan kolektif çiftlik ve fabrikalarda en kirli ve aşağılayıcı işlere verildiğini kabul etmek zorunda kaldılar. Ocak 1930’da Pravda, ayrı bir kadın bölümüne artık gerek kalmadığı için Zhenotdel’in kapatılacağını ilan etti. Kadın haklarına adanmış bir bölüm yerine bütün bir parti kadın haklarını üstlenecekti. Bunun doğru olmakla alakası yoktu. Gelen on yıl içinde kadın hakları aşama aşama ortadan kaldırıldı, kürtaj yasaklandı ve boşanma çok zor hale getirildi. Kadınlar da erkeklerle beraber Stalin’in acımasız otoriter rejimine teslim olmaya zorlandılar. Sadık anne ve işçi kadınlar konsepti Zhenotdel’in bağımsız özgürleşmiş kadınlar için programının yerini aldı. O programdan geriye kalanlar (işyeri kreşleri ve kamusal kantinler gibi) genel olarak bürokratik planla uyumlu hale getirildiler. Fakat 1930’dan sonra, “kadınların eşitliği” fikri muhafazakâr realite için tamamen bir yanlış adlandırma idi.
Burada, kadınlar arasındaki komünist çalışmanın zengin ve yaratıcı mirasından bir şeyler göstermeyi umut ederek, sadece Rus Devrimi’nin ilk on yılındaki Zhenotdel’in çalışmasına ve kadınların deneyimine değinebildik.
Ama bu tarih önemlidir ve eleştirel olarak angaje olmak gerekir. Sarih bir teorik kavrayış yokluğunun Bolşevik Partisi içindeki erkeklerin muhafazakarlığını nasıl olanaklı kıldığını ve Zhenotdel’in çalışmasına karşı muhalefete yol açtığını gösteriyor. Aynı zamanda da kadınların haklarını savunmak için “feminist” sıfatına ihtiyacımız olmadığını gösteriyor. Zhenotdel’i kuran Bolşevik kadınlar feminizmin kesimciliğine muhaliftiler. Kendilerini böyle tanımlamayı reddettiler, çünkü onlar sosyalizmin merkezine baskıyı ortadan kaldırma mücadelesini koyan kolektif bir işçi sınıfı yaklaşımı oluşturmak istediler. Ben de bu pozisyonu benimsiyorum.
Bizim hareketimiz Sovyet kadınlarının hareketine ve Komünist Kadınlar Enternasyonali’ne sahip çıkmalı. Ancak böyle yaparak ve bu deneyimlerden öğrenerek bugün kadın sorunu üzerinde ilerleme kaydedebiliriz.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.