Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 815. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu hafta, 27 Ekim 1991’de İstanbul Kocamustafapaşa’daki evinin önünde gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Hüseyin Toraman’ın akıbetini soruldu
815 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son 34 haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada kayıp yakınları, henüz 24 yaşındayken, 27 Ekim 1991’de İstanbul Kocamustafapaşa’daki evinin önünde gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Hüseyin Toraman’ın akıbetini sordu.
Bu haftaki açıklamada ilk olarak Hüseyin Toraman’ın annesi Hatice Toraman konuştu.
“Yaklaşık 30 yıldır ne katiller bulundu ne de oğlumdan bir haber geldi” diyerek sözlerine başlayan Hatice Toroman, “Ama hiç unutmadım, yaram da kapanmadı. Mutlaka yetkililer bir çare bulmalılar. Katilleri bulmalılar. Benim tek derdim oğlumun katillerinin bulunmasıdır, hesap sorulmasıdır. Gidip yakasından tutup ne ettiniz yavruma diye sormak istiyorum” dedi.
Oğlu için aramadığı yer kalmadığını söyleyen anne Toraman, yetkililerin ise kulaklarının kapattığını ve Cumartesi Anneleri’nin derdini dinlenmediğini belirtti. Hatice Toraman, “Katiller bulunsun, hesap sorulsun. Ne acım sonlandı ne de faşizme karşı öfkem dindi” diyerek oğlu Hüseyin’in akıbetini sordu.
Ardından Hüseyin Toroman’ın kardeşi Sakine Toraman söz aldı.
Kardeşinin kaybedilme hikayesini aktaran Sakine Toroman, “29 yıl süren hak ve adalet arayışımız sonuçsuz kaldı. Biz halen bir mezara sahip değiliz ve katiller ellerini kollarını sallaya sallaya normal yaşantılarına devam etmekte. Oysa biz kayıp yakınları, sadece yakınımızı kaybetmedik. Biz hayatımızı kaybettik. Aile olarak felce uğradık. Hiçbir zaman eski yaşamımıza dönemedik” dedi.
Sakine Toroman, bugün kayıp dosyalarının zamanaşımı ile kapatılmak istendiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
“Oysaki beklememiz, özlemimiz, öfkemiz zamanaşımına uğramıyor. Biz kayıplarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz onlarla vedalaşamadık. Biz onların ölüsünü görmedik, mezarına ulaşamadık. Biz kardeşimizi katleden devletten daha hesap soramadık. Zorla kaybedilme devletin eliyle işlendi. Bu insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Biz bitti demeden bitmeyecek. Hak ve adalet arayışımız hep devam edecek.”
Toraman Ailesi’nin avukatı ve İHD İstanbul Şube başkanı Gülseren Yolleri ise hukuki süreç hakkında bilgi verdi.
Dosyanın 20 yılın ardından savcılık tarafından zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle takipsizlik verdiğini hatırlatan Yoleri, yapılan itirazlarının Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildiğini söyledi. Savcılık soruşturma dosyasının yeniden açılmasına karar verildiği bilgisini veren Yoleri, “Soruşturma dosyası açıldı ama etkin bir soruşturma yine yürütülmedi. Dosya hala açık, halen Hüseyin Toraman’ın akıbeti aydınlatılmayı bekliyor” dedi.
Bu haftaki basın metnini ise kayıp aileleri avukatı ve Cumartesi İnsanı Gülizar Tuncer okudu.
24 yaşındaki Hüseyin Toraman Gebze’de yaşadığını hatırlatan Tuncer, “1991 yılının Nisan ayında evinde kimse yokken İstanbul polisi Hüseyin’in evine baskın yaptı ve evde karakol kurdu. Bundan habersiz olan Gebze polisi de eve baskın düzenleyince aralarında çatışma çıktı. Çatışmada Gebze Emniyeti’nden bir polis hayatını kaybetti. Polisler Hüseyin’in evinin duvarına intikam sözleri yazdılar” diye konuştu.
Hüseyin Toraman’ın bu nedenle İstanbul’a taşındığını sözlerine ekleyen Tuncer, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“27 Ekim 1991 sabahı İstanbul Kocamustafapaşa’daki evinin önünden silahlı, telsizli, sivil giyimli, kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından 34 ATZ 56 plakalı Beyaz Toros’a zorla bindirilerek götürüldü. Gözaltı işlemi semt karakoluna çok yakın bir yerde ve mahalle sakinlerinin gözü önünde gerçekleşti. Olaya tanık olanlar polisi arayıp, ‘silahla kaçırma’ ihbarında bulundu. İhbar üzerine Çınar Polis Karakolu’ndan gelen polis ekibi önce görgü tanıklarından bilgi aldı. Sonra bir dükkânın sabit telefonundan bazı görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin ardından işlem yapmadan olay yerinden ayrıldı.”
Baba Ali Rıza Toraman’ın Çınar Karakolu amirine ulaşarak “Oğlumu kaçıranlara neden müdahale etmediniz?” diye sorduğunu aktaran Tuncer, sözlerinin devamında “Karakol amiri Hüseyin’in kaçırılmadığını, siyasi polisler tarafından gözaltına alındığını bu nedenle müdahale edemediklerini söyledi. Baba Toraman karakol amiri ile yaptığı görüşmenin ses kaydını aldı. Bu ses kaydını savcılık dosyasına sundu ayrıca dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e de verdi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 5 Aralık 1991 tarihinde Toraman’ın polis tarafından uzun bir süredir arandığı ama kesinlikle gözaltına alınmadığı açıklamasını yaptı. İçişleri Bakanı İsmet Sezgin 13 Aralık 1991 tarihinde Hüseyin Toraman ile ilgili iddiaları içeren soru önergesine verdiği cevapta tüm iddialarını reddetti” ifadelerini kullandı.
Dönemin başbakanı Süleyman Demirel’le görüşen Hatice Toraman’a Demirel’in, “Oğlun cebimde mi ki çıkarıp vereyim” dediğini hatırlatan Tuncer, “Hüseyin’in kaçırılışına tanık olan eşi, savcılığa polislerin eşkâl bilgilerini verdi. Ancak teşhis yaptırmaya yönelik hiçbir işlem yapılmadı. 30 Ekim 1991 tarihinde Hüseyin Toraman’ın Gebze ilçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğüne dair aileye ulaşan iddia araştırılmadan ‘herhangi bir bilgi mevcut değildir’ denilerek geçiştirildi” dedi.
Ailenin tüm ilgili kurum ve kişilere yaptığı başvurularının sonuçsuz kaldığı bilgisini paylaşan Tuncer, “1991 yılında Fatih Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturma bir sonuca ulaşmadı. 2011 yılında ailenin İHD avukatı aracılığıyla yaptığı başvuru sonucunda İstanbul Cumhuriyet Savcılığının başlattığı soruşturma, ‘zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığı’ kararı ile kapatıldı. Yapılan itiraz sonucunda dosya üzerindeki kapatma kararı kaldırıldı. Ancak dosyada bugüne kadar bir gelişme yaşanmadı” diye konuştu.
Gözaltında kaybetmenin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve bu suçun cezasız kalmaması gerektiğini belirten Tuncer, adli ve siyasi makamlara seslenerek, Toraman dosyasında adaletin sağlanması için sorumluluk üstlenmelerini istedi.
Tuncer, son olarak, “29 yıldır sürüncemede bırakılan Toraman soruşturmasının etkin bir biçimde yürütülerek davaya dönüşmesini talep ediyoruz” dedi.
Sendika.Org