Bir tür kapitalist için Brexit’in getireceği güvensizlik ve kaos korkutucu. Diğeri için ise son derece kârlı
Nerede kaos varsa hükümet onu çoğaltacak. İnsanlar uçurumun kenarına geldiğinde hükümet onları aşağı itecek. Boris Johnson, Birleşik Krallık’taki (BK) -özellikle Kuzey İrlanda’daki- iş dünyasının ve politikacıların Brexit geçiş sürecini uzatmasını isteyen ricalarını görmezden geldi. Pandemiyi boşver, işsizliği, yoksulluğu, güvensizliği boşver; hiçbir şey desteksiz uçuşumuzu engellememeli. 1 Ocak’ta beyaz* kayalıklardan aşağı atlayacağız, ne olursa olsun.
Belki, çokça maço atıp tutmadan sonra, hükümet son şanslarının en sonuncusunu kullanacak ve bir anlaşma yapacak. Eğer öyle olursa, herhangi bir düzeltmeye zaman kalmayacağı için, anlaşma muhtemelen alelacele geçirilecek ve yarım yamalak bir şey olacak. Her halükârda, arkasından sıkıntılar gelecek. Sınırdaki işleyiş düzeninin bozulması muhtemelen ulusun bütünü tarafından hissedilecek.
Bu yüzden büyük soruyu tekrarlamakta yarar var: neden bunu kendimize yapıyoruz? Cevap, bence, Brexit’in kapitalizm içindeki iç savaşın sonucu olduğudur.
Genel olarak bakarsak, kapitalist teşebbüsün iki egemen biçimi var. Birincisi ev işlerini bilen (housetrained) kapitalizm olarak tanımlanabilir. İdareyi elinde tutan devletle bir uyumu gözeten; istikrar ve öngörülebilirlikten ve kirli ve kaba rekabetçileri dışarda bırakan düzenlemelerden yararlanan kapitalizm. Demokrasinin uysallaştırılmış ve çelimsiz bir biçimiyle bir arada var olabilen bir kapitalizm.
İkincisi savaş ağası kapitalizmi olarak tarif edilebilir. Bu kapitalizm birikim üzerindeki bütün dizginlemeleri (vergiler, düzenlemeler ve temel hizmetlerin kamusal mülkiyeti de dahil olmak üzere) gayri meşru görür. Hiçbir şey kâr etmenin önüne geçmemeli. Bunu haklı çıkaran ideoloji Friedrich Hayek tarafından Özgürlüğün Anayasası’nda (The Constitution of Liberty) ve Ayn Rand tarafından Atlas Vazgeçti’de (Atlas Shrugged) formüle edildi. Bu kitaplar sosyal karmaşıklığı ve diğerinin çıkarlarını süpürüp atarlar. Toplumun pahasına, plütokratların total özgürlükleri olarak sonuçlanan “özgürlük” dedikleri şeyi fetiş haline getirirler.
Dikkatsiz davrandıkları anlarda sözlerini sakınmazlar. Örneğin Hayek, Pinochet’nin Şili’sine yaptığı bir ziyaret sırasında, “liberal diktatörlüğü, liberalizmden arındırılmış bir demokrasiye” tercih ettiğini söyledi. PayPal’ın ve Palantir’in eşkurucusu Peter Thiel: “Özgürlük ve demokrasinin birbirleriyle bağdaşabilir olduklarına artık inanmıyorum,” itirafında bulundu. Geçen ay, Utah Cumhuriyetçi Senatörü Mike Lee, Amerikan siyasal sistemi için, “amaç özgürlük, barış ve refahtır, demokrasi değil,” iddiasında bulundu.
Savaş ağası kapitalistler için Brexit heyecan verici bir fırsatı temsil etmektedir. Sadece spesifik kuralları yırtıp atmak değil, ki bunu yapacağını zaten açıkça söylüyor, fakat aynı zamanda genel olarak kamunun korunduğu ve bu korumanın icra edildiği kapitalizm ve demokrasi arasındaki zor mütarekeyi de yıkma şansıdır. Steve Bannon’ın ifadesiyle, “yönetici (administrative) devletin yapısökümü (deconstruction)”ne olanak vermektedir. Paranın savaş ağaları için kaos bir tehdit değil fırsattır. Leave.EU (Avrupa Birliği’ni Terk et) kampanyasına 3,2 milyon Sterlin bağışta bulunan milyarder Peter Hargreaves Brexit’ten sonra, “Ortaya çıkacağız ve inanılmaz başarılı olacağız, çünkü yine güvensiz olacağız. Ve güvensizlik harikadır” diye açıklama yaptı.
Sebep olacağı kaosun kendisi onu haklı çıkarmak için kullanılacak: zor zamanlardayız, düzenlemeleri kesip atmalı ve bizi tekrar zengin etmesi için iş dünyasının özgürlüğünü sağlamalıyız. Johnson hükümeti, kapitalizmin en acımasız bulduğu kısıtlamaların en azından bazılarını yok etmek için anlaşmasız veya zayıf anlaşmalı bir Brexit’i kullanacak.
Ev işlerini bilen kapitalistler Brexit’ten dehşete kapılıyorlar. Sadece genel olarak ekonomik aktiviteyi azaltmakla kalmayacak ama kurallara göre oynayan şirketlerin piyasa avantajını da yok etmekle tehdit ediyor. Düzenlemeci kısıtlamalar olmayınca, savaş ağaları onları süpürecekler. Sermayenin diğer saygın kurumları gibi, Britanya Sanayi Konfederasyonu Avrupa’dan ayrılmanın büyük bir ekonomik şoka sebep olacağı uyarısını yaptı. Bu endişelere cevap olarak, Johnson dışişleri bakanıyken, daha önce kıdemli bir Muhafazakârın ağzından çıkmasının düşünülmesi bile mümkün olmayan bir açıklama yaptı, “iş dünyasını s..tir et.”
Johnson hükümeti savaş ağası parasının satın aldığı bir şeydir. Bizim politikamızı anlamakta elzem olduğunu düşündüğüm bir kavram olan Kirlenme Paradoksu’nun (Pollution Paradox) mükemmel bir ifadesi olarak görülebilir. Bunun anlamı, bir teşebbüs ne kadar kirli ve zarar verici ise düzenleme ile ortadan kaldırılmaması için politikaya o kadar para harcaması gerektiğidir. Sonucunda, politik fonlama en zararlı şirketler ve oligarkların egemenliğine girmekte ve akabinde en fazla politik etkiyi elde etmektedirler. Daha uyumlu rakiplerini dışarıya itelemektedirler.
Bu sadece kirlenmeyle ilgili değildir. Siyasi sonuçlar satın almakta çıkarı olan zararlı teşebbüsler egzotik mali enstrümanlar geliştiren bankaları; planlama yasalarından memnun olmayan inşaat şirketlerini; junk food şirketlerini; işçi haklarını yok etmek isteyen patronları; ve vergiden kaçınmayı uman plütokratları da kapsamaktadır. Bu nedenledir ki, radikal bir kampanya finansmanı reformu olmadan sağlıklı bir demokrasimiz asla olmayacak.
Bu açıdan anlaşıldığında, Brexit aslında BK hakkında değildir. Bu meseleye büyük ilgi gösteren oligarkların bu ülkeyle zayıf veya eksik bağları var. Leave.EU’dan Andy Wigmore’a göre, kampanya Amerikalı milyarder Robert Mercer’den destek aldı. Brexit’e en büyük kişisel bağışta bulunanlardan Christopher Harborne, Tayland’da ikamet etmekte, Jeremy Hosking’in ise Dublin ve Delaware’de kayıtlı şirketleri bulunmaktadır. Brexit’in gerçekleşmesinde büyük payları olan gazete sahiplerinin ikametgahı offshore’dur. Rupert Murdoch gibileri için ise, BK en zengin ve en güçlü ülkeler arasındaki köprübaşı olarak görülmektedir. Şili veya Endonezya’yı dev bir serbest limana çevirmek bir şeydir. Ama BK çok daha büyük bir ödüldür.
Bunların hiçbirinin oy verdiğimiz şey olmayacağı söylendi bize. Nigel Farage ve benzeri palavracılar yabancı düşmanlığı ve kültür savaşları kamuflaj bulutunu yaratan duman bombasından daha fazla bir şey değildirler. Modern politikanın inatçı hilesi -bizi tekrar tekrar aldatan- ekonomik ve politik çıkarları kültür hareketleri olarak gizlemesidir. Bu hikâye boyunca medya manevraların değil sis perdesinin haberini yaptı.
Bu, belki de AB’de kalma yanlısı kampanyanın en büyük hatasıydı. Paralarıyla bizi AB’den ayrılmaya ikna etmeye yardımcı olan oligarklara meydan okumaktan büyük ölçüde kaçındı. Böyle bir suçlama David Sainsbury, Morgan Stanley ve Goldman Sachs (AB’de kalma yanlısı büyük şirketler; -ç.n.) gibilerinin fonladığı kampanyaya sıçrayacaktı. Dominic Cummings ve diğerleri “elitlerle” savaştıklarını iddia ettiklerinde, kısmen haklıydılar. Fonlama açısından bu rakip elitler arasındaki bir savaştı. Dolayısıyla, kalmaktan yana olanlar kabul ettikleri para yüzünden ölümcül bir taviz vermiş oldular ve yabancı düşmanlığına entegrasyonun yararları hakkında beylik laflarla karşı çıkarak kaybetmeleri kaçınılmaz olan bir kültür savaşına kilitlendiler. Meselenin kalbine vurmakta başarısız kaldılar.
Pandemi dikeninin üzerinde yürüyen Brexit, muhtemelen BK’deki milyonlarca insanın yaşam ve özgürlüklerine zarar verecek. Ama bu bizim hakkımızda değil. Biz kapitalizmin iç savaşının çapraz ateşinin ortasında kaldık.
*Beyaz kayalıklar: Britanya’nın güney sahilinde bulunan, oluşumundaki zengin kireç bileşeninden dolayı rengi beyaz olan sarp kayalıklar.
[The Guardian’daki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.