Seçim kampanyasında son safhaya girilirken, Joe Biden eylül ayının neredeyse üçte birini kampanya yapmadan geçirdi. Bu, Donald Trump’ın yenileceğini umut eden herkesi endişelendirmesi gereken muazzam bir stratejik hata
Eğer son dönemlerde Joe Biden’ı pek görmediğinizi düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz. Zira gören insan sayısı çok değil.
Trump’ın nispeten hareketli geçen kampanyasının aksine Biden hafif bir kampanya takvimi izlediği için yıl boyunca eleştirilerin odağında oldu. Demokratların ağustos ayındaki Ulusal Kongresi sırasında bazı demokratlar şaşkınlıkla, Obama’nın bir haftalık etkinliğin sanallığına rağmen konuşma yapmak üzere Philadelphia’ya uçarken Biden’ın Delaware’deki Wilmington üssünde kalmakta inat ettiğini belirtti. Biden’ı yola koyulması ya da en azından basına daha sık konuşması için teşvik ettiler.
The Hill gazetesinden Amie Parnes’a konuşan öfkeli bir stratejist “Eğer yollarda olmayacaksan, basına her gün röportajlar veriyor olman gerekir. Her ne sebeptense, onu göz önünde tutmamaya karar verdiler. Bu en kötü stratejidir” dedi.
Seçime altmış günden biraz daha fazla zaman kala, Biden seyahat programını muhakkak arttırdı. Ancak yine de seçim günü süratle yaklaşıyor ve otoriterliği giderek artan Trump’ı yenmenin aciliyeti artıyor olmasına rağmen Biden günler boyunca ortadan kaybolmaya devam etmekte.
24 Eylül perşembe günü, eylül ayı içinde Biden ekibinin daha öğle olmadan günü tamamladıklarını -yani günün geri kalanında basının adayı görmeyeceğini- duyurduğu dokuzuncu gün oldu. Seçime 40 gün kalmışken, bu karar saat sabah 9.20’de açıklandı. Eylül içerisindeki diğer günlerde sabah 10’dan hemen sonra açıklanmıştı. 24 Eylül’den iki gün önce, salı günü, saat sabah 08.34’te açıklanmıştı. Perşembe itibariyle, Biden eylül ayının üçte birini kampanya yapmadan geçirmiş oldu. Bu, daha bir hafta önce senatodaki demokratların Biden’ın yarışın son dönemecinde daha agresif bir kampanya yürüteceği konusunda güven tazelemesine rağmen oldu.
Biden’ın kendi kampanyasında kişisel olarak bulunmuyor oluşu, kampanyanın sokaklarda da bulunmuyor olmasıyla yansıdı. Trump’ın kampanyası (bariz bir biçimde Obama’nın geçmişte yürüttüğü kampanyaları örnek alıp( kendi söylediklerine göre günde bir milyon kapıyı çalıp, telefonla seri aramalar yaparken, Biden tarafı bu yaklaşımı es geçti. Kampanya müdürü Jen O’ Malley Dillon gazetecilere “oy kullanacaklara ulaşmakta bir etkisi olmadığı için kapı kapı gezmeyi tercih etmediklerini” söyledi.
Eylül ayının başlarında Time dergisi, seçimde kritik bir eyalet olan Michigan’a, Biden kampanyasını izlemeye gitti ancak kampanyayı bulamadı: ne bahçelere asılan ilanlar ne saha büroları ne de gönüllüler vardı. “Sahada çalışma yapan kaç insanınız var” sorusu sorulduğunda Biden’ın resmi görevli destekçilerinden biri şaşırarak “saha derken ne kastediyorsunuz?” şeklinde cevap verdi.
Tüm bunlar, Biden’ın tuhaf ortadan kayboluşunu, Trump’ın olası ikinci dönemi konusunda gerçekten endişelenenler için ekstra sinir bozucu kılıyor. Biden’ın daha önemli işleri olduğunu söyleyerek onu savunanlar da var. Daily Beast sitesinden Sam Stein “Millet. Biden münazara için hazırlık yapıyor. Bu yüzden günü erken bitiriyor. O kadar da karışık bir şey değil bu” yazan bir tweet attı.
Ancak Biden’ın kendisi böyle demiyor. Önceki gün, Fox muhabiri Madeleine River, Biden’a münazara hazırlıklarını sordu ve videoya alınan açıklamasında Biden “Hazırlanmaya başladım ama henüz tam olarak ilgilenemedim. Yarın başlayacağım” dedi. Dolayısıyla Biden’ın kampanyanın son düzlüğündeki kronik eksikliği, izaha muhtaç olmayı sürdürüyor.
Bu iki sorunu ortaya çıkarıyor. İlki, Trump ve Biden arasındaki heyecan farkı. Kritik eyaletlerde Biden’ın yalnızca kıl payı önde olmasına bakılırsa, demokratların önseçimlerinde yarım milyondan fazla oyun geçersiz sayılmasının gösterdiği gibi posta yoluyla oy kullanmada önceden beri var olan sorunlarla, Biden’ın ve kampanya altyapısının görünmezliği Trump’ın seçiciler kurulunda az bir farkla galibiyet almasına yol açabilir.
Bir diğer sorun, Trump’ın seçiciler kurulunu kaybetse de sonuçları kabul etmemesi olur. Bu hafta Trump’ın iktidarı barışçıl bir şekilde devretmeyi reddetmesiyle yükselen bir beklenti. Bu yılın başlarında, iki partinin de 100’den fazla kampanyacısından ve eski devlet kodamanlarından oluşan bir inisiyatif olan Geçiş Bütünlüğü Projesi (GBP), kesin veya küçük farkla gelen bir Biden galibiyeti ve muğlak bir sonucu da içeren dört farklı seçim günü senaryosu ortaya koydu. Trump’ın kazanamadığı üç ihtimalde de halkın seferber edilebilmesi Trump’tan iktidarın alınması için anahtar.
Sonuç raporu “sokaklarda sayıların gösterilmesi -ve sokaklardaki eylemler- halkın neyi adil ve meşru bir sonuç olarak göreceğini belirleyici faktörler olabilir” diye uyarıyor. GBP’nin alıştırmaları sırasında, Biden ekibi neredeyse her zaman, demokratların seçilmiş yetkililerini harekete geçirme ve riskleri dramatize etme amacıyla, halkın “meşru” bir sonuca olan bağlılığını göstermek için kitlesel protestolar çağrısında bulundu.
Ancak demokrat seçmenlerin halihazırda temkinli olduğu bir aday için kitlesel eylem düzenlemek zor olacaktır; sürecin üçte birinde ortada yoksa bu daha da zor olur. Biden tarafının protestolara karşı olan tavrı işleri daha da zorlaştırıyor. GBP’nin tatbikatlarında, simüle edilmiş Biden ekibi polis şiddetine karşı düzenlenen son protestolardan yararlanmayı planladı.
Raporda “Son dönemdeki gösterilerin büyüklüğü Demokrat Parti’nin taban örgütlenmeleriyle daha sıkı bağlar kurma ve hareketin taleplerine karşı duyarlı olma ihtimalini arttırdı” deniyor.
Ancak duvarlara spreyle “Siyahların Yaşamları Değerlidir” yazmak ve birtakım sembolik diğer eylemler dışında, Biden ve partinin geri kalanı bunu yapmakta başarısız oldu, göstericilerin taleplerine karşı ısrarla direndiler ve çoğu kez harekete karşı polisin şiddetle verdiği yanıttan demokrat yetkililer sorumlu oldu. “Siyahların Yaşamları Değerlidir” hareketi liderlerinin “Bu hareketin ortaya koyduğu endişelerden oldukça uzak” diye bahsettiği bir adamın etrafında çoğunlukla gençlerden oluşan protestocuların toplanacağını düşünmek güç. Uzun süredir devam eden polis şiddetine karşı direndikleri gibi Trump’ın iktidara yapıştığı takdirde hareketleneceklerinin bir garantisi yok.
GBP’nin kendisinin de sonuçlandırdığı gibi:
“Katılımcıların çoğunluğu, Trump kampanyasının, Trump taraftarlarını harekete geçirmek, kayda değer derecede yönlendirmek ve eylemlerini kontrol etmek kapasitesine sahip olduğuna inanırken, bazı katılımcılar Biden kampanyasının solcu eylemcileri harekete geçirme ve kontrol etme hakkında ciddi şüpheleri olduğunu belirtti”
Biden’ın bir görünüp bir görünmemesi hakkında ilginç olan şey, muhabirlerin çoğunluğu bunu not etse de yalnızca bazıları bunu haberleştiriyor.
ABC, the Hill, the Associated Press, CBS ve New York Times’tan muhabirler, Twitter’da Biden’ın günü erken bitirmesiyle ilgili, bazen kampanya yapmak için ne kadar az süre kaldığını belirterek, bazen Trump’ın yoğun programıyla kıyaslayarak yorum yaptılar.
BBC’den Nick Bryant “Seçime bu kadar az süre kalmışken günü bu kadar erken bir sürede kapatmak sıradışı. Bana 2016’daki Hillary Clinton kampanyasını takip ettiğim günleri hatırlatıyor, yardımcılarının hiç etkinlik koymadığı günler oluyordu” yazan bir tweet attı.
Sosyal medya haricinde bu konu hakkında bir şeyler yayımlayan yalnızca sağcı basın (National Review, Daily Caller, Federalist ve bazı küçük kuruluşlar) oldu. Ana akım bu konuda, Trump kürsüde bundan bahsetmiş veya alay etmiş olduğunda haber yapıyor. Biden’ın uyurgezerlik yaparak tehlikeli bir otoritere dört yıl daha verebileceğinden endişe duyanlara Politico “yataklarını ıslatanlar” damgası vurarak dalga geçti.
Bir başka deyişle, bu mesele, Matt Taibbi’nin üzerine yazdığı basının kutuplaşmasını ortaya koyuyor: giderek artan partizan bir sadakatten (veya antipatiden) oluşan bir ekosistem, demokratların Cumhuriyetçi Parti hakkında olumsuz haberler hazırladığı basın bültenleri ya da cumhuriyetçilerin Demokrat Parti hakkında olumsuz haberlerini içeren basın bültenleri. Bunu ana akımın “Foxlaşması” olarak düşünebilirsiniz.
Aynı meseleyi yeni yayımlanan bir haberde gördük: Babası ABD hükümetinin ülkedeki yolsuzluk karşıtı mücadelesine mızrak başı olurken, yolsuz bir oligarkın sahibi olduğu Ukraynalı bir gaz şirketinin yönetim kurulunda yer alan oğul Hunter hakkındaki tartışmalı duruma dair Senato raporu yayımlandı.
Belgelere ve Obama dönemi yetkililerinin kapalı kapılar ardında verdiği ifadelere dayanan raporda, Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin, Hunter’ın şirketle olan ilişkisinin Obama’nın yolsuzluk karşıtı mesajına halel getirdiği ve hatta bu programının altını oymak isteyen Rusların ekmeğine yağ sürdüğünü tekrar tekrar dile getirdiği belirtildi. (Komiktir, raporda aynı zamanda Hunter’ın yatırım firmasının bir Rus milyarderden 3,5 milyon dolar aldığı da geçiyor.)
Tüm bunların, olay geçen sene aniden kolektif bilinçte etkisini hissettirdiğinde ortaya çıkan egemen medya anlatısına aykırı olduğunu söylemeye gerek yok. Bir kez daha, mesele hakkındaki habercilik iki ayrı partizan çizgide oldu: Cumhuriyetçilerle ilişkili basın büyük bulgularını doğru olarak haberleştirirken, Demokratlarla ilişkili basın (ya da en azından Trump karşıtı basın) önemsemiyor.
Bu fenomeni anlamak istiyorsanız, yalnızca Trump’ın nasıl seçildiğini ve Beyaz Saray’da süren varlığının müesses nizamla itiş kakış içinde olduğunu değil, aynı zamanda basının 2016 seçim galibiyetinde kendini suç ortağı olarak görmesini de anlamanız gerekir. Muhabirler ve hatta bizzat Times, 2016 yılında işlerini yapmış oldukları için pişmanlık duyduklarını dile getirdi -DNC ve Hillary Clinton’ın 2016 kampanyası maillerindeki haber değeri taşıyan skandal ifşaların haberleştirilmesi- ve geçmişe bakınca kendilerini Trump’ın (dolayısıyla Kremlin’in) buyruğunu yapmış olarak görüyorlar.
Daha bu hafta, Washington Post editörü Marty Baron haber bürosuna bir not göndererek, bu yılki seçimlerde benzer bir sızıntı olursa nasıl başa çıkacaklarını açıkladı. Haber değeri taşıdığından ve gerçekliğinden emin olup, arkasındaki politik motivasyonları not ederek ve “okuyucuların, politik saldırı hatlarının dezenformasyona nasıl uygun olduğunu” anlamalarına yardımcı olmaları gerektiğini iletti. (Baron anonim istihbarat kaynaklarından gelen suçlamaların haberleştirilmesiyle ilgili aynı nottan bir tane daha göndermeyi düşünebilir.)
2016’daki sızıntıların sorunu bu değildi, aksine tam olarak haber değeri taşıdıkları ve gerçek oldukları için bu kadar zarar verdiler. Ancak not, 2016’da başlayan ve her şeyden önce ana akım basına sirayet eden katı bölünmelerin bir başka işareti. Trump’ın rakibi hakkında araştırma yapmanın zımnen Trump’ı desteklemek olarak görüldüğü bir dünyada, Biden’ın oğlunun yolsuzluklarının ABD politikalarına nasıl zarar verdiğini, Biden’ın kampanya sırasında periyodik olarak ortadan kayboluşunu ve hatta Biden’a yönelen onlarca yıllık cinsel saldırı iddialarını ağırdan alma veya itibarsızlaştırmak daha iyi oluyor, Trump’ın bu alanlarda çok daha kötü olduğunu gösteren çok sayıda rapor olsa bile.
Trump’ın iktidardan ayrılmasıyla bu yaklaşımın bitip bitmeyeceğini veya Biden başkan olursa devam edip etmeyeceğini görmek ilginç olacak. Ama belki de çok aceleci davranıyoruz. Biden’ın önce seçimi kazanması gerekiyor ve geleneksel olarak, adayın kendisi gerçek bir kampanya yürütemeyecek kadar kendini beğenmiş olduğunda bunu yapmak zor oluyor.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Furkan Bircan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.