Halkevleri, Ankara’da bulunan genel merkezlerinde yaptıkları açıklama ile yeni bir kampanya başlattıklarını duyurdu. Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, “Eşitlik istiyoruz! Adalet istiyoruz! Demokrasi istiyoruz!” başlığıyla bir açıklama yaptı. Merttürk konuşmasının sonunda COVID-19 sonrası iktidarın yeniden yapılandırmaya giriştiği saldırgan çalışma rejimine karşı 9 adet talep duyurdu
Halkevleri, bugün (12 Ekim) Ankara’da bulunan genel merkezlerinde yaptıkları açıklama ile yeni bir kampanya başlattıklarını duyurdu. Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, “Eşitlik istiyoruz! Adalet istiyoruz! Demokrasi istiyoruz!” başlığıyla bir açıklama yaptı.
Halkevleri Genel Merkez Yönetim Kurulu ve şube yöneticilerinin katıldığı açıklamada, Halkevleri Genel Sekreteri Mustafa Eberliköse, “Memlekette eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, yoksunluk, anti-demokratik uygulamalar had safhaya ulaşmış durumdadır. Bunlara karşı bir mücadele bu ülkede ve bu topraklarda yaşayan tüm yurttaşların görevi haline gelmiş durumdadır. Bizler de Halkevciler olarak, bu durumu kendimize bir görev bilerek bugünden itibaren Türkiye’nin dört bir tarafında nerede bir haksızlık, eşitsizlik, adaletsizlik, anti-demokratik uygulama varsa bunun karşısında olacağız” dedi.
“Arkadaşlarımızın, iş arkadaşlarımızın, dostlarımızın ölmesini istemiyoruz. Bugün uygulanan politikalarla bir yandan pandemi bir yandan da neoliberal politikalar yüzünden her gün bir arkadaşımızı kaybediyoruz. Bu kampanya buna karşı başlatılmış bir kampanyadır” ifadeleriyle sözlerini sonlandıran Eberliköse, sözü Merttürk’e bıraktı.
İktidarın saldırganlığının pandemi ile birlikte arttığına dikkat çeken Merttürk, bir yandan salgın hastalığın bulaşma riski diğer yandan salgınla birlikte saldırganlığı giderek artan neoliberalizm ve onun uygulayıcısı iktidar ile karşı karşıya olduklarını ifade etti. Sözlerini “Salgından kendimizi korumayı başarsak bile ya bir iş cinayetinde ya bir erkek şiddetinde ya da tahrip olan doğanın bir doğal afetinde ölmeye devam ediyoruz” diye sürdürdü.
“Pandemiyi kendi iktidarını ayakta tutmak için fırsata çeviren bir iktidar var” diyen Merttürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
İktidarın uyguladığı politikalar sonucu pandemi bir işçi sınıfı hastalığı haline gelmiştir. Salgın en çok işçilerin, yoksulların yaşadığı mahallelerde yaygın haldedir. Eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, yoksunluk, anti demokratik uygulamalar pandemi bahanesi arkasında giderek artmıştır. Pandemiyi bahane eden patronlar kazançlarına kazanç katarken, işçilerin çalışma koşulları her gün biraz daha zorlaştırılıyor, güvencesiz hale getiriliyor. Emeklerinin karşılığı gün geçtikçe eriyor. AKP, pandemi döneminin başından beri çıkardığı yasa, yönetmelik ve KHK’lerle patronların yanında olduğunu gösteriyor. İşsizliğin giderek büyümesine rağmen istihdamı artırmaya yönelik hiçbir politika uygulanmıyor.
İşlerini korumayı başaran işçilerin her gün hastalığı kapma riskinin yanında giderek ağırlaşan çalışma koşullarında iş cinayetlerinde ölmeye devam ettiğine dikkat çeken Merttürk, sözlerini “Artan işsizlik sayısını patronlar işçiler için bir tehdit unsuru haline getirdi. İşten atmakla tehdit ettikleri işçileri daha düşük ücretlerle daha güvencesiz koşullarda çalışmaya zorunlu bırakıyorlar. AKP ise yaptığı düzenlemelerle işçileri patronlar karşısında daha fazla güçsüz hale getiriyor. Kısa çalışma ödeneği bile fazla görülüyor, ücretsiz izin dayatması ile işçiler açlığa mahkum ediliyor” ifadeleriyle sürdürdü.
Merttürk sağlık hakkına erişimin de engellendiğini ifade ederek şöyle konuştu:
Parası olanın her gün test yaptırabildiği parası olmayanın ise test yaptırabilmek için kırk dereyi geçmesi gereken bir sağlık politikası izleniyor. Sağlık Bakanı her gün yaptığı açıklamalarla gerçeklerin üstünü örtbas ediyor. Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinin yetersizliği kabul edilmiyor. Hastalar evlerde tedavi ediliyor. Sağlık çalışanları arasında ayrım yapılıyor. Sağlık çalışanlarının kendilerini koruması için yeterli tedbirler alınmıyor. Her gün bir sağlık çalışanını kaybediyoruz.
Eğitimde eşitsizliğin ve adaletsizliğin oldukça görünür olduğuna dikkat çeken Merttürk, “Parası olan eğitim hizmetlerinden yararlanabilirken yoksul halkın çocuklarının geleceği adeta yok ediliyor. Özel okullarda sağlanan koşullar devlet okullarında sağlanamadığı gibi EBA TV gibi uygulamalar yürütülemiyor. İnternet ve tableti olmayan binlerce çocuk eğitim hakkından faydalanamıyor. Çocukları evde kalan çalışan ebeveynler ise ne yapacaklarını bilmez haldeler. Bir tarafta çocukları diğer tarafta işten atılma korkusu insanları çaresiz bıraktı. Eğitim hakkından faydalanabilmek için çatılardan düşerek ölen çocukların olduğu bir memleket olduk artık” dedi.
Merttürk eğitime ilişkin sorunları şöyle sıraladı:
Özel okullarda, etüt merkezlerinde, kurslarda, özel ders vererek geçinmeye çalışan ya da ataması hala yapılmayan öğretmenlerin durumu ise giderek kötüleşiyor. Özel sektörde çalışan öğretmenlerin çalışma koşulları her gün biraz daha zorlaştırılıyor. Özel okul sahibi patronların öğretmenlere yaptıkları dayatmalar, tehditler kendisi de bir özel okul patronu olan Milli Eğitim Bakanı tarafından görmezden geliniyor.
Pandemi koşullarında doğanın ve kentlerin talanının ve yağmasının ara verilmeden devam ettiğini ifade eden Merttrürk, “Pandemi başladığından bu yana 100’den fazla proje için ÇED onayı verildi. Bacası olmayan termik santraller halen zehir saçmaya devam ediyor. Kapatılması gereken termik santraller iktidar açısından adeta görünmez oldular. Akkuyu’daki nükleer santral inşaatı ise işçilerin ölümleri göze alınarak devam ettiriliyor. Hukuken tıkanan projelerde Cumhurbaşkanı bizzat müdahale ederek şirketler için acele kamulaştırma yaparak köylülerin topraklarını gasp ediyor” dedi.
İçeride ve dışarıda savaş politikalarına ara verilmeden devam edildiğini ifade eden Merttürk konuşmasını şöyle sürdürdü:
Türkiye’de yaşayan halklar arasında düşmanlığı artırmaya yönelik politikalar izleniyor. Bu yetmiyormuş gibi Ortadoğu’da, Libya’da, Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta savaş kışkırtılıyor. Yoksul halkın çocuklarının canları ve kanları üzerinden rant peşinden koşuluyor. Katliamlar ve savaş politikaları bir yönetim biçimini almış durumda.
Pandemide derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınları daha da güvencesizleştirdiğini ifade eden Merttürk, “Hasta ve yaşlı bakımı gibi temel hizmetlerin tamamen ev içine dönmesi kadınlar için asla bitmeyen karşılığı ödenmeyen mesaiye dönmüş durumda. Ücretli çalışan kadın ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliği de giderek büyüyor” dedi ve ekledi:
Uygulanan gerici politikalar kadınlara daha fazla şiddet daha fazla taciz daha fazla ölüm olarak yansıyor. Her gün bir kız kardeşimizi erkek şiddeti sonucu kaybediyoruz. Kadın katilleri iktidar tarafından ödül niteliğinde cezalarla korunuyor. Tacizciler, istismarcılar pandemi affıyla ceza evlerinden salınıveriyor, uzaklaştırma kararları uygulanmıyor.
AKP’nin ekonomik krize karşı tek çaresinin borçlanma olduğuna dikkat çeken Merttürk, “Yaşanan ekonomik krizin faturası emekçilerin sırtına yıkılıyor. Patronlar daha da zenginleşirken yoksulluk, açlık giderek artıyor. AKP’nin ekonomik krize karşı tek çaresi borçlanma. Memleketi uluslar arası finans akbabalarına borçlandırırken halkı da bankalara borçlandırarak krizi daha da derinleştiriyor. Soframıza borçlanarak koyabildiğimiz bir zeytine bile göz dikmiş bir iktidar var. TÜİK yalanlarla enflasyonu düşürmeye çalışırken marketteki, pazardaki enflasyon halkın canını yakmaktadır. Yoksulluk, yoksunluk nedeni ile intihar vakaları artmış durumdadır” dedi.
Pandeminin bir sağlık sorunu olmasına rağmen süreci İçişleri Bakanı’nın yönettiğini ifade eden Merttürk, “Salgın yönetimi, muhalefeti etkisizleştirme yönetimine dönmüş durumda. Cumhurbaşkanı Giresun’da miting düzenleyerek çay dağıtabilirken en küçük bir basın açıklaması bile pandemi bahanesiyle engelleniyor. Pandemi kolluk kuvvetlerinin elinde bir silaha dönüştürüldü. Valiler tarafından il hıfzıssıhha kurulları adeta kolluk kuvvetlerinin emirlerinin yerine getirildiği kurumlara dönüştürüldü” dedi.
Merttürk yukarıdaki açıklamalarının ardından şöyle seslendi:
Bizler Halkevciler olarak diyoruz ki; ölmemek, güvenceli çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz. Ailelerimizi, dostlarımızı, iş arkadaşlarımızı ne salgın yüzünden ne de neo liberal politikalar yüzünden kaybetmek istemiyoruz. AKP’nin iktidarını devam ettirmek için yoksulların, emekçilerin, işçilerin sırtına basmasına, kanları üzerinden iktidarını korumasına artık dur deme zamanı geldi.
Bugünden itibaren memleketin dört bir yanında aşağıdaki taleplerimizi hayata geçirmek için yola çıkarıyoruz. Nerede haksızlığa uğrayan bir işçi varsa yanında olacağız. Nerede katledilen bir işçi varsa patronlardan hesap soracağız. Hastanelerde sağlık çalışanlarının nefesi, güvencesiz öğretmenlerin sesi olacağız. Yağmaya ve talana karşı köylülerle jandarma barikatının en önünde olacağız. Savaşa, ırkçılığa karşı dik duracağız. Kadın dayanışmasını büyüteceğiz. Bir kişi bile eksilmeyeceğiz.
Halkevlerinin talepleri ise şöyle:
- COVID-19 tüm insanlar için yaşamsal bir tehdittir. Sadece çocuklara ve risk grubundaki insanlara sağlanacak koruma ayrıcalıklarına tahammül edebiliriz. Geri kalan herkes için hastalık riski eşitlenmelidir.
- Derhal günlük çalışma süresi 4 saate düşürülmeli, işçinin net ücretinde hiçbir eksiltmeye gidilmemeli, istihdam artırılmalıdır. Vardiyaya bölünebilecek bütün işler 4 saat olarak vardiyalandırılmalı, işe başlangıç saatleri sektör sektör farklılaştırılmalı, işçiler için ulaşım parasız hale getirilmelidir.
- İşten çıkarma tam olarak yasaklanmalı; işçiler, çalışma süreciyle bağlantılı her hangi bir durumda COVID-19 riskiyle karşı karşıya kaldıklarında kıdem tazminatlarını alarak istifa edebilmelidir.
- Ücretsiz izin işçinin rızasına bağlanmalıdır. Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin desteği en az asgari ücret seviyesinde tutulmalı ve geçen süre prim gününe eklenmelidir.
- Uzaktan eğitime erişim şartları tüm öğrencilere sağlanmalı, okullarda yüz yüze eğitimin başlaması için gerekli bilimsel önlemler bir an önce alınmalıdır.
- Kültür, sanat ve eğlence gibi pandemide çalıştırılmayan emekçilere destek sağlanmalıdır.
- Hasta, yaşlı, çocuk bakımı ve eğitim gibi temel hizmetler pandemi koşullarına uygun şekilde kamusallaştırılmalıdır, kadınlar üzerindeki bakım emeği yükü kaldırılmalıdır.
- Kadınların ücret ve gelir düzeyi en az erkeklerin gelir düzeyine getirilmelidir.
- COVID-19 her sağlık çalışanı için “meslek hastalığı”, fiilen iş yerinde çalışan her işçi için de “iş kazası” sayılmalıdır.
Sendika.Org