Sosyalistler düzen içi muhalefetin programsız, seçimi bekleyen taktiğinin aksine bugün gündem belirlemek üzere kolları sıvamalıdırlar. Beyhude bir çaba içinde olmakla suçlanabiliriz ancak asıl beyhude çabanın ne olduğunu en az beş yıldır tecrübe etmiş bulunuyoruz
Son günlerde sol kamuoyunda iktidarın belirlediği gündemlere dair, “gündem değiştiriyor”, “gündem gizliyor”, “asıl gündem bu”… türü değerlendirmeler ağırlık kazandı. Sosyalist veya parlamento dışı solda bu değerlendirmeler, parlamenter muhalefetin, esas olarak CHP’nin (bazen de HDP’nin) çeşitli eksik ya da yanlışlarını saptamaya varıyor. CHP kanadı ise gündem manevralarını, iktidarın seçimleri kaybetme paniğiyle “asıl gündemi değiştirme” çabası olarak saptıyor. HDP operasyonu sonrası açıklama yapan Canan Kaftancıoğlu, “Size herkesin bildiği bir sır vereyim mi? İlk seçimde gidiyorlar göreceksiniz” derken iktidardakilerin iktidarı kaybedecekleri için yani iktidarı kaybetmemek için HDP’ye operasyon yaptıklarını söylüyor. Biz başka bir sır verelim: gitmiyorlar, bunları gitmemek için yapıyorlar.
Muhalefetin “ilk seçimde gidiyorlar” kolaycılığı siyasetsizliğinin göstergesidir. Hoşnutsuz kitlelere “seçimi bekleyin ve bize oy verin zira biz de öyle yapıyoruz” gibi edilgen ve başarı şansı olmayan bir tutum önerisinin arkasında yatan şey kitlelerin seçimler öncesinde başka muhalefet mecralarına yönelmesini engellemektir. Bu yaklaşım kitlelerin bugün yaşadığı sorunlara katlanmalarını, hak mücadelelerinden uzak durmalarını telkin ederek iktidarın elini rahatlatmaya dahi yarayabilmektedir. Seçime kadar durum idare edilirse sonrası kolaydır, AKP gidecek kendileri kolayca iktidar olacaklardır. Oysa siyasette kolay, zordur.
İster iktidar cephesinin asıl gündemi örttüğünü düşünelim, ister gündem değiştirmeye çalıştığını, sonuç değişmiyor, iktidar gündem belirliyor. Yani belirlenen gündem, belirleyen tarafından kendi hedefleri doğrultusunda belirlenmiştir. Meselenin eksik kalan yanı burada kendisini gösteriyor, başka bir gündemi kim belirleyecek?
İktidarın gündem belirlerken iktidar olmanın avantajı ile etkili biçimde müdahale ettiği, etkileşimli kabaca iki düzlem var: “siyaset sahası” ve “halk sahası”; terminolojiye göre konuşursak “devlet alanı” ve “toplumsal alan”, tabii ki bu iki saha bıçakla kesilmiş gibi ayrılamazlar.
İktidar bloğu, iktidarı korumak-kollamak programı etrafında birlik yaratabiliyor yani iktidar bloğunun birleştirici harcı iktidarın nimetlerini kaybetmemek. Ancak iktidar bloğunda devlet aygıtında pozisyonları paylaşmak başta olmak üzere ekonomik kaynakların bölüşümü, ideolojik tercihlerin sosyal hayatta gerçekleştirilmesine varana kadar birçok alandaki çıkar çatışmaları krizle birlikte giderek sertleşiyor.
Siyaset sahasında muhalefet, daha dezavantajlı ve daha kırılgan. İktidar gündem belirlerken (“halk sahasının” yanı sıra) muhalefetin siyaset sahasındaki kırılganlıklarına da basınç uyguluyor. Muhalefet ise ortak gündem (veya program) belirlemekten uzak duruyor. Sağ ve sol siyasetin düşün dünyalarının halk sahasında da siyasal sahada da ortak gündem belirleyebilme imkansızlığı burada gerçeğe dönüşüyor. (Emek-sermaye, Kürt sorunu, laiklik ve din, hak ve özgürlükler, kadın, emperyalizm konularındaki ideolojik farklılıklar…) Muhalefetin iktidarı “gönderme” söylemiyle sınırlı siyasi taktiğinin, yani iktidar olma programına (birleştirici harcına) sahip olamamanın yarattığı parçalılık, dağılma mekaniğini rölantide de olsa sürekli işler halde tutuyor. Durumu zora sokan, sadece Kürt sorununda ve HDP ile ilişkilerdeki zıt yaklaşımlar değil, ülkenin diğer tüm sorunlarında (Erdoğan faktörü hariç) muhalefet partilerinin iktidarla nüanslar dışında esastan farklılıkları olmadığı gibi kendi aralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Dahası muhalif kitlelerin beklentileriyle muhalefetin (AKP’nin gönderilmesi hariç) hedefleri arasında da önemli farklılıklar var ve bu nedenle muhalefet bir program ortaya koymaktan kaçınmaktadır. Kürt sorununda ise iktidarın provokatif basınçları karşısında muhalefet bırakın ortak program oluşturmayı, ortak dil kurmaktan kaçınıyor. Muhalefet, neoliberalizm, milliyetçilik, mezhepçilikten oluşan çemberin içinde debelenip durdukça iktidar için kontrol edilebilir bir risk olmanın ötesine geçemiyor.
İktidar, baskı, hukuksuzluk, yolsuzluk, mezhepçilik, milliyetçilik, cinsiyetçi politikaları iç içe geçirerek meşrulaştırabiliyor. Bunların her biri diğerlerini gerekli ve meşru hale getiriyor. Dolayısıyla ideolojik olanla uğraşılmadan ekonomik olanla, hukuksuz olanla uğraşılması güç hale geliyor. Hukuksuzlukları ele alırsak uzun zamandır aleni biçimde hukuksuz süreçler işletildiği halde iktidarın siyasal desteğinde (hukuksuzluk nedeniyle) önemli bir aşınma yaşanmamaktadır. Çünkü yaratılan düşman kamplar sayesinde, düşmanların etkisizleştirilmesi meşru hale geliyor. Düşman tanımlandıktan sonra geriye etkisizleştirme yollarından biri olarak o düşmanın hapse atılması kalıyor. Bunun yolu da polis-mahkeme-hapishane sürecinden geçiyor. Buradaki amaç (taban açısından da) yargılama değil hapse atmaktır, dolayısıyla da hukuksuzluk bir gereklilik, düşmanla savaşta kullanılan bir silahtır. HDP örneğinde; muhalefet HDP’nin düşmanlaştırılmasına itiraz etmediği sürece hukuksuzluklara, kayyumlara ve tutuklamalara itiraz edemiyor, itiraz etmesi taban nezdinde önemli bir anlam taşımıyor. Bunun için, (şimdiye kadar yaptığı gibi) ülkenin en yakıcı sorununu görmezden gelmek yerine, Kürt sorununda bir siyasal-toplumsal çözüm programı ortaya koyması gereklidir. Başta CHP olmak üzere muhalefetin sandığının aksine toplum Kürt sorununda inkârı çoktan aşmış ve “makul bir çözüm” beklentisindedir; toplumsal desteği sağlayacak olan da inkâr değil inandırıcı bir çözüm programıdır. Emek-sermaye çelişkisinde, tekelci sermayeyi ürkütmemek adına emekten yana bir politika geliştirilmeden de pandemi gerekçesiyle belirlenen çalışma şartları, kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin gibi sermaye lehine alınan kararlara itirazlarının işçi sınıfına inandırıcı gelmemesi, pek etkilememesi gibi.
İktidarın belirlediği gündemlere muhalefetin ilgisiz kalması mümkün değildir. Zira tutuklama, şiddet uygulama başta olmak üzere birçok yolla dayatılıyor. Yapılabilecek şey belirlenen gündemleri bozmaya çalışmaktır, bozma çabası iktidarın toplumsal meşruiyet temelinin geniş olduğu zamanlar zordur, daraldığı zamanlar nispeten kolaydır.[1]
Muhalefet iktidarın belirlediği gündemi bozmaya çalışırken esas olarak kendisi de gündem belirlemeyi, bütün güçlüklere rağmen önüne koymalıdır. Önemli ve giderilmesi kolay olmayan eksiklik burada yatıyor. Sosyalistler düzen içi muhalefetin programsız, seçimi bekleyen taktiğinin aksine bugün gündem belirlemek üzere kolları sıvamalıdırlar. Beyhude bir çaba içinde olmakla suçlanabiliriz ancak asıl beyhude çabanın ne olduğunu en az beş yıldır tecrübe etmiş bulunuyoruz. Elbette ki seçim zamanı seçimlere uygun bulduğumuz müdahalelerde bulunabiliriz ancak siyaseti seçim taktiklerinin dışında kurmak zorundayız.[2]
Sosyalistlerin gücünü alacakları veya belirledikleri gündemi “siyaset sahasına” dayatabilecekleri asıl düzlem “halk sahasıdır”. Halk sahasının gündemi de zemini de kuralları da hakemi de hâkimi de diğer sahadan esastan farklılık taşımaktadır. Başka bir anlatımla siyaset, mevcut sahanın dışında, aşağıdan yeniden kurulmadıkça verili siyaset sahasında sosyalistlerin etkili olması mümkün görünmemektedir. HDP’ye gösterilen tavır bunun bir göstergesidir.
İktidarın haftada bir yeni bir gündem belirlemesi (değiştirmesi) bir yanıyla da etkili gündem belirleyememesi anlamına gelmektedir. Halkın yaşadığı ağır sorunlar, iktidarın belirlediği gündemler tarafından uzun süre normalleştirilemiyor, bir kurtulma umudu yaratamıyor. Dincilik, milliyetçilik, yedi düvelle savaş, hilafet rüyaları, Kürtleri yenmek, kadınları köleleştirmek… yoksullaştırmayı, işsizliği, ücretsiz izni, tedavi olamamayı, eğitimin felç olmasını örtemiyor ya da örtü üç günde yırtılıyor.
Pandemide çalışmaya zorlayan siyaset sahasıdır, muhalefeti de siyasal olmak zorundadır yani siyasal iktidar hedef alınmalıdır. Eğitimi işlemez hale getiren, ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, kalabalık ulaşım, hasta eden sağlık sistemi, yoksullaştırma programları, savaşı dayatan siyaset sahasıdır. Halkın yakıcı biçimde yaşadığı bu sorunları gündem haline getirerek ve ısrarlı şekilde gündemde tutarak yeni bir siyasal muhalefetin temellerini atabiliriz. Ancak aşağıdan gündem yaratmanın birkaç açıklama, demeç, afiş, bildiri ile sınırlı tutulamayacağını, bunlardan başlayarak ısrar ve tekrardan bıkmayarak, halkın katılım kanallarına emek harcayarak başarılabileceğini akılda tutmamız gerekir.
Dipnotlar:
[1] “Bozma” çeşitli biçimlerde olabilir. Bazı durumlarda milliyetçi-faşist propagandayı teşhir etmek, bazı durumlarda faşist bir saldırıyı püskürtmektir. HDP operasyonuyla belirlenen gündemi boşa çıkarmak için İlhan Cihaner’in tüm partilerin HDP’yi ziyaret etme önerisi pekâlâ önemli bir etki yaratabilirdi.
[2] Seçimler büyük seçmen kitlesine sahip partilerin etkili olduğu alandır. Dolayısıyla sosyalistlerin seçim düzlemini temel alan taktikler üretmeleri en hafifinden gerçekçi bile değildir. Ancak uzun erimli siyasal stratejilerinin bir desteği olarak seçim taktikleri işlevli olabilir. AKP’yi sandıkta yenmek amacıyla düzen içi muhalefet tarafından geliştirilen eski (kendi deyimiyle hakiki) AKP’lilerin de dahil edildiği ve sosyalistleri de yedeklemeyi öngören ittifak politikalarının sosyalistler açısından önemle ele alınmasına ihtiyaç var.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.