Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 814. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu hafta, 2 Kasım’da görülecek olan Dargeçit JİTEM Davası’na dikkat çeken Cumartesi Anneleri, yargılamanın sonuna yaklaşıldığını belirterek “25 yıllık cezasızlık son bulsun” dedi
814 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son 33 haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada kayıp yakınları, 29 Ekim-8 Kasım 1995 tarihleri arasında gözaltında kaybedilen Davut Altunkaynak, Seyhan Doğan, Nedim Akyön, Mehmet Emin Aslan, Abdurrahman Coşkun, Abdurrahman Olcay ve Süleyman Seyhan için adalet talebinde bulunuldu.
Bu haftaki açıklamada ilk olarak Seyhan Doğan’ın ağabeyi Kadri Doğan konuştu.
Kardeşinin asker ve korucular tarafından gözaltına alındığını belirten Kadri Doğan, kendisinden bir daha haber alamadıklarını söyledi. Bunun üzerine annesinin kardeşini aramaya başladığını dile getiren Doğan, “Annem sadece adalet istedi. Annem adalet mücadelesinde gözaltına alındı. Daha sonra İstanbul’a gelerek Cumartesi Anneleri’ne katıldı” dedi.
Annesinin 20 yıl önce yaşamını yitirdiğini anımsatan Doğan, annesinin ardından babasının adalet arayışını sürdürdüğünü ifade etti. Ancak babasının da 10 yıl önce yaşama gözlerini yumduğunu hatırlatan Doğan, “Adıyaman’daki davamız devam ediyor. 2 Kasım’da duruşmamız var. Davanın adil bir şekilde bitmesini istiyoruz” dedi ve görülecek duruşma için duyarlılık çağrısında bulundu.
Abdurrahman Coşkun’un ağabeyi Mehmet Coşkun da “Maalesef öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; ne hukuk, ne adalet ne de bir mahkeme bulamadık. Çok aradık ama bulamıyoruz” dedi.
1995’te gözaltında kaybedilen 7 kişi için “çocuklarımızı kaybettik” diyen Coşkun, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
“Doğrudur kemiklerimizi bulduk. Gerçi katilleri de bulduk. Ama bu katilleri cezalandıracak, tutuklayacak ne bir mahkeme ne de bir adalet bulamadık. Bu gidişle bulamayacağız. Ama davamızdan da vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. Kendilerinden delil istendiğini sözlerine ekleyen Coşkun, tanıkların süreç içerisinde söylediklerine hatırlattı.
Davut Altunkaynak’ın babası Abdulaziz Altunkaynak da, 2 Kasım’da görülecek duruşmaya değinerek, “Adıyaman’daki duruşmada, orada olacağız ve adaleti soracağız. Adalet sağlanıncaya kadar da davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımızın katillerinin peşini bırakmayacağız. Bu katilleri ceza alması lazım” dedi ve Cumartesi Anneleri ile tüm kayıp yakınlarını selamlayarak sözlerini sonlandırdı.
Dargeçit JİTEM Davası avukatlarında Erdal Kuzu da, davanın güvenlik gerekçesiyle Adıyaman’a nakledildiğini ve davanın duruşmalarının beş yıldan beri burada görüldüğünü hatırlatarak sözlerine başladı.
Bu süreç içerisinden birden fazla heyetin değiştiğine değinen Av. Kuzu, bu heyet değişikliklerinin davayı uzattığını belirtti. Dargeçti JİTEM Davası’nın 7 sivil kişinin gerek resmi gerek kayıt dışı gözaltına alındıklarının ve “infaz” edildiklerini kanıtlayan bir dava dosyası olduğunu vurgulayarak, “Kaybedilen 7 insanın tamamı cenazelerine ulaşıldı. Kaybedilen 7 insanın ne şekilde, hangi yöntemlerle infaz edildiklerini bütün gerçekliği ile açığa çıkarıyor” dedi. Davanın en önemli tarafının, 1995 yılından beri ailelerin verdiği büyük mücadele olduğunu söyleyen Av. Kuzu, “İlk gözaltıdan itibaren ailelerin çok ciddi anlamda mücadele ettiler. Devletin resmi belgelerine göre de o tarihlerde 15 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 8’i hala hayatta ve kimlerle gözaltına alındıklarını mahkemede açıkça ifade ettiler. 7 yurttaşımız ise infaz edilmişlerdir” dedi. Bugüne kadar gelen aşama ve delillere değinen Av. Kuzu, “Bu dava 1990’lı yılarda devlet tarafından işlenen cinayetlerin özetlerini içerisinde barındırmaktadır” diye konuştu.
Görülecek duruşmada mahkemeden cesaretli bir tespit yapmalarını beklediklerini sözlerine ekleyen Av. Kuzu, hukuksal mücadeleyi ailelerle birlikte verdiklerini söyledi.
Bu haftaki basın metnini Cumartesi İnsanları’ndan Saliha Şanlı okudu.
“Dargeçit JİTEM Davası’nda hukuk işletilmeli, adalet sağlanmalıdır” diyerek sözlerine başlayan Şanlı, 29 Ekim-8 Kasım 1995 tarihleri arasında ağır silahlı askerler ve korucular tarafından Mardin-Dargeçit’te ev baskınları yapıldığını belirterek şunları kaydetti:
“Bu baskınlarda dört çocuk, iki lise öğrencisi ve iki kadının da aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Dargeçit Jandarma Taburuna götürüldü. Gözaltındakilerden 12 yaşındaki Davut Altunkaynak, 13 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan’ı soran ailelerine ‘sorgu sonrası serbest bırakıldılar, dağa gitmişler’ cevabı verildi. Ailelerinin tüm başvurularına rağmen onlardan bir daha haber alınamadı.”
Kayıplarını arayan ailelerin tehdit edildiğini, gözaltına alınıp işkence gördüğünü söyleyen Şanlı, ailelerin yaptıkları suç duyurularının etkin bir biçimde soruşturulmadan takipsizlikle sonuçlandığını ve ilgili mercilere yapılan tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını belirtti.
“Olaydan 4 ay sonra 6 Mart 1996 tarihinde, Süleyman Seyhan’ın kafası olmayan yakılmış bedeni bir kuyuda bulundu” diyen Şanlı, Süleyman Seyhan’ın ailesine bilgi veren uzman çavuş Bilal Batırır da Dargeçit Jandarma Taburunda kaybedildiğini ifade etti.
Ailelerin ve İnsan Hakları Derneği’nin 29 Mayıs 2009 tarihli başvurusu ve İHD Mardin Şubesi’nin çabası sonucunda Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı yeniden açarak soruşturma başlattığını aktaran Şanlı, sözlerinin devamında “Savcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında Dargeçit kayıplarının gözaltında öldürülerek kuyulara gömüldüğü gerçeği ortaya çıktı. 2012–2013 ve 2015 tarihleri arasında tanık beyanlarına dayanarak yapılan kazılar sonucunda, gözaltına alınan kişilerin ağır işkence izleri taşıyan kemiklerine ulaşıldı. Savcılığın hazırladığı iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. 2015 yılında Mardin Jandarma Komutanı Hurşit İmren ile Dargeçit Jandarma Komutanı Mehmet Tire’nin de içinde olduğu 18 kişi hakkında, ‘birden fazla kişiyi taammüden öldürme’ suçlamasıyla dava açıldı” dedi.
7 Dargeçitlinin ve Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın nasıl ve kimler tarafından kaybedildikleri tüm detaylarıyla savcılık iddianamesine ve mahkeme kayıtlarına geçtiğine işaret eden Şanlı, şu ifadeleri kullandı:
“Dava dosyasında sanıkların sorumluluğuna işaret eden birbiriyle tutarlı çok sayıda tanık beyanı ve bu beyanları destekleyen deliller yer aldı. Davanın 2 Kasım 2020 tarihinde görülecek duruşması vesilesiyle bir kez daha üçü çocuk, biri uzman çavuş olmak üzere 8 kişinin Dargeçit Jandarma Taburu’nda gözaltında kaybedildikleri gerçeğini hatırlatıyor ve bu insanlığa karşı suçu azmettirenlerin, işleyenlerin hakkaniyete uygun bir biçimde cezalandırılmalarını istiyoruz.”
Yargılamanın sonuna yaklaşıldığını hatırlatan Şanlı, bu davada mahkeme heyetine görevlerini, önyargıdan uzak, tarafsız ve bağımsızlıklarını gölgeleyecek etkilerden arınmış olarak icra etme çağrısında bulundu.
Şanlı, “Dargeçit kayıpları için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 115 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Sendika.Org