Sanders genç seçmenleri tarihsel bir farkla kazandı, üstelik bunu tarzı ve karizmasıyla değil, Demokratik Parti önseçim tarihindeki belki de en sert ideolojik platformla yaptı. Onun beş yıllık mücadelesi bir seçmen neslinin dünya görüşünü hem oluşturdu hem harekete geçirdi hem de şekillendirdi; kırk beş yaş altındaki Amerikalıların maddi koşullarıyla Sanders markalı ‘’sınıf mücadeleli sosyal demokrasi’’ arasında yeni ve ciddi bir bağ tesisi etti
Bernie’nin 2020 kampanyasından taktiksel derslerin çıkarılması gerektiğine şüphe yok hem başarıları hem de olası yanlış adımları hakkında. Ancak, Sanders’i sandıklarda yenen seçimsel kuvvetlerin hepsi Sanders’ten önce de vardı ve muhtemelen sonrasında da var olmaya devam edecekler: siyah seçmenlerin kurulu düzeni tercih etmeleri, işçi sınıfı Demokratlarının azalan katılımı ve zengin dış mahalleli seçmenlerin partiye kitlesel katılımı.
Bernie’nin beş yıllık mücadelesinden öğrendik ki, ne kadar başarılı olursa olsun ulusal başkanlık kampanyaları kendi başlarına bu eğilimleri tersine çeviremezler hatta durduramazlar.
Sanders tarzı demokratik sosyalizm henüz Birleşik Devletler’de bir çoğunluk kazanmış değil; ne Demokratik Parti içinde ne de onun dışında. Ama, çoğunluğun olmaması onu inşa etmemek için bir sebep değil. 2020’deki Sanders kampanyası zafer kazanmak için hazır değildi belki ama onun beş yıllık mücadelesinin sosyal demokratik reformu gelecek on yılda bir ulusal çoğunluk yapmak mecrasına oturttuğuna inanmak için sebepler var.
Her iki kampanyasında da Sanders genç seçmenleri tarihsel bir farkla kazandı, üstelik bunu tarzı ve karizmasıyla değil, Demokratik Parti önseçim tarihindeki belki de en sert ideolojik platformla yaptı. Onun beş yıllık mücadelesi bir seçmen neslinin dünya görüşünü hem oluşturdu hem harekete geçirdi hem de şekillendirdi; kırk beş yaş altındaki Amerikalıların maddi koşullarıyla Sanders markalı ‘’sınıf mücadeleli sosyal demokrasi’’ arasında yeni ve ciddi bir bağ tesisi etti.
Jacobin’den Connor Kilpatrick’in tartıştığı gibi, Bernie’nin genç seçmenler üzerindeki hakimiyeti en azından iki nedenle 2020’lerde solun stratejisini şekillendirmeli. Birincisi, ‘’nesilsel politika’’ hakkındaki anlaşılabilir şüpheciliğe rağmen, Amerikan tarihinde Sanders’in kazandığı ölçekte genç seçmen kazanan bir başka ideolojik aday yoktur; ne George McGovern ne de Barack Obama bunu yapabildi, her ikisinin de gençlik içindeki desteği çok daha zayıf ve eşitsiz olarak dağılmıştı. 2008’deki Hillary Clinton’a karşı kampanyasında Obama otuzun altındaki seçmenlerden California’da 5 puan, Texas’ta 20 puan daha fazla aldı. Bu sene, daha geniş bir önseçim sahasına karşı, Bernie aynı grupta her iki eyalette de en azından 50 puan fazlayla kazandı.
Sanders, her iki kampanyasında da genç beyaz seçmenleri, genç siyah seçmenleri ve genç Latino seçmenleri kazandı; sonuncu grubu Kaliforniya gibi eyaletlerde inanılmaz bir farkla (%85!). Çok muhtemeldir ki, genç Asyalı seçmenleri, genç Müslüman seçmenleri ve genç Yerli seçmenleri benzer coşkuyla kazandı.
İkincisi, Sanders sadece okulu yeni bitirmiş gençler arasında kazanmadı, kırklarındaki orta sınıf seçmenleri arasında da ısrarlı bir güç gösterdi. Sandık çıkış sonuçları yayımlayan 20 eyalette Sanders kırk beşin altındaki seçmenlerden bütün “ılımlı” Demokratların toplamının (Biden, Bloomberg, Buttigieg ve Klobuchar) aldığı oydan daha fazla oy aldı.
Missouri ve Michigan eyaletlerinde, kırk ile kırk beş yaş arası seçmenleri açık ara kazandı. Genelinde kaybettiği Texas, Massachusetts ve Minnesota gibi anahtar eyaletlerde bile Bernie elli yaş altı seçmenleri iki haneli farklarla kazandı.
Ne yazık ki herkesin bildiği gibi, bu genç seçmenler Bernie’ye yardım etmek için, Süper Salı ve ötesinde yeterli sayıda katılım göstermediler. Ama medyanın bu konudaki dilbazlığı, yani 2020’de gençlerin katılımının azaldığı, 2016 sandık çıkış sonuçlarındaki yanlış sonuca dayanıyordu, bu sene metodoloji önemli bir şekilde değiştirildi ve seçmenler hakkında kaba karşılaştırmalar yapmanın değersizliği teslim edilmiş oldu.
Genel katılımın artması bağlamında, 2020’de genç önseçim seçmeni sayısının arttığını oldukça kesinlikle söyleyebiliriz. (Resmi eyalet rakamlarının açıklandığı Güney Carolina’da kırk binden fazla yeni seçmen Demokratik oy kullandı ve katılım da arttı.) Her ne kadar, daha yaşlı, daha zengin Halliburton Demokratik seçmen kabarması daha fazla idiyse de genç seçmenlerin Bernie’ye verdikleri destek onun koalisyonunun coğrafyasını değiştirmeye yardımcı olacak derecedeydi.
Dört yıl önce peşinden gelen kırsal alanların pek çoğunu kazanmaya çabaladıysa da onun şehirlerdeki gücü (özellikle daha genç, ırksal farklılıklar içeren, az gelirli kentsel mahallelerde) 2016’dan 2020’ye büyüdü. Genç Latino seçmeni kesinlikle koalisyonuna kazanan Bernie, Güney Los Angeles’ın mahallelerini süpürdü, San Diego, Denver, Seattle ve Las Vegas’ın karışık, göçmen ağırlıklı sandıklarında etkileyici zaferler elde etti.
Sanders aynı gücü, bütün ülkede daha genç, daha az gelirli kentsel seçmenler üzerinde de gösterdi. George Floyd’un öldürüldüğü Minneapolis’in dokuzuncu seçim mahallesinde Bernie mutlak bir çoğunlukla kazandı. Kuzeydoğu ve Ortabatı’nın daha küçük şehirlerindeki desteği 2016’nın üstüne çıkmadıysa da azalmadı; Maine’deki Portland’dan Minnesota’daki Duluth’a kadar genç seçmenler, önseçimlerin başladığı eyaletlerden itibaren ve sonrasına kadar Sanders’e destek verdiler.
Muarızları tarafından “seçkin sol” olgusu diye kolaylıkla bir tarafa itilmesine rağmen, New Hampshire’daki Manchester veya Texas’taki Brownsville gibi işçi sınıfı şehirlerinde Sanders’i zafere lattesini yudumlayan lisans üstü öğrencileri taşımadı. Demokratik seçmenlerden genel olarak çok daha az kazanan ve çok daha az mülkü olan, yüksek oranda kentsel olan çok daha geniş bir genç seçmen grubu Sanders koalisyonunun merkezini oluşturdu.
Gelecek hala işçi sınıfı politikalarında olabilir
Norveç’ten Yeni Zelanda’ya dünyadaki Sol işçi sınıfı partileri Brahminleşen yeni nesillere devrolurken, sol politikanın kapsamı ve ufku değişti. Dönüştürücü ekonomik yeniden dağılımcılık politikasına ilgi azalırken (gerçekleştirmek için kabiliyetleri ise zaten daha da az), çağdaş ilericiler inanç ve enerjilerini çevrecilikten kültürel temsiliyete kadar bir dizi başka projeye verdiler.
Sanders gibi sosyalistler ise, adalet için verilen bu mücadelelerin ancak çok azının, herhangi bir anlamı ya da dayanıklılığı olan bir şekilde, kararlı bir işçi sınıfı tarafından kazanılan büyük ölçekli bir güç ve kaynak transferi eşliğinde olmadıkça kazanılabileceğini anlıyorlar.
Tek başına Bernie’nin beş yıllık savaşı yirminci yüz yıl sınıf politikalarına yeniden hayat kazandırmaya yetmedi. Fakat, eğer tarihteki büyük sosyal demokratik reformları doğuran (yeniden dağılım için bastıran çok kültürlü ve kimlikli bir işçi sınıfı etrafında birleşerek) seçimsel ittifaklara dönüş için bir umut varsa, bu kırk beş yaş altı Sanders seçmeni grupla olacaktır.
Daha genç, daha yoksul olan bu Amerikalıların üçte ikisi son iki önseçimde sadece Herkes İçin Sağlık Hizmeti, servet vergisi ve diğer önemli reformları desteklemekle kalmadıklarını değil, bu temelde yeniden dağılımcı taahhütlerin seçim tercihlerine kılavuzluk edecek kadar kuvvetli olduğunu da gösterdiler. Bu henüz bir sosyalist çoğunluk değil ama belki embriyo halindeki bir sosyalist çoğunluk.
Birleşik Devletler nüfusu yaşlansa bile bu embriyonik çoğunluk her yıl ve her demografik grup içinde büyüyor. Seçmenlerin yaşlandıkça daha muhafazakarlaştıkları hakkındaki folklore rağmen, akademik konsensüs ideolojik tercihlerin zaman içinde gayet istikrarlı oldukları yönündedir. Daha yaşlı Y kuşağı [1980 – 2000 arasında doğmuş olanlar; -ç.n.] üyeleri, giderek eşitsizliği artan ekonominin dışına atılanlar, sağa kaymış görünmüyorlar. Ulusal sağlık sigortası talep eden süper çoğunluğun yarın da ulusal sağlık sigortası talep edeceğine bahse girebiliriz.
Eğer Bernie Sanders’in kaderinde yirmibirinci yüzyıl solunun Abraham Lincoln’ü olmak yoktuysa da kendi bayrağı altında bir siyasal devrim kazanmış olması, onu bizim Quincy Jones Adams’ımız (1830’lar ve 1840’larda Köle İktidarı’na karşı yaptığı tutku dolu eleştirilerle o iktidarı bir nesil sonra yıkan radikallere ilham veren “Söz Söyleme Ustası İhtiyar Adam”) gibi biri yapabilir.
Gelecek on yılda, bu embriyonik çoğunluk en az iki ciddi meydan okumayla karşılaşacak. Birincisi ve en baskın olanı, önseçim seçmenleri arasındaki birincil muarızı ile yüzleşmek olmalı: daha yaşlı, varlıklı ve giderek büyüyen, parti liderlerinin oylarını almak için sisli yurtsever retorik ve somut vergi indirimi ile akıllarını çelmeyi sürdürdükleri Fairfax ve Halliburton Demokratlarının koalisyonu.
Kısa dönemde, karşı saldırının en uygun yolu, Los Angeles’tan Denver ve San Antonio’ya kadar çoğunluğu kentsel olan yerel idarelerdir. Buralar, Sanders’in bütün merkezci rakiplerinin toplamından daha fazla oy aldığı ve daha genç seçmenlerin baskın olduğu yerler. Son zamanlarda Philadelphia, Pittsburgh, Washington, DC ve New York’ta görülen sol kanattaki kafa tutucu zaferler gösteriyor ki Kuzey Doğu’daki şehirlerde demokratik sosyalist politikanın büyümesi için daha fazla alan var.
Kısa dönemde bile, sadece daha genç kentsel ilçeler Sanders tarzı sol kanadın parti grubu içinde Fairfax Demokratlarını oylarıyla yenmeye yetmeyecek; anlamlı bir mali gücü kullanmak için gerekli daha büyük eyalet hükümetleri veya Kongre için daha da az yeterli.
Ve uzun dönemde, kıyılardaki aşırı liberal kentsel ilçeler (Brahminleşmiş ilericileri nereye giderlerse takip eden seçimsel harita) üzerindeki lazer ışını gibi odaklanma Sol’un sınıf gücü ve maddi yeniden dağılım temel sorunlarından uzaklaşması risklerini arttırmakta.
Bazı Brahmin aktivistleri için, mesele tam da bu: geriye giden bir sınıfa odaklanma, ilericilerin, doğal temellerinin, liberal kültürel politikalarını paylaştıkları, beyaz yakalı kentliler olduğunu anlamasını engelledi. “Patriyarka hakkında derin endişeleri olan biriyle konuşup onun patriyarka ile kapitalizmin nasıl kesiştiğini anlamasını, işini elinden aldığı için GM’ye [General Motors; -ç.n.] lanet yağdıran biriyle konuşup onun sosyalizmi anlamasından daha kolay bir şekilde yapabilirim”, diye tartışıyor Sean McElwee. Bu açıdan bakıldığında, eğer daha fazla kongre seçim bölgesi kırmızıdan maviye dönecekse, işçi sınıfının politikaya daha geniş katılımındaki düşüş kutlanabilir bile.
Sanders’in teorisi farklıydı ve onun kampanyası farklı bir koalisyonu bir araya getirdi: Brownsville’den Duluth’a kadar daha genç ve daha az gelirlilerin merkezinde olduğu bir koalisyon. 2020’de bu işçi sınıfı koalisyonu Demokratik adaylığı kazanması için yetmedi. Ve evet, Sanders tarihi başı üstü oturtamadı ve yabancılaşmış, apolitik işçileri önseçim politikasına geri getiremedi.
Ama 2032’ye gelindiğinde, bugün ellisinin altında olan Bernie seçmenleri parti içinde muhtemelen bir çoğunluğu ve kesinlikle bir çoğulluğu, temsil edecekler. Nasıl bir sol onları karşılayacak? Öncelikleri sosyal medyadaki diskur, milyarderlerce fonlanan sivil toplum kuruluşları ve büyük şirket Demokratik Parti’si ile iyi ilişkiler tarafından belirlenen tamamyle post-Sanders bir ilerici hareket mi olacak?
Sean McElwee’nin Walmart Irk Eşitliği Merkezi’nde açılış konuşmasını yaptığını düşünün; sonsuza kadar.
Ya da Lincoln’un Gettysbury’de bıraktığı yerden, Sanders’in buraya kadar takdire şayan bir şekilde getirdiği işi devam ettiren siyasal bir sol mu olacak? Sınıf politikalarında temellenmiş, asıl olarak maddi yeniden dağılım talepleri (zenginler tarafından ödenen sağlık, eğitim, iş ve aile desteği hakkı) için çoğunluk inşa etmeye hedeflenmiş bir sol mu olacak? Gelecek hala yazılmadı.
Önceli bölümler:
Matt Karp Princeton Üniversitesi’nde doçenttir ve Jacobin’in katkıda bulunan editörüdür.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Düzeltme: Daha önce yayımlanan II. Bölüm’ün başında ABD’de partilerin başkanlık adayları için yaptıkları önseçimlerde (primaries) bütün seçmenlerin partilerin önseçimlerine katılabileceğine dair bir not eklemiştim. Bu notun yanlış olduğunu fark ettim. Doğrusu şu: önseçimlerde kimlerin ve nasıl oy verebileceğine dair kurallar eyaletler arasında farklılıklar gösteriyor. Dört çeşit önseçim (primary) var: kapalı önseçimler, yarı-kapalı önseçimler, açık önseçimler ve yarı-açık önseçimler. Oy pusulaları, seçim kurulları tarafından o eyaletteki önseçim kurallarına göre basılıyor.
Kapalı önseçimlerin olduğu eyaletlerde sadece o partinin üyesi olan seçmenler oy kullanabiliyor. 13 eyalet kapalı önseçim yapıyor.
Yarı-kapalı önseçimlerin olduğu eyaletlerde o partiye üye olmayan seçmenler de oy kullanabiliyor, ya oy kabininde oylarını kullanırken tercihlerini yapıyorlar yani gizli oyla ya da seçim gününde partiye üye olarak. 15 eyalet yarı-kapalı önseçim yapıyor.
Açık önseçimlerin olduğu eyaletlerde bütün kayıtlı seçmenler, bir partiyle bağlarına bakılmaksızın oy kullanabiliyorlar. 14 eyalet açık önseçim yapıyor.
Yarı-açık önseçimlerin yapıldığı eyaletlerdeki bir seçmen oy kabinine girmeden hangi partinin önseçiminde oy kullanacağını açıklamak zorunda değil, yani o partiye üye olmak zorunda değil. Ancak, her seçmen bir oy kullanabileceği için, seçmenler seçim görevlisine hangi parti için oy kullanacaklarını söylerler ve o partinin pusulasını alırlar. Seçim ya da parti görevlileri tercih edilen partilerin oy sayısını kaydeder ve bu bilgiyi paylaşırlar. Türkiye’deki sandık sonuçlarını paylaşmak gibi.
Cumhuriyetçi Parti üyelerinin Demokratik Parti önseçimlerinde Biden lehine oy kullandıkları önseçimler açık önseçimlerin, yarı açık önseçimlerin ve yarı-kapalı önseçimlerin olduğu eyaletler olabilir. Ama en kolayının açık önseçimler olduğu belli. (SK)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.