Endüstriyel tarımdan gelen endişeler toplumda görünür olmaya başlayınca, haklı endişeleri baskılamanın yolu olarak, tamamen egemen çevrelerin talepleri doğrultusunda Torba Yasa’yla yeni cezai uygulamalar ve yasaklamalar getirilmektedir
Endüstriyel tarımdan gelen endişeler toplumda görünür olmaya başlayınca, haklı endişeleri baskılamanın yolu olarak, tamamen egemen çevrelerin talepleri doğrultusunda Torba Yasa’yla yeni cezai uygulamalar ve yasaklamalar getirilmektedir.
Her gün yeni bir gıda skandalı yaşanırken, endişeleri gidermenin yolu cezalar ve yasaklar değil, bilgiye ve araştırmalara dayanılarak toplumun aydınlatılmasıdır.
Torba Yasa ile getirilmek istenen düzenlemeye karşı, örgütlü, örgütsüz bireylerin, gıda topluluklarının, tüketici kuruluşlarının, meslek odalarının, tüketim kooperatiflerinin bu yeni sansüre karşı tepkileri giderek artmaktadır.
61 AKP’li Milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığı’na 24 Haziran tarihinde sunulan Torba Kanun Teklifi zamanlama ve içerik bakımından ilginçliklerle doludur. Tarım konusunda önemli değişiklikler öngören “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeye başlandı. Tasarının geneli üzerinde görüşmeler tamamlandı. Haftaya maddeler üzerindeki görüşmelere başlanacak. “Torba Yasa Teklifi” Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda daha önce görüşülmeye başlanmıştı.
34 maddelik Kanun Teklifiyle gıda, tarım, orman alanında toplam 11 yasada yeni düzenlemelerin yapılması amaçlanmaktadır. Bu Teklifin her maddesi üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken hükümler içermektedir. Sessiz, sedasız ilerleyen Torba Yasa’nın hayır ve şer maddeleri ayıklanınca toplumsal duyarlılığın fazla olduğu maddeler hakkındaki tepkiler de gün ışığına çıkmaya başladı. Bu tepkilerin temelinde uzun yıllardan beri toplumun hassas olduğu gıda güvenliği, gıdalarda periyodik olarak açıklanan ama sonuç alınamayan taklit ve tağşişler ve bunların tüketici sağlığı üzerindeki etkileri gelmektedir. Tüketici bilincinin artmasından rahatsızlık duyan endüstriyel tarım bileşenleri; gıda, gübre ve ilaç tekelleri, pazarlama ağına sahip süper marketlerin hükümet üzerindeki baskıları kabul görmüş olacak ki bu yasa teklifi Meclis’e sunuldu.
Endüstriyel tarımdan gelen endişeler toplumda görünür olmaya başlayınca bu egemen çevrelerin talepleri doğrultusunda yasayla yeni cezai uygulamalar ve yasaklamalar getirilmektedir.
Teklifin gerekçesinde “Tarım ülkemiz için öncelikli bir faaliyet alanıdır. Özellikle son yaşanan Covid-19 salgını da tekrar göstermiştir ki gıda güvenliği ve güvenilirliği, diğer ülkelerde olduğu gibi Ülkemiz için de hayati bir meseledir” denilmektedir.
Yasa teklifi ile AKP’nin diğer konularda da yaptığı gibi bazı doğru önerilerle, toplum aleyhine sonuçlar doğuracak maddeler kamuflaj mantığıyla aynı torbaya konmaktadır. Sap ile samanı ayırmak için müneccim olmak gerekmektedir. Gıda güvenliği endişesi olan tüketicilerin haklı endişelerini gidermek yerine yazılı ve görsel medyada açıklanacak görüşlerin ve yapılacak açıklamaların karşısına cezai hükümlerle çıkılmaktadır. Para ve hapis cezaları Teklifin 28 ve 30’uncu maddelerinde sıralanmıştır.
“5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 3’üncü Maddesi”nde değişiklik öneriliyor. 3’üncü maddenin birinci fıkrasına (78) numaralı bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.
79) bent “Yanıltıcı yayın” başlığıyla eklenen fıkra ile; “Her türlü yazılı, görsel, işitsel ve dijital iletişim araçları üzerinden yapılan ve ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı yayınlara” 20 bin liradan 50 bin liraya kadar para cezası getiriliyor.
Tüketicide endişe, korku, güvensizlik yaratma deyimi çok genel ve tehlikeli bir kavram. Yapılan her eleştiri, haber ve açıklama bu kapsama sokulabilir. Örneğin “çiftçi para kazanamıyor, ürettiği ürünü satamıyor” diye yazılan bir haber, yazı veya dile getirilen görüş çiftçide endişe ve korku yaratıyor denilerek cezalandırılabilir.
Teklifle, insan sağlığı için tehlike oluşturan gıda ve yem ürünlerinde yapılan taklit ve tağşişe para ve hapis cezası uygulaması getirilmektedir. Şüphesiz bu ve benzeri öneriler halk sağlığı bakımından önemsenecek maddelerdir. Oysa sadece ceza ile yetinilmeden sorunun kaynağına inilerek bu konuda kamuda uzman personel sayısı artırılarak yerinde etkin denetimin sağlanması daha önemlidir. Tarım ve Orman Bakanlığı periyodik olarak her defasında onlarca firmanın taklit ve tağşiş yaptığını açıklıyor ve para cezası veriyor ama firmalar cezayı ödeseler bile, aynı firmalar üzerinden veya yeni firmalar kurarak toplum sağlığı ile oynamaya devam edebiliyorlar. Olan budur.
Aynı maddede geçen “yanıltıcı yayın tanımı ve kavramının” sınırları açıkça çizilmeden, ucu açık ve soyut bir yaklaşımla hareket ediliyor izlenimi verilmektedir. Gıda güvenliği endişeleri yaygın olan toplumda en tepki çekende bu madde olmuştur. Çernobil faciası sonrası radyasyonlu çay örneğinde olduğu gibi, gıda güvenliğine ilişkin tek tek yurttaşların, bilim insanlarının, tüketici derneklerinin, üniversitelerin ve meslek odalarının yapacakları açıklamalar da bu mecrada değerlendirilip, o dönemin siyasi iktidarının yönlendirmesiyle keyfi olarak cezaya tabi tutulabilecektir. Bu nedenle, herhangi bir yayının veya açıklamanın yanıltıcı olduğuna hangi kurum ya da kurulun, kim ya da kimlerin, hangi bilimsel ölçütlere göre karar vereceğinin maddede açıkça belirtilmesi gerekir.
Bu maddede “5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 40’ıncı Maddesi”nde değişiklik öneriliyor. Genel anlamıyla yapılan değişikliklerin bir kısmı uygun olarak kabul görmekle beraber, 24’üncü maddenin beşinci fıkrasına aykırı olarak, “yanıltıcı yayın yapan kişilere yirmi bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir…” şeklindeki düzenlemedir. Bu maddede ‘kişiler’ denmekle, açıkçası gıda güvenliğinden ve halk sağlığından yana tutum alan tek tek bireylerin, başta tıp çevreleri olmak üzere konunu uzmanlarının, bilim insanlarının halk sağlığına ilişkin yapacakları araştırmaların ve bu araştırmalara dayanarak yapılacak açıklamaların- istenmesi halinde- suç kapsamına alınabileceği sonucu çıkmaktadır.
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8’inci Maddesinde Değişiklik yapılarak RTÜK’e de ceza kesmesi için “u” maddesi eklenmiştir. “Ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği konusunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen, gerçeğe aykırı nitelikte olamaz” hükmü eklenerek radyo, televizyon ve benzeri mecralarda da bu tür yayınların yapılmasına ceza getiriliyor.
Sonuç olarak; aslında gıda güvenliği konusunda tüketiciler endişelerinde son derece haklıdır. Tüketicilerin şaşkınlık geçirmeleri, gıda endişelerine bağlı olarak kafalarının karışması anlaşılır bir durumdur. Bu endişeler sadece gıda konusunda değil, eksik bilginin, açıklığın olmadığı hemen her konuda yaşanmaktadır. Yaşanan son COVID-19 Pandemisi de bunu göstermiyor mu?
Kamu yetkilerini kullanan Tarım ve Orman Bakanlığı üzerine düşen sorumluluğu yeterince yerine getiremeyince ortaya çıkan denetim boşluğu doğal olarak tüketicilerin endişelerini artırmaktadır. Neredeyse taklit ve tağşiş olağan sayılmaya, buna karşılık bilgiye dayalı olmayan açıklamalar haklı endişelerin kaynağını oluşturmaktadır. Bu konuda Bakanlık yetkililerinin toplum huzuruna en son ne zaman çıktıklarını hatırlayabilen var mı acaba?
Medyada, özellikle sosyal medyada spekülatif yayınlar da endişeleri körüklemektedir. Oysa toplum sağlığını olumsuz etkileyen gıdalardaki mikrobiyolojik kirlenme, katkı, ilaç ve hormon kalıntıları, nişasta bazlı şeker (NBŞ), GDO’lu yemlerle beslenen endüstriyel tarım işletmelerinde elde edilen et ve et ürünlerinin, süt ve süt ürünlerinin insan sağlığına etkileri güven verici şekilde toplumun önüne konamıyor. Her gün yeni bir gıda skandalı yaşanırken, endişeleri gidermenin yolu cezalar ve yasaklar değil, bilgiye ve araştırmalara dayanarak toplumu aydınlatılmasıdır. Torba Yasa ile getirilmek istenen düzenlemeye karşı, örgütlü, örgütsüz bireylerin, gıda topluluklarının, tüketici kuruluşlarının, meslek odalarının, tüketim kooperatiflerinin bu yeni sansüre karşı tepkileri giderek artmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.