Amerika’da ve Britanya’da Sanders ve Corbyn’in programları hem sermayenin kendisi hem de devleti sermayeyi desteklemek için düzenlemek isteyen neoliberal politikacılar tarafından hedef tahtasına oturtuldular, bütün kaynaklar ve ideolojik egemenlik araçları bu yeniden dağılımcı programları yok etmek için kullanıldı. Bu programların dikkat çekici bir başka yanı da Türkiye’de merkezin solundaki gerek CHP gerekse HDP’nin hem de sol/sosyalist partilerin programlarını/taleplerini ister istemez düşündürüyor olması
Bernie Sanders ‘radikal demokratik’, ‘sosyal demokratik’, ‘demokratik sosyalist’ gibi sıfatlarla anılan ama bence en uygunu demokratik sosyalist ya da radikal demokratik diye tanımlanabilecek olan ve her iki ülkenin farklılıkları bir yana bırakılacak olursa, Britanya’da Jeremy Corbyn önderliğinde Aralık 2019’daki parlamento seçimlerine giren İşçi Partisi’nin programına çok benzeyen bir platformla Demokratik Parti’den ABD başkan adaylığı için yarışa girdi.
Marx, Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i’nde işçi sınıfının talebi, burjuva cumhuriyeti değil, sosyal demokratik bir cumhuriyettir der; çalışanların üretim araçlarının sosyal mülkiyetine sahip olduğu ve kendi meclisleriyle toplumsal hayat hakkında kararlar aldığı, toplumsal hayatı düzenlediği bir cumhuriyet: sosyal ve demokratik. Ancak, Sosyal Demokrat partilerin hem Birinci Savaş’ta aldıkları tutum hem de daha sonra kurulu düzenin partileri haline gelmeleri sosyal demokrasi tanımını erozyona uğrattı, onun yerine sosyalist ve komünist partiler ortaya çıktılar. Bugün artık sosyal demokrasi tanımı işçi sınıfı ve diğer emekçilerin taleplerine cevap veren partileri ifade etmemektedir, çünkü bu tanımın asıl nedeni olan sermayeye karşı muhalefetleri ve mücadeleleri yok denecek zayıflıktadır.
Hem Corbyn hem Sanders 2008 mali krizini takip eden, neoliberal politikaların egemen olduğu ve özellikle ABD ve Britanya gibi Anglo Sakson ülkelerde Marx’ın kapitalizm analizinin yeniden itibar kazanmaya başladığı dünyada, en geniş anlamıyla sosyal demokratik diye tanımlanan partilerindeki sol başkaldırının önderleri olarak ortaya çıktılar. Ama, her ikisi de hem partilerindeki kurulu düzenle bağlaşık elitist bürokrasinin hem de neoliberal kapitalizmin güçlü ideolojik egemenliğine yenildiler.
Jacobin Magazin’den çevrilen ve aynı adla Sendika.Org’da 1. bölümü yayımlanan ‘Bernie Sanders’in Beş Yıllık Savaşı’ Sanders kampanyasının başarı ve yenilgisinin nedenlerine ilişkin kapsamlı bir yazı. Bu yazıyı tamamlamak ve okuyucuyu daha yakından bilgilendirmek üzere Sanders’in seçim platformuna, yani Amerikan halkına sunduğu vaatlerine kısaca bakalım. Aşağıdaki bilgile berniesanders.com’dan özetlenmiştir.
Gelecek on yılda kamuya ait kolejleri [Amerikan eğitim sistemindeki liseden sonra, 17,18 veya daha yaşlı öğrencilerin gittiği iki yıllık yüksek okullar-ÇN], üniversiteleri ve ticaret okullarını parasız yapmak $2,2 trilyona mal olacak. Wall Street spekülasyonundan alınacak mütevazi bir vergi ile on yıl içinde elde edilecek $2,4 trilyonluk gelirle ödenecek.
Sanders, Sosyal Güvenliği yaygınlaştırmak üzere düşük gelirli yaşlı ve engelli yurttaşlar için Sosyal Güvenlik yardımını yılda $1.300 arttıracak. Amerikalıların en zengin %1,8’i (yılda 250 bin dolardan daha fazla geliri olanlar) çalışan ailelerle aynı oranda Sosyal Güvenlik ödemesi yaptıklarında bu yardımın maliyeti tamamen karşılanmış olacak.
Sanders’in, konutu bir insan hakkı olarak garanti etme ve evsizliği ortadan kaldırma önerisi önümüzdeki on yılda 2,5 trilyon dolara mal olacak. En zengin %1’in onda birinin (net varlıkları en az 32 milyon dolar olanlar) ödeyeceği servet vergisiyle tamamen ödenmiş olacak.
Sanders’in Amerika’da ihtiyacı olan her aileye evrensel çocuk bakımı ve okul öncesi eğitim önerisi 1,5 trilyon dolar tutacak. En üstteki %0,1’in (net varlıkları en az $32 milyon olanların) ödeyeceği servet vergisiyle tamamen ödenmiş olacak. (Sanders’in servet vergisiyle toplam 4,35 trilyon dolarlık kaynak yaratılacak.)
Yeni Anlaşma (New Deal) ile 1929 Büyük Krizi’ni takiben iktidara gelen F.D.Roosevelt’in işsizliği azaltma ve ekonomiyi canlandırmaya yönelik pakedinin adıydı. Sanders burada ona referans veriyor ama Yeşil’i de ekleyerek iklim krizini engellemeyi de hedefleyen bir politika, daha doğrusu politikalar manzumesi öneriyor.
16,3 trilyon dolarlık iklim değişikliği önerisi enerji sistemini fosil yakıtlardan uzaklaştırarak enerji verimliliğini ve yenilenebilir enerjiyi sağlayacak. Ve bu süreç 20 milyon kişiye iyi bir geliri olan, sendikalaşmış iş sağlayacak.
Bu Anlaşma’nın 3,085 trilyon doları fosil yakıtlar endüstrisi yarattıkları kirlenmeye karşılık olarak ödeyecekler. 6,4 trilyon doları toptan enerji satışından elde edilecek. Bu gelir 2023-2035 arasında toplanacak, 2035’ten sonra sabir masraflar hariç elektrik ücretsiz olacak. Küresel petrol arzını sağlamak için yapılan askeri harcamaların azaltılmasıyla 1,215 trilyon dolar elde edilecek. Yeni yaratılan 20 milyon işten 2,3 trilyon dolar vergi geliri kazanılacak. Milyonlarca iyi gelirli, sendikalı iş dolayısıyla federal ve eyalet bütçeleri 1,31 trilyon dolar daha az sosyal güvenlik harcaması yapacaklar. Adil bir vergi sistemiyle büyük şirketlerin paylarına düşen vergiyi ödemeleri ile 2 trilyon dolar gelir elde edilecek.
Yale Üniversitesi’ndeki epidemiyologların 15 Şubat 2020 tarihli raporuna göre Sanders’in yazdığı Herkes İçin Sağlık Hizmeti yasa önerisi sağlık hizmetleri maliyetinde her yıl 450 milyar dolar tasarruf sağlayacak ve 68 bin gereksiz ölümü engelleyecek.
Herkes için Sağlık Hizmeti’nin maliyetinin nasıl karşılanacağı oldukça karmaşık, hesaplamaların ayrıntılarına girmeyeceğim ama hem büyük servet sahibi kişiler ve büyük şirketler için vergi artışından elde edilecek gelirler hem de şirketlerin çalışanları için ödeyecekleri sağlık katkısından elde edilecek gelirler programın maliyetinin karşılanmasındaki önemli kaynaklar arasında.
Burada Sanders kampanyasının, çalışanlar, yoksullar ve herkes için en önemli altı talebine çok kısaca değindim. Bu talepler büyük servet sahibi şahıslar ve büyük şirketler için vergilerin yükseltilmesini gerektirdiği için sermayeyi doğrudan hedef alıyor. Dolayısıyla Amerika’da ve Britanya’da Sanders ve Corbyn’in programları hem sermayenin kendisi hem de devleti sermayeyi desteklemek için düzenlemek isteyen neoliberal politikacılar tarafından hedef tahtasına oturtuldular, bütün kaynaklar ve ideolojik egemenlik araçları bu yeniden dağılımcı programları yok etmek için kullanıldı. Halkın ideolojik desteğini sağlamak için de her türlü kötülük ve yalandan faydalanıldı: ırkçılık, milliyetçilik, homofobi, sol düşmanlığı gibi.
Fakat, bu programların dikkat çekici bir başka yanı da Türkiye’de merkezin solundaki gerek CHP gerekse HDP’nin hem de sol/sosyalist partilerin programlarını/taleplerini ister istemez düşündürüyor olması. CHP için ‘merkezin solundaki’ tanımının sorunlu olduğunun farkındayım. CHP sermayeye karşı çalışanlardan yana tavırsızlığıyla, AKP iktidarının militarist yayılmacı politikalarına verdiği destekle, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki tavrıyla, cılız da olsa zaman zaman kitleselleşebilen hak arama mücadelerindeki yine parti olarak beklenen muhalif tavrı almamasıyla, sendikaların etkisizleştirilmesi, sağcı-İslamcı sendikaların iktidar tarafından desteklenmesi, sendikalaşan işçilere yapılan baskılara sessiz kalmasıyla bu tanımı aslında hak etmemektedir. Ama, hala Sosyalist Enternasyonal üyesi olması ve kendisinden beklenenin en azından merkez sol politikalar olması nedeniyle CHP’yi de merkez sol ve ötesi grubuna kattım.
HDP’ye gelince, Kürt sorunundaki müzakere ve barış talep eden tutumu, militarist yayılmacılığa kaşı çıkması, hak ihlalleri karşısındaki kararlı mücadeleci tutumuyla, kadınlar için toplumsal cinsiyet eşitliği aktif talebiyle, içindeki sosyalist sola mensup bileşenleriyle CHP’nin solunda bir parti olduğu kuşkusuz. HDP’nin Türkiye partisi olma kararlılığı çok değerli, ama Türkiye’nin emekçilerini Kürt sorununun barışçıl çözümü talebiyle ya da yeni bir anayasa talebiyle kazanması neredeyse imkânsız. Kaldı ki, bu hayati talepler Kürt halkı için de aynı şekilde önemli; bütün emekçi ve yoksulları daha büyük imkanlar yaratabilecek olan ortak bir mücadelede birleştirebilecek talepler.
Buradan asıl söylemek istediğim noktaya geliyorum, CHP’den sosyalist sola kadar geniş bir spektrumda yer alan partilerde şimdiye kadar işçi sınıfının ve yoksulların hayati ihtiyaçlarını karşılayacak ve onları oradan daha ileriye götürecek bir temel talepler manzumesi ve bu talepler için ısrarlı bir mücadelenin olmaması. Demokratik haklar için mücadele bu talepler için mücadeleyle birleştirilmezse geniş halk kitleleri demokratik haklar mücadelesine kazanılamaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.