Sanders kaybetti. Milyarderler sınıfına ve Demokratik Parti’nin liderliğine karşı beş yıl boyunca savaştı ve sonunda, her iki cephede de yenildi. Bernie’nin yenilgiye uğramış ordusunda askerlik yapanlarımız bu yenilginin doğası ve önemini değerlendirmeli
İkinci Obama döneminin ölü ideolojik bölgesinin derinliklerinde bir gün, 2015 Nisan’ında ılık bir öğleden sonrası, Bernie Sanders, Senato’daki çalışma gününe ara vererek Capitol Binası’nın [ABD’de Senato ve Temsilciler Meclisi’nin toplandığı bina.-ÇN] önündeki çimenliğe çıktı. Notlarının olduğu buruşuk bir kâğıdı açan Vermont Senatörü, beş dakika sonra gazetecilere neden başkanlık yarışına katılacağını açıklıyordu: zenginler kârlarının keyfini çıkarırken ve milyarderler siyasi sisteme hükmederken, Amerikalılar düşük ücretlerle uzun saatler çalışıyordu. Ülke, Büyük Depresyon’dan beri en büyük krizini yaşıyordu.
Beş yıl sonra, 2020 yılında bir Nisan sabahı, Sanders, Vermont, Burlington’daki evinde ikinci defa giriştiği başkanlık kampanyasını durdurduğunu ilan etti. Bu yarış, beş yıl önceki yarış gibi yenilgiyle bitmişti ve on beş dakikalık (Nelson Mandela’yı alıntıladığı ve destekçilerine sarfettikleri kan, ter, göz yaşı ve sosyal medya iletileri için teşekkür ettiği) ilham verici konuşmasına rağmen, sempati duyan bir izleyicinin bile merak ettiği şey, sarf edilmiş tutkulu çabanın tam ne getirdiğiydi.
Gelir ve servet eşitsizliği yeni derinliklere ulaşmış; Beyaz Saray’da bir milyarder oturuyor, muhalefet partisi liderlik için kendi milyarderlerine yanaşmış ve COVID-19 pandemisi Birleşik Devletler’i sadece Büyük Depresyon’dan sonraki en büyük krizine yaklaştırmakla kalmayıp içine almış.
Sanders kaybetti. Milyarderler sınıfına ve Demokratik Parti’nin liderliğine karşı beş yıl boyunca savaştı (altı tane Nisan ayı gören bir savaş) ve sonunda, her iki cephede de yenildi. Bernie’nin yenilgiye uğramış ordusunda askerlik yapanlarımız bu yenilginin doğası ve önemini değerlendirmeli.
Sanders projesi, küresel kapitalizmin sinir sisteminin merkezindeki milyonlardan oluşan bir tabanla minimal ama kurucu sosyalist talepleri bağlandıran, yirmi birinci yüzyılın en önemli projesiydi. [Geçtiğimiz] bahardaki, hastalık, bunalım, [toplumsal] huzursuzluğun apokaliptik atmosferi içindeki kesin yenilgisi nedeniyle Sol’un umutsuzluğa düşmek için her türlü sebebi var.
Daha şimdiden, Sanders’e ve kampanyalarının mirasına karşı bir dizi yaylım ateşi yapıldığını gördük, gerek uzun bir zamandan sonra seçim politikasına doğru direksiyonu kıvırmaktan memnun olan aşırı soldan farklı bir ses tonuyla yapılsın; [gerek] mevcut vizyon alanının dışındaki bütün imkanları gömmeye istekli liberal merkezden veya sol kanadın sınıf savaşından kültür savaşına geri çekilmesinden ziyadesiyle memnun olan gelenekçi sağdan.
Bu arada, büyük şirket basını Bernie’yi (ve büyük şirket kârlarıyla fonlanacak büyük bir maddi yeniden dağılım için ısrarlı çağrısını) tarihin çöp sepetine atma şansının üstüne atladı. Hatta George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi üzerine yapılan kitlevi protestolar New York Times için Sanders döneminin kapandığı çağrısı yapmak için bir fırsat oldu. “Bernie Sanders Devrim Tahmin Etti, Fakat Bunu Değil,’’ manşetiyle, kesişimsellik teorisyeni Kimberlé Crenshaw’un analizinden kalkarak, ‘’işini iyi yapan her korporasyon saygıyı hak eder’’ deyişinin, Sanders’in “yapısal ırkçılık ve anti-siyahlık’’a karşı savaşına üstün geldiğini bağırdı. Hoşça kal Herkes İçin Sağlık Hizmeti (Medicare for All), merhaba “Bütün Hayatlar Değerlidir’’e karşı el çırpan Jeff Bezos. [Yazar burada, Sanders’in Bütün Hayatlar Değerlidir diye de sloganlaştırılabilecek olan Herkes İçin Sağlık Hizmeti’ne karşı olan Jeff Bezos’un “Siyah Hayatlar Değerlidir’’e destek verdiğine atıfta bulunuyor.-ÇN]
Bunların hepsi yenilginin kalıntıları. Sanders kaybetti ve hem iyi zamanların dostları hem de ezeli düşmanları onu mezara göndermek istiyorlar. Ama ne seçim yenilgisi ne de diskurda bir kayma Bernie’nin mücadelesinin özünü terk etmek için bir sebep değil. Polis şiddetine ve ırkçılığa karşı kitle protestoları, gerçekten özgür ve eşitlikçi bir toplum için tavizleri kazanabilecek, Sanders’inki benzeri daha geniş bir demokratik harekete (ulusal politikayı belirleyebilecek genişlikte ve sermayeye meydan okuyabilecek kararlılıkta) katıldıkları zaman amaçlarını gerçekleştireceklerini anlamaya başlayabilirler.
Sanders kampanyalarının hatasız bir bilançosunda en az iki sütun olmalı: birincisi, kendi koşulları içerisinde önemli ve son elli yıllık ABD siyasi tarihinde görülmemiş olan başarının muhasebesi ve ikincisi, limitleriyle hesaplaşma ki şimdi, 2020’nin akabinde, 2016’dan bu yana herhangi bir anda olduğundan hem daha katı hem de daha zorlu gözüküyorlar.
Bu muhasebeye, gelecek mücadelenin beklentileri üzerine üçüncü bir sütun daha ekleyebiliriz; içinde bulunduğumuz an için küçültülmüş, yakın gelecek için bulanık ama önümüzdeki on yıllar için daha aydınlık olabilecek.
Bernie Sanders 2015’te adaylığını ilan ettiği zaman, basın konferansı New York Times’ın A21 sayfasında yer aldı; Obama’nın başkanlık kütüphanesi, Atlanta’daki okullarda meydana gelen bir test skandalı ve Martin O’Malley’nin Baltimore belediye başkanı olarak rekoru haberlerinin çok daha gerisinde. Kamuoyu araştırmalarında %3 alan bir adayın, Sanders yarışmaya katılmadan önceki takvim yılında “Herkes İçin Sağlık Hizmeti’’ kelimelerini hiç basmamış bir gazetedeki hakkı da bundan fazlası değildi.
2020’nin perspektifinden, Bernie’nin ilk kampanyasından hemen önceki yıllarda Amerikan sol liberalizmine uygun gelen politika kemerinin darlığını hatırlamak zor. Keith Ellison, Michael Moore, Susan Sarandon gibi ilericiler, Ocak 2015’te bir AFL-CIO zirvesinde Tom Perez’le birlikte gözüken Massachussets Senatörü Elizabeth Warren’a aday olması için ısrar ettiler. Warren oradaki “ateşli” konuşmasıyla manşetlere çıktı, konuşmada, “aşağıya doğru damlayan ekonomiden” şikâyet etti ve yeni mali düzenlemeler için, mevcut çalışma yasalarının güçlendirilmesi için, Sağlık Hizmeti ve Sosyal Güvenlik’in korunmaları için ve asgari ücrette spesifik olmayan bir artış için çağrıda bulundu.
“Vox”tan Matthew Iglesias’ın o zaman yazdığı gibi, “Bu ilerici fraksiyonun ajandası hakkında çarpıcı olan, Barack Obama ve Hillary Clinton’un itiraz edeceği hiçbir şeyin olmamasıdır.”
Bugün, 2015’teki o reform paketi Joe Biden’ın 2020 platformuna çok benziyor ve küçük bir profesyonel propagandistler grubu dışında hiç kimse, onu “sol”muş gibi görmüyor. Bernie’nin beş yıllık savaşı, yenilgide bile, Amerikan soluna iki temel ders verdi.
Birincisi, Obama dönemi ilericilerinin düzenlemeci heveslerinin çok ötesinde, cesur sosyal-demokratik fikirlerin bugünün Birleşik Devletleri’nde kitle temeli kazanabileceklerini gösterdi. Federal hükümetin bütün Amerikalılar için elzem sosyal faydaları (sağlık hizmeti ve üniversite eğitiminden çocuk bakımına ve aile iznine kadar) karşılaması için tavizsiz talep başından sonuna kadar Sanders projesinin merkezindeydi. Kamuoyu araştırmalarında %3 ile başlayıp, neredeyse tamamen bu platform üzerinde iki başkanlık kampanyası yürüten Sanders modern tarihteki en etkili sol meydan okumayı inşa etti.
Evet, Jesse Jackson’dan Dennis Kucinich’e kadar adaylar da tek-ödemeli (single-payer) [sağlık hizmetinin herkes için Federal hükümet tarafından ödenmesi –ÇN] sağlık sigortasını desteklediler ama onların kampanyaları Amerika’da yeni ortaya çıkan Herkese Sağlık Hizmeti (Medicare For All) talebi için olduğu gibi çoğunluğun destek vermesiyle bitmedi, nerede kaldı ki Demokratlar ve 65 yaş altı seçmenler arasındaki devasa süper çoğunluklar. Evet, Michael Harrington’dan Ralph Nader’e kadar solcular uzun zamandan beri Amerika’yı hem Demokrat hem Cumhuriyetçilerden oluşan büyük şirketler sınıfının yönettiğini söylemişlerdi ama bu kavrayışı New Hampshire, Michigan veya Kaliforniya’da adaylık önseçimlerini kazanma kabiliyeti gösteren bir siyasi harekete dönüştürmediler.
Sanders kampanyalarının kısmi başarısı sadece içi boş bir “diskur zaferi” de değildir. Ana akım siyasal gözlemcilerin beş yıl önce küçümsediği bir öneri için somut kanıt sundu ve Amerikan solunun kendisi, gösteri yapmaktan çok, görkemli bir şekilde ilan etti ki milyarder sınıfın hükmüne karşı muhalefetin harekete geçirdiği ve evrensel kamusal faydaya adanmış “demokratik sosyalizm’’ sadece binlerin değil milyonların desteğini kazanabilir. Son yarım yüzyıl boyunca elinde hoparlörü olan herhangi bir aktivist bunu ilan edebilirdi ama Bernie Sanders bunu kesinlikle kanıtladı.
Bernie’nin yenilgisinin açıkladığı gibi, sandık çıkış anketlerini kazanmakla iktidarı kazanmak arasında engin bir uçurum var elbette. Sanders’in kampanyaları nasıl Amerikan sosyal demokrasisinin bilinmeyen siyasal kaynaklarına ışık tuttuysa, aynı zamanda da dramatik bir biçimde, muhaliflerinin kararlılığını açığa çıkardı. Bernie’nin beş yıllık savaşının ikinci pratik dersi budur: elit Demokratik direnişin sadece Sanders’in kendisine değil ama onun platformunun özüne karşı birliği ve acımasızlığı.
Anahatlarıyla, 2016’daki kampanyanın erken zamanlarından beri bu durum görünüyordu, Demokratik Parti görevlileri, TV uzmanları ve prestijli yazılı basın yazarları (Claire McCaskill’den Chris Matthews gibi merkezcilerden Barney Frank ve Paul Krugman gibi liberallere kadar bir ideolojik spektrum boyunca) evrensel bir biçimde Bernie’nin kampanyasını ve ajandasını aşağıladılar.
Fakat başka bakımlardan, Sanders’e karşı Demokratik muhalefetin derinliği bu seneye kadar bariz değildi; ne Sanders’in dostları ne de düşmanları için. Şubat ayı boyunca, Sanders New Hampshire’ı kazanıp ve Nevada’da sahayı kucaklayınca, panik içindeki merkezci yorumcular yarıştaki diğer Demokratlara tek bir anti-Bernie adayda birleşmeleri çağrısı yaptılar. Onların hissedilebilir endişesi bunun olmayacağına dair neredeyse evrensel olan inanışa karşıydı. New York Times, son dakikada Bernie’nin rakiplerinin “kritik bir kitlesinin’’ yarıştan çekilmesi için, “en az olası sonuç” olarak gözüküyor diye yazdı.
Ama sonra ne oldu hepimiz biliyoruz. Tam üç gün sonra, Süper Salı’nın [Süper Salı, ABD başkanlık seçimi yarışında, adayın belirleneceği kongrelere katılacak delege seçimlerinin en fazla sayıda eyalette birden yapıldığı Şubat ya da Mart ayındaki bir gün. Süper Salı günü en fazla delegeyi çıkaran aday adayı için aday olma şansının yüksek olduğunun işareti. -ÇN] öncesindeki gece, Pete Buttigieg ve Amy Klobuchar aniden yarıştan çekilerek Joe Biden’a onay verdiler, Beto O’Rourke, Harry Reid ve bir düzine tanınmış Demokrat ve Obama dönemi görevlisi de bu onaya katıldı.
Güney Karolina’daki büyük zaferini takiben Biden etrafındaki bu büyük konsolidasyon, alkışçı medyada, en kritik önseçimden önceki tek bir hafta sonuna sıkıştırılmış, belki de 100 milyon dolarlık (Sanders’in bütün bir kampanya boyunca harcadığı reklam parasından çok) “bedava’’ içerik üretti. Sonuç, Sanders’in daha bir hafta önce diğer aday adaylarının önünde olduğu eyaletlerde bile, Maine’den Teksas’a kadar Biden için bir Süper Salı ayaklanmasıydı. Biden’a, bir daha bırakmadığı hükmedici bir liderlik sağladı.
Geriye bakınca, Sanders ve müttefiklerinin Demokratik sahanın sonuna kadar bölünmüş olarak kalacağını hesap etmiş olmaları umutsuzca naif gözükebilir. Ama Bernie’nin en keskin düşmanlarının bile aynı hesabı yapmış olmalarının bir nedeni var, düzinelerle parti görevlisi Şubat’ın sonunda Times’a onu [Biden’ı] ancak diğerlerinin aralarında anlaşarak oluşturacakları bir kongrenin [adayın belirleneceği kongre] durdurabileceğini söylüyorlardı.
Nihayetinde, Buttigieg Iowa’nın kazananı ilan edilmiş ve New Hampshire’da çok yakın bir ikincilik elde etmişti. Modern önseçim sistemi ortaya çıktığından beri bu profile sahip bir aday adayı hiçbir zaman bu kadar erken yarışı terk etmemişti. Sol’un frenine basmak gibi ideolojik bir manevra olsa da, Biden etrafındaki toplaşma, çabukluğu ve mükemmele yakın koordinasyonu ile, benzersizdi. 1988’de Jesse Jackson kısa bir süre için Demokrat Parti’yi bir hücumla ele geçirecekmiş gibi tehdit ettiğinde, kurulu düzen üyesi rakipleri Michael Dukakis, Al Gore, Dick Gephardt ve Paul Simon, Mart sonuna kadar yarışta kalmışlardı, otuz beşten daha fazla önseçim tamamlanmış olmasına rağmen.
Bu defa, çekirdek kurulu düzen güçleri dört önseçim sonrası sahayı temizlemeyi becerdiler, Biden’a sadece merkezci, kibirli milyarder Michael Bloomberg’i rakip olarak bırakarak. (Elizabeth Warren’ın yarışta kalma ısrarı sadece anti-Sanders çabaya yaradı, çünkü o merkezdense soldan oy koparma olasılığı daha yüksek biriydi.) Ve Süper Salı’dan sonra tabii ki Bloomberg yarıştan ayrıldı ve Biden’a onay verdi. Warren yarışı terk ettiğinde ise böyle bir jestte bulunmadı.
Ama, pek çok bakımdan 2020’nin Demokratik Parti’si otuz yıl önce olduğundan çok daha zayıf (örneğin, kontrol ettiği eyalet yasama meclislerinin sayısı bugün on bir azaldı) mevcut Demokratik liderliğin partinin politikacıları üzerindeki nüfuzu eskisinden daha fazla. Süper Salı eyaletlerinde çok sıkı bir çalışma yürütmüş olan Buttigieg (29 Şubat’ta Tennessee’de önseçimin tek en büyük gösterisini yapmıştı) Güney Karolina’da tahmin edildiği gibi zayıf bir sonuç aldığında yarışı terk etmedi. (Orada bile, birbirini takip eden dördüncü yarışta bile Warren’in önünde bitirdi.)
Buttigieg, aniden milyonlarca dolarlık reklam parasını ve otuz bin kişilik Süper Salı gönüllüsünü birdenbire terk etti, çünkü Barak Obama öyle yapmasını söyledi; ve çünkü, bugünün Demokratik Partisi’nde kendi kariyer beklentilerinin, kendi adına halk desteğini kazanmaktan ziyade, “partiyi kurtarmak” için Sanders’i durdurma ekip çabasına cesaretle katılmakta olduğunu biliyordu.
Bu elit konsolidasyonunun hızı ve mükemmelliği (bu durum Biden’ı aniden bağışçı-sınıfının favorisi haline getirdi) bazı gazeteciler ve uzmanlar tarafından öne sürülen, eğer Sanders nezaket kurallarında daha dikkatli olsaydı Demokratik kurulu düzeni kazanabilir ve altın fırsatı kaçırmayabilirdi fikrini gülünç hale getiriyor.
Obama, Hillary Clinton ve büyük şirket müttefikleri (“Belediye Başkanı Pete’’i yaratan danışmanları, hedge fon yöneticilerini, teknoloji CEO’larını bir tarafa bırakalım) Bernie, Nevada’dan sonra nazik bir şekilde yeteri kadar onay rica eden telefon görüşmesi yapmadığı için kapris yaparak Bernie’ye karşı safları sıklaştırmadılar. Bernie’nin projesine karşı derin ideolojik muhalefetleri uzun bir zamandan beri açıktı; bizim bilmediğimiz bu özel muhalefetin ne kadar çabuk ve etkin bir şekilde kamusal gerçekliğe çevrilebileceğiydi.
Bu katı ders, sadece Sanders cephesinden birisinin Biden kampanyasından anlamlı herhangi bir tavizi istemekten alıkoyması için yeterli değil; mevcut Demokratik Parti içinde herhangi bir kurumsal politikanın keskin sınırlarının da altını çiziyor. Demokratik seçmenler ne düşünürlerse düşünsünler (ki, büyük çoğunluğu Sanders ve platformuna sempati besliyorlar) Demokratik [Parti] görevlilerinin egemen çoğunluğu, Cumhuriyetçilere karşı mücadelede nadiren gördüğümüz örgütlü bir enerjiyle Sanders’e ve platformuna muhalefet ediyorlar.
2016 önseçimlerinde Sanders %40 oy aldı, ancak Kongre’deki [Temsilciler Meclisi ve Senato-ÇN] Demokratlar’ın sadece %3,7’sinin (187 temsilcinin 7’si) onayını aldı. Sahanın çok daha kalabalık olduğu 2020 seçimlerinde, Sanders ilk üç yarışı kazandı ve %35 civarında oy aldı, ama Kongre’deki Demokratlar’ın sadece %3,8’inin (232’de 9’unun) desteğini aldı. Bu [destek] bir kurumsal ilerleme olduğuna işaret etmiyor.
Eşbaşkanlarının Sanders’e iddialı bir onay verdiği Kongre’deki İlerici Kongre Grubu (CPC) bile, Süper Salı’dan önce Biden’a (on iki) Sanders’ten (sekiz) daha çok destek verdi. 3 Mart ile 7 Mart arasındaki kısa sürelik ikili yarışta Biden CPC’den yirmi destek daha alırken, Sanders sadece bir destek aldı.
Bu kritik açıdan, kurumsal Demokratik Parti 2015 ile 2020 arasında gerçekte hiç “sola kaymadı”. Evet, Sanders ajandasının çeşitli ögeleri parti platformlarında, kampanya web sitelerinde yer aldılar ve saat başına 15 dolarlık asgari ücret gibi bazı sol eğilimli politikalar eyalet düzeyinde uygulamaya kondular. Fakat ulusal politikalarda, Parti’nin sol kanadının önüne çekilen çizgi, (Obama tarzı etkisiz yama politikalarından Sanders tarzı herkes için sağlık, eğitim ve aile desteği talepleri arasındaki çelikten barikat) her zamankinden daha ağır bir şekilde gözlenmektedir.
Bu zor kazanılmış bilginin kendisi bile, farklılıklarla savaşmaktansa onların üstünü örten liberal elitlere karşı bir silahtır. Nisan 2015’te Vox, “Bernie Sanders’in fikirleri o kadar popüler ki, Hillary Clinton onlar üzerinden gidiyor”, diye methiyeler düzdü. Tabii, Demokratlar 2020’de de bu mesajı satacaklar ama beş yıl boyunca Herkese Sağlık Hizmeti, ücretsiz kamusal üniversite eğitimi platformunu boğazlayan Parti kurulu süzenini seyreden milyonlarca Sanders seçmenine satmak çok daha zor olacak.
O halde, Bernie’nin beş yıllık savaşının büyük başarısı Amerikan demokratik sosyalizmi için hayatiyet kazandırılmış ve açıklığa kavuşturulmuş bir harekettir; platformun cazibesi hakkındaki yeni optimizmi ve düşmanlarının gücü hakkındaki yakın bilgisi. Sanders, Sol’u bulduğundan daha kuvvetli bıraktı, [bu sol] hem daha büyük hem kendisi hakkında daha farkındalıklı ve üçüncü-parti kampanyalarının buruk boşunalığından ve partiden onaylı “ilericilerin’’ sakkarinli amigoluğundan çok daha az etkilenecektir.
Ancak, gerçek sıkıntı burada başlıyor. Bernie’den sonra Sol, nihayet gerçekten nasıl zayıf olduğunu anlayacak kadar kuvvet kazandı.
Bütün olup bitenden sonra, asıl problem büyük şirket nizamının Demokratik politikacılar üzerindeki hakimiyeti değil; asıl mesele hala Demokratik önseçim seçmenlerinin çoğunun üzerindeki hakimiyeti. Sanki, Bernie’nin bir diğer Yeni Anlaşma (New Deal) talebi ile Biden’ın “normalliğe dönüş” çağrısı arasında açık bir seçim yapma söz konusu olduğunda, sandığa giden Demokratların %60’ı Franklin D. Roosevelt’i [1933-45 arasında başkanlık yaptı, Büyük Depresyon’a karşı milyonlarca işsizin hayatını iyileştiren Yeni Anlaşma politikasıyla ünlü Demokrat politikacı. -ÇN] değil Warren G. Harding’i [Cumhuriyetçi, 1921-23 yılları arasında ABD Başkanı. -ÇN] seçmiş gibi.
Acımasız hakikat, geçen altı Nisan boyunca acımasızca kanıtlanan hakikat şudur ki Demokratik seçmenler içerisinde sosyal-demokratik bir çoğunluk yoktur, nerede kaldı ki Birleşik Devletler’in bütününde olsun. Sanders, Sol’un ulusal politikayla yeni bir ilişkilenmesini sağladı ama ilişkilenmekten iktidara giden sıçrayışı yapmak için o çoğunluğu inşa etmeliyiz; ve bu bir ya da iki seçim döneminin işi değil, fakat en azından bir diğer on yılın, belki daha daha uzun bir zamanın işi.
Devam edecek…
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.